Kapitalist
toplumda kadın, iki biçimde emek harcar. İlkinde aile içerisinde ev
işiyle, ailenin yeniden üretimi için emek harcarken; ikincisinde,
sermayenin yeniden üretimi için emek
harcar. Kadının, aile içerisinde harcadığı emek, ücretli emek değildir.
Zira
aile içerisinde harcanılan emek değer üretmez. Yalnızca, ailenin
ihtiyacına
yönelik kullanım değeri üretir. Sermayenin yeniden üretimi sürecinde
ise; hem
değer, hem de artı değer üretir. Kadının emeği burada ücretli emektir.
Emek
gücünü, bir ücret karşılığında kapitaliste satarak üretim sürecine
girer.
Üretim sürecinde, kadının emek gücü tüketilirken değer ve artı değer
üretilir.
kapitalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kapitalizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
8 Eylül 2019 Pazar
Kapitalist Toplumda Kadın Emeği
Labels:
aile,
emek,
emek gücü,
kadın,
kadın emeği,
Kapitalist Toplumda Kadın Emeği,
kapitalizm,
makine,
meta,
sömürü
27 Ağustos 2018 Pazartesi
Kapitalist Birikimin Sorunu; Düşen Kâr Oranları
Kapitalizmin varlığı, sermayenin kendisini yeniden üretebilmesi ve birikimini sürdürebilmesine bağlıdır. Ne var ki, kapitalist üretim biçiminde sermayenin birikimi süreci sorunsuz değildir. Bu süreç derin çelişkilerle doludur. Bu çelişkiler, kâr oranlarının düşmesi eğilimi yasasında açık olarak görünür. Kâr oranlarının düşmesi birikim sürecini sekteye uğratır. Kapitalist üretme biçimin sınırlı karakterini açığa çıkarır.
Üretim sürecinde işçiler üretim
araçlarını kullanarak; ham maddeleri, tüketime hazır metalar haline
dönüştürürler. Dönüştürme sürecinden geçen yeni üretilmiş metaya, kullanılan
üretim araçlarının ve hammaddelerin değeri aktarıldığı gibi, yeni değer de
katılır. Üretim araçlarının ve kullanılan ham maddelerin değeri yeni ürüne
aynen aktarıldığı için değişmeyen sermaye (s) olarak adlandırılır. Yeniden
üretilen değer ise iki kısma ayrılır. Biri emek gücünün değeri olan ve
işçilerin tüketim nesnelerinin değeri (d) diğeri ise kapitaliste giden artı
değer(a) dir. Yeni üretilen değer; emek gücünün değeri(d) ile artı değer(a) dir.
Bu ikisinin birbirine bölünmesi (a: d) artı değer oranını yani sömürü oranını
verir. Sömürü oranı, başka bir deyişle artı değer oranı(a:d) işçilerin
sömürülme derecesidir.
1 Şubat 2015 Pazar
Birinci Kuşak Marksistlerde Emperyalizm
“Neoliberalizm”, “küreselleşme”, “Yeni Dünya Düzeni” gibi kavramlar,
birçok şeyi ifade etmesine karşın; aynı zamanda emperyalizmin aşıldığını ima
eden kavramlardır da... Aynı biçimde “Yeniden Marks”, “Yeniden Marksizm”, “Marks
geri döndü” gibi söylemler de farklı bir açıdan, emperyalizmin artık aşıldığını
ima eden kavramlardır. Hard ve Negri ise açıkça emperyalizm yerine, “imparatorluk” kavramını ikame ederek, “Küreselleşme emperyalizmin sonudur” yaklaşımıyla emperyalizmi aşmayı denerler.
Emperyalizmin, sadece bir kavram olarak değil ama, pratik olarak ta aşıldığı düşünülmüş ya da düşündürülmek istenmiştir. Dünya’nın yaşadığı tüm sorunların sorumluluğu emperyalizme yüklenerek; kapitalizm aklanmak ve alkışlanmak istenmiştir. Bugün emperyalizmi günah keçisi haline dönüştürüp, tarihin çöplüğüne atılmasını isteyenler, bilincinde olsun ya da olmasınlar, kapitalizmi tarihler üstü bir sistem olarak sunmaktadırlar. Bunun anlamı çok açık: Kapitalizm tüm arızlarına karşın tarihsellikten uzak, geçici olmayan ve ölümsüzlüğe yazgılı bir sistemdir. Her daim de var olacaktır.
Labels:
Birinci Kuşak Marksistlerde Emperyalizm,
Buharin,
emperyalizm,
kapitalizm,
Kautsky,
Lenin,
Rosa Luxemburg
12 Ekim 2014 Pazar
Bölüşüm İlişkileri ve Üretim İlişkileri
Marx bu bölümde üretim ve bölüşüm ilişkilerinin tarihsel
ve geçici olduğunu ve aynı zamanda birbirlerine bağımlılığını ortaya koyuyor.
Yıllık yeni eklenen emek tarafından, yeni eklenen değer;
toplam üründen çekip ayrılabilen ve gelirin üç farklı biçimine giren değer
olarak üç kısma ayrılır. Bu biçimler, yeni üretilmiş bu değerin bir kısmının
emek gücü sahibine, bir kısmının sermaye sahibine, bir kısmını da toprak
mülkiyeti sahibine ait olduğunu, ya da onların payına düştüğünü ifade eder. “Öyleyse
bunlar, bölüşüm ilişkileri ya da biçimleridirler.”K-3-769 Demek ki, ücret, kâr ve rant bir bölüşüm ilişkisi biçimidir.
Bu bölüşüm ilişkileri, yaygın bir görüş açısından, doğal
ilişkiler şeklinde, her türlü toplumsal ilişkiler niteliğinden bağımsız olarak,
insan üretim yasalarından doğar görünür. Ayrıca, kapitalizm öncesi biçimlerin,
farklı bölüşüm biçimleri yadsınamaz lakin gelişmemiş, yetkinleşmemiş, henüz saf
haline kavuşmamış ve doğal bölüşüm ilişkilerinin farklı görünüm almış biçimleri
olarak yorumlanırlar.
Marx’a göre bu anlayışın tek doğru yanı, herhangi bir toplumsal üretimde, üretilen emeğin ürünün; üretken biçimde tüketilen kısmı dışında, bireysel olarak tüketilen kısmı ile toplumun ihtiyacını karşılayacak artı bir kısmı olacaktır. Yani bireysel ihtiyacın dışında toplumun diğer ihtiyacı için gerekli emekten fazlası üretilecektir. “Ne var ki” diyor Marx, “biraz gelişmiş ve eleştirici bir zeka, bölüşüm ilişkilerinin tarih içerisinde gelişim niteliğini kabul eder”K-3-770 Oysa, onlar üretim ilişkilerinin değişmeyen niteliğine inatla sarılırlar.
Labels:
bölüşüm ilşkileri,
gelir,
Kapital-III,
kapitalizm,
kâr,
rant,
sermaye,
ücret,
üretim tarzı
30 Mayıs 2014 Cuma
Tüccar Sermayesi Konusunda Tarihsel Malzeme
Marx bu bölüme, iktisatçıların tüccar sermayesine,
sanayi sermayesinin özel bir bölümü olarak bakan anlayışlarını eleştirerek
başlıyor. Zira onlar, tüccar sermayesinin, sanayi sermayesinden bağımsızlaşan,
değişmiş biçimleri olduklarını görmüyorlar.
Öyle ki, Smith ve Ricardo gibi büyük iktisatçıların,
sermayenin temel şekli olarak sanayi sermayesini irdelemelerinden ortaya
çıkardıkları kurallar, tüccar sermayesini kapsamına almamaktadır. Tüccar
sermayesini bütünüyle bir yana bırakıp, sadece sanayi sermayesinin bir türü
olarak sözünü etmektedirler. Yani onları, bağımsız biçimleri içerisinde
irdelememektedirler. Bu sermayeyi özel olarak irdelediklerindeyse, sadece Ricardo’nun,
dış ticaret irdelemesinde yaptığı gibi, bu sermayenin değer yaratmadığını ortaya
koymaya çalışmışlardır. Ne var ki diyor Marx, “dış ticaret için doğru olan şey iç, ticaret için de
doğrudur.”K-3-285
Labels:
değişim,
dolaşım alanı,
Kapital-III,
kapitalizm,
kapitalizm öncesi biçimler,
tüccar sermayesi,
üretim alanı,
üretim tarzı
26 Mayıs 2014 Pazartesi
Para Ticaretiyle Uğraşan Sermaye
Sanayi sermayesi ve (sanayi sermayesinin dolaşım kısmını,
kendi üzerine aldığı için) tüccar sermayesinin, dolaşım sürecinde paranın yapmış
olduğu teknik hareketler, özel bir sermayenin işlevi olarak bağımsızlaştığında,
bu sermaye, para ticaretiyle uğraşan sermaye haline gelir. Bu teknik işlemleri
yerine getiren sermaye daima para biçiminde bulunur. Bağımsızlaşan para
ticaretiyle uğraşan sermaye, Tüm sanayici ve tüccar kapitalist için, dolaşım
sürecindeki hareketleri yerine getirir. O halde demek ki, “Toplam sermayenin belirli bir
kısmı, kendisini geri kalan kısımdan bağımsızlaştırır ve kapitalist işlevi,
yalnızca, tüm sanayici ve tüccar kapitalistler sınıfı için bu işlemleri yerine
getirmekten ibaret bulunan, para-sermaye biçiminde onlardan ayrılır.”K-3-277 Bu
hareketler, paranın korunması, ödeme ve tahsil etme işlemi, hesapların
tutulması vb. işlemlerdir.
Labels:
dolaşım maliyeti,
Kapital-III,
kapitalizm,
para sermaye,
para yığma
19 Mayıs 2014 Pazartesi
Ticari Kâr
Marx bu bölümde tüccar tarafından mata almak için
yatırılan sermayenin, yatırdığı değişmeyen sermayesinin ve değişen sermayesinin
durumunu irdeliyor.
Sermayenin dolaşım alanındaki saf işlevleri, yani metadan paraya ve paradan metaya başkalaşım işlevleri, ne değer ne de artı değer yaratır. Bu işlevi, ister sanayi kapitalisti kendisi yerine getirsin, isterse tüccar kapitalisti yerine getirsin hiçbir şey fark etmez. Satın almayla satma işi ne değer ne de artı değer yaratır.
Demek ki, tüccar sermayesi, dolaşımdaki başkalaştırma
işleviyle, ne değer ne de artı değer yaratmaktadır. Değer ve artı değer
yaratmadığı gibi, kendi değerini de ürüne aktaramaz. Ama bütün bunlara karşın,
tüccar sermayesi de, yeniden üretim sürecinin bir evresi olduğu için, çeşitli
üretim alanlarında iş gören sermayeler gibi, yıllık ortalama kârdan payını almalıdır.
Üstelik bu kâr, sanayi sermayesinin ortalama kârı kadar olmalıdır. Aksi
durumda, yani tüccar sermayesinin ortalama karının az olması durumunda, tüccar
sermayesinin bir kısmı, ticari alandan çekilip, sanayi sermayesine çevrilirdi.
Ya da tüccar sermayesinin ortalama daha fazla kâr sağlaması durumunda, sanayi
sermayesinin bir kısmı tüccar sermayesine çevrilirdi.
Labels:
dolaşım,
dolaşım maliyeti,
Kapital-III,
kapitalizm,
kâr oranı,
ortalama kâr,
saf dolaşım maliyeti,
ticari işçi,
tüccar,
tüccar sermayesi,
üretken olmayan işçi,
vasıflı emek
8 Mayıs 2014 Perşembe
Yasanın İç Çelişkilerinin Serimi
I.Genel
Kapitalist üretim biçiminde, kâr oranlarının düşme
eğilimi yasasının da açığa çıkardığı gibi, sermayenin birikimi kendisini
çelişkilerle ifade eder. Bir yanda birikimin zorunluluğu, bir yanda ise bu birikim
için kullanılan yöntemin (emeğin üretkenliğinde artış) birikimin engeli haline
gelmesi bu çelişkinin ifadesidir.
Toplam sermayenin, kendisini genişletme oranı ya da kâr oranı, kapitalist üretimin dürtüsüdür. Ne var ki kâr oranında düşme, yeni sermayelerin
oluşmasını engeller ya da yeni sermayelerin oluşmasını yavaşlatır ve böylece
sermayenin gelişmesinin engeli haline gelir. Öyle ki kâr oranlarındaki “bu
düşme, aşırı üretimi, spekülasyonu, bunalımları ve artı nüfusla birlikte
artı-sermayeyi besleyip büyütür.”K-3-215 Demek ki, kapitalist üretimin, başka
bir deyişle sermayenin genişlemesinin bir sınırı vardır. Bu sınırı sermayenin
kendisi, başka bir deyişle kapitalizmin kendisi koyar. Öyleyse kapitalizm de
sınırları olan ve tarihsel bir sistemdir ve geçicidir.
Labels:
artı değer,
aşırı sermaye birikimi,
bunalım,
ek emek,
ek kâr,
emek üretkenliği,
Kapital-III,
kapitalist,
kapitalizm,
kâr oranı,
kriz,
nispi aşırı nüfus,
rekabet,
Ricardo,
sömürü,
tüketim gücü
30 Nisan 2014 Çarşamba
KAR ORANININ DÜŞMESİ EĞİLİMİ YASASI - Yasanın Niteliği
Marx kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, emek
üretkenliğinin artması sunucu, kâr oranlarının düşme eğiliminde olduğunu
düşünmektedir. Daha sonraki bölümde, ele alınacak olan, zıt yönlü etkilerin
olmasına karşın, kâr oranı kapitalist gelişmeyle birlikte düşme eğilimindedir.
Bu eğilimi şöyle gösteriyor Marx;
Ücretle işgününün veri kabul edildiği durumda, 100 lük
bir değişen sermaye, belirli sayıda çalışan işçiyi temsil etsin ve 100 sterlin
100 işçinin haftalık ücreti olsun. Artı değer 0ranı, a/d = %100 olsun.
Böyle bir durumda, yeni üretilen değer 200 sterlin olacaktır. Bunun 100
sterlini gerekli emek, 100 sterlini de artı emek olacaktır. Yani işçiler, kendi
ücretlerinin yeniden üretimi için çalıştıkları kadar, kapitalistin artı değeri
için de çalışacaklardır. Şimdi artı değer oranı değişmediğine göre, değişen
sermaye de aynı kalacaktır. Bu durumda, değişmeyen sermayenin büyüklüğüne,
dolayısıyla da toplam sermayenin büyüklüğüne bağlı olarak, farklı kâr oranları
olacaktır. Şöyle ki;
Tabloda aynı sayıda işçinin, giderek daha fazla
değişmeyen sermayeyi harekete geçirdiği görülüyor. Bu durum, sermayenin teknik
bileşiminin arttığı biçiminde de ifade edilebilir. Teknik bileşimin artıyor
oluşu değer bileşiminin de artmasını sağlayacaktır. Böylece teknik bileşime
bağlı bir değer artışı sermayenin organik bileşiminin yükselmesidir. Bu durumda doğal olarak, kâr oranı
azalacaktır. Çünkü aynı sayıda işçi, daha fazla makine kullanarak, daha fazla
hammadde kullanır duruma gelecektir. Dolayısıyla oransal olarak emilen emek
gücü azalacaktır.
s = 50
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/150
|
= %662/3
|
s = 100
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/200
|
= %50
|
s = 200
|
ve d = 100 ise
|
k'= 100/300
|
= %331/3
|
s = 300
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/400
|
= %25
|
s = 400
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/500
|
= %20 olur.
|
Labels:
canlı emek,
ek kâr,
emek üretkenliği,
işsizlik,
Kapital-III,
kapitalizm,
kâr kitlesi,
kâr oranı,
nispi artı nüfus,
organik bileşim,
teknik bileşim,
ücret
20 Nisan 2014 Pazar
Genel Kâr Oranının Rekabet Yoluyla Eşitlenmesi, Piyasa Fiyatları ve Piyasa Değerleri, Artı Kâr
Bazı üretim alanlarında kullanılan sermaye ortalama
bileşime sahiptir. Yani bunların bileşimi, toplam toplumsal sermayenin ortalamasıyla
neredeyse aynıdır. Bu durumda toplumsal ortalamayla aynı bileşime sahip üretim alanlarındaki
üretim fiyatı, metanın değerinin para ifadesiyle aynıdır ya da neredeyse
aynıdır. Rekabet, toplumsal sermayeyi çeşitli üretim alanlarına taksim ederek,
her alandaki üretim fiyatlarını, ortalama bileşimli alandaki üretim fiyatına
göre şekillendirir. Özcesi,
tüm toplumsal sermayenin ortalaması, toplumsal ortalamayı verir. Sermaye
bileşimi, toplumsal ortalama ile aynı olan üretim kollarında, üretim fiyatları
değerlerle aynı olur. Marx’ın deyimiyle, “ortalama ya da ortalamaya yakın
bileşimli sermayelerde üretim-fiyatı, demek ki, değerle aynı ya da neredeyse
aynı ve kâr da, bu sermayelerce üretilen artı-değerle aynıdır. Bileşimleri ne
olursa olsun, diğer bütün sermayeler, rekabetin baskısı altında bu ortalamaya
doğru gelme eğilimindedir.”K-3-157
Labels:
artı kâr,
arz-talep,
genel kâr oranı,
işçi sınıfı,
Kapital-III,
kapitalizm,
küçük üretici,
meta değeri,
organik bileşim,
ortalama bileşim,
piyasa değeri,
piyasa fiyatı,
rekabet,
üretim fiyatı
17 Nisan 2014 Perşembe
Genel Bir Kâr Oranının Oluşması (Ortalama Kâr Oranı) ve Meta Değerlerinin Üretim Fiyatlarına Dönüşmesi
Marx, organik bileşimleri farklı olan ve toplam
toplumsal sermayeyi oluşturan, beş ayrı üretim kolu ele alıyor. Artı değer
oranlarını tüm üretim alanlarında aynı ( %100
)
kabul ediyor. Sabit sermayenin aşınan
yıpranan kısımlarının farklılığını bir yana bırakıp, değişmeyen sermayenin
bütünüyle aktarıldığını varsayıyor. Ayrıca, devir sürelerindeki farklılığı da
aynı (1 yıl ) olarak kabul ediyor. Marx bu varsayımlarla oluşturduğu, birinci
tablosunda, organik bileşimleri farklılığından dolayı, ürünler kendi
değerlerinden satılırsa, kar oranları da farklı olacağını belirliyor. Bunu
tabloda görelim.
Sermayeler
|
Artı-Değer
Oranı
|
Artı-Değer
|
Ürünün
Değeri
|
Kâr
Oranı
|
I. 80s+20d
|
%100
|
20
|
120
|
%20
|
II. 70s +
30d
|
%100
|
30
|
130
|
%30
|
III. 60s
+ 40d
|
%100
|
40
|
140
|
%40
|
IV. 85s+
15d
|
%100
|
15
|
115
|
%15
|
V. 95s+ 5d
|
%100
|
5
|
105
|
%5
|
Oluşturulan bu tabloda, aynı sömürü oranına karşın,
farklı organik bileşimlere tekabül eden, farklı kâr oranları elde edilmiştir. Demek
ki metalar, kendi değerlerinden satılsaydı, tabloda görüldüğü gibi farklı kâr
oranları olurdu. Hemen bir vurgu yapalım. Aslında bu durum kapitalizme aykırı
durumdur. Zira böyle farklı kâr oranları olsaydı ya da farklı kâr oranlarıyla
satılsaydı, kapitalizmden söz edemezdik.
Labels:
genel kâr oranı,
Kapital-III,
kapitalizm,
kar,
kâr oranı,
maliyet fiyatı,
organik bileşim,
sermaye bileşimi,
sömürünün gizlenmesi,
üretm fiyatı,
yabancılaşma
12 Nisan 2014 Cumartesi
KARIN ORTALAMA KARA DÖNÜŞMESİ - Farklı Üretim Kollarında Farklı Sermaye Bileşimleri ve Kar Oranlarında Bundan İleri Gelen Farklılıklar
Marx, bundan önceki kısımda, artı değer oranı sabit
kaldığı halde, kâr oranının değişebileceğini göstermişti. Bu bölümde Marx, bir
ülkedeki bütün sanayi kollarında, artı değer oranı ve iş günü uzunluğunu aynı
kabul ediyor. Zira Smith’in de ortaya koyduğu gibi, emeğin sömürülmesindeki bu
farklılıklar, telafilerle dengelenir ve ayrıca bu farklılıklar geçici ve yok
olandır. Örneğin iş günü, işçi sınıfı mücadelesiyle aynı duruma gelmektedir. Dolayısıyla
genel bir incelemede bunların önemleri yoktur. Başka bir deyişle tüm kapitalizmin
işleyişi açısından belirleyici değildir.
Diğer farklılıklardan; ücret farklılıkları, basit ve karmaşık emek arasındaki farka dayanır. Bunun sömürü yoğunluğuyla ilişkisi yoktur. Eğer karmaşık emeğe sahip olan biri, basit emeğe sahip olandan daha iyi ücret alıyorsa, onun emeği, aldığı fazla oranında, fazla artı değer üretir. “Ve, ücretler ile işgünlerinin ve dolayısıyla, farklı üretim alanları ve hatta aynı üretim alanındaki çeşitli sermaye yatırımları arasında artı-değer oranlarının eşitlenmesi, her türlü yerel engellerle frenlenmekle birlikte, kapitalist üretimin ilerlemesi ve bütün ekonomik koşulların bu üretim tarzının egemenliği altına girmesiyle gene de gitgide daha fazla ölçüde gerçekleşmektedir.” K-3-130 Dolayısıyla bu, kapitalist üretimin genel incelenmesinde gelip geçici olduğu için bir yana bırakılabilir.
Labels:
basit emek,
değer bileşimi,
Kapital-III,
kapitalizm,
kar oranı,
karmaşık emek,
organik bileşim,
teknik bileşim,
ücret
5 Nisan 2014 Cumartesi
Fiyat Dalgalanmalarının Etkisi
I. Hammadde
Fiyatlarında Dalgalanmalar ve Bunların Kar Oranı Üzerinde Doğrudan Etkileri
Artı değer oranında, değişme olmadığı var sayımıyla
hareket ediliyor. Hammadde fiyatlarındaki değişme, değişmeyen sermayeyi etkiler
ve dolayısıyla da, kâr oranını daima etkiler. Marx burada, yalnızca
makinelerin üretiminde kullanılan, ya da makine üretimine hizmet eden yardımcı
maddelerin, fiyat dalgalanmalarıyla değil, bunların, metaların üretim sürecine
girmeleri ölçüsünde fiyatlardaki değişmelerle ilgilenmektedir. Burada bir de
uyarı yapıyor. Hammaddelerin, doğal zenginliklerinin avantajının, kendini
sermayenin bir doğurganlığı gibi gösterdiğini, bunun da ücret yüksekliği ya da
düşüklüğünden bağımsız olarak, kâr oranını belirleyen etmenlerden olduğunu
belirtiyor.
Labels:
bunalım,
dış ticaret,
emek gücü,
fiyat,
fiyat dalgalanmaları,
hammadde,
Kapital-III,
kapitalizm,
kâr oranı,
sermayenin bağlanması,
sermayenin serbest kalması,
tekel,
ücret,
yeniden üretim süreci
4 Ocak 2014 Cumartesi
SÖZDE İLKEL BİRİKİM - İlkel Birikimin Sırrı
Sermaye birikimi, artı değerin varlığını, artı değer
kapitalist üretimi, kapitalist üretimse, daha önceden bir miktar birikmiş
sermaye ve emek gücünü gerektirir. Birikim için artı değer gerekir, ne var ki,
artı değer için de sermaye olmak gerekir. İlkel birikim, sermayenin ilk birikimini
anlatır. Bu birikimi sağlayan süreç, kişisel çalışmaya dayalı özel mülkiyetin
(küçük üretici) tasfiyesine dayanan süreçtir. Başka bir deyişle, bu süreç,
küçük üreticiyi özgür işçiye, küçük üreticinin araçlarını da sermayeye
dönüştüren süreçtir.
Labels:
feodalizm,
ilkel birikim,
Kapital-I,
kapitalizm,
köle,
mülksüzleştirme,
özgür işçi,
serf,
sermaye,
zor
11 Aralık 2013 Çarşamba
Makine ve Büyük Sanayi
Makinenin Gelişmesi
Emek üretkenliğini artıran, diğer şeyler gibi makine de, metaların
ucuzlatılması ve gerekli emek zamanının kısaltılması yoluyla, artı emek
zamanının uzatılması amacıyla kullanılır. “Kısacası makine, bir artı değer
üretme aracıdır.”K-1-385
Labels:
alet,
bunalım,
büyük sanayi,
denetim,
eğitim,
fabrika,
işşizlik,
Kapital-I,
kapitalist tarım,
kapitalizm,
luddizm,
makine,
rekabet,
telafi teorisi,
yabancılaşma
26 Ağustos 2013 Pazartesi
Üretken Emek Anlayışının Sermaye ile İlişkilendirilmesi
Emek sürecine
sonucu açısından bakıldığında tüm toplumsal sistemlerde emek süreci üretken
süreç olarak görülür. Zira emeğin araçlarıyla birleşmiş olduğu her durumda bir
ürünün ortaya çıktığını görürüz. Sürecin yararlı bir üründe sonlanması emeği
üretken emek yapar. Burada emek yararlı yani gerekli emektir, emeğin ürünüde
yararlı üründür. Bu biçimiyle üretken emek tanımı ilkel toplumlarda dahil tüm
toplumsal sistemler de vardır denilebilir. Çünkü her toplum kendini yeniden
üretebilmek için üretmek zorundadır. Bu bakış açısıyla her toplum, her üretim
sistemi kendi üretken emek kavramına sahiptir. Marx ta emek sürecine sonucu
açısından baktığında bu yaklaşımı kabul eder ve şöyle der: “Eğer emek-sürecinin tümünü, sonucu
açısından, ürün açısından incelersek, hem araçların, hem de emek konusunun
üretim araçları olduğu, ve emeğin kendisinin üretken bir emek olduğu açıkça
görülür.” (K-1-197) Ne varki marx’ın ilgilendiği üretken emek bu
değildir.
Labels:
artı değer,
kapitalizm,
Marks'ta Üretken Emek,
meta,
sermaye
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)