8 Aralık 2013 Pazar

İşbölümü ve Manifaktür

Manifaktürün İki Yanlı Niteliği

Manifaktür, belli yetenekteki işçilerin, bir işbölümüne dayalı olarak, bir araya geldiği elbirliği biçimidir. Manifaktür dönemi, 16. Yüzyıl ortalarından 18. Yüzyılın son üçte birini kapsar. 

Manifaktür iki yoldan oluşur. 

Birincisi, birbirinden bağımsız el zanaatlarına bağlı zanaatçıların, ürün, son şeklini alıncaya kadar, sırayla, birbirlerinin elinden geçmek zorunda olduğu, tek bir kapitalistin denetimi altında, belli iş yerlerinde toplanmalarıyla oluşur. Örneğin, bir binek arabası manifaktürü böyle oluşur. Eskiden binek arabası; tekerlekçi, koşumcu, terzi, çilingir, camcı vb. birbirinden bağımsız çok sayıda zanaatçının emeğinin ürünüydü. Her bir zanaatçı, ürünün tamamının üreteniydi. Yani ürün son şeklini alıncaya kadar zanaatçının kendi elinden geçerdi. Manifaktürle birlikte, bu zanaatçılar, bir kapitalist denetimi altında, bir iş yerinde bir araya getirilirler. Böylece, zanaatçılar, kendi zanaatlarının bütününü yerine getirme yetilerini yitirirler. Eskiden bağımsız olan bu zanaatçılar, artık işin bölümlerinden birini yapar olurlar. Örneğin, binek arabası manifaktürü, çeşitli ufak süreçlere ayrılmıştır. Bu süreçler, işbölümü çerçevesinde, işçinin özel işi haline gelir. 


İkincisi, bir ve aynı işi yapan zanaatçıların, kapitalistin işyerinde toplanmalarıyla oluşur. Kâğıt, hurufat ve iğne yapımında böyle olur. Bu zanaatçıların, her biri çırakları yardımıyla, işin gerektirdiği işlemleri baştan sona yapardı. Manifaktürde bu işlemler, her biri ayrı işçi tarafından yürütülür hale geldi. Böylece “bağımsız zanaatçının bireysel ürünü olmaktan çıkan meta, her biri bütün işlemin yalnız tek bir kısmını yapan zanaatçı topluluğunun toplumsal ürünü haline gelir.” K-1-353 Örneğin, iğne manifaktürün de, telin uzatılması, kesilmesi, ucunun sivriltilmesi gibi birçok işlem farklı işçi tarafından yapılır oldu. 

Demek ki, Manifaktürün el zanaatlarında çıkıp gelişmesi iki yandan olur. Bir yandan bağımsızlıklarını yitirerek, meta üretiminin bir bölümünü yapan, kısmi süreçlerde uzmanlaşan el zanaatçılarının elbirliğinden oluşur. Öte yandan da, aynı işi yapan zanaatçıların elbirliğinden oluşur. 

Manifaktür, belli bir zanaat işini, parça işlemlere böler. Her işlem bir işçinin olur. Böylece manifaktür, üretim sürecine bir işbölümü getirmiş olur. İşçiler, işin bir bölümünde uzmanlaşır. Önceleri bağımsız zanaatçı, işin bütün bölümlerini yaparken, manifaktür süreciyle işçi, bir ömür boyu işini bir kısmını yapar hale gelir. Meta artık, bir zanaatçı elinden çıkmaz, birçok işçinin elinden çıkar. 

Burada vurgulanması gereken şey, manifaktürün teknik temeli halen el sanatıdır. Yani iş halen el ile yapılır. Zanaat hüneri, el çabukluğu üretim sürecinin temelidir.  

Parça İşçi ve Onun Aletleri

Yaşamı boyunca, bir ve aynı işi yapan işçi, tüm vücudunu o işin bir parçası haline getirir. Böylece, işi ardı ardına yapan zanaatçıya göre daha az zamanda işi yapar. Dolayısıyla, manifaktürün canlı mekanizmasını oluşturan kolektif işçi, daha az zamanda daha fazla kullanım değeri üretir. Bağımsız zanaata göre emek üretkenliği daha fazladır. Ayrıca, işçi aynı hareketi yineleyerek, sonuca daha az bir çabayla ulaşır. İşin incelikler, kuşaktan kuşağa geçer. Demek ki süreç, parça işçinin becerisini geliştirir ve üretkenliğin artmasına etki eder. Ne var ki, “emeğin üretkenliği yalnız işçinin yetenekli oluşuna değil, çalıştığı araçların da yetkinliğine bağlıdır.” K-1-356 Manüfaktür, emek araçlarını parça işçinin özel görevine uygun hale getirerek, bunları basitleştir, yetkinleştir ve çoğaltır. Manifaktür ayrıca, yalın araçların bir araya gelmesiyle oluşan makine için, nesnel bir zemin de yaratmış olur.

Manifaktürün İki Temel Biçimi: Heterojen Manifaktür, Seri Manifaktür 

Üretilen metanın niteliğine göre manifaktür, heterojen ve seri olmak üzere iki özelliğe ayrılır.

Heterojen manifaktürde meta, bağımsız işçilerin ürettikleri parçaların bir araya getirilip, birleştirilmesiyle son şeklini alır. İşçiler arasındaki işbölümü parça mallara göre yapılmıştır. Yani önce, parçalar bağımsız işçilerce yapılır, sonrada bu parçalar bir araya getirilir. At arabası, saat vb. manifaktürler heterojen manifaktürlerdir. Örneğin, saat yapımında, zemberek, kadran, taş delik, akrep, yelkovan vb. yapımcıları farklı işçilerdir. Bu parçalar bir araya getirilip saate son şekli verilir. Heterojen işin bölümlenmesi, emek araçlarının ortaklaşa kullanımına az izin verir. Makineyle yürütülen büyük sanayi halini alması zordur.  

Seri manifaktür ise, daha yetkin bir biçimdir. Bu manifaktürde meta, birbiriyle ilişkili evrelerden geçerek tamamlanır. Burada işbölümü işlem sırasına göredir. Mal bir elden diğerine zorunlu olarak geçer. Mal, her aşamada, biraz daha tamamlanarak üretilir. Kâğıt iğne, şişe vb. manifaktüründe olduğu gibi. Örneğin, iğne yapımında, kolektif işçilerden biri teli çeker, biri düzeltir, diğeri keser bir diğeri sivriltir vb. Eş zamanlı bir süreçtir ve belli sürede daha fazla meta üretilir. 

Manifaktür döneminde, emek zaman azaltma çabasıyla, azda olsa makine kullanılmıştır. Ama tüm süreç düşünüldüğünde, makine ikincil bir önemdedir. Esas olarak, “çok sayıda parça işçinin birleşmesi ile oluşan kolektif işçi, manifaktür döneminin kendine özgü makinesidir.”K-1-363 Tekil işçinin yetenekleri, kolektif işçide bir araya gelmiştir. Öyle ki, “parça işçinin tek yanlılığı ve eksikleri, kolektif işçinin parçası haline gelince yetkinleşir.”K-1-364

Kolektif işçinin, hem basit, hem karmaşık işlevleri olduğu için, bireysel emek güçlerinin farklı eğitim dereceleri vardır. Dolayısıyla da, farklı emek güçlerinin farklı değerleri olması gerekir. Bu nedenle manifaktür, emek güçlerini kademelendirir ve farklı ücret saptanmasına yol açar. Ayrıca bu kademelendirmenin yanı sıra,  “el attığı bütün zanaatlarda, bu zanaatların hiç barındırmadığı ve adına vasıfsız işçiler denilen bir sınıf yaratır.”K-1-365 Demek ki manifaktür, bir de işçileri vasıflı ve vasıfsız diye bölmektedir. El zanaatçılığına göre, vasıfsız emekte, çıraklık gideri kalkar, vasıflı emekte, yapılan işin yalınlaşmasıyla daha az gider gerekir. Her iki halde de, emek gücü değeri düşer. Her iki durum da kapitalistin kârının artmasını sağlar. Şöyle ki, “çıraklık dönemi eğitim giderlerinin ortadan kalkması ya da azalması sonucu emek gücü değerindeki düşüş, kapitalist yararına artı değerde bir artış demektir; çünkü emek gücünün yeniden üretimi için gerekli emek zamanını kısaltan her şey, artı emek alanını genişledir.”K-1-365 

Manifaktürde İşbölümü ve Toplumda İşbölümü

Marx ilkin, kabile içerisinde, ailede cinsiyete yaşa dayalı fizyolojik temele dayanan doğal bir işbölümünden söz ediyor. Bu işbölümünde, birbirine kenetlenme ve bir bütünün parçası olma durumu vardır. Nüfus artışı, kabileler arası boyunduruk ilişkileriyle genişler. Yabancı topluluklarla meta alışverişiyle gevşeyerek koparlar ve bağımsızlaşırlar. Giderek aralarındaki tek bağ meta değişimi olur. 

Diğer yandan, ürün değişim amacıyla kabile, topluluklar, aile arasında ilişki noktasında başlar. Kuşkusuz, her topluluk kendisini, farklı doğal çevrede bulur. Üretimleri, üretim araçları ve ürünleri farklıdır. Kendiliğinden gelişen bu farklılıklarıyla topluluklar ilişkilenerek ürünlerini karşılıklı olarak değişirler. Böylece ürünler meta niteliğine bürünür. “Burada toplumsal işbölümü, aslında birbirinden farklı ve bağımsız üretim alanları arasındaki değişimden doğar.”K-1-366

Marx devamla manifaktürde (işyeri) işbölümü ve toplumda işbölümünü irdeler. Bu iki işbölümü birbirinden farklılık arz eder.

Toplumda işbölümü, birbirinden bağımsız olan meta üreticileri arasında kurulan ilişkidir. Derici, ayakkabıcı, iplikçi vb. gibi meta üreticileri arasındaki ilişkidir. Bu üreticilerin arasındaki bağı oluşturan tek şey, hepsinin ürününün meta olmasıdır. Yani, değişim için üretilmiş olan şeye sahip olmalarıdır. Öyleyse işbölümü, pazar ilişkisinden, yani çeşitli metaların satışı ve satın alınmasından doğar. Ayrıca üretim araçlarının ve üreticilerin, çeşitli sanayi kollarına dağılışı, rastlantıya ve keyfiliğe bağlıdır, dağılım planlanmış değildir.

Manifaktürde işbölümünü karakterize eden şey ise, parça-işçinin meta üretmemiş olması durumudur. Bu işbölümünde, tekil işçiler meta üretmezler. Zira bu parça işçilerin hepsinin ortak ürünü meta halini alabilir. Dolayısıyla tekil işçiler, birbirlerinden bağımsızlaşmış değillerdir ve aralarında pazar ilişkisi bulunmaz. İşyerinde işbölümü, üretim araçlarının tek bir kapitalistin elinde olduğu anlamını taşır. Bu nedenle de, planlılık (belli görevlere ne kadar işçi ayrılacağı vb) hâkimdir. 

Manüfaktür işbölümü, işyerinde, kapitalistin tartışmasız bir otoritesine tabidir ve zorbalık hüküm sürer. Oysa toplumda işbölümü, “rekabetin otoritesinden başka otorite, karşılıklı çıkarların baskısından başka zorlayıcı güç tanımayan meta üreticilerini karşı karşıya getirir.”K-1-370 Yani bu işbölümü, kendiliğindendir ve otoriteye ihtiyaç duymaz, ama ekonomik yasalar, piyasanın zorlayıcı etkisi ve karşılıklı çıkarlarla yürüyen rekabetin otoritesi etkindir. Demek ki, toplumsal işbölümünde bir plansızlık bir anarşi mevcuttur. Marx’a göre, toplumsal otorite ne kadar az otoriterse, işyerinde işbölümü gelişir ve tek kişinin otoritesine girer. İşyerindeki işbölümü ile toplumda işbölümü birbiri ile ters orantılıdır. Marx ayrıca burjuva kafasının, işçiyi yaşamı boyunca tek bir işleme bağlayan, sermayenin boyunduruğu altına sokan işyeri işbölümünü, üretkenliği artırıyor diyerek göklere çıkardığını; ama üretim sürecinin kontrol ve denetim altına alınması girişimini; mülkiyet hakkı, özgürlük vb. çiğneniyor diyerek eleştirmesine değiniyor.

Marx, kapitalizm öncesi işbölümü biçimleriyle kapitalist biçimi karşılaştırıyor. Eski toplum biçimlerinde, kapitalist örgütlenmenin tersine bir durum vardır. Toplumsal iş, bir plan çerçevesinde yürür, işyeri içerisinde işbölümü ya bulunmaz, ya da güdük, dağınık ve rastlansaldır. Hint topluluklarında, meta değişimi ile koşullanmış bir işbölümü yoktur. Zira ürünlerin çoğu, kendileri içindir ve meta biçimini almaz. Ancak ürün fazlası meta halini alabilir ve ayrıca ürün, ancak ayni rant olarak devlet eline geçtiğinde meta halini alabilir. Dolayısıyla, meta değişimi ile oluşan işbölümünden bağımsızdır. Toprak ortaklaşadır, ürün ise bölüşülür. Memuru, müneccimi, öğretmeni, çamaşırcısı, çömlekçisi vb. toplumun işini yapandır. Bütün işleyiş. sistemli bir işbölümünü gösterir. Lakin bu işbölümü, manifaktürdekinden farklıdır. Geleneklerin baskısıyla, üstlerinde herhangi bir otorite olmadan işlerini yürütürler. “Toplulukta işbölümünü düzenleyen yasa, bir doğa yasasının karşı konulmaz otoritesi ile işler.”K-1-372 Kendine yeterli bu topluluklar, kendilerini aynı biçimde durmadan yeniden üretirler. Raslansal olarak yok edildiklerinde dahi, bu üretimin örgütlenme sadeliği aynı yerde aynı adla yeniden ortaya çıkabilirler. Bu durumun, Asya Toplumları'nın değişmezliğinin sırrını verdiği düşüncesindedir Marx. Asyatik devletlerde, bitip tükenmez haneden kavgaları, hanedan değişimi; bu toplulukların kendilerini üretme yapılarını etkilemez. "Toplumun ekonomik ögelerinin yapısı, politik gökyüzündeki fırtına bulutlarının etkisi dışındadır." K-1-373

Lonca sisteminde ise, ustanın, çalıştırabileceği çırak ve kalfa sayısı sınırlanmıştır. Öyle ki usta, ustası olduğu alanın dışından kalfa çalıştıramazdı. Lonca sisteminin bu katı kuralları, ustanın kapitalist haline gelmesini önlemiştir. Fazla işbölümü gerekirse, ya var olan loncalar bölünür ya da eski loncaların yanı sıra yeni loncalar kurulurdu. Ayrıca tüccar sermayenin her işe karışması bu sistemde dışlamıştır. Tüccara sadece, el zanaatları ürünlerinin dağıtıcısı olarak göz yumuluyordu. Bu sistemde tüccar, her türlü meta satın alabilirken, emek gücü metası satın alamıyordu. Dolayısıyla lonca sistemi, işyerinde işbölümüne olanak tanımamıştır. 

Manifaktürün Kapitalist Niteliği

Manifaktürde, artan işbölümü, işçi sayısındaki atışı zorunluluk haline getirir. İşçi sayısındaki artış, değişmeyen sermayede artışı koşullar. Bu durumda, kapitalistin elindeki sermaye sürekli olarak artmak durumundadır.  Başka bir deyişle, sermaye sürekli genişlemek durumundadır. Manifaktürün yapısı ise sermayenin bu genişlemesine uygundur. 

Basit elbirliğinde olduğu gibi, manifaktürde de, kolektif çalışma organizması sermayenin bir varoluş biçimidir.”K-1-374 Kolektif işçilerden oluşan işleyiş kapitaliste aittir. Bu nedenle de, burada oluşan üretken güç, sermayeye ait bir güç olarak görünür. Manifaktür, “işçinin tek bir işteki becerisini, bir yığın üretici yetenekleri ve içgüdüleri aleyhine zorlayarak, onu, çoğu organlarından yoksun, garip bir yaratık haline getirir.”K-1-374 Bağımsız işçileri, sermayenin emir komutası altına sokup, onları kademelendirir.  Parça işi, işçilere dağıtarak, onları, parça işlemin otomatik motoru haline getirir. Böylece, emek gücü sermayeye satılmadıkça iş görmez hale gelir. Zira o artık, tek yönlüdür ve sürecin ya da işin, sadece bir yönüyle ilgilidir. Bu anlamıyla, üretimde zekâ da tek yönlü gelişir. Tüm parça işçilerin yitirdikleri, onları çalıştıran sermayede toplanmıştır. Akıl ve zekânın, bir güç olarak başkasının eline geçişi, elbirliği ile başlayıp, manifaktürde gelişir ve kafa kol emeği ayrışması gerçekleşir. Bu ayrışma, kapitalistin tek bir işçinin karşısına; birleşmiş emeğin iradesinin temsilcisi olarak çıkmasıyla başlar. Manifaktürde gelişir "bilimi, emekten farklı üretken güç haline getirerek; sermayenin hizmetine veren modern sanayi içerisinde tamamlanır." K-1-375

Son olarak, manifaktür için söylenecek şey, bireysel işçiyi güdükleştirerek, emeğin üretken gücünü artırması, sermayenin, emek üzerindeki üstünlüğü için yeni koşullar yaratmasıdır. ”Bu yüzden de, bir yandan, kendisini, tarihsel olarak, toplumun ekonomik gelişmesinde bir ilerleme ve bir zorunlu evre olarak gösterir. Öte yandan da o, inceltilmiş ve uygarlaştırılmış bir sömürü yöntemidir.”K-1-379 Manifaktür, gelişmesinin belli aşamasında dayandığı dar teknik temeli, kendi yarattığı üretim gereksinmesiyle çatışır hale gelir.

1 yorum: