Buraya kadar, tarım ürününün toplumsal üretim fiyatı ile
bireysel üretim fiyatı arasındaki farktan doğan farklılık rantı irdelenmişti. Bu
bölümde Marx, en kötü toprakta dahi görülen mutlak toprak rantını
irdelemektedir.
Bir parantez açarak belirtelim ki, Marx mutlak rant konusunda Ricardo’dan ayrışır. Zira Ricardo, farklılık rantını fizyokratlardan farklı olarak, değerler arasındaki fark olarak ortaya koyup, rantı toplumsal değer ile bireysel değer farkı olarak doğru bir şeklide koymasına karşın, mutlak rantı kabul etmiyordu.
Marx farklılık rantına girebilmek için, bir metanın üretim fiyatı ve o metanın değeri ilişkisine değiniyor. Bir bütün olarak ele alındığında, metaların üretim fiyatları onların toplam değerleri tarafından düzenlenir. Üretim fiyatı hareketinin değerinin hareketiyle belirlenmesine karşın, bir metanın üretim fiyatı değeriyle özdeş değildir. Bir metanın üretim fiyatı değerinin üzerinde ya da altında olabilir. Bu durumda, bir metanın üretim fiyatı üzerinden satılması, değerleri üzerinden satıldığı anlamına gelmez. Bu durum toprak ürünleri için de geçerlidir.
Metaların üretim fiyatıyla değerleri arasındaki bu
bağıntı, üretken sermayenin değişen kısmının, değişmeyene oranı olan sermayenin
organik bileşimi ile ilgilidir. Sermayenin organik bileşimi, ortalama toplumsal
sermayenin bileşiminden düşükse; yani ücretler için kullanılan değişen kısmı,
değişmeyene göre toplumsal ortalamadan yüksekse, o zaman onun ürün değeri
üretim fiyatının üzerindedir. Zira daha çok canlı emek kullanılıyor, daha çok
artı değer dolayısıyla kâr üretiliyor. Lakin üretim fiyatı; sermayenin yerine
konması artı ortalama kârdır, bu ortalama kâr bu metada üretilen kârdan daha
düşüktür. Hal böyle olunca ürünün değeri üretim fiyatının üzerindedir. Eğer
belli bir üretim alanına yatırılan sermaye bu toplumsal ortalama sermayeden
daha yüksek bileşimli ise bu kez tersi bir durum söz konusu olacaktır. Zira
onların ürettikleri metaların değerleri üretim fiyatlarının altında olacaktır.
Tarımdaki sermayenin organik bileşimi, ortalama toplumsal sermayeden daha düşüktür. Tarımdaki sermayenin organik bileşiminin ortalama toplumsal sermayeden düşük olması tarımın gelişmediğini göstermez. Zira tarımda, değişen sermayeye oranla değişmeyen sermayenin nispi olarak büyüdüğü gerçeği eskiden beri bilinir. Mekanik bilimlerin gelişmesi, bunun tarıma etkisi; tarımda ilerlemeyi, değişmeyen sermayenin değişen sermaye karşısındaki göreli büyümesini gösterir.
Marx, kapitalist tarımının hüküm sürdüğü İngiltere gibi bir ülkede, tarımsal sermaye bileşiminin, ortalama toplumsal sermaye
bileşiminden düşük olup olmadığı sorunu istatistikî sorundur ve burada amacımız
açısından geniş olarak girmek gereksiz diye belirtiyor. Lakin “Her durum ve
koşulda, tarımsal ürünlerin değerinin üretim-fiyatından ancak bu varsayıma
dayanılarak yüksek olabileceği, teorik olarak saptanmıştır. Bir başka deyişle, tarımda
belli büyüklükteki bir sermaye, ortalama toplumsal bileşime sahip aynı
büyüklükteki bir sermayeden, daha çok artı-değer üretir, ya da, aynı şey demek
olan, daha çok artı-emeği harekete geçirir ve emri altına alır (ve bununla genel
olarak daha çok canlı emek kullanır).“K-3-668 Demek ki her halükarda teorik olarak saptanan şey, tarımdaki
sermayenin organik bileşiminin daha düşük olduğudur. Zaten bu varsayımın ortadan kalktığı yerlerde, mutlak rantta ortadan kalkar. O halde diğer sektörlere göre, tarımsal alanda daha
fazla değişen sermaye kullanılacaktır. Bu da daha fazla artı emeğin harekete geçirilmesidir
ve daha çok artı değerdir. Böylece tarımsal üretimdeki sermaye ürünlerinin
değeri, üretim fiyatlarının üzerinde olacaktır. Marx bu belirlemeyi yaptıktan
sonra, tarımsal ürün değerinde bulunan, üretim fiyatlarının üzerinde fazlalığın varlığının, tek başına mutlak rantın varlığını açıklamaya yetmeyeceği uyarısında bulunuyor. Zira çok sayıda imalat ürünü de; üretilen meta değerlerinin, üretim fiyatlarından fazla olduğu halde, bu imalat sanayi ürünlerinde rant aranmaz ama aynı durumda, tarımda rant ortaya çıkar. Bunun nedeni, tarımsal alandaki toprak mülkiyetidir.
Biraz açalım.
Eğer biz bir üretim fiyatı ve ortalama kâr oranında söz ediyorsak, hiçbir metanın kendi değeri üzerinden satılmadığını ifade ediyoruz demektir. Çünkü “Üretim-fiyatları, meta-değerlerinin bir eşitlenmesinden doğar.”K-669 Tek tek sermayelerin üretimlerinden doğan artı değerler, yani toplumun toplam artı değeri, üretime katılan sermayelerin büyüklükleriyle orantılı olarak dağıtılır. “Ancak bu biçimdedir ki, üretim-fiyatı ve onun tipik öğesi olan ortalama kâr doğar.”K-3-669 Toplam artı değerin bu dağıtımı rekabet aracılığıyla eşitlenmesi ve bu eşitleme durumunun önündeki tüm engellerin kaldırılması sermayelerin sürekli bir eğilimidir. Bu süreçte sermayeler sürekli olarak üretim kolları arasında birinden diğerine hareket edebilir, birinden diğerine aktarılabilir. Öyleyse üretim fiyatı ve onun tipik öğesi olan ortalama kârın oluşması için hiçbir engelin olmaması gerekir. Yani diyelim bir üretim kolunda üretilmiş fazla artı değerin tüm üretim kollarındaki sermayelere orantılı dağıtımı önünde engelin olmaması gerekir.
Peki sermayenin kısmen yenebileceği ya da hiç
yenemeyeceği bir engel varsa, yani sermayenin “bazı alanlardaki yatırımını
sınırlayan, bu yatırımı, ancak, artı-değerin bir ortalama kâra genel
eşitlenmesini kısmen ya da tümüyle dışlayan koşullar altında kabul eden yabancı
bir güçle karşılaşırsa“ ne olacaktır? Bu durumda, üretim alanlarındaki
metaların değerlerinin, üretim fiyatından fazlası ranta dönüşecektir ve kârdan
bağımsızlaşacaktır. Peki, bu üretim kolundaki (tarım) üretim fiyatından fazla
değerin ortalamaya katılmasını engelleyen yabancı güç nedir? Bu yabancı güç “kapitalistle
karşı karşıya olan toprak beyidir.“K-3-670 Bu güç, toprağa yatırılacak
sermayenin karşısında mülkiyeti temsil eder.
Şimdi tarımsal alana yatırılan sermayelerin, organik
bileşimini sanayiye göre düşük olduğunu biliyoruz. Bu nedenle de bunların
değerleri üretim fiyatlarından yüksektir. Bu durumda mutlak rant, üretim fiyatının
üzerindeki değer fazlasını ya da onun bir kısmını oluşturur. Lakin üretim
fiyatının üzerindeki değer fazlasının ranta dönüşmesi için, toprak mülkiyetinin
de olması gerekir. Eğer tarım alanında toprak mülkiyeti olmasaydı zaten bu fark
oluşmayacaktı. Şöyle ki, toprak mülkiyeti tekeli üretim kolları arasındaki rekabeti
engeller. Başka bir deyişle, toprağın özel mülkiyeti, tarımdaki sermayenin kâr
oranının, genel kâr oranına katılmasını engeller. Bu nedenle de, tarım
ürünlerinin ortalama fiyatları, üretim fiyatlarının üzerindedir ve bu fark
mutlak rant biçimini alır.
En kötü toprağın dahi rant getirebilmesi için, toprak
mülkiyetinin koyduğu engel yüzünden piyasa fiyatı, üretim fiyatının üzerinde
bir artı, yani rant getirebileceği bir düzeye çıkmalıdır. Varsayımımıza göre
tarımda üretilen metaların değerleri, üretim fiyatlarından yüksek olduğu için,
bu rant üretim fiyatının üzerindeki değer fazlasını oluşturur. Rant, tarımsal
ürün değerinin üretim fiyatının üzerinde fazlasına eşit olmasaydı, bu fazla bireysel
sermayeler arasında artı değer dağılımına, eşitlenmeye girerdi. Lakin rant, üretim
fiyatı üzerinde değer fazlasına eşit olduğu için, bu bölüm eşitlemenin dışında
kalır. “Ama bu mutlak rant, ister üretim-fiyatı üzerindeki değer fazlasının
tümüne, ister yalnızca bir parçasına eşit olsun, tarımsal ürünler, fiyatları
değerlerini aştığı için değil, fiyatları değerlerine eşit olduğu için, ya da
fiyatları değerlerinden düşük, ama üretim-fiyatlarından yüksek olduğu için, her
zaman, bir tekel fiyatına satılacaklardır. Bunların tekeli, değerleri genel
üretim-fiyatından yüksek olan öteki sanayi ürünlerinden farklı olarak,
üretim-fiyatı ile bir düzeye getirilmemeleri gerçeğinden ibarettir.”K-3-670
Burada değer yasasından bir sapma söz konusu değildir.
Şimdi Marx’ın tarım ve tarım dışının aynı ortalama
fiyatta eşitlendiği varsayımı örneğini verelim.
Sermayeler
|
Bileşim
|
Artı D.Oranı
|
Değer
|
Üretim F.
|
Tarım Dışı Sermayeler
|
85s
+ 15d
|
%100
|
115
|
120
|
Tarımsal Sermayeler
|
75s
+25d
|
%100
|
125
|
Eğer tarım dışı ve tarımdaki aynı ortalama fiyata
eşitlenseydi. Art değer=40, ya da 200 lük sermaye üzerinden %20 olacaktı. İki
tarafın ürünü de 120 ye satılacaktı. Bu üretim fiyatına eşitlenmede, tarım dışı
ürün ortalama fiyatları, değerlerinin 5 üzerinde, tarım ürünleri ise
değerlerinin 5 altında kalacaktı. Tarımsal ürünler değerinde satılsaydı 5 fazla
olacak, tarım dışı 5 az olacaktı.
Tarımda değer ile üretim fiyatı arasında bir fark oluşur.
“üretim-fiyatının üstündeki değer fazlasından doğan bu mutlak rant, tarımsal
artı-değerin bir parçasından, bu artı-değerin ranta dönüştürülmesinden, onun toprak
beyi tarafından aşırılmasından başka bir şey değildir; tıpkı farklılık
rantının, artı-kârın ranta dönüşmesinden, onun, genellikle düzenleyici bir
üretim-fiyatı altında, toprak beyi tarafından aşırılmasından doğması
gibi.”K-3-672 Rantın bu iki biçimi de normal biçimdir.
Bunlardan başka bir rant biçimi daha olduğuna
değiniliyor. “Bunlardan başka, rant, yalnızca, ne üretim-fiyatı ne de metaların
değeri tarafından değil, alıcıların gereksinmeleri ve ödeme yetenekleri
tarafından belirlenen gerçek bir tekel fiyatına dayanabilir.” K-3-672 Demek ki,
farklılık rantı ve mutlak rantın dışında bir de tekel rantı var. Tekel fiyatına
dayanan bu rantın ortaya çıkışının asıl nedeni toprak mülkiyeti değil,
belirtildiği üzere tekel fiyatıdır. Pazarda koşulları nedeniyle üretimi sınırlı
bulunan bir tarım ürünü tekel fiyatına mazhar olabilir. Marx “Bunun tahlili,
piyasa-fiyatlarının gerçek hareketinin ele alındığı rekabet teorisine
dahildir.”K-3-672 düşüncesiyle tekel fiyatından oluşan rantın tahlilini
yapmıyor.
Eğer tarımsal sermayenin bileşimi ortalama toplumsal sermayeninkine eşit ya da ondan yüksek olsaydı, mutlak rant ortadan kalkmış olacaktı. O zaman tarımsal ürünün değeri üretim fiyatının üzerinde olmayacaktı, daha fazla emek harekete geçirip daha fazla artı emek emmeyecekti. Öyle ki, “Uygarlığın ilerlemesiyle tarımsal sermayenin bileşimi, ortalama toplumsal sermayeninkine eşit hale gelecek olursa, aynı durum ortaya çıkacaktır. “K-3-672
Mutlak
rant konusunu, Marx’tan, özet niteliğinde uzunca bir alıntıyla bitirelim. “O
halde” diyor Marx, “mutlak rantın özü şundan ibarettir: Aynı artı-değer oranı
ya da emeğin sömürülme derecesi verilmişse, çeşitli üretim alanlarındaki eşit
ölçüde büyük sermayeler, değişen ortalama bileşimlerine uygun olarak farklı
miktarlarda artı-değer üretirler. Sanayide bu çeşitli artı-değer kütleleri, bir
ortalama kâr halinde eşitlenirler ve toplumsal sermayenin tam parçaları olarak
bireysel sermayeler arasında eşit biçimde dağıtılırlar. Üretim, ya tarım ya da
hammaddelerin çıkarılması için toprağı gerektirdiği zaman, toprak mülkiyeti,
toprağa yatırılan sermayeler arasında böyle bir eşitlenmeyi engeller, ve tersi
durumda, genel kâr oranına eşitlenmeye katılacak olan artı- değerin bir
bölümünü ele geçirir. O halde, rant, metaların değerinin ya da daha özel olarak
artı-değerin bir bölümünü oluşturur ve onu emekçilerinden çekip almış olan
kapitalistlerin kucağına düşeceği yerde, onu kapitalistlerden çekip alan
toprak beylerinin payına düşer. Bununla, tarımsal sermayenin, tarım-dışı
sermayenin eşit büyüklükteki bir bölümünden daha fazla emeği harekete geçirdiği
varsayılmaktadır. Bu ayrılığın ne ölçüde sürdüğü, ya da hiç var olup olmadığı,
sanayiye oranla tarımın nispi gelişmesine bağlıdır. Değişmeyen sermayeye oranla
değişen sermayedeki orantılı azalış, sınai sermayede, tarımsal sermayede
olduğundan, hâlâ daha büyük olmadıkça, bu farkın azalması gerektiği, durumun
niteliği gereğidir. “K-3-678
Özcesi mutlak rant, toprak mülkiyetinin koyduğu engeller nedeniyle, tarımda yaratılan artı değerin üretim fiyatı üzerinde kalan kısmının; ortalama kâr eşitlenmesine girmediği için, toprak sahibinin cebine akan artı değerdir, başka bir deyişle kârdır. Başka bir anlatımla, üretilen toplam artı değer, çeşitli sermayeler arasında ortalama kâr olarak eşitlendikten sonra; sermayeler, bütün alanlarda üretilen artı değerden nispi büyüklükleri oranında paylarını alır. Bu dağılımdan sonra toprağa yatırılan sermayece üretilmiş artı değer fazlası, toprak sahibine rant olarak gider.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder