4 Ocak 2014 Cumartesi

SÖZDE İLKEL BİRİKİM - İlkel Birikimin Sırrı

Sermaye birikimi, artı değerin varlığını, artı değer kapitalist üretimi, kapitalist üretimse, daha önceden bir miktar birikmiş sermaye ve emek gücünü gerektirir. Birikim için artı değer gerekir, ne var ki, artı değer için de sermaye olmak gerekir. İlkel birikim, sermayenin ilk birikimini anlatır. Bu birikimi sağlayan süreç, kişisel çalışmaya dayalı özel mülkiyetin (küçük üretici) tasfiyesine dayanan süreçtir. Başka bir deyişle, bu süreç, küçük üreticiyi özgür işçiye, küçük üreticinin araçlarını da sermayeye dönüştüren süreçtir.

Ekonomi politikte, bu ilkel birikim, aşağı yukarı teolojide ilk günahın oynadığı rolü oynar. Evvel zaman içinde, iki insan vardı, biri tembel diğeri ise çalışkandı. Tembel serserilik yaparken, çalışkan servet biriktirmişti vb… “Oysa” diyor Marx, “tarihte ele geçirmenin, köleleştirmenin, soyman, öldürmenin, kısacası zorun büyük rol oynadığını herkes bilir.”K-1-730 Marx burada, ilkel birikimde zorun önemine vurgu yapıyor. Zira sürecin hiçte sevimli olmadığını düşünüyor.

Para ve meta, kendiliklerinden sermaye değildirler. Onların, sermayeye dönüşebilmeleri için, belli koşulların yerine gelmiş olması gerekir. Bu koşul, farklı türden meta sahiplerinin karşı karşıya gelmesidir. Başka bir deyişle, bir yanda para, üretim aracı ve geçim nesneleri sahipleri;  diğer yanda ise emek gücünü satan özgür işçilerin karşı karşıya gelmesidir. İşçiler, iki anlamda özgürdür; birincisi, köle ve serfler gibi üretim araçlarının ayrılmaz bir parçası değildirler. İkincisi ise, mülk sahibi köylüler gibi üretim aracı sahibi değildirler. İki anlamda da engel ve yükten, bağımlılıktan kurtulmuşlardır. Tek sahibi oldukları şey, özgürce tasarruf edebilecekleri emek güçleridir. Böylelikle, para sahipleriyle özgür işçiler, iki kutup olarak meta pazarında yerlerini alırlar. 

"Meta pazarındaki bu kutuplaşma ile kapitalist üretimin temel koşulu sağlanmış olur.”K-1-731 Zira kapitalizm, emekçilerin emeklerini gerçekleştirebileceği her türlü üretim araçlarının mülkiyet hakkından ayrılmış olmalarını öngörür. Kapitalizm, bu anlamda, bir kez ayağa kalktığında artık, bu süreci kendisi yeniden üreterek yoluna devam eder. Öyleyse, kapitalizmi ayağa kaldıran süreç, emekçilerin ellerinden üretim araçlarının sahipliğini zorla koparıp alan süreçtir. Dolayısıyla, "ilkel birikim denilen şey, bu nedenle, üreticiyi üretim araçlarından ayıran tarihsel süreçten başka bir şey değildir.”K-1-731 Bu tarihsel süreç, aynı zamanda, parayı, üretim araçlarını sermayeye dönüştüren süreçtir.

Kapitalist toplumun, ekonomik yapısı, feodal toplumdan doğup gelişmiştir. Bu nedenle de, feodal çözülmeyle birlikte, işçiler, üretim araçlarından koparak, özgür bireyler olarak ortaya çıkmışlardır. Bu süreç, bir yanda serf, köle ya da bağımlı olmaktan çıkmayı diğer yandan, üretim araçları sahipliğinden kurtulmayı gerektirir. Dolayısıyla emekçiler,  feodal yükümlülükten, onun sağladığı güvenceden kurtulduktan sonra ancak, kendi emek güçlerinin satıcısı haline gelebilmişlerdir. Bu süreç, mülksüzleştirilme sürecidir ve tümden feodal bağlardan koparılma sürecidir. “Ve onların mülksüzleştirilmelerini anlatan bu öykü, insanlık tarihine, kandan ve ateşten harflerle yazılmıştır.”K-1-731

Marx, hem kapitalisti, hem de ücretli işçiyi doğuran bu gelişmenin çıkış noktasını işçinin köleleşmesi olarak görüyor. Bu durum köleliğin biçim değiştirmesidir. Feodal sömürünün kapitalist sömürüye evirilişidir. Buna rağmen, bu süreçte yaşanan devrimler kapitalist sınıfın oluşmasının bir kaldıracı olarak çağ açıcıdır. 

Marx, kapitalist dönemin başlangıcı 16. Yüzyıl olarak belirtir. Serflik bu yüzyılda çoktan kalkmıştır. Örneklediği ülke İngiltere’dir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder