31 Aralık 2013 Salı

Kapitalist Birikimin Genel Yasası

Sermayenin Bileşimi Aynı Kalırken, Birikimle Birlikte Emek Gücüne Duyulan Talebin Artması


Marx, sermayenin bileşimini ikili anlamda ele alıyor. Birincisi sermayenin değer bileşimi, ikincisi ise sermayenin teknik bileşimidir. Sermayenin değer bileşimi, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye, değer cinsinden oranıdır. Sermayenin teknik bileşimi ise, üretim aracı kitlesi ile emek gücü arasındaki orandır. Başka bir deyişle, üretim aracı kitlesi ile emek gücü arasındaki ilişkidir. İlişki, şu kadar üretim aracını, bu kadar işçinin ya da emek gücünün harekete geçirmesidir.

Sermayenin teknik bileşimi ve değer bileşimi arasında bir bağıntı vardır. “Bunu anlatmak için sermayenin değer bileşimine, bunun, sermayenin teknik bileşimi tarafından belirlenmesi ve bu bileşimdeki değişmeleri yansıtması açısından, sermayenin organik bileşimi diyorum.”K-1-630 Demek ki, sermayenin organik bileşimi, sermayenin teknik bileşimine dayanan, ya da sermayenin teknik bileşimince belirlenen, değişen ve değişmeyen sermayenin değerlerinin birbirine oranıdır. Sermayenin organik bileşiminde değişiklik, bu orandaki değişmedir. 

Örnekleyelim, sermayenin bileşimi, 50 değer kitlesi değişmeyen, 50 değer kitlesi de değişen olsun, oran 1/1 dir. Kapitalizmdeki gelişmeyle birlikte üretim aracı miktarında artma olsun, değişmeyen sermaye 75’e çıksın, değişen sermaye de 25 olsun. Bu durumda, sermayenin bileşimi 3/1 olmuştur. Artık daha az emek gücü, daha fazla üretim aracını harekete geçirmektedir. Bu durumda, sermayenin organik bileşimi artmıştır. Kapitalizmin gelişmesi ile birlikte de, sermayenin organik bileşimi giderek artar. 

Marx, değer bileşimi ile organik bileşimin birbirine karıştırılmaması gerektiği uyarısında bulunuyor. Zira değer bileşimi, teknik bileşime bağlı olmadan da, pazar dalgalanmalarından etkilenebilir. Böylece, teknik bileşim değişmeden de değer bileşimi değişebilir. 

Sermayenin büyümesiyle, emek gücüne olan talepte artacaktır. Birikim gerçekleştiği sürece, sermayenin bileşimi aynı kalsa da, hem değişen hem de değişmeyen sermaye artacaktır. Sermayenin, ani genişleme durumlarında, emekçiye duyulan talep arzı aşabilir, bu durum ücret yükselmesine neden olabilir. Birikim, devam ettiği sürece bu aşamaya gelinir. “Ücretli işçi sınıfının, şu ya da bu derecede uygun koşullar altında yaşamını sürdürmesi ve çoğalmaya devam etmesi, kapitalist üretimin temel niteliğini hiçbir şekilde değiştirmez.”K-1-631 Ücretlerin, görece yükseliyor oluşu, işçiye özgürlük getirmez, sömürü ilişkisi aynen korunur.  Büyüyen ölçekte yeniden üretim, sermaye ilişkisini, yani bir kutupta kapitalistleri, diğer kutupta işçileri yeniden yeniden üretir. Sermaye, giderek daha fazla insanı egemenliği altına alır. Onu, kölece kendine bağımlı kılar. Öyleyse, ”Sermaye birikimi sonucunda emeğin fiyatında bir yükselme, gerçekte, ücretli işçinin kendisi için dövmüş olduğu altın zincirin uzunluğunda ve ağırlığındaki bir gevşemedir.”K-1-635 Ücrette yükselme, karşılığı ödenmemiş emeği azaltır, ama bu azalma sistemin kendisini tehdit edecek noktaya varmaz. Özünde, “İktisatçıların sözde doğa yasasıymış gibi göstermeye çalıştıkları kapitalist birikim yasası, aslında yalnızca şunun ifadesidir. Birikimin özünde saklı niteliği, emeğin sömürülme derecesindeki her türlü azalması ve kapitalist ilişkinin, gittikçe büyüyen boyutlarda olmak üzere, devamlı yeniden üretimini ciddi şekilde tehlikeye sokacak her türlü ücret artışını daima dıştalar.”K-1-638  Zira kapitalist üretimin tek amacı vardır o da, bireylerin kişisel gereksinimlerini karşılamak değil, artı değer üretmektir. Öyle ki, “artı değer üretimi, bu üretim tarzının mutlak yasasıdır.”K-1-635

Kapitalist üretimin, emek gücünü yeniden üretimini bir kez daha vurgulamak gerekir. Emek gücünün yeniden üretimi, “aslında sermayenin kendisinin yeniden üretiminin kökü ve esasıdır. Bu yüzden sermaye birikimi, proletaryanın çoğalması demektir.”K-1-631 Bu vurgu önemli, kapitalizmin gelişmesiyle işçi sınıfı mutlak olarak artmaktadır. 

Birikim İlerler ve Bununla Birlikte Yoğunluk Artarken, Sermayenin Değişen Kısmının Nispi Azalması

Buraya kadar, sermayenin büyümesi, teknik bileşimde bir değişme olmadan ele alınmıştır. Oysa süreç bu evrenin ötesine uzanır. Emek üretkenliğinin artmasıyla birlikte, sermayenin organik bileşimi de artar. Emek üretkenliğinin artışı ile birlikte, üretilen ürünün ve üretim aracının kitlesi de artar. Üretim aracı kitlesindeki artış emek gücüne göre daha fazladır. Yani diğer bir deyişle emeğin kitlesi azalır. Bu, sermayenin teknik bileşiminde bir değişmeyi anlatır. Artık, daha fazla üretim aracını, oransal olarak daha az emek harekete geçirir.

Sermayenin, teknik bileşimindeki bu değişme, üretim aracı kitlesindeki bu büyüme, emek gücü kitlesiyle karşılaştırıldığında daha fazladır. Değişmeyen sermayenin, değişen sermaye aleyhine bu artışı, yansımasını, sermayenin değer bileşiminde bulur. Başlangıçta, sermayenin değişen ve değişmeyen kısmı yüzde elli, yüzde elli iken, sermayenin değişmeyen kısmının artışı ile, değişmeyen yüzde seksene ulaşırken, değişen sermaye yüzde yirmi olur. Bu durumda, sermayenin bileşiminde, emek gücü, değişmeyen sermayeye oranla azalmıştır. Kapitalist birikimin ilerlemesiyle, sermayenin değişmeyen kısmı her zaman değişen aleyhine büyür.

Şunu da belirtmek gerekir ki, sermayenin değişmeyen kısmına göre, değişen kısmındaki azalma, ya da değer bileşimindeki bu değişme, sermayenin maddi öğelerinin değişimini yaklaşık olarak gösterir. “Bunun basit nedeni, emeğin üretkenliğindeki artışla, yalnız tüketilen üretim araçlarının oylumu büyümekle kalmayıp, bunların kitlelerine oranla değerlerinin azalmasıdır.”K-1-640 Yani bunların değerleri, kitlelerine göre daha yavaş yükselir. 

Sermayenin büyümesiyle, birikimin ilerlemesinin, değişen sermayeyi nispi olarak azaltıyor olması, onun mutlak büyüklüğünün artmasını engellemez. Zira sermaye yatırımı arttıkça, değişen kısım değişmeyene göre nispi olarak azalırken, eskisine göre değişen kısım da artar. Demek ki, değişen kısım nispi olarak azalırken mutlak olarak artar.

Kapitalist üretimin koşulu, belli derecede sermaye birikimini gerektirir, bunun el zanaatlarından, kapitalist sanayiye geçiş sırasında gerçekleştiği varsayılmıştı. Artık, üretkenliği artıran tüm yöntemler, artı değer artışı, artı değerin sermayeye dönüşümü, tüm bu süreçler, sermayenin birikimini genişlemesini sağlamıştır. Sermayenin hızla birikimi, kapitalist üretim biçimini geliştirmiştir. Marx, bu söylemlerden sonra sermayenin birikimini hızlandıran, merkezileşme ve yoğunlaşmasına değinmektedir. 

Sermayenin yoğunlaşması, Marx’a göre sermayenin birikme yoluyla büyümesidir. Yani, artı değerin, sürekli olarak sermayeleştirilerek, sermayenin büyümesi durumu sermayenin yoğunlaşmasıdır. Her bireysel sermaye, bu anlamda bir yoğunlaşmayı ifade eder ve belli büyüklükte bir emek ordusuna komuta eder. Böylece sermaye, sürekli büyür genişler. Bu bireysel sermayelerin büyümesi, tüm toplumsal sermayenin büyümesi anlamına gelir. Sermayenin merkezileşmesi ise yoğunlaşmadan farklıdır. Sermayenin merkezileşmesi, tekil ve bağımsız sermayelerin, bir araya gelip birleşmeleriyle oluşur. “Bu, daha önce oluşmuş bulunan sermayelerin yoğunlaşması, bağımsızlıklarına son verilmesi, kapitalistin kapitalist tarafından mülksüzleştirilmesi, birçok küçük sermayenin, birkaç büyük sermayeye dönüştürülmesidir.” K-1-643 Demek ki, birkaç tekil sermayenin bir araya gelip birleşmeleriyle sermayenin merkezileşmesi gerçekleşmektedir. Merkezileşmede, birikimle değil, bir araya gelme ile büyüme ve genişleme söz konusudur. “merkezileşme hareketinin gelişmesi hiçbir zaman, toplumsal sermayenin büyüklüğündeki pozitif artışa bağlı değildir. Ve bu durum, merkezileşme ve yoğunlaşma arasındaki özgül farktır; yoğunlaşma, yalnızca, büyük boyutlu yeniden üretime verilen bir başka addır.”K-1-644

Marx devamla, rekabet savaşından söz ediyor. Rekabet savaşı meta ucuzlatılmasıyla verilir. Metaların ucuzlatılması için emek üretkenliği artırılmalıdır. Emek üretkenliği artırmak için, üretimin boyutlarını artırmak gerekir, onun içinde büyük sermaye gerekir. Büyük sermaye sahibi küçüğünü yener. Onu süreçten koparır. Küçüklerde bu savaşta yer alabilmek için bir araya gelip birleşirler. Ya da batar giderler. Yine süreç içerisinde, kredi sistemi ortaya çıkar. Bu savaşta kredi sistemi sermayeye olanak sağlar. Rekabet savaşında bir silah haline gelerek, merkezileşmenin mekanizmasına dönüşür. O halde, hem rekabet, hem de kredi, sermayenin merkezileşmesinin iki güçlü mekanizması olarak ortaya çıkmıştır. . 

Marx, son olarak, sermayenin merkezileşmesinin varacağı son sınırdan söz eder. “Belli bir sanayi kolunda eğer buna yatırılmış bulunan sermayeler, tek bir sermaye halinde kaynaştırılırsa, merkezileşme en son sınırına ulaşır. ”Engels’in dipnotunda İngiliz ve Amerikan tröstlerinin, tek bir sanayi kolunda, pratikte tekel sağlayacak şekilde, şirketler halinde birleşmeye çalışarak, bu hedefe ulaşmak istediklerinden söz ediyor. Marx devam ediyor: ”Bir toplumda bu sınıra ancak, bütün toplumsal sermayenin, ya tek bir kapitalistin ya da tek bir kapitalist şirketin elinde toplanması halinde ulaşılmış olur.”K-1-644 Marx’ın bu söyleminde, merkezileşmenin, teorik olarak varacağı mantıksal nokta tek bir kapitalist ya da tek bir kapitalist şirkettir. Ne var ki, pratik olarak bu sadece tek bir üretim kolunda olasıdır. 

Son olarak Marx, sermaye birikimi  sırasında oluşan ek sermaye, büyüklüğüyle orantılı ve daha az emekçiyi kendisine çekerken; yeniden üretilen eski sermayenin, çalıştırdığı emekçilerden daha fazlasını kendisinden uzaklaştırdığından söz ediyor. Birikim sürerken ve yoğunluğu artarken; artı değerden oluşan ek sermayeyle kendisine emekçi çekerken yeniden üretilen eski sermaye emekçiyi işsizliğe iter. Bir bütün olarak bakıldığında çektiğinden çok daha fazlasını iter. 

Gittikçe Artan Ölçüde Nispi Artı Nüfus Üretimi ya da Yedek Sanayi Ordusu

Sermayenin, organik bileşiminin yükselmesiyle birlikte emeğe olan talep düşer. Sermaye büyüdükçe, kapitalist daha fazla üretim aracı, daha az emek gücü satın alır. Emeğe olan talep, sermayenin büyüklüğü nispetinde azalır. Daha önce de belirtildiği gibi, “Toplam sermayenin büyümesi ile birlikte değişen kısmı, yani onunla birleşen emekte büyür, ama bu daima küçülen bir oranda olur.”K-1-647 Dolayısıyla, sermayenin birikimi ile birlikte değişen kısım artsa bile bu her zaman küçülen oranda olacaktır. Ama değişmeyen sermaye, değişen sermayeye göre daha fazla artacaktır. Kapitalizmin gelişmesiyle sermaye büyüdükçe oransal olarak emek ihtiyacı azalacaktır. Dolayısıyla, “…artı nüfusu, kendi enerjisi ve büyüklüğü ile doğru orantılı olarak durmadan üreten şey, kapitalist birikimin ta kendisidir.”K-1-647 

Sermayenin boyutları büyüdükçe, değişmeyen sermaye daha büyüdükçe, işçi nüfusu fazlalık durumuna gelir. Bu, gerek çalışanların işten atılması, gerekse sermaye tarafından yeterince emilmemesi, nedenleriyle olabilir. “Bu nedenle, emekçi nüfusu, kendi yarattığı sermaye birikimi ile birlikte, kendisini nispi ölçüde fazlalık haline getiren, nispi artı nüfus haline çeviren araçları üretmiş olur ve o, bunu, daima artan boyutlarda yapar.”K-1-648 Üretimden dışlanmış fazla emekçi nüfus, sermaye gelişiminin zorunlu sonucu olarak ortaya çıkar.

Emekçi artı nüfus, birikimin ya da kapitalist temele dayanan zenginliğin gelişmesinin zorunlu bir ürünü olduğu gibi, tersine olarak ta, bu artı nüfus, kapitalist birikimin kaldıracı ve hatta bu üretim biçiminin varlık koşulu halini de alır.”K-1-649  Artı nüfus, Marx’a göre her an el altında bulunan yedek sanayi ordusunu oluşturur ve bu ordu sermayeye aittir. Bu artı nüfus, sermayenin gereksinmeleri doğrultusunda, hareket etmeye hazırdır. Sermayenin genişlemesiyle, yeni alanlara kayma durumunda, bu insan kitlesi her an el altında hazır olarak bulundurulmalıdır. Büyük sanayinin hareketi, devresel dalgalanmaları (yüksek yoğunlukta üretim, bunalım, duraklama) yedek sanayi ordusunun durmadan meydana gelmesine, sonra tekrar emilmesine, tekrar meydana gelmesini sağlar. Demek ki, büyük sanayi hareketi yedek sanayi ordusunu yaratır. Hatta buna ihtiyaç duyar. Burada nüfusun, genel anlamıyla artı nüfus olmadığına, sermaye ile ilişkilenme açısından artı nüfustan söz edildiğine vurgu yapmak gerekir. 

Büyük sanayin, kendine özgü yolu, önceki dönemlerde görülmez. Kapitalist dönemin çocukluk evresinde de görülmez. Zira o zaman birikim azdı ve işçi sınıfı sınırlarıyla da karşılaşılıyordu. Bu sınır, köylülerin topraklarından zorla sürülmeleri gibi, zora dayalı yollarla aşılıyordu. Oysa üretimin, geniş boyutlarla gelişmesiyle birlikte, düzensiz genişlemeler, beklenmedik daralmalar yaşanır, daralmalar tekrar genişlemeye evrilir. Bu süreç, el altında yedek işçi ordusu olmadan yürümez. Bu yedek işçi ordusu, nüfusun mutlak büyümesinden bağımsız, sermayenin hareketine bağımlı olarak büyür. Zira kapitalizm, doğal nüfus artışının sağladığı emek gücü ile yetinemez.  O, doğal sınırların ötesinde yedek sanayi ordusu ister.

Değişen sermayenin artmasına karşın, işçi sayısı aynı kalabilir hatta azalabilir. Bireysel işçi, daha fazla emek sağladığında böyle bir durum ortaya çıkar. Bu durumda, değişen sermayede artış, daha fazla işçinin değil daha fazla emeğin göstergesidir. Yani azaltılmış işçiden daha fazla emek sızdırılır. Bu durumda, aşırı çalışma ile işçinin zorunlu işsizliği aynı anda yaşanır. Öyleyse, “Bir yandan, içi sınıfının çalışan kesiminin aşırı çalışması yedek ordunun saflarını şişirirken, öte yandan da bu yedek ordunun rekabet yoluyla çalışanlar üzerindeki artan baskısı, bunları, aşırı çalışmaya boyun eğmek ve sermayenin diktası altına girmek zorunda bırakır.”K-1-653 Diğer yandan birikimin ilerlemesiyle birlikte, hünerli işçi yerine daha az hünerli işçi koyarak, olgun emek gücü yerine olgunlaşmamış emek gücü koyarak, erkek işçi yerine kadın-genç yerine çocuk çalıştırarak daha büyük emek kitlesine ulaşma olanağına sahip olunur.

Marx, iktisatçıların, ücretlerin sermaye birikimi sonucu yükseldiği düşüncesini dogma olarak değerlendiriyor. “Bütünü ile ele alındığında, genel ücret hareketleri, tamamıyla, yedek sanayi ordusunun genişleme ve daralmasıyla düzenlenir ve bu da, sınaî çevrimin devresel değişmelerine uygun olarak meydana gelir.”K-1-654  Ücret hareketi, işçi sınıfı nüfusunun mutlak sayısıyla değil, işçi sınıfının faal ve yedek sanayi ordusu oranı, onun nispi art nüfusun artışı azalışıyla belirlenir. Demek ki,  işsiz sayısında artma ya da azalmalar ücret düzeyinde önemli bir etkendir. 

Marx burada, telefi teorisi safsatasına tekrar döner. Makinelerin kullanılmaya başlamasıyla, “serbest bırakılan emekçiler, makinenin yol verdiği emekçiler değildir; bunların gelecekte yerini alacak olan yetişen kuşaklar ile sanayin eski temel üzerindeki normal gelişmesiyle rahatça emebileceği ek emekçiler de serbest hale gelmiştir.” Diyerek, sermayeyi bağlayan ve emekçileri açıkta bırakan durumu, sermayenin emekçiler için serbest bırakıldığı düşüncesini bir kez daha eleştiriyor. 

Dışarıda işsizliğin baskısı, çalışan işçileri daha fazla çalışmaya zorlar.  Bu durum, emek arzını emekçi arzından bağımsız hale getirir. Sermayenin emek ihtiyacı çalışan işçiden karşılanır. Dolayısıyla yeni bir işçi talebi doğmaz. Rekabetin baskısıyla ortaya çıkan böyle bir durumun bilince çıkmasına değiniyor Marx. Kapitalist üretimin, yedek sanayi ordusuna ilişkin bu doğal yasasının etkilerini azaltma ya da ortadan kaldırmak için; çalışanlarla işsizler, aralarında işbirliği kurmak için, işçi sendikaları ve benzeri birliktelik yoluna girerler. Tabi bu durumda, sermaye ve dalkavukları, arz talep yasası çiğneniyor yaygarası basar. Ama sömürgelerdeki gibi yedek sanayi ordusunun oluşmasını engelleyen koşullar olduğunda, bu kutsal arz talep yasası karşı durarak, süreci, zorla ve devletin de işe karışmasını onaylayarak değiştirmeye çalışırlar. Kuşkusuz bu yaygaranın dışında, bizim için önemli olan bir olguya vurgu yapmak gerekir ki, bu da, rekabetin etkisinin kırılması için işsizlerle çalışanların birlikte davranmaları gereğidir.

Nispi Artı Nüfusun Farklı Biçimleri, Genel Kapitalist Birikim Yasası

Yedek sanayi ordusu, olası her durumda vardır ve üç biçimi vardır. Bunlar akıcı, saklı ve durgun biçimdir. 

Akıcı biçim, büyük sanayi merkezlerinde bulunan işsizlerden oluşur. Sermayenin, organik bileşiminin gelişmesiyle, işçiyi itmesi, üretimin genişletilmesiyle işçiyi çekmesi, kapitalist üretimin iki zıt eğilimidir. Dolayısıyla, büyük sanayi merkezlerinde, sermayenin ihtiyacına göre, işçiler bazen işten atılır, bazen de işe alınırlar. Ama daima işçilerin bir bölümü işsiz kalırlar. Ayrıca, daha fazla kar için, genç yaşta işe alınıp, olgunluk yaşına gelince işten çıkarılanlar ve ağır sömürü koşullarında, emek gücü zamanından önce tüketilen işçiler de akıcı biçim içerisinde yer alırlar. Artı nüfusun bu kesimi, sermayenin ihtiyaç duyduğunda hemen elinin altında olan kesimdir. 

Saklı biçim, tarımsal alanda görülür. Kapitalist üretimin, tarıma el atmasıyla birlikte, tarımsal alanda da sermaye gelişir. İşçilere olan mutlak talep ise azalır. Tarım dışı alanlarda olduğu gibi, tarımdan itilen işçiler de, hemen geriye çekilmez. Tarımsal nüfusun bir kısmı, tarım dışı sanayide kent proleterine dönüşmek için uygun koşulların oluşmasını beklerler. Bu nispi artı nüfus sürekli kentlere akış halindedir. Bu akış kırsal alanda sürekli saklı artı nüfus bulunmasını gerekli kılar. Bu kesimin ücreti asgari düzeydedir ve emekçinin bir ayağı yoksulluk batağındadır. 

Durgun biçim, ev işi gibi düzensiz işte çalışanların oluşturduğu yedek ordudur. Durgun artı nüfus, çökmekte olan sanayilerden beslenir. Bir işte çalışmaları düzensiz olan ve sermayenin bitip tükenmeyen emek deposudurlar. “Azami çalışma süresi ve asgari ücret bunların ayırt edici özelliğidir.”K-1-660

Marx, bunların dışında artı nüfus tortusundan da söz eder. Bunlar, çalışabilecek durumda olanlar, yetim, öksüz ve fakir fukara çocukları, ahlak düşkünleri, zavallılar, çalışamayacak durumda olanlar, sanayi kurbanları, sakatlar sefalet alanında bulunurlar. Yoksulluk, faal emek ordusunun hastanesi, yedek sanayi ordusunun safrasıdır. Sefalet nispi artı nüfusla birlikte ürer ve biri diğerinin zorunlu koşuludur; artı nüfusun yanı sıra yoksulluk, kapitalist üretimin ve zenginlik artışının bir koşulunu oluşturur.”K-1-661 Bunlar sermaye için üretken olmayan zorunlu giderlerdir. Lakin sermaye bu giderlerin büyük kısmını işçi sınıfı ve alt orta sınıflar üzerine yıkar. 

Marx,  toplumsal servet ne kadar büyük olursa, sermaye büyüme hızı ne kadar yüksek olursa, yedek sanayi ordusunun da o kadar büyük olacağını belirtiyor. Sonra da, kapitalist birikimin mutlak genel yasasını da ortaya koyuyor: “En sonu, işçi sınıfının düşkünler tabakası ile yedek sanayi ordusu ne kadar yoğun olursa, resmi yoksullukta o kadar yaygın olur. Bu, kapitalist birikimin mutlak genel yasasıdır.” Vurgu, kapitalist birikimle birlikte resmi yoksulluğun artacağınadır. Ama devamla Marx, yasanın çeşitli koşullarca değişikliğe uğrayabileceğini belirtir. “Diğer bütün yasalar gibi, bu da, işleyişi sırasında çeşitli koşullar ile değişikliğe uğrarsa da, bunların incelenmesi bizi burada ilgilendirmemektedir.”K-1-661

Marx, kapitalist sitemde, emek üretkenliğinin artırılması için kullanılan bütün yöntemlerin, işçinin aleyhine olduğunu, onu özgürlüğünden uzaklaştırdığını, kölece sermayeye bağımlı kıldığını bir kez daha yineliyor. Sonra şu sonuca varıyor: “Sermaye birikimi oranında, aldığı ücret, ister yüksek ister düşük olsun, emekçinin yazgısı daha da beter olacaktır.”K-1-663 Sermaye biriktikçe, sefalet yaratır. Bir kutupta servet birikimi, diğer kutupta, sefaletin, köleliğin, bilgisizliğin birikimi aynı anda olur. Demek ki, zenginlik ve yoksulluk aynı anda üretilmektedir. 

Genel Kapitalist Birikim Yasasının Örneklendirilmesi

Marx, bu başlık altında düşüncesini, alıntılarla örneklendirmektedir. Sermaye birikimiyle birlikte işçilerin yaşam ve sağlıksız barınma koşullarına, ücretlerine değiniyor. Sermayenin gereksinimlerine göre; göçebe emek, inşaat, demiryolu yapımı vb. işlerde çalışan işçileri Marx, "sermayenin hafif piyadeleri" olarak tanımlıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder