Marx bu bölümde üretim ve bölüşüm ilişkilerinin tarihsel
ve geçici olduğunu ve aynı zamanda birbirlerine bağımlılığını ortaya koyuyor.
Yıllık yeni eklenen emek tarafından, yeni eklenen değer;
toplam üründen çekip ayrılabilen ve gelirin üç farklı biçimine giren değer
olarak üç kısma ayrılır. Bu biçimler, yeni üretilmiş bu değerin bir kısmının
emek gücü sahibine, bir kısmının sermaye sahibine, bir kısmını da toprak
mülkiyeti sahibine ait olduğunu, ya da onların payına düştüğünü ifade eder. “Öyleyse
bunlar, bölüşüm ilişkileri ya da biçimleridirler.”K-3-769 Demek ki, ücret, kâr ve rant bir bölüşüm ilişkisi biçimidir.
Bu bölüşüm ilişkileri, yaygın bir görüş açısından, doğal
ilişkiler şeklinde, her türlü toplumsal ilişkiler niteliğinden bağımsız olarak,
insan üretim yasalarından doğar görünür. Ayrıca, kapitalizm öncesi biçimlerin,
farklı bölüşüm biçimleri yadsınamaz lakin gelişmemiş, yetkinleşmemiş, henüz saf
haline kavuşmamış ve doğal bölüşüm ilişkilerinin farklı görünüm almış biçimleri
olarak yorumlanırlar.
Marx’a göre bu anlayışın tek doğru yanı, herhangi bir toplumsal üretimde, üretilen emeğin ürünün; üretken biçimde tüketilen kısmı dışında, bireysel olarak tüketilen kısmı ile toplumun ihtiyacını karşılayacak artı bir kısmı olacaktır. Yani bireysel ihtiyacın dışında toplumun diğer ihtiyacı için gerekli emekten fazlası üretilecektir. “Ne var ki” diyor Marx, “biraz gelişmiş ve eleştirici bir zeka, bölüşüm ilişkilerinin tarih içerisinde gelişim niteliğini kabul eder”K-3-770 Oysa, onlar üretim ilişkilerinin değişmeyen niteliğine inatla sarılırlar.
Kapitalist üretim ilişkilerinin bilimsel tahlili bu
düşüncenin aksine; özgül tarihsel nitelikleri olan, özel türde bir üretim tarzı
olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer üretim tarzları gibi o da, toplumsal üretici
güçlerin, belli düzeyde bulunmasını ön görür ve bunların gelişme biçimini,
tarihsel ön koşul kabul eder. Bu ön koşul daha önceki sürecin tarihsel sonucu
olup, yeni üretim süreci bu temele dayanarak devam eder. Bu üretim ilişkileri
geçici niteliğe sahiptir. “bu üretim ilişkileri ile temelde özdeş olan bölüşüm
ilişkileri, üretim ilişkilerinin öteki yüzlerini oluştururlar, dolayısıyla her
ikisi de aynı tarihsel geçici niteliği paylaşırlar. “K-3-770
“Bölüşüm ilişkilerinin incelenmesinde, ilk çıkış noktası,
yıllık ürünün ücretler, kâr ve rant arasında bölüşüldüğü iddiası oluyor. Ama
surun bu biçimde ortaya konursa, yanlış ifade edilmiş olur. Ürün, bir yanda
sermayeye, öte yanda gelire bölünmüş oluyor. Bu gelirlerden bir tanesi,
ücretler, kendi başına gelir biçimini, önce emekçinin karşısına sermaye
biçiminde çıkmadan, bu emekçinin gelir biçimini almaz.”K-3-770 Üretilmiş emek
araçları ve emek ürünlerinin sermaye olarak, üreticilerle karşı karşıya
gelmeleri, emekçilerle ilişkisi yönünden, üretimi sırasında, üretim araçları
sahibi ile kendi aralarına girdikleri belirli ilişkilerin, belirli toplumsal
niteliğini belirtir. Bu emek koşullarının sermayeye dönüşmesi, üreticilerin
topraktan koparılmalarını içerir. Eğer “Ürünlerin bir kısmı sermayeye
dönüşmemiş olsaydı, öteki kısmı, ücret, kâr ve rant biçimine giremezdi.”K-3-770 “Öte yandan, kapitalist üretim tarzı bir yandan üretim
koşullarının bu belirli toplumsal biçimini öngörürken, bir yandan da bunu
sürekli olarak yeniden üretir. Yalnız maddi ürünleri üretmekle kalmaz, bu
ürünlerin üretildiği üretim ilişkilerinin ve böylece de buna tekabül eden
bölüşüm ilişkilerini sürekli olarak yeniden üretir.”K-3-771
Kapitalist üretim tarzı daha başlangıçta diğer
biçimlerden iki karakteristik özellikle ayrılır. Birincisi ürünlerini metalar
olarak üretir, lakin meta üretme olgusu onu öteki biçimlerden ayırmaz. Ama “meta olmanın, ürünlerinin egemen ve
belirleyici karakteristiği olması olgusu, onu diğer üretim tarzlarından
ayırır.”K-3-771 Bunun başlıca anlamı, emekçinin bir meta satıcısı olarak yani
serbest ücretli emekçi olarak ortaya çıkmasıdır. İkincisiyse, “üretimin
dolaysız amacı ve belirleyici dürtüsü olarak artı-değer üretimidir. Sermaye,
özü bakımından, sermaye yaratır ve bunu, ancak, artı-değer üretmesi ölçüsünde
yapar.”K-3-772
Kapitalist biçimin işleyişine yönelik bir alıntı verelim.
“Bu bireysel kapitalistler, birbirlerinin karşısına yalnızca meta sahipleri
olarak çıktıkları ve herkes, malını elden geldiğince pahalıya satmak peşinde
olduğu için (görünüşte, üretimin düzenlenmesinde bile sırf kendi özgür
iradesiyle hareket etmektedir), iç yasa, ancak bunların rekabeti, birbirleri
üzerindeki karşılıklı baskıları yoluyla etkisini göstermekte, böylece de
sapmalar birbirlerini yok etmektedir. Ancak bireysel aracılar karşısında bir iç
yasa olarak, kör bir doğa yasası olarak, değer yasası, etkisini burada gösterir
ve, raslansal dalgalanmalar ortasında üretimin toplumsal dengesini sürdürür.”
K-3-722
Marx, üretim ilişkilerine bu değinilerden sonra bölüşüm
ilişkisine geçiyor. “Ücret, ücretli emeği ön görür, kar da sermayeyi.”K-3-773
Demek ki, ücret alabilmek için emeğin ücretli emek olması, kâr için ise
sermayenin olması gerekir. Öyleyse belirli bölüşüm biçimleri, üretim
koşullarının belli nitelikte olmasını ve üretimi yürütenlerin de belirli
ilişkide olmasını ön görür. O halde üretim ilişkisi bölüşüm ilişkisinin
belirleyicisidir.
Marx son olarak, üretim ve bölüşüm ilişkilerinin
tarihselliğine değiniyor. ”Kapitalist bölüşüm, öteki üretim tarzlarından doğan
bölüşüm biçimlerinden farklıdır, ve her bölüşüm biçimi, kendisinden doğduğu ve
kendisine tekabül ettiği, özgül üretim tarzı ile birlikte ortadan kalkar. “K-3-774 Bölüşüm ilişkisi üretim ilişkisinin bir yansımasıdır ve üretim ilişkisiyle
birlikte ortadan kalkar.
Devrim teorisine kaynaklık edebilecek uzun bir alıntıyla
bitirelim. “Bölüşüm ilişkilerine,
üretim ilişkileri olarak değil de, sırf tarihsel ilişkiler gözüyle bakan görüş,
bir yandan, burjuva iktisadının, henüz eksik olmakla birlikte, ilk ve biricik
eleştirel görüşüdür. Öte yandan ise, bu anlayış toplumsal üretim sürecinin,
herhangi bir toplumsal yardım olmaksızın son derece yalnız kalmış insanoğlunun
yapabileceği türden, basit emek süreciyle bile karıştırılmasına ve bir
tutulmasına dayanır. Emek süreci, sırf, insanla doğa arasında bir süreç olduğu
ölçüde, bu sürecin yalın öğeleri, bütün toplumsal gelişme biçimlerinde ortak
olarak bulunur. Ama, bu sürecin bir özgül tarihsel biçimi, kendi maddi
temellerini ve toplumsal biçimlerini geliştirmeye devam eder. Belli bir
olgunluk aşamasına ulaştıktan sonra, bu özgül tarihsel biçim ortadan kalkar ve
daha yüksek düzeyde bir biçime yerini bırakır. Bu tür bir bunalımın gelip
çattığı an, bölüşüm ilişkileri ve dolayısıyla, bir yandan, bunların tekabül
ettikleri üretim ilişkilerinin özgül tarihsel biçimi ve öte yandan, üretici
güçler, üretim kuvvetleri ve bunları yerine getirenlerin gelişmesi arasındaki
çelişkiler ile uzlaşmaz karşıtlıkların ulaştıkları derinlik ve genişlik ile
kendisini belli eder. Bunu, üretimin maddi gelişmesi ile, toplumsal biçimi
arasındaki bir çatışma izler.”K-3-774
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder