İnsan da diğer canlı varlıklar
gibi yaşamını sürdürebilmek için çeşitli nesnelere ihtiyaç duyar. Ama ihtiyaçlarını
giderecek olan nesneleri, her zaman doğada hazır bulamaz. İhtiyaçlarını,
doğadaki nesnelere etkide bulunarak üretir. Üretim, insanın doğayla olan
etkileşimini, yani ilişkisini ifade eder. İnsan doğayla ilişkisini, emeği
aracılığıyla kurar. Emek, tüm canlılık içerisinde sadece insana özgüdür. İnsan
emekle, doğa nesnelerini kendi ihtiyaçları doğrultusunda üretir ve yeniden
üretir. Üretirken, emek gücü harcar. Üretimi, diğer insanlardan tecrit olmuş
bir şekilde değil, onlarla birlikte yapar. Topluluk halinde, birlikte…
İlk insan toplulukları; birlikte
üretirken, her topluluk kendi ihtiyacı kadarını üretebiliyordu. Bu
toplulukların özgül karakteri, toprağın, üretim araçlarının ortak mülk, üretilenin
de birlikte paylaşılmasıydı. Bu nedenle, ilkel toplumlarda sömürüden söz
edilemezdi. Zira birlikte üretiyor, birlikte üleşiyorlardı. Zaten topluluğun
ihtiyacından fazla üretemiyorlardı. Üretim araçlarını gelişimiyle birlikte,
topluluklar fazla (artı emek) üretir hale geldi. Kendine yeterli gerekli emeğin
dışında artı ürün, yani artı emek ortaya çıktı. Artı emeğin ortaya çıkmasıyla
birlikte, üretim araçlarının ve toprağın mülkiyetini eline geçirenler,
diğerlerini kendileri için çalıştırmaya başladılar. Böylece, büyük topraklara
ve üretim aracına sahip olanlar, diğerlerini sömürme olanağına kavuştular. Özel
mülkiyetle birlikte sınıflı topluma adım atan insanlık, insanın insanı sömürüsüyle
de tanışmış oldu.
Sömürü, bir grup insanın kendi çıkarları için, başka bir grup
insanı çalıştırmasıdır. Başka bir deyişle; bir grup insanın, kendi çıkarları
için çalıştırdıkları bireylerin, artı emeğine el koymalarıdır. Üretim araçları
özel mülkiyetinin olduğu bütün sınıflı toplumlarda, artı emeğe el koyma söz
konusudur. Artı emeğe el koyma biçimi, toplumdan topluma farklılık gösterir.
Zaten toplumsal biçimleri birbirinden ayıran da üreticinin artı emeğine el
koyma biçimleridir.
Kapitalizm öncesi biçimlerde; artı emeğe ürün olarak ya da angarya
çalışma biçiminde el konunulurken, kapitalist toplumda artı değere el koyma
biçiminde olur.
Köleci Toplumda
Köleci toplumda sömürü ilişkisi köleler ve köle sahipleri
arasındadır. Köle ve köle sahipleri arasındaki bu sömürü ilişkisi, köle emeğinin
sömürüsüne dayanır. Köle sahibi, üretim araçlarının olduğu gibi bizzat üretici
olan kölenin de sahibidir. Köle, kendi emek gücünün sahibi değildir ve emek
gücünü istediği gibi tasarruf edemez. Kaldı ki emek gücü, meta halini de
almamıştır. Özcesi köle, bütün bedeniyle sahibine aittir ve diğer üretim
araçlarından farksızdır. Farklılık sadece, kölenin canlı oluşundadır. Bu
gerçeklik, kölelerin “konuşan alet” olarak tanımlanmasında ifadesini
bulur.
Köle, kendi emeğinin sonucuna, yani ürettiği ürüne karşı
ilgisizdir. Bu nedenle de, efendisinin asalak yaşamı için zora başvurularak
çalıştırılır. Diğer bir deyişle köle sahipleri, ekonomi dışı zor kullanarak,
köleleri kendileri için çalışmaya sevk ederler. Zora dayalı çalıştırılan kölenin
ürettiği ürünün tamamı köle sahibine aittir. Ne var ki köle sahibi, kölenin
ürettiği ürünün bir kısmını kölenin ihtiyacı için ayırmak zorundadır. Zira
kölenin canlı kalması ve iş gücünü yenileyip tekrar çalıştırılabilmesi gerekir.
Üretimin ve hatta sömürü sisteminin sürekliliği için bu gereklidir. Ölü bir köle
üretmez ve sömürülemez. Hayatta kalması ve ertesi günü çalışabilecek
durumda olması gerekir.
Feodal Toplumda
Feodal toplumda sömürü ilişkisi, toprak beyi ve köylüler (serfler)
arasındadır. Toprak beyiyle köylü arasındaki bu sömürü ilişkisi, köylü emeğinin
sömürüsüne dayanır. Toplumun temelinde, büyük toprak mülkiyeti vardır ve topraklar
feodal beye aittir. Sömürüye maruz kalan üretici köylü ise, üretim aracı
sahibidir ve toprağın bir kısmını kendisi için işleme hakkına sahiptir. Ama emek gücünü; tümden,
özgürce tasarruf hakkına sahip değildir. Köylünün emek gücü de meta halini de
almamıştır. Köylüler; üretim aracı sahibi olmalarına karşın, büyük
toprak sahibi beyler tarafından sömürülür. Zira kişisel olarak beye bağımlıdır.
Feodal
beyler, ekonomi dışı zor kullanarak köylüyü kendileri
için çalıştırıp sömürür. Sömürü, angaryaya dayanır. Angarya da,
üreticinin
kendisi için olan ürünü ile bey için olan artı ürünün üretimi, zaman ve
mekân
bakımından birbirinden ayrıdır. Köylü, haftanın belirli günü kendisine
ayrılan toprakta kendisi için üretir. Haftanın diğer günlerinde de,
feodal beyin toprağında
çalışarak artı ürün üretir. Burada artı emeğe el koyma biçimi, emek rant
biçiminde gerçekleşir.
Şunu da belirtelim ki, erken dönemlerde toprak mülkiyetinin devlete ait olduğu da görülür. Toprağın devlete ait olduğu hallerde artı emeğe el koyma, devletin memurları aracılığıyla ürün rant ya da para rant biçimindedir.
Şunu da belirtelim ki, erken dönemlerde toprak mülkiyetinin devlete ait olduğu da görülür. Toprağın devlete ait olduğu hallerde artı emeğe el koyma, devletin memurları aracılığıyla ürün rant ya da para rant biçimindedir.
Kapitalist Toplumda
Kapitalist toplumda sömürü ilişkisi, burjuvazi ile işçi
sınıfı arasındadır. Bu sömürü ilişkisi, işçi emeğinin sömürüsüne dayanır.
Sömürünün temeli, kapitalistin el koyduğu artı değer üretimidir. Artı emeğe el
koyma, artı değere el koyma biçiminde gerçekleşir. Kapitalistin, artı değere el
koyabilme olanağı, üretim araçlarına sahip olmasından kaynaklanır. İşçi, üretim
aracına sahip değildir. İşçinin emek gücü, köle ve köylüden farklı olarak, meta
halini almıştır. Sahip olduğu tek şey de bu emek gücü metasıdır. Emek gücü
metası, sıradan bir meta değildir. Emek gücü metası; üretim sürecinde
tüketilirken, kendi değeri üretilir. Yalnızca kendi değeri değil, kendi
değerinden fazlası da üretilir. Bu nedenle kapitalist, para sahibi olarak böyle
bir metayı arar. Bulur da… Zira kapitalisti yaratan tarihsel koşullar, emek
gücünden başka bir şeyi olmayan işçiyi de yaratmıştır. İşçinin emek gücünün
meta halini aldığı koşullar oluşmuştur.
Emek gücü bir meta olduğuna göre, bir değeri de olmalıdır. Emek
gücü metasının değeri, işçinin ve ailesinin yaşamını sürdürebilmesi için
gerekli olan, yaşam araçlarının değerine eşittir. Kapitalist, işçinin emek
gücünü emek pazarından değerinde satın alır. O bilir ki, emek gücü metası
üretimde tüketilmeye başlandığında kendi değerini ve değerinin ötesinde artı
değeri de üretir. Kapitalistin peşinde olduğu değer, artı değerdir.
Kapitalist toplumda sömürü, bu artı değere el koyma biçiminde
gerçekleşir. Kapitalist sömürü, köleci ya da feodal toplumda olduğu gibi ekonomi
dışı zora dayanmaz. Çünkü işçi, emek gücünü satıp satmamakta özgürdür. Ne var
ki, bu özgürlük ekonomik zorunluluğu ortadan kaldırmaz. İşçi, yaşamını
sürdürebilmek için emek gücü metasını satmak, sömürü çarkına girmek zorundadır.
Girer de…
İşçi emek gücünü kapitaliste belirli süreliğine satar. Eğer
işçi, emek gücünü süresiz satsaydı bütün yaşamı ve faaliyetiyle kendisini
satmış olurdu. Emek gücü metasının sahibi değil, kendisi bir meta olurdu. Özgür
birey değil köle olurdu. İşçi satıştan sonra, bir süreliğine emek gücünün
sahibi olmaktan çıkar. Yeni sahip, bir süreliğine kapitalisttir ve aldığı emek
gücünü bir süreliğine kullanma hakkına sahiptir. Bu alışverişten sonra işçiyle
kapitalist sömürü çarkının yolunu tutarlar.
Kapitalistin yatırdığı üretim araçlarının değerinin, yeni
üretilen ürüne aktarıldığını belirtelim ve konu dışı bırakalım. Zira biz, üretilen
yeni değerle ilgiliyiz. Ayrıca sömürü oranının yüzde yüz olduğunu kabul edelim.
Şimdi bir kapitalist ve bir işçi üzerinden sömürüyü görelim: İşçinin
emek gücünü kapitaliste belirli bir süreliğine sattığını belirtmiştik. Bu süre
8 saat olsun. Sekiz saatlik emek gücünün karşılığı olan değerin para ifadesi de
100 lira olsun. Yani işçi sözleşmeye göre, 8 saat çalışacak ve karşılığında 100
lira alacak. Burada hemen belirtelim işçi bu parayı çalıştıktan sonra
alacaktır. Sözleşme böyle…
İşçi, anlaşma gereği 8 saat çalışmak üzere işe koyulur. Sekiz
saat boyunca, emek gücü metası çalışarak tüketilirken; herhangi bir metada somutlanan
yeni değer de üretilir. Yani emek gücü metası tüketilirken değer üretilir. Sömürü
oranını yüzde yüz kabul etmiştik. Bu durumda işçi, 8 saatlik çalışmasının ilk 4
saatinde, para ifadesi 100 lira (ücret) olan emek gücünün değerini üretir.
Diğer 4 saatte de, para ifadesi 100 lira(kar) olan artı değeri üretir. İşçi, 100
lirada ifadesini bulan kendi emek gücü değerini ürettiği gibi, yine 100 lirada
ifadesini bulan artı değeri de üretmiş olur. İşte kapitalist bu artı değere el
koyar.
Yazıyı bitirmişken bir parantez açıp kapatalım. Kapitalist
toplumda, sömürü apaçık görünmez. Çünkü işçinin aldığı ücret; emeğin,
çalışmanın (8 saat) karşılığıymış gibi görünür. Ayrıca işçi, ücretini
çalıştıktan sonra aldığı için, bizzat emeğe ödeme yapılmış izlenimi yaratır. Bu
durum kapitalist biçimde; sömürüyü gizleyen, örten bir etki yaratır. Şöyle ki, kapitalist
8 saatlik emeğin karşılığını vermiş, işçi hakkını almış görünür. Bu durum, emek
gücünün değil de, emeğin satıldığı düşüncesine götürür. Oysa satışa söz konusu
olan emek değil, emek gücü metasıdır. Kapitalist toplumda sömürünün apaçık görülmezliği başka bir başlıkta işlenecektir.
Not: Üretim sürecinde gerekli emekle artı emek, eş zamanlı
gerçekleşir. Anlaşılır olsun diye ilk dört saat gerekli emek, ikinci dört
saatte artı emek olarak bölümlenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder