Marx bu bölümde, kredi sistemi ile ilgili, buraya kadar
yapılan açıklamaları maddeler halinde toparlıyor ve kredi ile hisse senetli
sermaye hakkındaki görüşlerini belirtiyor.
Kredi sistemiyle ilgili ortaya konan görüşler şunlardır: Birincisi, kâr oranlarının eşitlenmesini sağlamak üzere, kredi sisteminin zorunlu
gelişmesi; İkincisi, dolaşım giderlerini azaltılması, dolaşım giderlerinin
başta geleni değerin para biçimidir. Para biçimde tasarruf, paranın tamamen bir
yana bırakılmasıyla, dolaşım aracının dolaşımını hızlandırmayla, altın para
yerine kağıt para kullanılmasıyla sağlanır. Üçüncüsü, hisse senetli şirketlerin
kuruluşudur. Dördüncüsü ise, kredinin, bireysel kapitaliste ya da kendini
kapitalist sayan herkese, başkasının malı olan sermayesi ve böylece
başkalarının emeği üzerinde mutlak bir denetim olanağı sağlamasıdır.
Hisse senetli şirketlerin kurulmasıyla, üretim ve girişim
ölçeğinde muazzam bir genişleme olmuştur. Daha önce, hükümet girişimi olan
kuruluşlar, kamu girişimi haline gelebilmiştir. Sermaye burada, özel sermayeden
farklı olarak, doğrudan toplumsal sermaye biçimini alır ve sermaye özel
girişimden toplumsal girişime girer. “Bu,
özel mülkiyet olarak sermayenin, kapitalist üretimin kendi çerçevesi içerisinde
ortadan kalkmasıdır.”K-3-386 Demek ki, hisse senetli şirketlerle birlikte özel
sermaye, kapitalist ilişkiler çerçevesinde, ortadan kalkmaktadır. Zira bu
kuruluşlar, bir araya gelmiş bireylerin sermayelerinden oluşurlar. Burada tekil
sermayeler yerine, ortak sermayelerden söz edilebilir. Burada fiilen işlev
yapan kapitalist, başkalarına ait sermayenin yöneticisi durumundadır. Sermaye
sahibi ise, sadece sahip olarak, para kapitalisti olarak görünür.
Hisse senetli şirketlerde,
sermayenin işlev yapması, sermaye sahipliğinden, yani emek, üretim aracı
sahipliğinden ayrılmıştır. Öyleyse “Kapitalist üretimin sonal gelişmesinin bu
sonucu, her ne kadar artık bireysel üreticilerin özel mülkiyeti olmaktan çok,
bir araya gelmiş üreticilerin doğrudan toplumsal mülkiyeti haline gelmişse de,
sermayenin, üreticilerin mülkiyetine yeniden dönüşmesine yönelik zorunlu bir
geçiş evresidir. Öte yandan bu hisse senetli şirketler, yeniden-üretim
sürecinde, hala kapitalist mülkiyet ile bağlı bulunan bütün işlevlerin, sırf
bir araya gelmiş üreticilerin işlevlerine, toplumsal işlevlere dönüşmesi
yönünde bir geçiş evresidir.”K-3-387 Demek ki Marx’a göre, hisse senetli
şirketlerle birlikte; özel mülkiyetten, bir araya gelmiş sermaye sahiplerinin
toplumsal mülkiyetine geçilmektedir. Bu durum, sermayenin, üreticilerin
mülkiyetine tekrar dönmesinin bir evresidir. Ne var ki bu, kapitalizmin
tasfiyesi anlamına gelmez. Zira mülkiyet bir grubun elindedir. Sermaye de,
yeniden üretim sürecinde, sermaye olarak işlevini sürdürmektedir. O halde
Marx’a göre bu işlevler, bir araya gelmiş grubun işlevi olarak, toplumsal
işleve dönüşmesi anlamında bir geçiş evresidir.
Marx, bu tip hisse senetli şirketlerde, kâr faizin
katıksız biçimine büründüğü için, faizi garanti ettikleri sürece işlevlerini
sürdürebilirler. Bu genel kâr oranının düşmesini engelleyen nedenlerden biridir.
“çünkü değişmeyen sermayenin değişen
sermayeye oranının pek büyük olduğu bu gibi girişimler, genel kâr oranının
eşitlenmesine zorunlu olarak girmezler.”K-3-387 Demek ki, kâr oranı
eşitlemesine katılsalardı, kâr oranı çok daha hızlı düşecekti. Ayrıca
işlevlerini, faizi garanti etmeleri ölçüsünde sürdürebilmeleri onlara,
piyasada, rekabet olanağı sağlar.
Burada Engels’in
eklemesi, tekellerle ilgili bir paragraf var. Engels’e göre, Marx’ın bu
satırları yazmasından bu yana, hisse
senetli şirketleri temsil eden sanayi daha da gelişmiştir. Sanayin
gelişmesiyle, üretim de artan bir hızla gelişmiştir. Sanayin, üretimin hızla
gelişmesi, bu artan ürünlere ait piyasaların yavaşlamasıyla dengelenir. Çünkü
“hızla gelişen üretimin bir ayda ürettiğini, piyasa bir yılda zor emebilir.”
Ayrıca üretimin verimini artıran koruyucu gümrük politikasını da eklediğimizde
“sonuç, genel, kronik bir aşırı-üretim, düşük fiyatlar, düşen ve hatta büsbütün
yok olan kârlar; kısacası, göklere çıkartılan rekabet özgürlüğü, artık sabrının
son noktasına ulaşmıştır ve kendi apaçık, rezilce iflasını kendi ağzıyla ilan
etmek zorundadır. Ve bu, her ülkede belli bir alandaki büyük sanayicilerin,
üretimin düzenlenmesi için kartel halinde birleşmesi yoluyla yer alır. Bir
komite, her kuruluşun üreteceği miktarı saptar ve gelen siparişlerin
dağılımında son söz sahibidir.”K-3-387 Bazen uluslar arası karteller de
kurulmuştur. Lakin bu birlikler bile, çıkar çatışmasıyla bozularak, rekabetin
geri gelmesine engel olamamıştır. Üretim ölçeğinin, olanak verdiği bazı iş
kollarında, bu sanayi kolundaki bütün üretimin, tek yönetim altında, tek şirket
halinde toplanmasına (en büyük örneği, bütün İngiliz alkali üretimin tek bir
firmanın eline toplayan United Alkali Trust) yol açar. “İşte böylece, tüm kimya
sanayinin temelini teşkil eden bu kolda rekabetin yerini İngiltere'de tekel
almış ve gelecekte tüm toplumun, ulusun, en tatlı biçimde soyulması için yol
açılmıştır.”K-3-389 Demek ki, sermayenin bu birleşmelerle merkezileşmesiyle,
her hangi bir üretim kolunda tekeller oluşabilir. Bu tekeller, ne kadar
üretileceğini saptayabilirler. Bir üretim kolunda söz sahibi oldukları için de,
tüm toplumun tatlı tatlı sömürülmesine rahatlıkla katılabilirler.
Marx, hisse senetli şirketlerin bireysel sermayeden
farklı olarak, bir araya gelmiş bir grubun sermayesi olarak toplumsal sermaye
olması durumunu anlamlandırıyor ve sonuçlarını ortaya koyuyor. “Bu kapitalist üretim tarzının,
bizzat kapitalist üretim tarzı içerisinde ortadan kaldırılmasıdır ve dolayısıyla
prima facie yeni bir üretim
biçimine geçişin yalnızca bir evresini temsil eden, kendi kendini
çözümleyen çelişkidir.”K-3-388 Bu çelişki kendini, sonuçlarıyla da ortaya
koyar. Bazı alanlarda tekel kurar ve böylece devlet müdahalesini gerekli kılar.
Yeni asalaklar zümresi yaratır. Bu kuruluşlar hisse senedi çıkarıp, hisse
senedi spekülasyonuyla tam bir dolandırıcılık, sahtekârlık sistemi yaratırlar.
“Bu, özel mülkiyetin denetimi olmaksızın, özel bir üretim biçimidir.”K-3-388
Yani hisse senetli şirketlerle birlikte, özel sanayin, kapitalist sistem temeli
üzerinde yok edilmesini görürüz. Hisse senetli şirketler, yeni üretim
alanlarına yayılıp buraları egemenlikleri altına aldıkça, özel sanayi ortadan
kalkar.
Bir kimsenin, gerçekten sahibi olduğu kabul edilen sermayenin kendisi, “kredi üst yapısının oturduğu temel haline gelir.”K-3-388 Kapitalizmi haklı gösterecek mazeretler burada yok olur. Örneğin spekülasyon yapan toptancı tüccarın, tehlikeye attığı mülkiyet, “kendi mülkiyeti değil toplumsal mülkiyettir.” Böylece Marx’a göre, sermayenin kökeninin tasarruf olduğu sözün çıkarcı anlama bürünür. Tutumluluk sözleri de kapitalizmin ilk dönemlerine ait kavramdır ve artık anlamsızlaşmıştır. Burada başarı sermayenin merkezileşmesine, başarısızlık mülksüzleştirmeye varır. Mülksüzleştirme doğrudan üreticiden başlayıp, küçük ve orta boy kapitaliste uzanır. Bu mülksüzleştirme kapitalizmin çıkış noktasıdır ve başarılmalıdır. “Toplumsal üretimin gelişmesiyle birlikte üretim araçları, özel üretimin araçları ve özel üretimin ürünleri olmaktan çıkar ve bundan sonra ancak bir araya gelmiş üreticilerin elinde, üretim araçları, yani bunların toplumsal ürünleri oldukları için gene bunların toplumsal mülkiyeti olabilirler. Ne var ki bu mülksüzleştirme, kapitalist sistem içerisinde çelişkili bir biçimde, toplumsal mülkiyetin bir azınlık tarafından ele geçirilmesi biçiminde görünür; ve kredi sistemi bu azınlığa gitgide daha fazla sırf bir maceralar topluluğu niteliğini verir.”K-3-389 Mülkiyet burada hisse senedi halinde bulunduğu için, hareketi ve el değiştirmesi borsada oynanan kumar halini alır. Hisse senetli şirketlerde, üretim araçlarının özel mülkiyet göründüğü eski biçime bir düşmanlığı vardır. Ama hisse senedine dönüşme kapitalizm ağlarında kapana kısılmış haldedir. “bu nedenle, servetin toplumsal servet ve özel servet olarak nitelikleri arasındaki zıtlığı aşacak yerde, bu şirketler bunu yalnızca yeni bir biçim içerisinde geliştirirler.”K-3-389
Marx işçilere
ait, kooperatif fabrikalara da değiniyor. Kooperatif fabrikalar, mevcut
sistemin çelişkilerini yeniden üretmelerine karşın, eskinin içinde yeni
sürgünleri temsil ediyor. Kooperatif fabrikalar, emekçileri kendi
kapitalistleri haline getirse de, üretim araçlarıyla kendi emeklerini sömürme
olanağı verse de, buralarda emek sermaye zıtlığı aşılmış olur. Bunlar kredi
sistemi olmadan gelişemezdi. “Kapitalist hisse senetli şirketler de kooperatif
fabrikalar kadar, kapitalist üretim tarzından ortaklaşa üretim tarzına geçişte
geçici biçimler olarak kabul edilmelidir; aradaki tek ayrım, zıtlığın,
birisinde negatif diğerinde ise pozitif olarak çözülmesidir.” K-3-390 Demek ki,
hisse senetli şirketler de, kooperatif fabrikalarda kapitalist üretim tarzından
ortaklaşa üretim tarzına geçişte geçici biçimlerdirler.
Son olarak
Marx’ın kredi sistemi için vurguladığı şey, kredi sisteminin üretici güçleri
geliştirerek, bir dünya piyasası kurulmasını hızlandırmasıdır. “Aynı zamanda,
kredi, bu çelişkinin şiddetli patlamalarını-bunalımları- hızlandırır ve böylece
eski üretim biçimini çözüp dağıtacak öğeleri oluşturur.”K-3-390
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder