faiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
faiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ağustos 2014 Salı

ARTI KARIN TOPRAK RANTINA DÖNÜŞMESİ - Giriş


Marx, şimdiye kadar kapitalist üretim ilişkisini burjuva proleter, burjuva burjuva arasındaki bir ilişki olarak irdelemiştir. Bu kısımda Marx, kapitalist ilişkiler içerisinde diğer bir sınıf olan toprak sahipleri sınıfını ele almaktadır.

Marx, burada toprak mülkiyetinin, tarihsel, bütün biçimleriyle ilgilenmiyor. Onun toprak mülkiyetine ilgisi, sermaye tarafından üretilmiş artı değerin, toprak sahibine düşen kısmı ölçüsündedir. Marx, tarımda da kapitalist üretim tarzının egemen olduğunu var sayıyor. Çünkü kapitalizm geliştikçe, tarım alanında da, emekçiler topraktan edildikçe, tarım kâr alanı olarak kapitaliste bağımlı kılınmaktadır. Yani, fabrikatör nasıl iplik üretirse ve bunun için sermaye yatırırsa, çiftçi de buğday vb. üretir ve bunun için sermaye yatırır. Dolayısıyla bu ilişki irdelenmelidir. Sermayenin toprağa yatırılmasıyla birlikte, özgün üretim ve değişim ilişkileri ortaya çıkmıştır. 

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Değerli Maden ve Kambiyo Kuru

I.Altın Rezervinin Hareketi

Marx, 1844 tarihli yasanın işleyişinin, bir ülkedeki tüm değerli madenleri, dolaşım aracı haline sokma çabasını ilginç buluyor. “Bu yasa” diyor Marx “dışarıya bir altın akışını, dolaşım aracındaki daralma ile, içeriye bir altın akışını, dolaşım aracındaki genişleme ile bir tutmak istemektedir. Ama, sonuçta denemeler, bunun tersinin doğru olduğunu tanıtlamıştır.”K-3-501

Değerli maden giriş çıkışı; altın ve gümüş üretmeyen bölgeler içerisinde madenin hareketi ile altın ve gümüşün üretim kaynağından diğer ülkelere akışı biçiminde olur. Yani altın ve gümüş, altın ve gümüşün üretilmediği ülkeler arasında, ödeme aracı olması durumuyla hareket eder. Diğer yandansa altın ve gümüş üretildiği kaynaktan, diğer metalar gibi istenilen alanlara hareket eder.

3 Temmuz 2014 Perşembe

Banka Sermayesini oluşturan Kısımlar

Marx, para sermaye ile faiz getiren sermayenin karıştırıldığını belirtiyor ve ilerde, para sermayenin, meta ve üretken sermayeden farklı olarak, geçici bir sermaye biçimi olduğunun ortaya konulacağına vurgu yapıyor ve banka sermayesine değiniyor.

Banka sermayesi nakit para, altın, banknotlar ve değerli senetlerden oluşur. Değerli senetler iki alt bölüme ayrılabilir Bunlardan birincisi, bir süre geçerliliği olan ve zaman zaman vadesi dolan ve ıskonto edilmeleri, bankerlerin işi olan, ticari senet ya da poliçeler. İkincisi ise, devlet tahvilleri kamu tahviller, hisse senetler, hazine bonoları gibi faiz getiren senetlerdir. Bu kısımlardan oluşan sermaye, bankerin yatırdığı sermaye ve mevduata ayrılabilir. Bankaların çıkardığı banknotlar da banka sermayesi arasına alınabilir. Lakin Marx, burada banknot ve mevduatı konu dışı tutuyor. Zira bankerin işini kendi sermayesi ya da mevduatla yürütmüş olması bu bölünmeyi etkilemez. 

Marx buradan hayali sermaye tanımına geçiyor. 

15 Haziran 2014 Pazar

Sermaye İlişkilerinin Yüzeysel Bir Biçimi Olarak Faiz Getiren Sermaye

Marx bu bölüme “sermaye ilişkileri, faiz getiren sermayede, en yüzeysel ve en fetiş biçime ulaşır.” K-3-343 diyerek başlıyor. Sermayeye bu fetiş biçimi veren ve onu gizemli biçime sokan şey, bu sermayenin çevriminde ara aşamaların görülmeyişidir. Bu ilişkide görünen şey P—P' hareketidir, yani paradan para yaratma ve kendisini genişleten değerdir. Örneğin 1000 sterlin %5 faiz oranıyla borç verildiğinde, sermaye para kapitalistine bir yıl sonunda 1050 sterlin olarak döner. Sermayenin geçirdiği ara aşamaları temsil eden ilişki görünmez. Daha doğrusu o bir ilişki olarak görünmez. Görünen şey, bir miktar paranın bir süre sonra çoğalmış olarak dönmesi, ya da, bir miktar değerin bir süre sonra çoğalmış olarak dönmesidir.

10 Haziran 2014 Salı

Faiz ve Girişim Kârı

Faiz, daha önce de gördüğümüz gibi, faal kapitalistin, sanayici ya da tüccarın kendi sermayesini değil de, borç aldığı sermayeyi kullandığında, para sahibine ödediği, kârının bir kısmıdır. Demek ki, borç alınan sermaye ile edinilen kâr bölüşülmektedir. Eğer kapitalist, kendi parasını kullansaydı, böyle bir kâr bölüşümü olmazdı.  Gerçekten de, kârın bir kısmını faize dönüştüren, genellikle faiz kategorisini yaratan şey, kapitalistlerin kendi aralarında böylece, para-kapitalistler ve sanayi kapitalistleri diye ikiye ayrılmaları olduğu gibi, faiz oranını yaratan şey de işte bu iki tür kapitalist arasındaki rekabetten başka bir şey değildir.” K-3-326

Sermaye, yeniden üretim sürecinde işlev yaptığı sürece, kapitalist, ancak sermayenin kendisi üzerinde değil, geliri üzerinde tasarrufta bulunabilir. Sermayenin kendisi, sermaye olarak kaldığı sürece, o yeniden üretim sürecine aittir. Sahiplik kapitaliste sermayesini, yeniden üretim sürecinin dışında kullanma olanağı vermez. Dolayısıyla kapitalist, ancak kârı üzerinde tasarrufta bulunabilir. Para kapitalist için de durum aynıdır. Para, borç verildiği, yani sermaye olarak kullanıldığı ölçüde kârın bir kısmı olan faizi getirebilir. Parayı kendi elinde tuttuğu sürece, ne faiz getirir ne de parası sermaye olarak işlev görür. Para sermaye olarak işlev görüp faiz getirdiğinde ise kendi elinde olmaz. Kendi sermayesiyle iş yapanla borç sermayesiyle iş yapan arasındaki tek fark, borç alanın faiz ödemesidir. Borç alan ne kadar sıfıra yakın faiz öderse, o kadar kendi sermayesini kullanan kapitaliste yaklaşmış olur. Diğer fark ise, birinin sermayenin sahibi olması, diğerinin sahip olmamasıdır. 

7 Haziran 2014 Cumartesi

Kârın Bölünmesi, Faiz Oranı, “Doğal” Faiz Oranı

Faiz, para kapitalistine ödenen kârın bir kısmı olduğuna göre, faizin üst sınırı ancak kârın kendisi olabilir. Tabi böyle olunca da, üretken kapitalistin kârdan hiçbir şey almaması gerekirdi. Marx, faizin üst sınırını, istisnai durumlar dışında, toplam kârdan, yönetim ve denetim ücretleri (daha sonra inceleneceği belirtiliyor) düşüldükten sonra kalan miktar olarak belirtiyor. İstisnai durumlardan kasıt, bunalım durumlarıdır. Marx’a göre “faizin alt sınırının belirlenmesi ise tamamen olanaksızdır.”K-3-315 Faiz, her hangi bir alt düzeye düşebilir. Ne var ki bu alt düzey sıfırın üzerinde bir düzeydir.

Marx, modern sanayinin hareket ettiği çevrimlerin faiz oranları üzerinde etkisini ortaya koyuyor. Düşük faiz oranına genellikle işlerin iyi gittiği gönenç dönemlerinde ya da fazla kâr dönemlerinde, yüksek faize ise bunalım dönemlerinde rastlanmaktadır. “faiz oranı, ödemelerin karşılanabilmesi için ne pahasına olursa olsun borç para alındığı bunalım sıralarında doruk noktasına ulaşır.”K-3-317 Öyle ki, bunalım hallerinde sermaye olağan çevrimini sürdüremez, doğal olarak ta kapitalistler birbirlerine olan taahhütlerini yerine getiremezler. Bu durumun borç sermayesine olan talebi artıracağı, borç sermayesinin arzını düşüreceği açıktır. Bu durumun sonucu; faiz oranının en yüksek noktasına ulaşmasıdır. 

3 Haziran 2014 Salı

KARIN FAİZE VE GİRİŞİM KARINA BÖLÜNMESİ - Faiz Getiren Sermaye

Genel ya da ortalama kâr oranı, ilk inceleme sırasında, sanayi sermayeleri arasında bir eşitlenme olarak görünüyordu. Daha sonra tüccar sermayesinin katılımıyla tamamlandı. Bundan böyle kâr oranı ya da ortalama kâra değinildiğinde, tüccar sermayesinin de katıldığı son hali kastedilecektir. Zira artık sanayi ve ticari kâr ayırımı gereksizleşmiştir. Bu durumda “Sermaye, ister üretim alanına sanayi, ister dolaşım alanına ticaret sermayesi olarak yatırılmış olsun, büyüklükleri ile pro rata aynı ortalama yıllık kârı sağlarlar.”K-3-297

Belli miktarda değerin bağımsız ifadesi olarak para, kapitalist ilişkilerde sermayeye çevrilip, kendi kendini genişleten değer haline dönüşebilir. Para, kapitaliste artı emek, artı ürün ve artı emek sızdırma, diğer bir deyişle kar etme olanağı verir. Böylece para, para olarak kullanım değerinin dışında, sermaye olarak bir kullanım değeri misyonu yüklenir. Dolayısıyla “para, bu potansiyel sermaye niteliği içerisinde, kâr üretme aracı olarak, bir meta halini alır, ama kendine özgü bir meta. Ya da, aynı şey demek olan, sermaye, sermaye olarak bir meta haline gelir.” K-3-298 Demek ki sermaye özel, yani kendine özgü bir meta haline geliyor. Kendine özgü meta olan bu para, kapitalist ilişki içerisinde, sermaye olarak, ödünç sermaye biçimini alır. Ödünç sermaye faiz getiren sermayedir.