Metaların değeri ya da değerince belirlenen üretim
fiyatının; üretim araçlarından yeni ürüne aktarılan kısma, değişen sermayeye
tekabül eden ve ücretlerde ifade olunan kısma ve artı değer dediğimiz ödenmeyen
artı emeği temsil eden kısma ayrıldığı gösterilmişti. Değerin son kısmı artı
değerin de; gelirin biçimleri olarak bağımsızlaşarak; kâr (girişimci kârı,
faiz) ve rant olarak ayrıştığını biliyoruz.
Sermayenin, değişmeyen kısmını temsil eden değer, yeni
üretilmiş olan üründe korunur, başka bir deyişle, değişmeyen sermaye değeri
yeni üretilen ürüne aktarılır. Değişmeyen sermayenin dışında kalan değer ise
yeniden yaratılmış değerdir ve iki kısma ayrılır. Bunlardan birisi, gerekli
emeği temsil eden ve işçinin ücretine tekabül eden değer, ikincisiyse artı
emeği temsil eden ve artı değere tekabül eden değerdir. “Şimdi, bu değişmeyen kısım dışında bir metaın
değerinin, yani, yeni eklenen emeği temsil etmesi bakımından, sürekli olarak
kendisini, gelirin üç biçimin oluşturan üç kısma, ücretlere, kâr ve ranta ayrıştırdığını
söylemek doğru olur.”K-3-749 Demek ki, bir ürünün değerini temsil eden ürüne
aktarılmış değer ve yeni yaratılmış değere açıklık getirdikten sonra; yeni
yaratılmış değerin; gelirin üç biçimi olan ücret, kâr ve ranta ayrıldığını
söylemekte sorun yoktur.
Yeni emeğin üretim araçlarına ya da sermayeye eklediği
değer; çeşitli gelir biçimlerine (ücret, kâr, rant) ayrışması değerin kendi
sınırlarını, bu kategoriler arasında dağılacak toplam değeri değiştirmez. Marx
devamla üretilen yeni değerin; ücret, kâr, rant arasında bölünme
sınırlılıklarına değiniyor.
İlkin ücretin sınırlılığına değiniyor. “Ücretler bu sınırlamada
temel oluştururlar. Bunlar bir yandan doğal bir yasayla düzenlenirler; alt
sınırları, emekçinin, kendi emek-gücünün korunması ve yeniden-üretimi için
gerekli fiziksel asgari geçim araçlarıyla, yani belirli bir meta miktarıyla belirlenir.
”K-3-753 Bu metaların değeri de onların üretimleri için gerekli olan emek
zamanıyla belirlenir. “Onun emek-gücünün gerçek değeri, bu fiziksel asgariden
sapma gösterir; iklime ve toplumsal gelişme düzeyine bağlı olarak farklılaşır;
yalnız fiziksel değil, aynı zamanda, ikinci bir doğa haline gelen, tarihsel
olarak gelişmiş toplumsal gereksinmelere de bağlıdır. Ne var ki her ülkede,
belli bir zamanda bu düzenleyici ortalama ücret, veri olan bir
büyüklüktür.”K-3-754 Demek ki; emek gücü değerinin ya da ücretin sınırlılığı
fiziksel asgari geçim aracıdır. Lakin emek gücü değeri, ülkenin iklim ve
tarihsel koşullarına göre bu fiziksel asgariden sapabilir. Yani soğuk ve sıcak iklimde,
emek gücü yeniden üretimi için gerekli olan metalar ve değerleri farklıdır. Ya
da tarihsel olarak; diyelim gelişmiş bir toplumda, emek gücü değerine daha
fazla meta (gazete, tiyatro vb) girebilir.
Diğer gelirlerinde (kâr, rant) sınırı vardır. Emek gücünün
somutlaşmış olduğu değerin çıkarılmasından sonra kalan değer diğer gelirlerin
sınırıdır. Yani onlar, emeğin karşılığı ödenmeyen kısmıyla sınırlıdırlar. Azamisi
ise emek gücünün karşılığının ötesinde işgününün azamisidir. Ama burada Marx, işgünü
aynı kabul ediliyor.
Demek ki artı değerin mutlak sınırı veridir ve bu toplam
değer içerisinde artı emeğin bulunduğu kısımla belirlenir. Eğer toplam sermaye
üzerinden hesaplanan artı değere, daha önce de yapıldığı gibi kâr denildiğinde,
bu kâr mutlak değeri bakımından artı değere eşittir. Dolayısıyla kârın
sınırları da aynı yasayla belirlenir. Kâr oranının sınırı toplam artı değerin,
üretime yatırılan toplam sermayeye oranıdır. Toplumsal kârın, kâr oranına uygun
olarak, çeşitli üretim alanlarına dağılımı, metaların değerinden farklılık
gösteren ve ortalama piyasa fiyatlarının gerçek düzenleyicisi olan üretim
fiyatlarını yaratır. Bu sapma; ne fiyatların değerden sapmasını, ne de kâr sınırını ortadan kaldırır. Zira toplam toplumsal değerden, kârdan söz ediyoruz.
Farklılık rantı ve mutlak rantın sınırları: “Metaların değerlerinin, üretim-fiyatlarına eşitlenmesi
herhangi bir engelle karşılaşmayacak olursa, rant kendisini farklılık rantına
ayrıştırır, yani düzenleyici üretim-fiyatları tarafından bir kısım
kapitalistlere verilmesi gereken, ama şimdi toprak sahibi tarafından el konulan
artı-değerin eşitlenmesi ile sınırlandırılmıştır.”K-3-755 Demek ki farklılık rantı, kâr oranı
düzenlemesinin, neden olduğu, bireysel kâr oranı sapmalarında kendi belirli
değer sınırını bulur. Meğer büyük toprak mülkiyeti, metaların değerlerinin üretim
fiyatına dönüşmesini engellerse, ve mutlak ranta el koyarsa, Bu mutlak rant,
tarım ürünlerinin değerinin, üretim fiyatı üzerindeki fazlalığı ile yani bu
ürünlerin içerdiği ve genel kâr oranı ile kapitalistlerce sağlanan, kâr oranı
üzerindeki artı değer fazlalığı ile sınırlıdır. Demek ki bu fark, mutlak rantın
sınırını oluşturmaktadır ve metaların içerdiği artı değerin bir kısmıdır.
En sonu, artı değerin eşitlenmesinin(ortalama kâr halinde) çeşitli üretim kollarında, yapay ve doğal tekeller şeklinde engelle
karşılaşarak, “metaların değerinin üzerinde yükselen bir tekel fiyatı oluşursa”
metaların değerince koyulan sınırlar ortadan kalkmaz. Zira değer anıdır.
Yalnızca “belirli metaların tekel fiyatı, yalnızca, diğer meta üreticilerinin
karlarının bir kısmını, tekel fiyatına sahip metalara aktarmış olur.”K-3-755
Artı değerin üretim kolları arasında dağılımda dengesizlik oluşur ama bu durum
artı değerin sınırını değiştirmez. Diğer yandan “tekel fiyatına sahip metaın,
emekçinin gerekli tüketimine girmesi halinde, işçinin, emek-gücünün değerini
eskisi gibi aldığı varsayılırsa, bu ücreti artırarak artı-değeri küçültmüş
olur. Ücretleri emek-gücünün değerinin altına düşürebilir, ama bu, ancak,
ücretlerin, kendi fiziksel asgarisinin sınırlarını aşması ölçüsünde olur.”K-3-756
Bu durumda tekel fiyatı, gerçek ücretlerden öteki kapitalistlerin karından
indirimle ödenebilir.
Marx devamla, rekabetin yarattığı yanılsamalara
değiniyor. Marx burada, değerlere değinmeden önce, gelir dağılımına yönelik
açıklamaların ve gelir dağılımına yönelik değinilerin, ayrıca piyasa fiyatı ya
da rekabet cinsinden işlemesinin tutarsız görüngülerin olduğunu belirtmektedir.
Bir kez daha belirtelim ki, ücret, fiyat, kâr olarak, gelir biçimleri değeri
belirlemezler. Lakin bu üç öge birbirinden bağımsız görünür. Böylece birbiriyle
hiçbir benzerliği olmayan üretim etmenine, emeğe, sermayeye ve toprağa
bağlanırlar ve bunlardan doğuyor görünürler ve bunlardan gelire dönüşmüşlerdir.
Ne var ki değer, gelire dönüşmüş olmaktan doğmaz. Zira değerin gelire
dönüşmeden ve bu biçimini almadan önce var olmaları gerekir. Marx yanılsamayı
örneklemeye devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder