Marx, şimdiye kadar kapitalist üretim ilişkisini burjuva
proleter, burjuva burjuva arasındaki bir ilişki olarak irdelemiştir. Bu kısımda
Marx, kapitalist ilişkiler içerisinde diğer bir sınıf olan toprak sahipleri
sınıfını ele almaktadır.
Marx, burada toprak mülkiyetinin, tarihsel, bütün biçimleriyle ilgilenmiyor. Onun toprak mülkiyetine ilgisi, sermaye tarafından üretilmiş artı değerin, toprak sahibine düşen kısmı ölçüsündedir. Marx, tarımda da kapitalist üretim tarzının egemen olduğunu var sayıyor. Çünkü kapitalizm geliştikçe, tarım alanında da, emekçiler topraktan edildikçe, tarım kâr alanı olarak kapitaliste bağımlı kılınmaktadır. Yani, fabrikatör nasıl iplik üretirse ve bunun için sermaye yatırırsa, çiftçi de buğday vb. üretir ve bunun için sermaye yatırır. Dolayısıyla bu ilişki irdelenmelidir. Sermayenin toprağa yatırılmasıyla birlikte, özgün üretim ve değişim ilişkileri ortaya çıkmıştır.
Marx, burada toprak mülkiyetinin, tarihsel, bütün biçimleriyle ilgilenmiyor. Onun toprak mülkiyetine ilgisi, sermaye tarafından üretilmiş artı değerin, toprak sahibine düşen kısmı ölçüsündedir. Marx, tarımda da kapitalist üretim tarzının egemen olduğunu var sayıyor. Çünkü kapitalizm geliştikçe, tarım alanında da, emekçiler topraktan edildikçe, tarım kâr alanı olarak kapitaliste bağımlı kılınmaktadır. Yani, fabrikatör nasıl iplik üretirse ve bunun için sermaye yatırırsa, çiftçi de buğday vb. üretir ve bunun için sermaye yatırır. Dolayısıyla bu ilişki irdelenmelidir. Sermayenin toprağa yatırılmasıyla birlikte, özgün üretim ve değişim ilişkileri ortaya çıkmıştır.
Bu irdeleme gereksinimini şöyle ifade ediyor Marx: “Bizim
toprak mülkiyetinin modern biçimini inceleme nedenimiz sırf, sermayenin toprağa
yatırılmasından doğan bütün özgül üretim ve değişim ilişkilerini inceleme
gereksinmesine dayanır.”K-3-544 Zira bu yapılmadıkça sermaye tahlili eksik
kalacaktır. Marx, bu irdeleme için, buğdayın kullanılabileceğini belirtiyor.
Çünkü buğday, bütün kapitalist ulusların geçim aracıdır. Tabi maden de
kullanılabilir.
Her şeyden önce “Toprak mülkiyeti, bazı kişilerin,
yeryüzünün belli bölgelerini, başka herkesi dıştalayarak, tamamen, kendi özel
irade alanları şeklinde tekelleri altına almalarını öngörür.”K-3-544 Bu durumda
araştırılması gereken şey, yasal güce sahip olunması değildir. Araştırılması
gereken şey, kapitalist ilişkiler temeli üzerinde, bu tekelin gerçekleşmesi,
yani onun iktisadi değeridir. Çünkü “Bu
gücün kullanılması, tümüyle, onların istemlerinden bağımsız olan, iktisadi
koşullara dayanır.”K-3-545
Sömürüye dayalı önceki toplum biçimlerinde olduğu gibi,
kapitalist toplumda da toprak mülkiyetinin tekeli söz konusudur. Kapitalist
gelişmenin, ilk döneminde karşılaştığı ve daha önceki biçimlerdeki mülkiyet
biçimi, kapitalist üretim tarzına uymaz. Bu nedenle “o, önce, tarımı, sermayeye
bağlı kılarak, kendisi için, gerekli olan biçimi yaratır.”K-3-545 Yani klan
mülkiyetini, küçük köylü mülkiyetini, bu üretim tarzının ihtiyacını karşılayan
biçime çevirir. Toprak mülkiyetini egemenlik kulluk ilişkisinden koparıp,
toprağı toprak mülkiyetinden, sahibinden ayırır. Artık toprak sahibi toprağı
işleyen değildir. Marx'ın örneğinde olduğu gibi, toprak sahibi malikânesi
İskoçya’dayken, toprak sahibi İstanbul’da yaşayabilir. Diğer yandan kapitalizm
tarımı rasyonelleştirerek, toprağın toplumsal biçimde işlenmesini sağlar. Ayrıca toprak mülkiyetini anlamsızca azaltır.
Bunları doğrudan üreticileri yoksullaştırarak yapar.
Marx, esas konuya geçmeden önce, kapitalist üretim
tarzının ön koşullarını belirtiyor. Toprağı gerçekten işleyenler, toprak
sahipleri değil, sermayesini tarıma yatırmış kapitalist çiftçi tarafından
istihdam edilmiş ücretli işçilerdir. Kapitalist çiftçi sermayesini yatırdığı
toprağın sahibine, yatırma hakkı karşılığında, sözleşmeyle saptanmış belirli
dönemlerde ödeme yapar. “İster tarımsal toprak, yapı arsaları, madenler,
balıkçılık bölgeleri ya da ormanlar için olsun ödenen bu para miktarı
toplamına, toprak rantı adı verilir.”K-3-546 Toprak rantı, topraktaki
mülkiyetin iktisadi açıdan gerçekleştiği, yani değer ürettiği biçimdir.
Böylece, birbirleriyle çelişki halinde bulunan sınıflarından bir başkası olan,
kapitalist biçimin toprak sahibi sınıfı da ortaya çıkarılmış oluyor. O halde, bu
aşamaya kadar, modern toplumun üç sınıfı; ücretli işçiler, sanayici
kapitalistler ve toprak sahipleri olarak ortaya çıkmış oluyor.
Marx, toprakta yapılan iyileştirmeler ya da toprak üzerinde yapılacak her türlü yapı, kanal vb. işler için sermaye bağlanabileceğini belirtiyor. Toprağa bu biçimde uygulanan sermayeye “sermaye olarak toprak", toprak adını veriyor ve bunun sabit sermaye olduğunu belirtiyor.
Toprağa yapılan bu iyileştirmeler, hatta daha uzun sürede
tüketilen sermaye yatırımları da kapitalist tarafından yapılır, sözleşme
yükümlülüğü biter bitmez, toprağa yapılmış iyileştirmeler, toprak sahibinin
olur. Bu kez toprak sahibi yeni sözleşmesinde, toprağa katılan sermayenin
faizini de, rantına ekler. Böylece rantı artmış olur. Eğer sahip toprağı satmak
isterse değeri de artmış olacaktır. Bu durum, tarımın rasyonel gelişmesi önünde
bir engeldir. Zira kiracı çiftçi, toprağa yaptığı iyileştirmelerden kaçınacaktır.
Kiracı tarafından toprağa katılan sermayenin faizi gibi, yapıların faizi de, sözleşme
sürdüğü sürece, sanayi kapitalistinin, yapı spekülatörünün ya da kiracının
eline geçer. Bunun toprağın kullanımı için verilen toprak rantıyla bir ilgisi
yoktur. Ayrıca yineleyelim ki, toprağa katılan sermaye, toprakla birlikte
toprak sahibinin eline geçer. Buranın faizi de yeni bir kiralamada toprak
sahibi lehine kirayı artırır.
Buraya kadar bir toparlayalım. Marx, irdelemesini
yapabilmek için, tarımda kapitalizmin egemen hale geldiği düşüncesinden hareket
ediyor. Kapitalizmde toprak mülkiyetinin, önceki biçimlerden farkını koyuyor. Öyle
ki, kapitalist biçimde toprakla sahibi birbirinden ayrılmıştır. Toprak
sahipleri artık toprak üzerinde çalışmazlar. Toprağa kapitalist kiracı sermaye
yatırır. Böylece toprağın işlenmesini bu kiracılar üstlenmiş olur. Bu kiracılar
da kapitalisttir, çünkü onlar da, diğer kapitalistler gibi sermaye yatırırlar. Kiracı
kapitalist, toprağın ya da diğer doğal kaynakların kullanımı için toprak
sahibine bir ödeme yapar. Bu ödeme
ranttır. Kiracı kapitalist toprakta bir üretim yaparken toprağa iyileştirme
için sermaye yatırabilmektedir. Bu sermayenin faizi sözleşme sona erinceye
kadar kiracınındır. Sonrası toprak sahibine kalır. Toprak sahibi rantın dışında
bir de bu iyileştirmelerden yararlanır. Marx, toprak rantı ile faizin
birbirine karıştırılmaması gerektiğini özellikle belirtiyor. Zira rant ile
toprağa iyileştirilme amacıyla yatırılmış sermayenin faizi birbirlerinden
farklıdır.
Marx devamla toprağın fiyatının, rant olarak gelirden
yola çıkılarak hesaplanabilirliğine geçiyor. Toprak rantı, toprak sahibinin
toprağını kiraya vermek suretiyle, topladığı belirli miktar para biçimine
bürünür. Bu para, toprak sahibi için bir gelir olarak görünür. Dolayısıyla
gelir olarak ranttan yola çıkılarak, toprağın fiyatı ortaya çıkarılabilir. Daha
önce gördüğümüz gibi her özel para sermayeye dönüştürülebilir. Diyelim faiz oranı %5 olsun. Yılda 200 sterlinlik bir toprak
rantı, 4000 sterlinlik bir sermayenin faiziymiş gibi kabul edilebilir. “Bu
yolla sermayeye dönüştürülen toprak rantı, toprağın alış-fiyatını ya da
değerini oluşturur.”K-3-550 Bu durum, yani toprağın fiyatı, emeğin fiyatı gibi ilk
bakışta akla uygun değildir, çünkü yeryüzü bir emek ürünü değildir bu nedenle
de bir değeri yoktur. Ne var ki, bu akla uygun olmayan durumun altında gerçek
bir üretim ilişkisi vardır. Eğer kapitalist 4000 sterlin verip, 200 sterlin
rant getiren toprak alsaydı, sanki, %5
ten yılda 200 sterlin getirecek, hisse senedi almış, ya da %5 ten ödünç vermiş
gibi olurdu. Bu sermayenin %5 ten genişlemesidir. Bu varsayımla, toprağın alış
fiyatı yılda 200 lük gelirle, 20 yılda çıkacaktır. Bu da toprak rantının
sermayeye dönüştürülmesini ifade etmenin başka bir yoludur. “Gerçekten de bu,
-toprağın değil onun getirdiği toprak rantının- olağan faiz oranına göre
hesaplanmış alış-fiyatıdır. Ama, tersine olarak, rant, sermayeye
dönüştürülmesiyle açıklanamaz ve ondan çıkartılamazken, rantın sermayeye
dönüştürülmesi, rantın varlığını öngörür.”K-3-551 Demek ki, toprağın değil
faizin fiyatıdır, sermayeye dönüştürülen bu toprak rantı, toprağın fiyatı ya da
değeri olarak görünmektedir. Ayrıca, ranttan yola çıkarak toprağın fiyatını
açıklayabiliyoruz. Lakin rant bu sermayeye dönüştürme yoluyla açıklanamaz.
Gelişmiş kapitalizmde toprak rantı, kapitalizmin ilk
dönemleri ve öncesi tarihsel dönemlerdeki rantla karıştırılmamalıdır. Örneğin,
İngiltere’de bir çok küçük kapitalist tarıma kiracı olarak yatırım için
zorlanmıştır. Bunlar, ortalama kârdan daha az kârla yetinirler. Ancak bu
koşulda sermayelerini toprağa yatırmalarına olanak tanınır. Yine toprak beyleri,
yasa üzerinde de etkilidir ve lehlerine kullanırlar. Bu süreç, birçok kiracıyı
mülksüzleştirir ve yerine yeni kapitalist sınıfın geçmesini doğurur. “Ancak,
çok daha genel ve önemli olan bir gerçek, gerçek çiftlik-emekçisinin ücretinin
normal ortalamanın altına düşmesidir, öyle ki, bu ücretin bir kısmı, kira
parasının bir bölümünü oluşturmak üzere çıkartılır ve böylece, topak rantı kisvesi
altında, emekçinin yerine, toprak beyinin cebine akar.”K-3-554 Öyle ki,
“jakobenlere-karşı savaş sırasındaki yüksek kira oranlan ve toprak
fiyatlarındaki buna tekabül eden artış, kısmen, ücretlerden düşülen miktardan
ve ücretleri asgari fiziksel gereksinmelerin bile altına düşürülmesinden, başka
bir deyişle, normal ücretin bir kısmının toprak beylerine devredilmesinden
başka bir nedene bağlı değildir.”554 Demek ki ücretlerin bir kısmı da toprak
rantınca emilmektedir. Örnekler, gerek ortalama kârdan, gerekse ücretlerden
düşülerek ranta aktarılmayı ortaya koymaktadır.
Marx son olarak, rantın analizini karanlıkta bırakan ve
incelerken kaçınılması gereken üç şeyden söz ediyor. Birincisi, toplumsal
üretim sürecinin çeşitli aşamalarına ait farklı rant biçimlerinin birbirine
karıştırılması. İkincisi, “Toprak rantının tümü artı-değerdir, artı-emeğin
ürünüdür.”K-3-560 Bu durumda bütün rant biçimleri artı değer, ürün yani artı
emekten ortaya çıkar. Bu nedenle de, kapitalist üretim tarzındaki, kârın
üzerindeki, yani artı değerden oluşmuş metaların değerinin üzerinde fazlalık
olan rant biçimi, artı değerin ve kârın varlığının genel koşullarının
açıklanmasıyla açıklanmış olmaz. Sorun toprak sahibinin artı değerin bir
bölümünü kapitalist bağlamda nasıl el koyabildiğidir. Üçüncüsü ise bu, meta
üretimine dayanan üretim dalları ve ürünlerinin ortak bir niteliği olan şeye,
rantın bir özelliği olarak bakılması. “toprak rantı miktarı (ve onunla
birlikte toprağın değeri) toplam toplumsal emeğin bir sonucu olarak, toplumsal
gelişme ile büyür.”K-3-562 Toprak ürünleri piyasası genişler, tarım dışı
nüfusun artmasıyla tarım ürünlerine talep artar vs. Yani kapitalist gelişmeyle
tarım ürünleri giderek daha fazla meta halini alır. Bu tarım ürünlerinin
giderek değer haline gelmeleri, diğer metaların karşısına meta olarak
çıkmaları, yani, toplumsal emeğin bir parçası olarak gelişmeleri toprak
rantının özelliği değildir.
Şu tümceyle bitirelim: Önceki biçimlerde de rant söz
konudur, lakin, gelişmiş kapitalist biçimdeki rant, artı değerin bir kısmıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder