20 Ekim 2014 Pazartesi

Sınıflar

Kapital üçüncü cildi Marx’ın sınıfları ele aldığı bu bölümle bitmektedir.

Gelir kaynakları ücret, kâr, toprak rantı olan; emek gücü sahipleri, sermaye sahipleri kapitalist toplumun üç büyük sınıfıdır. Modern toplumun en klasik biçimi İngiltere’de dahi sınıflardaki tabakalaşma bu saf haliyle görünmez. Burada bile orta tabakalar sınır çizgisini silikleştirmiştir. Ama kapitalist gelişme giderek çizgileri belirgin hale getirmektedir.

Bir sınıfı oluşturan şey nedir? Bu sorunun yanıtı, başka sorunun yanıtından çıkar. Ücretli emekçi, kapitalist ve toprak sahiplerini sınıf haline getiren şey nedir?

İlk bakışta diyor Marx, gelir ve gelir kaynakları özdeşliğidir. Ne var ki diye devam ediyor. Bu görüş açısından tabipler, ve devlet memurlarının , iki farklı toplumsal gruba ait oldukları, bu grup üyeleri gelirlerini, aynı kaynaktan aldıkları için iki sınıf oluşturmaları gerekir. Aynı şeyin emekçileri, kapitalistleri, toprak sahiplerini sonsuz türde statü gruplarına parçalaması için geçerli olmalıdır.
   
  “ [Elyazması burada kalıyor.] ”K-3-776

12 Ekim 2014 Pazar

Bölüşüm İlişkileri ve Üretim İlişkileri

Marx bu bölümde üretim ve bölüşüm ilişkilerinin tarihsel ve geçici olduğunu ve aynı zamanda birbirlerine bağımlılığını ortaya koyuyor.

Yıllık yeni eklenen emek tarafından, yeni eklenen değer; toplam üründen çekip ayrılabilen ve gelirin üç farklı biçimine giren değer olarak üç kısma ayrılır. Bu biçimler, yeni üretilmiş bu değerin bir kısmının emek gücü sahibine, bir kısmının sermaye sahibine, bir kısmını da toprak mülkiyeti sahibine ait olduğunu, ya da onların payına düştüğünü ifade eder. “Öyleyse bunlar, bölüşüm ilişkileri ya da biçimleridirler.”K-3-769 Demek ki, ücret, kâr ve rant bir bölüşüm ilişkisi biçimidir. 

Bu bölüşüm ilişkileri, yaygın bir görüş açısından, doğal ilişkiler şeklinde, her türlü toplumsal ilişkiler niteliğinden bağımsız olarak, insan üretim yasalarından doğar görünür. Ayrıca, kapitalizm öncesi biçimlerin, farklı bölüşüm biçimleri yadsınamaz lakin gelişmemiş, yetkinleşmemiş, henüz saf haline kavuşmamış ve doğal bölüşüm ilişkilerinin farklı görünüm almış biçimleri olarak yorumlanırlar.

Marx’a göre bu anlayışın tek doğru yanı, herhangi bir toplumsal üretimde,  üretilen emeğin ürünün; üretken biçimde tüketilen kısmı dışında, bireysel olarak tüketilen kısmı ile toplumun ihtiyacını karşılayacak artı bir kısmı olacaktır. Yani bireysel ihtiyacın dışında toplumun diğer ihtiyacı için gerekli emekten fazlası üretilecektir. “Ne var ki” diyor Marx, “biraz gelişmiş ve eleştirici bir zeka, bölüşüm ilişkilerinin tarih içerisinde gelişim niteliğini kabul eder”K-3-770 Oysa, onlar üretim ilişkilerinin değişmeyen niteliğine inatla sarılırlar.

7 Ekim 2014 Salı

Rekabetin Yarattığı Yanılsama

Metaların değeri ya da değerince belirlenen üretim fiyatının; üretim araçlarından yeni ürüne aktarılan kısma, değişen sermayeye tekabül eden ve ücretlerde ifade olunan kısma ve artı değer dediğimiz ödenmeyen artı emeği temsil eden kısma ayrıldığı gösterilmişti. Değerin son kısmı artı değerin de; gelirin biçimleri olarak bağımsızlaşarak; kâr (girişimci kârı, faiz) ve rant olarak ayrıştığını biliyoruz.

Sermayenin, değişmeyen kısmını temsil eden değer, yeni üretilmiş olan üründe korunur, başka bir deyişle, değişmeyen sermaye değeri yeni üretilen ürüne aktarılır. Değişmeyen sermayenin dışında kalan değer ise yeniden yaratılmış değerdir ve iki kısma ayrılır. Bunlardan birisi, gerekli emeği temsil eden ve işçinin ücretine tekabül eden değer, ikincisiyse artı emeği temsil eden ve artı değere tekabül eden değerdir. Şimdi, bu değişmeyen kısım dışında bir metaın değerinin, yani, yeni eklenen emeği temsil etmesi bakımından, sürekli olarak kendisini, gelirin üç biçimin oluşturan üç kısma, ücretlere, kâr ve ranta ayrıştırdığını söylemek doğru olur.”K-3-749 Demek ki, bir ürünün değerini temsil eden ürüne aktarılmış değer ve yeni yaratılmış değere açıklık getirdikten sonra; yeni yaratılmış değerin; gelirin üç biçimi olan ücret, kâr ve ranta ayrıldığını söylemekte sorun yoktur.

3 Ekim 2014 Cuma

Üretim Sürecinin Tahlili Üzerine

Tahlil için üretim fiyatı ile değer arasındaki ayrım bir yana bırakılabilir, zira bu ayrım, toplam toplumsal sermaye ürünü dikkate alındığında ortadan kalkar.

İşçinin toplam işgünü iki kısma ayrılmaktadır. Bunun bir kısmında işçi kendi emek gücünü yenilemek için gerekli olan değeri; yani gerekli emeği, iş gününün diğer kısmında ise; emeğin ücretlerde gerçekleşen kısmının üzerinde, artı değerde ifade olunan fazladan emeği üretir. Fazladan üretilen artı değer ise, kâra (girişimci kârı, faiz) ve ranta bölünür. ”Demek oluyor ki, içerisinde, emekçilerin toplam emeğinin bir gün ya da bir yıl boyunca gerçekleştirildiği, metaların toplam değer kısmı, bu emeğin yarattığı yıllık ürünün toplam değeri, ücretlerin değerine, kâra ve ranta bölünür. Bu toplam emek, gerekli-emek ile, emekçinin, kendisine ödeme yapıldığı ürünün değer kısmını, yani ücretlerini yarattığı emek ile, artı-emeğe, ürünün artı-değeri temsil eden ve karşılığı ödenmeyen artı-emeğe bölünür; bu artı-değer de, daha sonra, kâr ile ranta ayrılır.” K-3-732 Demek ki yıllık yeniden üretilen değerin gerekli olanı ücretler, artı olanı ise kâr (girişimci kârı, faiz) ve rant olarak görünmektedir. Burada değişmeyen sermaye değerin yıllık ürün değerinde yeniden üretilmemiş olduğuna da vurgu yapalım.

23 Eylül 2014 Salı

GELİRLER VE KAYNAKLARI - Üçlü Formül

Marx’a göre, “dış görünüş ile şeylerin özü, eğer doğrudan doğruya çakışsaydı, her türlü bilim gereksiz olurdu.“K-3-718 Dolayısıyla, günlük yaşantıdaki görüngülerden yola çıkarak, iktisadi tahliller yapmak yanlış teorilere götürür. Marx, bu bölümde gelirler ve onların kaynakları görünenine değiniyor.

Sermaye - kâr, toprak - rant ve emekte ücret… “işte” diyor Marx, “toplumsal üretim sürecinin tüm gizemini kapsayan üçlü formül.”K-3-715 Buna göre, sermaye ile kâr, toprakla rant, emekle de ücret elde ediliyor görünmektedir. Yani kâr, rant, ücret olmak üzere üç tür gelir ve bunlara kaynaklık eden, sermaye, toprak, emek olmak üzere üç üretim kaynağı… Ayrıca kâr daha önceden gösterildiği üzere, faiz ve girişim kârına ayrıldığında, kâr sermayeden bağımsız, ücret (yönetim ücreti) göründüğü için, dışarıda tutulur ve elde faiz kalır. Yani kârın yerine faiz ikame edilmiş olur. Şimdi üçlü formül kendisini sermaye - faiz, toprak - toprak rantı, emek - ücretler olarak gösterir.

14 Eylül 2014 Pazar

Kapitalist Toprak Rantının Doğuşu

I. Giriş

Modern iktisat açısından, toprak rantı tahlilindeki güçlük, tarımsal sermayenin artı ürünü ya da artı değerini açıklamaktan kaynaklanmaz. Zira bu sorun, artı değer tahliliyle çözümlenmiştir. “Güçlük, daha çok, artı-değerin, çeşitli sermayeler arasında ortalama kâra eşitlenmesinden sonra çeşitli sermayeler, üretimin bütün alanlarındaki toplumsal sermaye tarafından üretilen toplam artı-değerden nispi büyüklükleriyle orantılı olarak paylarını aldıktan sonra, toprağa yatırılan sermaye tarafından rant biçiminde toprak beyine ödenen artı-değer fazlasının kaynağını, bir başka deyişle, bu eşitlenmeden ve genel olarak dağıtılacak olan tüm artı-değerin görünüşteki zaten tamamlanmış dağılımından sonra gelen kaynağı göstermekten ibarettir.” K-3-687 Yani güçlük, “tarımsal kârın ortalama kârın üzerindeki fazlasını, artı-değeri değil, bu üretim alanına özgü olan artı-değer fazlasını; başka bir deyişle, "net ürünü" değil, bu net ürünün öteki sanayi dallarının net ürününün üzerindeki fazlasını açıklamaktan ibarettir.”K-3-688 Demek ki güçlük modern anlamda rantı açıklamaktadır. 

Kuşkusuz tüm artı emeği zorlama ve el koyma işlemini, sermayenin yapmadığı, emeğin denetimini henüz tamamen eline geçirmediği yerlerde, modern anlamda ranttan, ortalama kârın üzerinde, yani her bireysel sermayenin toplam toplumsal sermaye tarafından üretilen artı değerdeki orantılı payının üzerindeki bir artıdan oluşan ranttan söz edilemez. O halde modern anlamda kapitalist ranttan söz edebilmek için ortalama kârdan söz edebilmek gerekir. Bu da kapitalizmin gelişmiş olmasını gerektirir.

6 Eylül 2014 Cumartesi

Arsa Rantı, Madencilikteki Rant, Toprağın Fiyatı

Marx’a göre gerek arsa, gerek maden, gerekse diğer tüm doğal kaynaklar tekel altına alınabiliyorsa ve buralar, sanayici kapitaliste artı kâr güvencesi veriyorsa, buraların sahibi olan kişi bu artı kârı, rant olarak işlev yapan kapitalistten çekip alır. Demek ki, tüm doğal süreçlerde rant vardır ve “ nerede bir rant varsa, orada her zaman farklılık rantı ortaya çıkar ve tarımsal farklılık rantı gibi, aynı yasalarla yönetilir.”K-3-679 O halde bu rantlar da tarımsal rant gibi belirlenirler.

Herhangi bir yerleşim yerinin olanakları, zengin maden yatakları vb. gibi olanakların bulunduğu toprak sahipleri, buradan doğabilecek artı kârı rant biçiminde ele geçirirler.

31 Ağustos 2014 Pazar

Mutlak Toprak Rantı

Buraya kadar, tarım ürününün toplumsal üretim fiyatı ile bireysel üretim fiyatı arasındaki farktan doğan farklılık rantı irdelenmişti. Bu bölümde Marx, en kötü toprakta dahi görülen mutlak toprak rantını irdelemektedir.

Bir parantez açarak belirtelim ki, Marx mutlak rant konusunda Ricardo’dan ayrışır. Zira Ricardo, farklılık rantını fizyokratlardan farklı olarak, değerler arasındaki fark olarak ortaya koyup, rantı toplumsal değer ile bireysel değer farkı olarak doğru bir şeklide koymasına karşın, mutlak rantı kabul etmiyordu.

Marx farklılık rantına girebilmek için, bir metanın üretim fiyatı ve o metanın değeri ilişkisine değiniyor. Bir bütün olarak ele alındığında, metaların üretim fiyatları onların toplam değerleri tarafından düzenlenir. Üretim fiyatı hareketinin değerinin hareketiyle belirlenmesine karşın, bir metanın üretim fiyatı değeriyle özdeş değildir. Bir metanın üretim fiyatı değerinin üzerinde ya da altında olabilir. Bu durumda, bir metanın üretim fiyatı üzerinden satılması, değerleri üzerinden satıldığı anlamına gelmez. Bu durum toprak ürünleri için de geçerlidir. 

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Farklılık Rantının İkinci Biçimi (Farklılık Rantı II)

Marx, farklılık rantını, farklı verimlilikte ve eşit büyüklükteki topraklara yatırılan, eşit sermaye miktarının, eşit olmayan üretkenliği olarak ele almıştı. Marx, eşit büyüklükte toprağa, eşit sermaye yatırımı ile birlikte, eşit olmayan üretkenlik sonucunda ortaya çıkan bu verimlilik farkına, farklılık rantının birinci biçimi adını vermişti. Bu farklılık rantının birinci biçiminde, ekili olan toprakların genişletilmesi yoluyla ürünlerin artırılması ele alınmıştı. Yani yeni toprakların ekime açılmasıyla birlikte, ekstansif (yaygın) ekimle, bir genişleme durumu söz konusuydu.

Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, farklılık rantının bu birinci biçimiyle yetinilmemiştir. Tarımsal üretimin, yeni topraklar açılarak genişletilmesinin yanında, yeni topraklar açılmadan üretimin, başka bir anlamda artı kârın, rantın artırılması yoluna gidilmiştir. Bu yöntem, aynı toprak parçasına ek sermaye yatırılarak, yoğunlaştırmayla yapılır. Yani yeni bir toprağı ekime açmadan, var olan topraklara yeni sermaye yatırımlarıyla yapılır. Marx, aynı toprak parçasına, ek sermaye yatırılarak elde edilen bu farklılık rantına farklılık rantı II demiştir. Demek ki, farklılık rantının bu ikinci biçimi, aynı toprak parçasına ek sermaye yatırılarak, entansif ekimle sağlanır. 

14 Ağustos 2014 Perşembe

Farklılık Rantının Birinci Biçimi (Farklılık Rantı I)

Marx başlarken, Ricardo’dan rant hakkında, doğru saptama dediği bir alıntı veriyor. Alıntıya göre rant, eşit miktarda iki sermayenin eşit miktarda emek kullanmasına rağmen üründe oluşan farktır. Marx, Ricardo’nun eşit toprak parçasını da eklemesi gerekirdi diye belirtiyor. Ricardo alıntısında söz konusu olan rant, farklılık rantıdır. Zaten Ricardo, farklılık rantından başka bir rantta tanımaz. Demek ki, Ricardo’nun sözünü ettiği, Marx’ın düzelterek doğruladığı rant, aynı büyüklükteki sermaye ve emeğin, aynı büyüklükteki alanlara yatırıldığı halde, verimlilik farkından dolayı, farklı ürün sağlamasından doğmaktadır. Yani bu rant, aynı büyüklükteki topraklara eşit miktarda yatırılmış olan sermayenin eşit olmayan sonucundan doğmaktadır.  Dolayısıyla, bu rant, farklılık rantıdır ve hatta farklılık rantının birinci biçimidir.

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Farklılık Rantı (Diferansiyel Rant) Genel Görüşler

Marx, toprak rantı tahliline, rant getiren ürünlerin, diğer metalar gibi üretim fiyatı üzerinden satıldığı, yani ürünlerin ortalama satış fiyatlarının, üretim fiyatlarına eşit olduğu varsayımıyla başlıyor. Hal böyleyken, toprak rantının gelişmesi, yani kârın bir bölümünün toprak rantına dönüşmesi ve bunun toprak beyine düşmesi nasıl olanaklı hale geliyor?

Marx, toprak rantının bu biçiminin, genel niteliğini ortaya koyabilmek için, bir ülkedeki fabrikaların çoğunun gücünü buharlı makinelerden, az bir kısmının da doğal çağlayandan elde ettiği varsayımından hareket ediyor. 

5 Ağustos 2014 Salı

ARTI KARIN TOPRAK RANTINA DÖNÜŞMESİ - Giriş


Marx, şimdiye kadar kapitalist üretim ilişkisini burjuva proleter, burjuva burjuva arasındaki bir ilişki olarak irdelemiştir. Bu kısımda Marx, kapitalist ilişkiler içerisinde diğer bir sınıf olan toprak sahipleri sınıfını ele almaktadır.

Marx, burada toprak mülkiyetinin, tarihsel, bütün biçimleriyle ilgilenmiyor. Onun toprak mülkiyetine ilgisi, sermaye tarafından üretilmiş artı değerin, toprak sahibine düşen kısmı ölçüsündedir. Marx, tarımda da kapitalist üretim tarzının egemen olduğunu var sayıyor. Çünkü kapitalizm geliştikçe, tarım alanında da, emekçiler topraktan edildikçe, tarım kâr alanı olarak kapitaliste bağımlı kılınmaktadır. Yani, fabrikatör nasıl iplik üretirse ve bunun için sermaye yatırırsa, çiftçi de buğday vb. üretir ve bunun için sermaye yatırır. Dolayısıyla bu ilişki irdelenmelidir. Sermayenin toprağa yatırılmasıyla birlikte, özgün üretim ve değişim ilişkileri ortaya çıkmıştır. 

31 Temmuz 2014 Perşembe

Kapitalist Öncesi İlişkiler

Marx, tefeci sermayeyi faiz getiren sermayenin arkaik biçimi olarak ifade ediyor. Faiz getiren sermaye (tefeci), tüccar sermayesiyle birlikte, kapitalist üretim tarzından önceki ekonomik biçimlerde de var olmuş bir sermaye biçimidir. Tefeci sermayenin olabilmesi için, ürünlerin bir kısmının metalara dönüşmesi ve paranın çeşitli işlevlerinin gelişmiş olması yeter durumdur. Bu zeminde tüccar tefeci sermaye, para ticareti yapan sermaye ve tüccar sermayesine bağımlı olarak birlikte gelişmişlerdir.

Kapitalist üretime ön gelen dönemde tefeci sermayenin var olduğu biçim iki türlüdür. Bunlardan birincisi, üst sınıfların bol keseden harcayan senyörlerine, büyük toprak sahiplerine verilen borç biçiminde, ikincisi ise, emek araçlarına sahip olanlara (küçük üretici-köylü-zanaatçı ) verilen borç biçiminde tefeciliktir. Bu biçimler, kapitalist üretimin ilk dönemlerinde de ikicil olarak var olmuştur. Ama bu dönemde, faiz getiren sermaye niteliğini belirleyen biçim değillerdir.

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Değerli Maden ve Kambiyo Kuru

I.Altın Rezervinin Hareketi

Marx, 1844 tarihli yasanın işleyişinin, bir ülkedeki tüm değerli madenleri, dolaşım aracı haline sokma çabasını ilginç buluyor. “Bu yasa” diyor Marx “dışarıya bir altın akışını, dolaşım aracındaki daralma ile, içeriye bir altın akışını, dolaşım aracındaki genişleme ile bir tutmak istemektedir. Ama, sonuçta denemeler, bunun tersinin doğru olduğunu tanıtlamıştır.”K-3-501

Değerli maden giriş çıkışı; altın ve gümüş üretmeyen bölgeler içerisinde madenin hareketi ile altın ve gümüşün üretim kaynağından diğer ülkelere akışı biçiminde olur. Yani altın ve gümüş, altın ve gümüşün üretilmediği ülkeler arasında, ödeme aracı olması durumuyla hareket eder. Diğer yandansa altın ve gümüş üretildiği kaynaktan, diğer metalar gibi istenilen alanlara hareket eder.

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Currency Prıncıple ve 1844 Tarihli İngiliz Banka Yasası

Ricardo’ya göre, madeni paranın değeri, onda maddeleşmiş bulunan emek zamanı ile belirlenir; ama ancak, para miktarı, değişilecek olan metaların miktarı ve fiyatı ile tam orantı içerisinde olduğu sürece.”K-3-484 Para miktarı bu oranın üzerine çıkarsa, değeri düşer, metaların fiyatı yükselir. Oranın altına düşerse değeri yükselir, meta fiyatları düşer. Birinci durumda altın fazlası ülke, değeri düşen altını ihraç edip, meta alacaktır. İkinci durumdaysa, altın, kendi değerinin üzerinde değer biçilen ülkelere akacak, değerinin altına düşmüş metalar ise, bu ülkelerden, değerine satılacağı piyasalara akacaktır. Bu koşullarda, altının kendisi, sikke ya da külçe olarak, kendi değerinden daha büyük veya daha küçük, büyüklüğün madeni değerinin simgesi haline gelebilir.

18 Temmuz 2014 Cuma

Kredi Sisteminde Dolaşım Aracı

Dolaşım hızının büyük düzenleyicisi kredidir. Bu durumu iki anlamda anlamak gerekir. Bir yandan, dolaşım aracı üzerinde tasarruf sağlayan bütün yöntemler, kredi üzerine dayanırken, diğer yandan, banknotun, satın alma ve ödeme için burada yaptığı dolaşımın hızını, tekrar tekrar mevduat biçiminde geri dönmesi ve böylece bir başkasına borç olarak devredilmesinin hızı etkiler.

Dolaşım aracında tasarruf, paranın ödeme aracı olarak işlevinde görülür. Bu tasarruf, parayı alış veriş işine karıştırmamaktan ibarettir. Tasarruf iki türde olabilir. Bir yandan poliçe ya da çeklerin temsil ettiği karşılıklı alacaklar tasfiye edilir. Diğer yandan, dolaşım aracı olarak akan paranın hızı, tamamen (bu yolla da para tasarrufu sağlanmıştır), parayla yapıldığı sürece, satın alma ve satışların hızına, ödemeler zincirine bağlıdır.” Ama dolaşımın hızını kredi etkiler ve dolayısıyla da artırır.”K-3-462

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Para Sermaye ve Gerçek Sermaye-III

Sözü edilmesi gereken birkaç özel para sermaye birikim şekli daha vardır. Örneğin hammadde vb fiyatlarını ucuzlamasıyla sermaye serbest kalır. Sanayi kapitalistin yeniden üretim sürecini hemen genişletmediği durumlarda, para sermayenin bir kısmı borç verilebilir sermaye haline dönüşebilir. Diğer yandan tüccarın işinde bir kesinti olması halinde para biçiminde sermaye serbest bırakılabilir. Ayrıca küpünü doldurduktan sonra yeniden üretim sürecinden çekilen kişiler de para sermaye birikimini etkiler.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Para Sermaye ve Gerçek Sermaye-II

Marx, bu bölümde, para sermaye biçiminde biriken sermayenin, gerçek birikimle ne ölçüde çakıştığı sorusunu sormaya devam ediyor ve paranın, borç verilebilir sermayeye dönüşmesi süreçlerini irdeliyor.

I.Paranın Borç Sermayesine Dönüşmesi

Üretken birikimle bağlı, büyük borç sermayesinin yığılmasını Marx, iki evrede gözlemektedir. Birincisi, sanayi sermayesinin, hem üretken hem de meta sermaye olarak daraldığı, bunalım sonrası çevrimin başlangıcında, ikincisi ise, iyileşmelerin başladığı, ama ticari kredinin henüz banka kredisini kullanmadığı sırada, borç sermayesinin fazlalığı gözlemlenmektedir. Birinci durumda daha önce, ticaret ve üretimde kullanılan sermaye, atıl borç sermayesi olarak görünür. Borç sermayesi bolluğu burada, sanayi sermayesinde bir durgunluğu ifade eder. Dolayısıyla gerçek birikimin karşıtı bir durum söz konusudur. İkinci durumda ise, artan ölçüde ama düşük faiz oranıyla kullanılır görünür. Borç sermayesinin bolluğu burada, ticari kredinin, banka kredisinden bağımsızlığını ifade eder. Burada borç sermayesi fazlalığı, yeniden üretim sürecinde yavaş yavaş genişleme ile bir arada bulunur ve artık borç sermayesi azalmaktadır. Yani bolluk talebe göre henüz nispidir. 

6 Temmuz 2014 Pazar

Para Sermaye ve Gerçek Sermaye-I

Marx, para sermayenin kıtlığının, yani borç verilebilir sermayenin kıtlığının, gerçek sermayenin kıtlığını ne ölçüde ifade ettiği sorununu ortaya atıyor. Yani para sermayenin, bol ya da kıt olması, gerçek sermayenin (meta sermaye ve üretken sermaye) bol ya da kıt olmasını ne ölçüde yansıtmaktadır. Marx, burada ilgilenilenin devlet tahvili, hisse senedi vb değil, bankerlerin bir aracı konumuyla, sanayici ve tüccarlara verdikleri borç paralarla ilgilenildiğini belirtiyor. Zira devlet tahvili, hisse senedi gibi şeyler de borç verilebilir sermayenin yatırım alanıdır.

Marx ilkin, yeniden üretim sürecinde iş gören ticari kredi tahliliyle işe başlıyor. Zira “bu, kredi sisteminin temelini teşkil eder.”K-3-425 Bu, ertelemeli ödeme belgesiyle temsil edilir. Herkes birbirine kredi verip birbirinden kredi alır. Bu poliçeler, tüccarların kendi aralarında ciro edilerek dolaştığı sürece, bir alacağın transferidir. Borçların ödenmesi bile araya para girmeden yapılabilir. 

3 Temmuz 2014 Perşembe

Banka Sermayesini oluşturan Kısımlar

Marx, para sermaye ile faiz getiren sermayenin karıştırıldığını belirtiyor ve ilerde, para sermayenin, meta ve üretken sermayeden farklı olarak, geçici bir sermaye biçimi olduğunun ortaya konulacağına vurgu yapıyor ve banka sermayesine değiniyor.

Banka sermayesi nakit para, altın, banknotlar ve değerli senetlerden oluşur. Değerli senetler iki alt bölüme ayrılabilir Bunlardan birincisi, bir süre geçerliliği olan ve zaman zaman vadesi dolan ve ıskonto edilmeleri, bankerlerin işi olan, ticari senet ya da poliçeler. İkincisi ise, devlet tahvilleri kamu tahviller, hisse senetler, hazine bonoları gibi faiz getiren senetlerdir. Bu kısımlardan oluşan sermaye, bankerin yatırdığı sermaye ve mevduata ayrılabilir. Bankaların çıkardığı banknotlar da banka sermayesi arasına alınabilir. Lakin Marx, burada banknot ve mevduatı konu dışı tutuyor. Zira bankerin işini kendi sermayesi ya da mevduatla yürütmüş olması bu bölünmeyi etkilemez. 

Marx buradan hayali sermaye tanımına geçiyor. 

30 Haziran 2014 Pazartesi

Dolaşım Aracı ve Sermaye, Tooke ve Fullarton'un Görüşleri

Marx, Tooke’nin dolaşım aracı olarak parayı, para sermaye ve faiz getiren sermayeyle karıştırmasına değiniyor.

Dolaşımdaki para, gelirin harcanmasını sağladığı sürece, sikke(para) olarak dolaşımda bulunurlar. Para burada, sürekli olarak sermayenin yerini almasına karşın, sikke işleviyle dolaşımda bulunur. Bir ülkede, paranın bir kısmı bu işleve ayrılır. “Ne var ki, para, ister satın alma aracı (dolaşım aracı), ister ödeme aracı şeklinde olsun, sermayenin transferini sağladığı sürece, sermayedir.”K-3-392 Demek ki, para sermayenin transferini sağlıyorsa sermayedir. Parayla sikkeyi ayıran satın alma ya da ödeme araçlığı değildir. Bu “fark, gerçekte, gelirin para-biçimi ile sermayenin para-biçimi arasındadır, yoksa, dolaşımdaki para ile sermaye arasında değildir; çünkü, belli bir miktardaki para, tüccarlar arasındaki alım-satımlarda olduğu kadar, tüketiciler ile tüccarlar arasındaki alış-verişlerde de dolaşım yapar. İşte bunun için, her iki işlevinde de aynı derecede dolaşımdaki paradır.”K-3-392 Demek ki, gelirin dolaşımı olan dolaşımla, sermayenin dolaşımı farkını, dolaşımdaki parayla, sermaye farkına indirgememek gerekir. İster gelirin para biçimi, isterse sermayenin para biçimi olarak hizmet edilsin, paranın dolaşım aracı olma niteliğinde bir şey değişmez. 

27 Haziran 2014 Cuma

Kapitalist Üretimde Kredinin Rolü

Marx bu bölümde, kredi sistemi ile ilgili, buraya kadar yapılan açıklamaları maddeler halinde toparlıyor ve kredi ile hisse senetli sermaye hakkındaki görüşlerini belirtiyor. 

Kredi sistemiyle ilgili ortaya konan görüşler şunlardır: Birincisi, kâr oranlarının eşitlenmesini sağlamak üzere, kredi sisteminin zorunlu gelişmesi; İkincisi, dolaşım giderlerini azaltılması, dolaşım giderlerinin başta geleni değerin para biçimidir. Para biçimde tasarruf, paranın tamamen bir yana bırakılmasıyla, dolaşım aracının dolaşımını hızlandırmayla, altın para yerine kağıt para kullanılmasıyla sağlanır. Üçüncüsü, hisse senetli şirketlerin kuruluşudur. Dördüncüsü ise, kredinin, bireysel kapitaliste ya da kendini kapitalist sayan herkese, başkasının malı olan sermayesi ve böylece başkalarının emeği üzerinde mutlak bir denetim olanağı sağlamasıdır. 

23 Haziran 2014 Pazartesi

Para Sermayenin Birikimi Bunun Faiz Oranı Üzerindeki Etkisi

Marx bu bölümde de, çeşitli alıntılarla eleştiri yaparak, faiz oranını, para sermayenin arz ve talebiyle belirlendiği üzerinde duruyor. Sermaye kavramı üzerindeki karışıklıklara değiniyor. 

Metaların arz ve talebiyle, faiz oranının düzenleneceği, para olmasa dahi faiz oranı olacağı düşüncesini eleştiriyor. Oysa faiz oranı, metaların arz ve talebiyle değil, para sermayenin arz ve talebiyle belirlenir. Para olmasaydı, faiz oranı diye bir şey olmazdı. 

Sermayeyi, üretimde olan metalar olarak gören anlayış eleştiriliyor. “Bu metalar, sermaye olarak iş gördükleri sürece, metalar olarak değerlerinden farklı olan, sermaye olarak değerleri, bunların üretken ya da ticari kullanımlarından doğan kârda ifadesini bulur.”K-3-370 Demek ki metalar, sermaye değer olarak kullanıldıklarında ancak, kâr elde edebilirler. Faiz oranı ise genellikle bu kâr ile sınırlıdır.” Ve bu sınır, öteki sermaye biçimlerinden farklı olarak para-sermayenin arz ve talebi ile belirlenir.”K-3-371

20 Haziran 2014 Cuma

Kredi ve Fiktif Sermaye


Marks burada ticari kredi ve banka kredisiyle ilgileniyor. 

Paranın ödeme aracı olarak işlevi ve meta üreticileriyle ticaretini yapanlar arasında alacaklı borçlu olma ilişkisinin, metaların basit dolaşımından nasıl geliştiği gösterilmişti. Kapitalist üretim tarzının gelişmesiyle kredi sisteminin doğal temeli genişler ve yaygınlaşır. Para burada genellikle, ödeme aracı olarak hizmet eder. Yani metalar, ileri bir tarihte ödenmek üzere, ödeme vaadiyle satılır. Marx kısa olsun diye tüm bu borç senetlerini poliçe başlığında topluyor. Poliçeyi, para işlevi gören bir kredi türü olarak ele alıyor. Bu poliçeler, ödeme tarihlerine kadar dolaşımda bulunurlar. Bunlar alacak verecek olarak birbirlerini eşitledikleri sürece gerçek para işlevi görürler.

15 Haziran 2014 Pazar

Sermaye İlişkilerinin Yüzeysel Bir Biçimi Olarak Faiz Getiren Sermaye

Marx bu bölüme “sermaye ilişkileri, faiz getiren sermayede, en yüzeysel ve en fetiş biçime ulaşır.” K-3-343 diyerek başlıyor. Sermayeye bu fetiş biçimi veren ve onu gizemli biçime sokan şey, bu sermayenin çevriminde ara aşamaların görülmeyişidir. Bu ilişkide görünen şey P—P' hareketidir, yani paradan para yaratma ve kendisini genişleten değerdir. Örneğin 1000 sterlin %5 faiz oranıyla borç verildiğinde, sermaye para kapitalistine bir yıl sonunda 1050 sterlin olarak döner. Sermayenin geçirdiği ara aşamaları temsil eden ilişki görünmez. Daha doğrusu o bir ilişki olarak görünmez. Görünen şey, bir miktar paranın bir süre sonra çoğalmış olarak dönmesi, ya da, bir miktar değerin bir süre sonra çoğalmış olarak dönmesidir.

10 Haziran 2014 Salı

Faiz ve Girişim Kârı

Faiz, daha önce de gördüğümüz gibi, faal kapitalistin, sanayici ya da tüccarın kendi sermayesini değil de, borç aldığı sermayeyi kullandığında, para sahibine ödediği, kârının bir kısmıdır. Demek ki, borç alınan sermaye ile edinilen kâr bölüşülmektedir. Eğer kapitalist, kendi parasını kullansaydı, böyle bir kâr bölüşümü olmazdı.  Gerçekten de, kârın bir kısmını faize dönüştüren, genellikle faiz kategorisini yaratan şey, kapitalistlerin kendi aralarında böylece, para-kapitalistler ve sanayi kapitalistleri diye ikiye ayrılmaları olduğu gibi, faiz oranını yaratan şey de işte bu iki tür kapitalist arasındaki rekabetten başka bir şey değildir.” K-3-326

Sermaye, yeniden üretim sürecinde işlev yaptığı sürece, kapitalist, ancak sermayenin kendisi üzerinde değil, geliri üzerinde tasarrufta bulunabilir. Sermayenin kendisi, sermaye olarak kaldığı sürece, o yeniden üretim sürecine aittir. Sahiplik kapitaliste sermayesini, yeniden üretim sürecinin dışında kullanma olanağı vermez. Dolayısıyla kapitalist, ancak kârı üzerinde tasarrufta bulunabilir. Para kapitalist için de durum aynıdır. Para, borç verildiği, yani sermaye olarak kullanıldığı ölçüde kârın bir kısmı olan faizi getirebilir. Parayı kendi elinde tuttuğu sürece, ne faiz getirir ne de parası sermaye olarak işlev görür. Para sermaye olarak işlev görüp faiz getirdiğinde ise kendi elinde olmaz. Kendi sermayesiyle iş yapanla borç sermayesiyle iş yapan arasındaki tek fark, borç alanın faiz ödemesidir. Borç alan ne kadar sıfıra yakın faiz öderse, o kadar kendi sermayesini kullanan kapitaliste yaklaşmış olur. Diğer fark ise, birinin sermayenin sahibi olması, diğerinin sahip olmamasıdır. 

7 Haziran 2014 Cumartesi

Kârın Bölünmesi, Faiz Oranı, “Doğal” Faiz Oranı

Faiz, para kapitalistine ödenen kârın bir kısmı olduğuna göre, faizin üst sınırı ancak kârın kendisi olabilir. Tabi böyle olunca da, üretken kapitalistin kârdan hiçbir şey almaması gerekirdi. Marx, faizin üst sınırını, istisnai durumlar dışında, toplam kârdan, yönetim ve denetim ücretleri (daha sonra inceleneceği belirtiliyor) düşüldükten sonra kalan miktar olarak belirtiyor. İstisnai durumlardan kasıt, bunalım durumlarıdır. Marx’a göre “faizin alt sınırının belirlenmesi ise tamamen olanaksızdır.”K-3-315 Faiz, her hangi bir alt düzeye düşebilir. Ne var ki bu alt düzey sıfırın üzerinde bir düzeydir.

Marx, modern sanayinin hareket ettiği çevrimlerin faiz oranları üzerinde etkisini ortaya koyuyor. Düşük faiz oranına genellikle işlerin iyi gittiği gönenç dönemlerinde ya da fazla kâr dönemlerinde, yüksek faize ise bunalım dönemlerinde rastlanmaktadır. “faiz oranı, ödemelerin karşılanabilmesi için ne pahasına olursa olsun borç para alındığı bunalım sıralarında doruk noktasına ulaşır.”K-3-317 Öyle ki, bunalım hallerinde sermaye olağan çevrimini sürdüremez, doğal olarak ta kapitalistler birbirlerine olan taahhütlerini yerine getiremezler. Bu durumun borç sermayesine olan talebi artıracağı, borç sermayesinin arzını düşüreceği açıktır. Bu durumun sonucu; faiz oranının en yüksek noktasına ulaşmasıdır. 

3 Haziran 2014 Salı

KARIN FAİZE VE GİRİŞİM KARINA BÖLÜNMESİ - Faiz Getiren Sermaye

Genel ya da ortalama kâr oranı, ilk inceleme sırasında, sanayi sermayeleri arasında bir eşitlenme olarak görünüyordu. Daha sonra tüccar sermayesinin katılımıyla tamamlandı. Bundan böyle kâr oranı ya da ortalama kâra değinildiğinde, tüccar sermayesinin de katıldığı son hali kastedilecektir. Zira artık sanayi ve ticari kâr ayırımı gereksizleşmiştir. Bu durumda “Sermaye, ister üretim alanına sanayi, ister dolaşım alanına ticaret sermayesi olarak yatırılmış olsun, büyüklükleri ile pro rata aynı ortalama yıllık kârı sağlarlar.”K-3-297

Belli miktarda değerin bağımsız ifadesi olarak para, kapitalist ilişkilerde sermayeye çevrilip, kendi kendini genişleten değer haline dönüşebilir. Para, kapitaliste artı emek, artı ürün ve artı emek sızdırma, diğer bir deyişle kar etme olanağı verir. Böylece para, para olarak kullanım değerinin dışında, sermaye olarak bir kullanım değeri misyonu yüklenir. Dolayısıyla “para, bu potansiyel sermaye niteliği içerisinde, kâr üretme aracı olarak, bir meta halini alır, ama kendine özgü bir meta. Ya da, aynı şey demek olan, sermaye, sermaye olarak bir meta haline gelir.” K-3-298 Demek ki sermaye özel, yani kendine özgü bir meta haline geliyor. Kendine özgü meta olan bu para, kapitalist ilişki içerisinde, sermaye olarak, ödünç sermaye biçimini alır. Ödünç sermaye faiz getiren sermayedir.

30 Mayıs 2014 Cuma

Tüccar Sermayesi Konusunda Tarihsel Malzeme


Marx bu bölüme, iktisatçıların tüccar sermayesine, sanayi sermayesinin özel bir bölümü olarak bakan anlayışlarını eleştirerek başlıyor. Zira onlar, tüccar sermayesinin, sanayi sermayesinden bağımsızlaşan, değişmiş biçimleri olduklarını görmüyorlar. 

Öyle ki, Smith ve Ricardo gibi büyük iktisatçıların, sermayenin temel şekli olarak sanayi sermayesini irdelemelerinden ortaya çıkardıkları kurallar, tüccar sermayesini kapsamına almamaktadır. Tüccar sermayesini bütünüyle bir yana bırakıp, sadece sanayi sermayesinin bir türü olarak sözünü etmektedirler. Yani onları, bağımsız biçimleri içerisinde irdelememektedirler. Bu sermayeyi özel olarak irdelediklerindeyse, sadece Ricardo’nun, dış ticaret irdelemesinde yaptığı gibi, bu sermayenin değer yaratmadığını ortaya koymaya çalışmışlardır. Ne var ki diyor Marx, “dış ticaret için doğru olan şey iç, ticaret için de doğrudur.”K-3-285

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Para Ticaretiyle Uğraşan Sermaye


Sanayi sermayesi ve (sanayi sermayesinin dolaşım kısmını, kendi üzerine aldığı için) tüccar sermayesinin, dolaşım sürecinde paranın yapmış olduğu teknik hareketler, özel bir sermayenin işlevi olarak bağımsızlaştığında, bu sermaye, para ticaretiyle uğraşan sermaye haline gelir. Bu teknik işlemleri yerine getiren sermaye daima para biçiminde bulunur. Bağımsızlaşan para ticaretiyle uğraşan sermaye, Tüm sanayici ve tüccar kapitalist için, dolaşım sürecindeki hareketleri yerine getirir. O halde demek ki, “Toplam sermayenin belirli bir kısmı, kendisini geri kalan kısımdan bağımsızlaştırır ve kapitalist işlevi, yalnızca, tüm sanayici ve tüccar kapitalistler sınıfı için bu işlemleri yerine getirmekten ibaret bulunan, para-sermaye biçiminde onlardan ayrılır.”K-3-277 Bu hareketler, paranın korunması, ödeme ve tahsil etme işlemi, hesapların tutulması vb. işlemlerdir.

23 Mayıs 2014 Cuma

Tüccar Sermayesinin Devri Fiyatlar


Sanayi sermayesinin devri, hem üretim sürecini hem de dolaşım sürecini kapsar. Yani sanayi sermayesinin devri, üretim ve dolaşım sürecinin birliğidir. Tüccar sermayesinin devri ise, bağımsızlaşmış bir hareket olarak, satın alma ve satış hareketidir. Dolayısıyla “P-M, M-P, ticari açıdan, tüccar sermayesinin devridir.”K-3-266 Yani, paradan metaya, metadan da tekrar paraya hareketidir. Örneğin 100’e alınan bir meta 110’a satıldığında tüccar sermayesinin devresi tamamlanmıştır. Tüccar sermayesinin, bir yıldaki devir sayısı ya da devir hızı, bu alış ve satış hareketinin, başka bir deyişle P-M-P' hareketinin kaç kez yinelendiğine bağlıdır. 

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Ticari Kâr

Marx bu bölümde tüccar tarafından mata almak için yatırılan sermayenin, yatırdığı değişmeyen sermayesinin ve değişen sermayesinin durumunu irdeliyor.

Sermayenin dolaşım alanındaki saf işlevleri, yani metadan paraya ve paradan metaya başkalaşım işlevleri, ne değer ne de artı değer yaratır. Bu işlevi, ister sanayi kapitalisti kendisi yerine getirsin, isterse tüccar kapitalisti yerine getirsin hiçbir şey fark etmez. Satın almayla satma işi ne değer ne de artı değer yaratır. 

Demek ki, tüccar sermayesi, dolaşımdaki başkalaştırma işleviyle, ne değer ne de artı değer yaratmaktadır. Değer ve artı değer yaratmadığı gibi, kendi değerini de ürüne aktaramaz. Ama bütün bunlara karşın, tüccar sermayesi de, yeniden üretim sürecinin bir evresi olduğu için, çeşitli üretim alanlarında iş gören sermayeler gibi, yıllık ortalama kârdan payını almalıdır. Üstelik bu kâr, sanayi sermayesinin ortalama kârı kadar olmalıdır. Aksi durumda, yani tüccar sermayesinin ortalama karının az olması durumunda, tüccar sermayesinin bir kısmı, ticari alandan çekilip, sanayi sermayesine çevrilirdi. Ya da tüccar sermayesinin ortalama daha fazla kâr sağlaması durumunda, sanayi sermayesinin bir kısmı tüccar sermayesine çevrilirdi.

13 Mayıs 2014 Salı

META-SERMAYENİN VE PARA-SERMAYENİN TİCARET SERMAYESİNE VE PARA TİCARETİYLE UĞRAŞAN SERMAYEYE DÖNÜŞMESİ (TÜCCAR SERMAYESİ)- Ticaret Sermayesi

Marx, tüccar sermayesini iki alt biçime ayırıyor. Bunlardan birisi, ticari sermaye, diğeri ise para ticaret ile uğraşan sermayedir. Marx, modern ekonomi politiğin en iyi temsilcilerinin dahi, ticaret sermayesi ile sanayi sermayesi ayırımı yapmadığını, ticaret sermayesinin kendine özgülüğünü görmezden geldiklerini belirtiyor.

8 Mayıs 2014 Perşembe

Yasanın İç Çelişkilerinin Serimi

I.Genel

Kapitalist üretim biçiminde, kâr oranlarının düşme eğilimi yasasının da açığa çıkardığı gibi, sermayenin birikimi kendisini çelişkilerle ifade eder. Bir yanda birikimin zorunluluğu, bir yanda ise bu birikim için kullanılan yöntemin (emeğin üretkenliğinde artış) birikimin engeli haline gelmesi bu çelişkinin ifadesidir.

Toplam sermayenin, kendisini genişletme oranı ya da kâr oranı, kapitalist üretimin dürtüsüdür. Ne var ki kâr oranında düşme, yeni sermayelerin oluşmasını engeller ya da yeni sermayelerin oluşmasını yavaşlatır ve böylece sermayenin gelişmesinin engeli haline gelir. Öyle ki kâr oranlarındaki “bu düşme, aşırı üretimi, spekülasyonu, bunalımları ve artı nüfusla birlikte artı-sermayeyi besleyip büyütür.”K-3-215 Demek ki, kapitalist üretimin, başka bir deyişle sermayenin genişlemesinin bir sınırı vardır. Bu sınırı sermayenin kendisi, başka bir deyişle kapitalizmin kendisi koyar. Öyleyse kapitalizm de sınırları olan ve tarihsel bir sistemdir ve geçicidir. 

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Zıt Yönde Etkiler

Emek üretkenliğinin, hızla gelişmesiyle birlikte, kâr oranlarındaki düşüşün, neden daha büyük ve hızlı olmadığı iktisatçıların bir anlam veremediği bir durumdur. Öyle ya, sermaye muazzam bir şekilde artarken, kâr oranları sürekli düşerken süreç halen devam etmektedir. 

Marx, kâr oranlarının düşmesi gerçeğini ortaya koyduktan sonra, bu genel yasanın etkisine ters düşen ve bu yasayı, bir eğilim haline getiren karşıt etkilerin olduğunu belirtiyor. Kâr oranı, sermayenin organik bileşiminin büyümesiyle artar, lakin bu artış, organik bileşimin büyümesi oranında olmaz. Zira yasaya karşıt etkiler vardır. Marx’a göre bu karşıt etkiler, yasayı bir eğilim haline getiriyor. Bunu Marx, şöyle ifade ediyor: “Genel yasanın etkisine ' ters düşen ve onu yok eden, ona yalnızca kendine özgü bir eğilim niteliği veren ve bu yüzden, genel kâr oranındaki düşmeden, bir düşme eğilimi olarak söz etmemize neden olan bazı zıt yönde etkilerin işe karışmaları gerekir.” K-3-206

Marx, zıt yönde etki yapan güçlerin en genel olanlarını veriyor.

30 Nisan 2014 Çarşamba

KAR ORANININ DÜŞMESİ EĞİLİMİ YASASI - Yasanın Niteliği

Marx kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, emek üretkenliğinin artması sunucu, kâr oranlarının düşme eğiliminde olduğunu düşünmektedir. Daha sonraki bölümde, ele alınacak olan, zıt yönlü etkilerin olmasına karşın, kâr oranı kapitalist gelişmeyle birlikte düşme eğilimindedir. Bu eğilimi şöyle gösteriyor Marx;

Ücretle işgününün veri kabul edildiği durumda, 100 lük bir değişen sermaye, belirli sayıda çalışan işçiyi temsil etsin ve 100 sterlin 100 işçinin haftalık ücreti olsun. Artı değer 0ranı, a/d = %100 olsun. Böyle bir durumda, yeni üretilen değer 200 sterlin olacaktır. Bunun 100 sterlini gerekli emek, 100 sterlini de artı emek olacaktır. Yani işçiler, kendi ücretlerinin yeniden üretimi için çalıştıkları kadar, kapitalistin artı değeri için de çalışacaklardır. Şimdi artı değer oranı değişmediğine göre, değişen sermaye de aynı kalacaktır. Bu durumda, değişmeyen sermayenin büyüklüğüne, dolayısıyla da toplam sermayenin büyüklüğüne bağlı olarak, farklı kâr oranları olacaktır. Şöyle ki;

s = 50
ve d = 100 ise
k' = 100/150
= %662/3
s = 100
ve d = 100 ise
k' = 100/200
= %50
s = 200
ve d = 100 ise
k'= 100/300
= %331/3
s = 300
ve d = 100 ise
k' = 100/400
= %25
s = 400
ve d = 100 ise
k' = 100/500
= %20 olur.




Tabloda aynı sayıda işçinin, giderek daha fazla değişmeyen sermayeyi harekete geçirdiği görülüyor. Bu durum, sermayenin teknik bileşiminin arttığı biçiminde de ifade edilebilir. Teknik bileşimin artıyor oluşu değer bileşiminin de artmasını sağlayacaktır. Böylece teknik bileşime bağlı bir değer artışı sermayenin organik bileşiminin yükselmesidir.  Bu durumda doğal olarak, kâr oranı azalacaktır. Çünkü aynı sayıda işçi, daha fazla makine kullanarak, daha fazla hammadde kullanır duruma gelecektir. Dolayısıyla oransal olarak emilen emek gücü azalacaktır.  

28 Nisan 2014 Pazartesi

Tamamlayıcı Açıklamalar

I. Üretim Fiyatında Bir Değişikliği Gerektiren Nedenler

Bir metanın üretim fiyatı ancak, iki nedenden dolayı değişebilir. Bunlardan birincisi, genel kâr oranında bir değişikliktir. Buda ortalama artı değer oranında bir değişiklikten ya da toplam artı değerin toplam sermayeye olan oranında bir değişiklikten ileri gelir. Artı değer oranında bir değişiklik ise, emek gücü değerinde bir düşme ve yükselmeden meydana gelebilir. Bunun olabilmesi için de, işçi tarafından tüketilen nesnelerin değerinde bir değişikli olması gerekir. Artı değer toplamının, toplam toplumsal sermayeye oranında değişme durumunda, sermayenin organik bileşiminde bir değişmeden söz edilebilir. Aynı miktar emeğin, daha fazla değişmeyen sermayeyi harekete geçirmesinden söz edilebilir. Üretkenlikte bir değişmedir bu. ikincisi ise, genel kâr oranının değişmemiş olduğu hallerde, bir metanın üretim değeri ancak, o metanın kendi değeri değişmişse değişebilir. Buda ya bu metayı üreten emeğin, ya da bu metanın üretimine giren metaları üreten emeğin, üretkenliğindeki değişmeyle, daha çok ya da az emek gerekmesinden meydana gelir. Örnek: Pamuk ipliğinin üretim fiyatı, pamuk ipliği üretimine hammadde olarak giren pamuğun fiyatının değişmesiyle, ya da ipliği eğiren emeğin üretkenliğinin değişmesiyle değişir.

24 Nisan 2014 Perşembe

Genel Ücret Dalgalanmalarının Üretim Fiyatı Üzerindeki Etkileri


Marx bu bölümde, ücretlerdeki artış ya da azalmanın, üretim fiyatları üzerindeki etkisini örneklerle ele almıştır. Sömürürü oranı aynı olduğu ve değerlerin üretim fiyatlarına dönüştüğü veri olarak kabul ediliyor. İlkin ücretlerde yüzde yirmi beş, artış durumunu örneklendiriyor, sonra da ücretlerde yüzde yirmi beş düşme durumunu örneklendiriyor ve şu sonuca varıyor. 

20 Nisan 2014 Pazar

Genel Kâr Oranının Rekabet Yoluyla Eşitlenmesi, Piyasa Fiyatları ve Piyasa Değerleri, Artı Kâr

Bazı üretim alanlarında kullanılan sermaye ortalama bileşime sahiptir. Yani bunların bileşimi, toplam toplumsal sermayenin ortalamasıyla neredeyse aynıdır. Bu durumda toplumsal ortalamayla aynı bileşime sahip üretim alanlarındaki üretim fiyatı, metanın değerinin para ifadesiyle aynıdır ya da neredeyse aynıdır. Rekabet, toplumsal sermayeyi çeşitli üretim alanlarına taksim ederek, her alandaki üretim fiyatlarını, ortalama bileşimli alandaki üretim fiyatına göre şekillendirir. Özcesi, tüm toplumsal sermayenin ortalaması, toplumsal ortalamayı verir. Sermaye bileşimi, toplumsal ortalama ile aynı olan üretim kollarında, üretim fiyatları değerlerle aynı olur. Marx’ın deyimiyle, “ortalama ya da ortalamaya yakın bileşimli sermayelerde üretim-fiyatı, demek ki, değerle aynı ya da neredeyse aynı ve kâr da, bu sermayelerce üretilen artı-değerle aynıdır. Bileşimleri ne olursa olsun, diğer bütün sermayeler, rekabetin baskısı altında bu ortalamaya doğru gelme eğilimindedir.”K-3-157   

17 Nisan 2014 Perşembe

Genel Bir Kâr Oranının Oluşması (Ortalama Kâr Oranı) ve Meta Değerlerinin Üretim Fiyatlarına Dönüşmesi

Marx, organik bileşimleri farklı olan ve toplam toplumsal sermayeyi oluşturan, beş ayrı üretim kolu ele alıyor. Artı değer oranlarını tüm üretim alanlarında aynı ( %100 ) kabul ediyor.  Sabit sermayenin aşınan yıpranan kısımlarının farklılığını bir yana bırakıp, değişmeyen sermayenin bütünüyle aktarıldığını varsayıyor. Ayrıca, devir sürelerindeki farklılığı da aynı (1 yıl ) olarak kabul ediyor. Marx bu varsayımlarla oluşturduğu, birinci tablosunda, organik bileşimleri farklılığından dolayı, ürünler kendi değerlerinden satılırsa, kar oranları da farklı olacağını belirliyor. Bunu tabloda görelim.
     
    Sermayeler
Artı-Değer Oranı
Artı-Değer
Ürünün Değeri
Kâr Oranı
    I. 80s+20d
%100
20
120
%20
    II. 70s + 30d
%100
30
130
%30
    III. 60s + 40d
%100
40
140
%40
    IV. 85s+ 15d
%100
15
115
%15
    V. 95s+ 5d
%100
5
105
%5
           
Oluşturulan bu tabloda, aynı sömürü oranına karşın, farklı organik bileşimlere tekabül eden, farklı kâr oranları elde edilmiştir. Demek ki metalar, kendi değerlerinden satılsaydı, tabloda görüldüğü gibi farklı kâr oranları olurdu. Hemen bir vurgu yapalım. Aslında bu durum kapitalizme aykırı durumdur. Zira böyle farklı kâr oranları olsaydı ya da farklı kâr oranlarıyla satılsaydı, kapitalizmden söz edemezdik.