29 Ağustos 2024 Perşembe

Kapitalist Üretim İlişkisinin Görüneni: Emeğin Değeri

 Burjuva toplumun görünüşünde, işçinin ücreti, emeğinin fiyatı olarak, belli miktarda emek için ödenen belli miktarda para olarak görünür.” (1) 

Görünen, gerçeğe ulaşmada sadece bir veridir. Görünenden gerçekliğe uzanan meşakkatli bir yol vardır. Bu yol yürünmediğinde, bırakalım gerçekliğe ulaşmayı, gerçekliğin örtülmüş, tersyüz edilmiş hali içerisinde; görüneni yeniden üretirken buluruz kendimizi.

Emek sermaye ilişkisinde, “emeğin fiyatı, “emeğin değeri” gibi kavramlar; görünenin ifadesi olan kavramlardır. Bu kavramlarla düşünmenin sonucu, emeği bir meta olarak kavrayıştır ve günlük dilde, mücadelede sıkça kullanılan yanlış söylemlere yol açarlar.

“ucuz emek”
"ucuz emek sömürüsü"
“ucuz emek cehennemi”
“Emek en yüce değerdir.”
“Emeğimizin karşılığını istiyoruz, alacağız.”

Üretim ilişkilerinin kendisinden doğan ve bu ilişkilerin, görünenini ifade eden bu söylemler; emekçiden emek mücadelesindeki sendikalara, emeğe sözü olan siyasete kadar uzanıyor. Bilincinde olunsun ya da olunmasın, görüneni ifade eden bu söylemler, kullanıldıkça gerçeği gizleyen bir örtü olarak yeniden üretiliyor. Böylece emeğin alınıp satılan bir meta olduğu yanılgısıyla, emek bir meta olarak emek gücü metası yerine ikame ediliyor.

Kapitalist sistemin görüneni olarak, ücret karşılığı emeğin satışına bakalım.

Kapitalist sistemde işçiler, farklı üretim alanında ya da aynı üretim alanında, farklı büyüklükte ücret alırlar. Ücret, belirli bir iş zamanının ya da yapılacak olan belirli bir miktarda işin karşılığında kapitalistin ödediği paradır. Belirli bir zamanın ya da işin karşılığı olan ücretler, işçinin kendisinin ya da sendikasının aracılığıyla yapılan bir sözleşme sonucunda belirlenir. İş zamanı çalışılarak tüketildikten ya da belirlenen işin kendisi yapıldıktan sonra, anlaşma gereği belirlenmiş olan ücret alınır. Başka bir deyişle kapitalist, yapılan işin ya da zamanın karşılığı olan parayı öder. İki özgür arasında karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak, işçi emeğini kapitaliste belirli zaman ya da iş için satar. Kapitalist parasını öder, emek satın alınır. Bu ilişkide işçi, belirli süre çalışmış ya da işi yapmış; sözleşmeyle bağıtlanan emeğinin karşılığını almış, kapitalist ise işçinin emeğinin karşılığını vermiştir.

Süreç böyle görünür ve ortada bir sorun yoktur. Ne var ki işçi süreçten memnun değildir. İşçi anlaşmayla bağıtlanan emeğin karşılığı ücreti aldığı halde, emeğinin karşılığını almadığını düşünür. Çünkü aldığı ücretle bütün ihtiyaçlarını karşılayamaz ve doğal olarak kapitalistten emeğinin karşılığını ister. Aynı ilişkide Kapitalist ise emeğin karşılığını verdiği düşüncesindedir. Bunun için yemin billah edebilir. Sözleşmeyi hatırlatır ve belirli bir süre çalışma ya da işin karşılığı olan ücreti verdiğinde ısrar eder. İşçilerin, emeğin karşılığı (belirli süre çalışma ya da yapılan işin kendisi) ücret memnuniyetsizliğine bir türlü akıl sır erdiremez.

Peki sorun ne?

Sorun ücreti emeğin karşılığı olarak görmekte, başka bir deyişle emeği meta olarak görüp, emeğin kapitaliste ücret karşılığı satışındadır ve bu satış, sistemin görünenidir. Görünen, işçi emeğini kapitaliste belli süreliğine ya da belli bir işin karşılığı olarak belirli bir paraya satmış. Ücretle ifade edilen parasını da çalıştıktan sonra almıştır.

Biraz daha açalım.

Bütün metalarda var olan ve onları birbirleriyle karşılaştırılabilir yapan ortak şey emektir. Zira bütün metalar emek ürünüdür. Meta sahibi bilincinde olsun ya da olmasın metaları değişim için birbirleriyle eşitlediklerinde, metalarda kristalleşmiş emeğin miktarıyla eşitlemektedirler. Yani A metası 1 saatlik bir ortalama emek zamanda üretilmişse, bu meta ancak 1 saat ortalama emek zamanda üretilmiş B metası ile değiştirilebilir. Bu eş değerlerin değişimidir.

Metaların değerinin büyüklüğü, onda içerilmiş olan toplumsal emeğin miktarına bağlıdır. Bir meta, ne kadar fazla toplumsal emek içeriyorsa (ki o da harcanan emek zamanıyla ilgilidir); o kadar fazla değer içerir. Başka bir deyişle, metalarda bulunan değerin büyüklüğü ya da küçüklüğü harcanan emeğin miktarına, süresine bağlıdır. O halde bir meta üretiminde ne kadar fazla emek zaman harcanmışsa meta o kadar değer yüklenir. Ya da tersi..

O halde emek, değerin ölçüsüdür ve bir metanın değeri, metada billurlaşmış emeğin niceliği ile ölçülür. Başka bir deyişle ona harcanan emek zamanla ölçülür.

Herhangi bir metanın değeri, kendisinde içerilen emek miktarıyla; ona harcanan emek zamanla ölçüldüğüne göre, diğer metalar gibi emeği de emek zamanla ölçmemiz gerekir. Öyle ya emeği alınıp satılan, bir değeri olan meta olarak (görüngünün sunduğu) kabul etmiyor muyuz? Bu durumda, şöyle tuhaf bir sonuç çıkar: x kadar bir emek, x kadar emek zaman eder. Oysa bütün değerlerin yaratıcısı ve ölçeni olan emek, değerin ölçüsüdür ama kendisini ölçemez.

Bu yargı ortaya koyulduktan sonra soralım:

8 saatlik bir işgününün değeri nasıl belirlenir?

8 saatlik işgününde bulunan; 8 çalışma saatiyle belirlenir ya da 8 saatlik işgününde 8 saatlik emek zaman var demek saçma olurdu. Ama biz bu saçmalığı bir an olsun doğru kabul edelim. 8 saatlik işgününde üretilen bir değer kendisini, 400 liralık bir para değerinde somutlasın. İşçi 8 saat çalışıp emeğinin karşılığı olarak 400 lira aldığında, emeğinin fiyatı da üretilen metanın fiyatına eşit olur. Eğer işçi 8 saat çalışıp, 400 liralık bir değer üretip, 400 lira olan çalışmasının karşılığını almış olsaydı; emeği satın alan kapitaliste hiçbir artı değer bırakmamış olurdu. 400 liralık değerin bir lirası bile sermayeye dönüşmemiş olurdu. Böylece kapitalist üretme biçiminin temeli tamamıyla ortadan kalkardı. Bir sömürü düzeni olan kapitalizmden de söz edemezdik. Bu durum aslında, "emeğimizin karşılığını istiyoruz, alacağız." söyleminin karşılığıdır. İşçi, emeğinin karşılığını aldığında ki bu kapitalist üretme biçiminde olanaksızdır. Çünkü ürettiği değerin ve değerin karşılığı fiyatın tamamını talep etmiş oluyor. Kuşkusuz tamamını da talep edebilir, ama bunun kapitalist üretme ilişkisinin reddedilmesi olduğunun bilincinde olmak gerekir. Bütün bu yanlış sonuca, emeğin değerini kabul edip, emeğin satılması gibi görüngüden hareket edildiği için ulaşıldı.

Emeğin değeri (değerin ifadesi fiyatı) kabul edilip alınıp satılan bir meta olarak görünmesinden çıkan sonuç: İşçi 8 saat çalıştığında 8 saat sonunda aldığı ücret, 8 saatlik işgününün tamamıdır. Burada gerekli emekle, artı emek zamanı; ücretle kâr ayrışması farkı tamamen gözlerden silinmiştir. Böylece işçinin, tüm çalışma zamanının karşılığı ödenmiş olarak görünür. Durum, 8 saat çalışma, 8 saatlik değer üretimi (fiyat ifadesi 400 lira), anlaşma gereği 8 saatlik çalışma için anlaşmayla bağıtlanan 400 lira ücret işçiye ödenmiştir. İşçi emeğinin karşılığını almış, kapitalist te işçinin emeğinin karşılığını vermiştir. Görünen budur.

Bu görüngüyü besleyen başka bir veri de var.

İşçinin ücretini çalıştıktan, emek harcadıktan sonra alması, emeğinin karşılığını aldığı görüngüsünü besler. Diyelim işçi 8 saat çalıştı, emek harcadı ve 8 saat çalışmış olmasının sonucunda değer üretildi. Değerin ifadesi olan 400 lira fiyat üretildi. Onu da işçi ücret olarak aldı. O halde harcadığı emeğin karşılığını da aldı. Oysa işçi yeni üretilen değerin para ifadesini almaz, onun ücreti zaten kapitalistin cebinde önceden mevcuttur. Kapitalist, işçinin ücretini yeni üretilmiş değerden değil; daha önceden üretilmiş değerden karşılar. Öte yandan üretim sürecinin sonucu tamamen kullanım değeri olarak görünür. Yani bir giyim, besin vb. her hangi bir nesnenin üretilmesi; somut üreten ya da ürettirilen tarafından görünen bir şeydir. Ama işçi kullanım değeri üretirken aynı zamanda da bir değer üretir. Değer üretme gerçeği, sıradan bir aklın kavrayışının dışındadır. Zira değer üretimi, kullanım değeri gibi ilk bakışta görünen bir şey değildir. Bunu kavrayabilmek için görünenle yetinmemek, öze yolculuk etmek gerekir. Tüm üretim sistemine içkin bu görüngüler, emeğin bir değeri olduğu, emeğin satışa çıkarıldığı, alınan ücretin emeğin satışının karşılığı olarak görünmesini sağlar.

Ayrıca emeğin değerinin ödendiği kanısını oluşturan görüngülere, ücretin işgünü uzunluğuna göre değişebiliyor olması da gösterilebilir. İşgünü uzunluğu doğrultusunda, farklılaşan ücretler, harcanan emek kadar ücret alındığı kanısını besler.

Tüm bu görüngüler, üretim ilişkilerindeki gerçekliği ters yüz eden görüngülerdir. Görünenden öze inildiğinde, durum başkadır: “İşçinin sattığı şey doğrudan doğruya emeği değildir, yararlanma yetkisini geçici olarak kapitaliste verdiği emek gücüdür.”(2) Evet işçi kapitaliste bir meta satar, ama bu meta emek değil, emek gücüdür. İşçinin emek gücü; işçinin çalışma kapasitesini, meta üretirken harcadığı zihinsel ve fiziksel yetileri ifade eder. Kapitalist üretim biçimi, bu gerçekliği görünmez kıldığından hem işçiye hem kapitaliste sanki işçi emeğini satıyor olarak görünür. O halde ilişkinin özü:pazarda, para sahibi ile doğrudan doğruya yüz yüze gelen aslında emek değil, emekçidir. Onun sattığı kendi emek gücüdür. Onun emeği, fiilen (harcanmaya) başlar başlamaz, artık, ona ait olmaktan çıkmıştır ve bunun için de bu emeğin şimdi onun tarafından satılması söz konusu olamaz. Emek değerin özü ve değerin içkin ölçüsüdür, ama kendisinin bir değeri yoktur.” (3)

Günlük dilde işçiler, söylemlerinde ve mücadelelerinde, emeğin değeri üzerinden ortaya çıkan bu dili kullanır. "emeğin değeri", “En yüce değer emektir.” “Emeğimizin karşılığını istiyoruz.” “Emeğimizi sömürtmeyeceğiz, karşılığını alacağız” gibi söylemler bilindik, sıkça kullanılan söylemlerdir. Hatta bu söylemler, gerçeklerden çok fazla uzaklaşmış “ucuz işçi” söylemine kadar uzanıyor. Bu söylemler, emeğe dair alınıp satılabilen bir meta olduğu görüneninden çıkan bir yanılgının sonucudur. Kuşkusuz bu söylemlerin bireysel işçi açısından ifade edilmesi, anlaşılır bir durumdur. Ama işçi sınıfına sözü olan yazar çizerlerin, ekonomistlerin, daha da önemlisi; işçi sınıfının mücadele aracı olan sendikaların ve emek mücadelesi veren siyasetin bu söylemleri kullanması, anlaşılır bir durum değildir. Onlar, temel üretim ilişkilerinin; görünen kavramlarıyla yetinmemelidir. Görünenden öze inerek, ilişkinin özüne dair kavramları kullanmaya özen göstermelidir.

Emeğin değeri yanılsamasına karşı Marx’ın deyimi yinelensin: “Emek, değerin özü ve değerlere içkin tözdür, ama kendisinin bir değeri yoktur.” Üretim sürecinde, metalarda kristalleşen emek, bütün zenginliklerin yaratıcısıdır ama kendisinin bir değeri yoktur. Değeri olmadığı için ücretle ifade edilecek fiyatı da yoktur.

Sonuç olarak, işçi emeğine bağımsız bir nitelik veremez. İşçinin emeği işçiden ayrılarak bir meta haline dönüşemez. İşçinin metaya dönüşen, varlığının ifadesi olarak emek değil, emek gücüdür. İşçinin pazara götürdüğü ve tek satabildiği şeyi emeği değil, emek gücüdür. Onu da belirli bir süreliğine (gün, hafta, saat vb.) satar. Eğer işçi, emek gücünü süresiz satmış olsaydı, bir köle haline dönüşürdü. Tabi ki bu üretme ilişkisinde olanaksız ama işçi, emeğine bağımsız varlık niteliği verebilseydi ve onu satsaydı, bir köle gibi bütün bedenini kapitalistin kullanımına vermiş olurdu.

 


1-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 547, 1. Baskı, Sol Yayınları

2-     Karl Marx, Ücret, Fiyat ve Kar 134, 1. Baskı, Sol Yayınları

3-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 549, 1. Baskı, Sol Yayınları

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder