Görünen, gerçeğe ulaşmada
sadece bir veridir. Görünenden gerçekliğe uzanan meşakkatli bir yol vardır. Bu
yol yürünmediğinde, bırakalım gerçekliğe ulaşmayı, gerçekliğin örtülmüş,
tersyüz edilmiş hali içerisinde; görüneni yeniden üretirken buluruz kendimizi.
Emek sermaye ilişkisinde,
“emeğin fiyatı, “emeğin değeri” gibi kavramlar; görünenin ifadesi olan kavramlardır.
Bu kavramlarla düşünmenin sonucu, emeği bir meta olarak kavrayıştır ve günlük
dilde, mücadelede sıkça kullanılan yanlış söylemlere yol açarlar.
“ucuz emek”
"ucuz emek sömürüsü"
“ucuz emek cehennemi”
“Emek en yüce değerdir.”
“Emeğimizin karşılığını istiyoruz, alacağız.”
Üretim ilişkilerinin
kendisinden doğan ve bu ilişkilerin, görünenini ifade eden bu söylemler; emekçiden
emek mücadelesindeki sendikalara, emeğe sözü olan siyasete kadar uzanıyor. Bilincinde
olunsun ya da olunmasın, görüneni ifade eden bu söylemler, kullanıldıkça gerçeği
gizleyen bir örtü olarak yeniden üretiliyor. Böylece emeğin alınıp satılan bir
meta olduğu yanılgısıyla, emek bir meta olarak emek gücü metası yerine ikame
ediliyor.
Kapitalist sistemin
görüneni olarak, ücret karşılığı emeğin satışına bakalım.
Kapitalist sistemde
işçiler, farklı üretim alanında ya da aynı üretim alanında, farklı büyüklükte
ücret alırlar. Ücret, belirli bir iş zamanının ya da yapılacak olan belirli bir
miktarda işin karşılığında kapitalistin ödediği paradır. Belirli bir zamanın ya
da işin karşılığı olan ücretler, işçinin kendisinin ya da sendikasının
aracılığıyla yapılan bir sözleşme sonucunda belirlenir. İş zamanı çalışılarak
tüketildikten ya da belirlenen işin kendisi yapıldıktan sonra, anlaşma gereği
belirlenmiş olan ücret alınır. Başka bir deyişle kapitalist, yapılan işin ya da
zamanın karşılığı olan parayı öder. İki özgür arasında karşılıklı anlaşmaya
dayalı olarak, işçi emeğini kapitaliste belirli zaman ya da iş için satar.
Kapitalist parasını öder, emek satın alınır. Bu ilişkide işçi, belirli süre
çalışmış ya da işi yapmış; sözleşmeyle bağıtlanan emeğinin karşılığını almış,
kapitalist ise işçinin emeğinin karşılığını vermiştir.
Süreç böyle görünür ve
ortada bir sorun yoktur. Ne var ki işçi süreçten memnun değildir. İşçi
anlaşmayla bağıtlanan emeğin karşılığı ücreti aldığı halde, emeğinin
karşılığını almadığını düşünür. Çünkü aldığı ücretle bütün ihtiyaçlarını karşılayamaz ve doğal olarak kapitalistten emeğinin karşılığını ister. Aynı ilişkide Kapitalist ise emeğin karşılığını verdiği
düşüncesindedir. Bunun için yemin billah edebilir. Sözleşmeyi hatırlatır ve belirli
bir süre çalışma ya da işin karşılığı olan ücreti verdiğinde ısrar eder. İşçilerin,
emeğin karşılığı (belirli süre çalışma ya da yapılan işin kendisi) ücret
memnuniyetsizliğine bir türlü akıl sır erdiremez.
Peki sorun ne?
Sorun ücreti emeğin karşılığı olarak görmekte, başka bir deyişle emeği meta olarak görüp, emeğin kapitaliste ücret karşılığı satışındadır
ve bu satış, sistemin görünenidir. Görünen, işçi emeğini kapitaliste belli
süreliğine ya da belli bir işin karşılığı olarak belirli bir paraya satmış. Ücretle
ifade edilen parasını da çalıştıktan sonra almıştır.
Biraz daha açalım.
Bütün metalarda var olan
ve onları birbirleriyle karşılaştırılabilir yapan ortak şey emektir. Zira bütün
metalar emek ürünüdür. Meta sahibi bilincinde olsun ya da olmasın metaları
değişim için birbirleriyle eşitlediklerinde, metalarda kristalleşmiş emeğin
miktarıyla eşitlemektedirler. Yani A metası 1 saatlik bir ortalama emek zamanda
üretilmişse, bu meta ancak 1 saat ortalama emek zamanda üretilmiş B metası ile
değiştirilebilir. Bu eş değerlerin değişimidir.
Metaların değerinin
büyüklüğü, onda içerilmiş olan toplumsal emeğin miktarına bağlıdır. Bir meta,
ne kadar fazla toplumsal emek içeriyorsa (ki o da harcanan emek zamanıyla
ilgilidir); o kadar fazla değer içerir. Başka bir deyişle, metalarda bulunan
değerin büyüklüğü ya da küçüklüğü harcanan emeğin miktarına, süresine bağlıdır.
O halde bir meta üretiminde ne kadar fazla emek zaman harcanmışsa meta o kadar
değer yüklenir. Ya da tersi..
O halde emek, değerin
ölçüsüdür ve bir metanın değeri, metada billurlaşmış emeğin niceliği ile
ölçülür. Başka bir deyişle ona harcanan emek zamanla ölçülür.
Herhangi bir metanın değeri, kendisinde içerilen emek miktarıyla; ona harcanan
emek zamanla ölçüldüğüne göre, diğer metalar gibi emeği de emek zamanla
ölçmemiz gerekir. Öyle ya emeği alınıp satılan, bir değeri olan meta olarak (görüngünün
sunduğu) kabul etmiyor muyuz? Bu durumda, şöyle tuhaf bir sonuç çıkar: x kadar bir
emek, x kadar emek zaman eder. Oysa bütün değerlerin yaratıcısı ve ölçeni
olan emek, değerin ölçüsüdür ama kendisini ölçemez.
Bu yargı ortaya koyulduktan sonra soralım:
8 saatlik bir işgününün
değeri nasıl belirlenir?
8 saatlik işgününde
bulunan; 8 çalışma saatiyle belirlenir ya da 8 saatlik işgününde 8 saatlik emek
zaman var demek saçma olurdu. Ama biz bu saçmalığı bir an olsun doğru kabul
edelim. 8 saatlik işgününde üretilen bir değer kendisini, 400 liralık bir para
değerinde somutlasın. İşçi 8 saat çalışıp emeğinin karşılığı olarak 400 lira
aldığında, emeğinin fiyatı da üretilen metanın fiyatına eşit olur. Eğer işçi 8
saat çalışıp, 400 liralık bir değer üretip, 400 lira olan çalışmasının
karşılığını almış olsaydı; emeği satın alan kapitaliste hiçbir artı değer
bırakmamış olurdu. 400 liralık değerin bir lirası bile sermayeye dönüşmemiş
olurdu. Böylece kapitalist üretme biçiminin temeli tamamıyla ortadan kalkardı.
Bir sömürü düzeni olan kapitalizmden de söz edemezdik. Bu durum aslında, "emeğimizin karşılığını istiyoruz, alacağız." söyleminin karşılığıdır. İşçi, emeğinin karşılığını aldığında ki bu kapitalist üretme biçiminde olanaksızdır. Çünkü ürettiği değerin ve değerin karşılığı fiyatın tamamını talep etmiş oluyor. Kuşkusuz tamamını da talep edebilir, ama bunun kapitalist üretme ilişkisinin reddedilmesi olduğunun bilincinde olmak gerekir. Bütün bu yanlış sonuca, emeğin
değerini kabul edip, emeğin satılması gibi görüngüden hareket edildiği için
ulaşıldı.
Emeğin değeri (değerin
ifadesi fiyatı) kabul edilip alınıp satılan bir meta olarak görünmesinden çıkan
sonuç: İşçi 8 saat çalıştığında 8 saat sonunda aldığı ücret, 8 saatlik
işgününün tamamıdır. Burada gerekli emekle, artı emek zamanı; ücretle kâr ayrışması
farkı tamamen gözlerden silinmiştir. Böylece işçinin, tüm çalışma zamanının
karşılığı ödenmiş olarak görünür. Durum, 8 saat çalışma, 8 saatlik değer
üretimi (fiyat ifadesi 400 lira), anlaşma gereği 8 saatlik çalışma için
anlaşmayla bağıtlanan 400 lira ücret işçiye ödenmiştir. İşçi emeğinin
karşılığını almış, kapitalist te işçinin emeğinin karşılığını vermiştir.
Görünen budur.
Bu görüngüyü besleyen
başka bir veri de var.
İşçinin ücretini
çalıştıktan, emek harcadıktan sonra alması, emeğinin karşılığını aldığı
görüngüsünü besler. Diyelim işçi 8 saat çalıştı, emek harcadı ve 8 saat
çalışmış olmasının sonucunda değer üretildi. Değerin ifadesi olan 400 lira fiyat
üretildi. Onu da işçi ücret olarak aldı. O halde harcadığı emeğin karşılığını
da aldı. Oysa işçi yeni üretilen değerin para ifadesini almaz, onun ücreti
zaten kapitalistin cebinde önceden mevcuttur. Kapitalist, işçinin ücretini yeni üretilmiş değerden değil; daha önceden üretilmiş değerden karşılar. Öte yandan üretim sürecinin sonucu tamamen kullanım
değeri olarak görünür. Yani bir giyim, besin vb. her hangi bir nesnenin üretilmesi; somut
üreten ya da ürettirilen tarafından görünen bir şeydir. Ama işçi kullanım
değeri üretirken aynı zamanda da bir değer üretir. Değer üretme gerçeği,
sıradan bir aklın kavrayışının dışındadır. Zira değer üretimi, kullanım değeri
gibi ilk bakışta görünen bir şey değildir. Bunu kavrayabilmek için görünenle yetinmemek, öze yolculuk etmek gerekir. Tüm üretim sistemine içkin bu görüngüler,
emeğin bir değeri olduğu, emeğin satışa çıkarıldığı, alınan ücretin emeğin
satışının karşılığı olarak görünmesini sağlar.
Ayrıca emeğin değerinin ödendiği kanısını oluşturan görüngülere, ücretin işgünü uzunluğuna göre değişebiliyor olması da gösterilebilir. İşgünü uzunluğu doğrultusunda, farklılaşan ücretler, harcanan emek kadar ücret alındığı kanısını besler.
Tüm bu görüngüler, üretim ilişkilerindeki gerçekliği
ters yüz eden görüngülerdir. Görünenden öze inildiğinde, durum başkadır: “İşçinin
sattığı şey doğrudan doğruya emeği değildir, yararlanma yetkisini geçici olarak
kapitaliste verdiği emek gücüdür.”(2) Evet işçi kapitaliste bir meta satar, ama
bu meta emek değil, emek gücüdür. İşçinin emek gücü; işçinin çalışma
kapasitesini, meta üretirken harcadığı zihinsel ve fiziksel yetileri ifade
eder. Kapitalist üretim biçimi, bu gerçekliği görünmez kıldığından hem işçiye
hem kapitaliste sanki işçi emeğini satıyor olarak görünür. O halde ilişkinin özü: “pazarda, para sahibi ile doğrudan
doğruya yüz yüze gelen aslında emek değil, emekçidir. Onun sattığı kendi emek
gücüdür. Onun emeği, fiilen (harcanmaya) başlar başlamaz, artık, ona ait
olmaktan çıkmıştır ve bunun için de bu emeğin şimdi onun tarafından satılması
söz konusu olamaz. Emek değerin özü ve değerin içkin ölçüsüdür, ama kendisinin
bir değeri yoktur.” (3)
Günlük dilde işçiler,
söylemlerinde ve mücadelelerinde, emeğin değeri üzerinden ortaya çıkan bu dili
kullanır. "emeğin değeri", “En yüce değer emektir.” “Emeğimizin karşılığını istiyoruz.” “Emeğimizi
sömürtmeyeceğiz, karşılığını alacağız” gibi söylemler bilindik, sıkça
kullanılan söylemlerdir. Hatta bu söylemler, gerçeklerden çok fazla uzaklaşmış “ucuz
işçi” söylemine kadar uzanıyor. Bu söylemler, emeğe dair alınıp satılabilen bir
meta olduğu görüneninden çıkan bir yanılgının sonucudur. Kuşkusuz bu
söylemlerin bireysel işçi açısından ifade edilmesi, anlaşılır bir durumdur. Ama
işçi sınıfına sözü olan yazar çizerlerin, ekonomistlerin, daha da önemlisi;
işçi sınıfının mücadele aracı olan sendikaların ve emek mücadelesi veren
siyasetin bu söylemleri kullanması, anlaşılır bir durum değildir. Onlar, temel üretim
ilişkilerinin; görünen kavramlarıyla yetinmemelidir. Görünenden öze inerek,
ilişkinin özüne dair kavramları kullanmaya özen göstermelidir.
Emeğin değeri
yanılsamasına karşı Marx’ın deyimi yinelensin: “Emek, değerin özü ve değerlere içkin tözdür,
ama kendisinin bir değeri yoktur.” Üretim sürecinde, metalarda kristalleşen
emek, bütün zenginliklerin yaratıcısıdır ama kendisinin bir değeri yoktur.
Değeri olmadığı için ücretle ifade edilecek fiyatı da yoktur.
Sonuç olarak, işçi emeğine bağımsız bir nitelik veremez. İşçinin emeği işçiden ayrılarak bir meta haline dönüşemez. İşçinin metaya dönüşen, varlığının ifadesi olarak emek değil, emek gücüdür. İşçinin pazara götürdüğü ve tek satabildiği şeyi emeği değil, emek gücüdür. Onu da belirli bir süreliğine (gün, hafta, saat vb.) satar. Eğer işçi, emek gücünü süresiz satmış olsaydı, bir köle haline dönüşürdü. Tabi ki bu üretme ilişkisinde olanaksız ama işçi, emeğine bağımsız varlık niteliği verebilseydi ve onu satsaydı, bir köle gibi bütün bedenini kapitalistin kullanımına vermiş olurdu.
1- Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 547, 1. Baskı, Sol
Yayınları
2- Karl Marx, Ücret, Fiyat ve Kar
134, 1. Baskı, Sol Yayınları
3- Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 549, 1. Baskı, Sol
Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder