Emekçiler üretemiyorlarsa,
gereksinimlerini nasıl karşılayacaklardı?
Emekçiler üretemiyorlarsa,
gereksinimlerini nasıl karşılayacaklardı?
İşçinin, varlığını devam ettirebilmesi ve yaşamını sürdürmesi için tek gelir kaynağı ücrettir. İşçi günlük, haftalık ya da aylık aldığı ücretle kendisinin ve ailesinin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılar. Başka bir deyişle kendisinin ve ailesinin geçimini sağlar.
Ücret özünde işçinin ve ailesinin, fiziksel ve sosyal varlığını sürdürmesi için; belli bir zaman aralığında tüketmesi gereken metaların değerlerinin toplamıdır. Ne var ki işçinin aldığı ücret, çoğu zaman; tüketmesi gereken bu metaların toplam değerinden sapar. Tüketilmesi gereken geçim nesnelerinin, değerinin altına düşebildiği gibi; bu değerlerin üzerine de çıkabilir. Eğer işçi, bu değerin altında ücret alırsa geçinebilme sorunu ortaya çıkarken, değerin üzerinde bir ücret alması, işçinin yaşam seviyesini iyileştirir. Bu durum işçileri, sürekli olarak ücret mücadelesi içerisinde tutar. Çünkü ücret artışını, yani ücret oranlarını belirleyen ana etken; işçilerin örgütlü mücadelesidir. Ücret belirleme dönemi olan TİS zamanlarında işçiler, sendikaları aracılığıyla pazarlık yaparak; ücretlerini artırma girişiminde bulunurlar. Çeşitli mücadele yöntemlerini devreye sokarak, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak ve bu ihtiyaçları geliştirecek ücret mücadelesi verirler.
İşçi her hangi bir işletmede, belirli aralıklarla (gün, hafta, ay) çalışarak, belirli miktarda para alır. Aldığı para, işçinin belirli bir işin yapılması ya da belirli saat çalışmasının karşılığı olarak görünür. Varsayalım işgünü 8 saattir ve işçinin 8 saatlik çalışmasının karşılığı 100 liradır. Bu durumda işçi, 8 saat çalışacak ve çalışmasının sonunda 100 lira alacaktır. İşçinin 8 saatlik çalışmasının sonunda aldığı 100 lira onun ücretidir. Bu ilişkide ücret, işçinin 8 saatlik çalışmasının, yani 8 saatlik emeğin karşılığı olarak görünür. İşçinin emeği, sanki bir metaymış gibi; sanki ücret, emeğe yapılan bir ödemeymiş gibidir. Bu kadar da değil, işçi, 8 saatlik çalışmasının karşılığını, yani sekiz saatlik emeğinin karşılığını almış gibidir. Artı emeğin bir biçimi olan artı değer, yani işçinin ödenmeyen emeği görünmez. Bütün emek karşılığı ödenmiş gibi görünür. Karşılığı ödenen ve ödenmeyen emek ayrımı yok olduğu gibi, karşılığı ödenmeyen emekte, karşılığı ödenmiş olarak görünür. Böylece hem işçi hem kapitalist, emeğin karşılığının ödendiği kanısına varır. Bu yanlış bir algıdır. Yanlış algı bu kadarla da bitmez. İşçi örgütlenmelerine de sirayet ettiği gibi; ücretlilik sistemi kaldırılmadan, emeğin karşılığının alınabileceği kanısını da uyandırır. Emeğin karşılığının ödendiği kanısını yaratan görünüm, ücretlilik biçiminin kendisinden kaynaklanır. Ücretlilik biçimi, emeğin ödenen ve ödenmeyen ayrımını gözden saklayarak sömürü ilişkisini gizler.
s = 50
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/150
|
= %662/3
|
s = 100
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/200
|
= %50
|
s = 200
|
ve d = 100 ise
|
k'= 100/300
|
= %331/3
|
s = 300
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/400
|
= %25
|
s = 400
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/500
|
= %20 olur.
|
M' |
{
|
M
+ m |
}
|
–
– P' – |
{
|
P
+ p |
}
|
– M< (E-ÜA)
– m |