Modern iktisat açısından, toprak rantı tahlilindeki
güçlük, tarımsal sermayenin artı ürünü ya da artı değerini açıklamaktan kaynaklanmaz.
Zira bu sorun, artı değer tahliliyle çözümlenmiştir. “Güçlük, daha çok,
artı-değerin, çeşitli sermayeler arasında ortalama kâra eşitlenmesinden sonra
çeşitli sermayeler, üretimin bütün alanlarındaki toplumsal sermaye tarafından
üretilen toplam artı-değerden nispi büyüklükleriyle orantılı olarak paylarını aldıktan
sonra, toprağa yatırılan sermaye tarafından rant biçiminde toprak beyine ödenen
artı-değer fazlasının kaynağını, bir başka deyişle, bu eşitlenmeden ve genel
olarak dağıtılacak olan tüm artı-değerin görünüşteki zaten tamamlanmış
dağılımından sonra gelen kaynağı göstermekten ibarettir.” K-3-687 Yani güçlük,
“tarımsal kârın ortalama kârın üzerindeki fazlasını, artı-değeri değil, bu
üretim alanına özgü olan artı-değer fazlasını; başka bir deyişle, "net
ürünü" değil, bu net ürünün öteki sanayi dallarının net ürününün
üzerindeki fazlasını açıklamaktan ibarettir.”K-3-688 Demek ki güçlük modern
anlamda rantı açıklamaktadır.
Kuşkusuz tüm artı emeği zorlama ve el koyma işlemini,
sermayenin yapmadığı, emeğin denetimini henüz tamamen eline geçirmediği
yerlerde, modern anlamda ranttan, ortalama kârın üzerinde, yani her bireysel
sermayenin toplam toplumsal sermaye tarafından üretilen artı değerdeki orantılı
payının üzerindeki bir artıdan oluşan ranttan söz edilemez. O halde modern
anlamda kapitalist ranttan söz edebilmek için ortalama kârdan söz edebilmek
gerekir. Bu da kapitalizmin gelişmiş olmasını gerektirir.
Marx kapitalizmin henüz gelişmediği dönemlerde rant
tahlili çabalarına değiniyor. Petty ve feodal zamanlara yakın olanlar; toprak
rantını artı değerin normal biçimi sayarlar. Onlar için kâr, şekilsiz,
ücretlerle birleşmiş ya da kapitalistin, toprak beyinden kopardığı artı değerin
parçası olarak görünür. Zaten onlar için toprak mülkiyetinin sermayeden, onun
tarafından üretilen artı değerin bir kısmını nasıl aldığı sorusu henüz
sorulamazdı Fizyokratlar ise, rant getiren sermayeyi yani
tarımsal sermayeyi, artı değer üreten tek sermaye, tarımsal emeği de tek
üretken emek sayarlar. Marx’a göre artı değeri belirleyici görmekte
haklıdırlar. Fizyokratların tüm artı değer üretiminin ve bu nedenle de,
sermayedeki tüm gelişmenin doğal temelinin tarımsal emek üretkenliği olduğunu
belirtmeleri haklıdır. Zira insan, her emekçinin kendini yeniden ürettiğinden fazla
geçim aracı üretmeseydi; artı ürün ya da artı değerden söz edilemezdi. Bu
nedenle “emekçinin bireysel gereksinmelerini aşan bir tarımsal emek üretkenliği
bütün toplumların temelidir ve hepsinden önce de, toplumun sürekli olarak artan
bir bölümünün temel gıda maddeleri üretimiyle ilgisini kesen ve onları
Steuart'ın dediği gibi, "özgür başlar" haline dönüştüren,
onları öteki alanlardaki sömürü için elverişli kılan, kapitalist üretimin
temelidir.” K-3-690 Marx, ilk iktisatçılar ya da fizyokratların rant konusunu
açıklayamamalarını doğal karşılar. Lakin sonrakilerin rantı, fiziki
üretkenlikle, ürünün kütlesinin artışıyla açıklamaya çalışanları eleştiriyor. Bu,
rantın açıklaması olamaz.
II.Emek Rant
Toprak rantı en basit biçimiyle emek rantı olarak görünür.
Üretim araçlarına sahip olan doğrudan üretici, haftanın yarısında kendi sahibi
olduğu toprağı eker, diğer yarısında da beyin toprağında karşılıksız çalışır. Yani
doğrudan üreticiler, kendi toprağında kendi geçim nesnelerini (gerekli emek)
üretirken toprak sahibinin toprağında artı ürün (artı emek) yaratmaya
zorlanırlar. Bu durumda rant açık olarak artı değerle özdeştir. “Burada
ödenmemiş artı-emeğin kendisini ifade ettiği biçim, kâr değil, ranttır.”K-3-694
Demek ki burada rant üreticinin toprak beyi toprağında harcadığı artı emeğin,
toprak beyi tarafından sahiplenilmesidir. Devamla Marx, bu sahiplenme
koşullarına değiniyor.
Emekçinin kendi vazgeçilmez yaşam gereksinmesinin
üzerinde bir artı, kendi gereksinimini ürettiği gerekli emek ve bey için
zorunlu ürettiği artı emek zamanı bölünme oranına bağlıdır. Vaz geçilmez
gereksinim üzerindeki artı, kapitalist üretim tarzında kâr olarak çıkan şeyin
tohumudur ve ödenmemiş artı emektir. Ayrıca bu sıfatla ortaya çıkan toprak
rantının miktarıyla belirlenir. Bu ödenmemiş art emektir. Burada serfin
ürününün geçimine ek olarak üretim koşullarının yeniden üretimine de yetmesi
gerektiği koşulu tüm üretim tarzları için geçerlidir. Çünkü yeniden üretim,
yeniden üretim koşullarının yeniden üretimidir ve tüm toplumların doğal bir ön
koşuludur. “Ayrıca açıktır ki, doğrudan doğruya emekçinin, kendi geçim
araçlarının üretimi için gerekli olan üretim araçlarının ve emek koşullarının
"zilyedi" olarak kaldığı tüm biçimlerde, mülkiyet ilişkileri, aynı
zamanda, doğrudan bir beylik ve kölelik ilişkisi olarak ortaya çıkmalıdır, öyle
ki, doğrudan üretici özgür değildir; yükümlü-emeğin bulunduğu serflikten, salt
bir haraca bağlılık ilişkisine indirilebilecek olan bir özgürlük noksanlığı.
Varsayımımıza göre, burada, doğrudan üreticinin, kendi üretim araçlarına,
emeğinin gerçekleştirilmesi ve geçim araçlarının üretimi için zorunlu olan
gerekli maddi emek koşullarına sahip olduğu görülecektir. O, tarımsal
faaliyetini ve onunla bağlantılı olan kırsal ev sanayilerini bağımsız olarak
yürütür.”K-3-694 Demek ki, emekçi, üretim aracı sahibi ve üretim koşulları
zilyedindedir. Ne var ki, bu biçimlerde mülkiyet ilişkisi kölelik beylik
ilişkisi olarak çıkar. Emekçi, kişisel bağımlılık içerisindedir ve kişisel
özgürlükten yoksun toprağın bir eklentisi olarak gerçek anlamıyla bağımlılık
durumu.
Bir parantez açarak belirtelim ki, bu uzun alıntı, feodal
üretim tarzı kavramlaştırmasında önemlidir.
Eğer doğrudan üretici Asya tipinde olduğu gibi bir hükümdar olarak başlarında duran bir devletin emrindeyseler, “o zaman, rant ve vergiler çakışır ya da daha doğrusu, burada, toprak rantının bu biçiminden farklı olan hiç bir vergi bulunmaz.”K-3-695 Devlet burada en yüksek beydir. Toprağın gerek ortaklaşa gerekse bireysel olarak zilyedliği vardır lakin, toprağın özel mülkiyeti söz konusu değildir.
“Ödenmemiş artı-emeğin doğrudan üreticilerden çekilip alınmasının özel iktisadi biçimi, doğrudan üretimin kendisinden doğan ve kendisi de belirleyici bir öğe olarak onu etkileyen, yönetenler ile yönetilenlerin ilişkisini belirler. Ama, bunun üzerine de, üretim ilişkilerinin kendilerinden doğan iktisadi topluluğun tüm oluşumu, böylece de aynı zamanda onun özel siyasal biçimi yerleşmiştir. Tüm toplumsal yapının ve onunla birlikte egemenlik ve bağımlılık ilişkisinin siyasal biçiminin, kısacası, buna uygun düşen özel devlet biçiminin, en içteki sırrını, gizli temelini açığa vuran şey, her zaman, üretim koşullarına sahip olanlar ile doğrudan üreticiler arasındaki ilişkidir” K-3-695
Emek rant artı emeğin doğrudan ve görülebilir şeklidir. En ilkel en basit rant
biçimidir. Artı emeğin ilkel biçimidir ve onunla çakışır. Doğrudan üretici
toprak beyi için artı bir emek gücü harcar, bu ilişkide, zorunlu olarak kendi
toprağında kendi emek gücü yenilemesi için üretimini yaptıktan sonra, onu
tekrar artı emek için harekete geçiren üretim ilişkisi söz konusudur. Burada
emek üretkenliği başkası için de artı emek harcanabilecek düzeye gelmiştir. Bu
olanağı ranta dönüştüren bir ilişki vardır. Bu ilişkide toprak beyi artı emeği
mal edinir. Artı emeğin bu zorlama ile toprak beyi tarafından mal edinilmesiyle
ranta çevrilmiş olur. Bunun dışında emekçi toprak beyine başka bir şekilde rant
ödemez.
Marx son olarak, toprak rantı için harcanan zamanın, belirli sabit bir zaman olduğundan, gelenek görenek olarak yerleşip yasa olarak onaylandığından, üretimin gelişmesiyle birlikte, üreticilerin kendilerine ait zamanda daha fazla üretebileceklerinden ve buna kendilerinin sahip olabileceğinden söz ediyor.
III. Ayni Rant
Bu rant biçiminde toprak sahibi, artı emek değil, artı
emeğin ürününü alır. Bu emek rantın ayni ranta dönüşmesidir. “Emek-rantın
aynî-ranta dönüşmesi, iktisadi açıdan toprak rantının niteliğinde hiç bir şeyi
değiştirmez.”K-3-697 Lakin ayni rant, doğrudan üretici için daha yüksek bir
uygarlık aşamasını, yani toplumun daha fazla gelişmişliğini öngörür. Böylece emek
ranttan farklı olarak ayni rant, üreticilerin zamanlarını daha rasyonel
kullanabilmelerine olanak tanımıştır. Diğer yandan; doğrudan üreticilerin
toprak beyi, ya da onun temsilcileri tarafından gözlenip, denetlenmelerine
gerek kalmamıştır. Doğrudan üretici artık “kırbaçtan çok yasal yollarla”
harekete geçirilmektedir. Artık üreticinin kendisi için emeği ile toprak beyi
için emeği, zaman ve yer olarak kesin biçimde ayrılmış olarak görünmez hale
gelmiştir.
Özcesi doğrudan üretici, emek rantla, diyelim haftanın
yarısı kendi toprağında kendisi için (gerekli emek), haftanın diğer yarısında
da toprak beyinin toprağında bey için (artı emek) çalışırken, ayni rantla artık
bu ayrım belirsizleşmiştir. Üretici artık, emeğinin artı ürününü toprak beyine
vermektedir. Doğrudan üretici şimdi üretim sürecinde daha rasyonel ve rahat
hareket edebilir. Bu durum toprak rantının niteliğinde bir şey değiştirmez.
IV. Para Rant
Ayni rantın emek rantın değişmesinden başka bir şey
olmadığı gibi; para rantta ayni rantın biçimindeki değişiklikten doğan toprak
rantından başka bir şey değildir. “Burada, doğrudan üretici, ürün yerine onun
fiyatını toprak beyine (bu ister devlet, ister bir özel kişi olabilir)
aktarır.”K-3-699 Demek ki burada üretici rantı toprak beyine para olarak
ödemektedir. Yani üretici, artı emeğin ürününü satıp elde ettiği parayı toprak
beyine veriyor. Diğer yandan para rantta da rantın temelinde bir değişiklik
olmuyor. Zira burada söz konusu olan da artı emektir. Burada bir uyarıda
bulunalım. Henüz kapitalist üretim tarzında olduğu gibi, ortalama kârın
üzerindeki ticari ve sınai toprak rantından söz etmiyoruz.
Doğal biçimi ile üretilen ürünlerin fazlası artık
yetersizdir. Burada doğrudan üretici büyük ölçüde gereksinimini kendi üretmeye
devam ediyor olmasına rağmen, fazla ürün değişim için (meta) üretilip paraya
dönüştürülmektedir. Yani üretimin bir kısmı meta olarak üretilerek üretimin
niteliği değişmektedir. Lakin henüz sonunun yaklaşmasına karşın para rant biçimi temeli, ayni rant biçimi temeli
gibi kalır. Toprak henüz doğrudan üreticinin zilyedindedir ve halen angarya
olarak, paraya dönüştürülmüş karşılığı ödenmemiş emek harcamaktadır. Kuşkusuz
bu durum, emek üretkenliğinde bir gelişmeyi öngörür. Yani ticarette, sanayide
gelişmeyi, meta üretimini, para dolaşımını öngörür.
Bu rant biçimi artık, ayni rantın antitezi olarak, şimdiye kadar ki rant biçimlerinin, yani artı değer ve artı emekle çakışan toprak rantı biçiminin sonu olmasına karşın, “Bu rant, saf biçimiyle, emek-rant ve aynî-rant gibi, kârın üzerinde bir fazlayı temsil etmez.”K-3-700 Para rant, daha sonraki gelişmesinde ancak, kapitalist kiracı çiftçinin ödediği ranta yol açacaktır.
Para rantın egemen olmasıyla birlikte, toprak beyi ve
toprağın bir kısmını elinde tutan uyruk arasındaki gelenek, görenek yasal ilişkisi,
pozitif hukuk kurallarına uygun sözleşmeyle saptanmış para ilişkisine dönüşür.
Böylece toprağı işleyen zilyet kiracı halini alır. Diğer yandan bazı zilyetler,
para yükümlülüğünden kendini kurtararak bağımsız toprak sahibi köylüler halini
alır. Ayrıca kendini para karşılığı mülksüz gündelikçiler sınıfı oluşur. Rant,
para rant biçimine dönüşüp, rant ödeyen köylü ve toprak beyi ilişkisi,
sözleşmeyle saptanan ilişkiye dönüşünce, kapitalist toprak kiralamada ortaya
çıkar. Artık kapitalist kiracı çiftçi, toprak beyi ile toprağın gerçek işleyeni
arasına girmiştir. Eski kırsal üretim ilişkisi hızla parçalanır. Kiracı çiftçi,
tarım emekçilerinin gerçek sömürücüsü halini alır. Toprak beyi ise kapitalist
kiracı ile sözleşme, yani para ilişkisini sürdürür. Böylece rant tanınan egemen
biçimine bürünür. Yani artı değer ve artı emeğin normal biçimi olmaktan çıkıp,
bu artı emeğin kapitalist kiracı tarafından kâr olarak mal edinildiği bölümünün
üzerindeki kısım haline gelir. Bu artı değerin fazla bölümü toprak beyine rant
olarak aktarılır. Şimdi rant değil de kâr, artı değerin normal biçimi olmuştur
ve rant artık, genel artı değerin değil onun kollarından biri olan, artı kârın
biçimi olarak vardır. “Şimdi tarımsal emeği bile, doğrudan egemenliği ve
üretkenliği altına sokan, artık toprak değil, sermayedir. “K-3-702
V. Yarıcılık ve Küçük Ölçekli Köylü Mülkiyeti
İster emek, ayni ya da onun değişmiş biçimi olan para
rant olsun; bütün bu biçimlerde, doğrudan üretici, yani toprağın fiili işleyicisi,
zilyedidir ve rantı ödeyen, doğrudan üreticinin ödenmemiş artı emeği, toprak
beyinin eline rant olarak doğrudan geçer.
Marx bu bölümde özet geçtiğimiz, başlangıçtaki rant
biçiminden kapitalist ranta geçiş biçimi olan yarıcılık (ortakçılık) sistemini
ele alıyor. Yarıcılık ya da ortakçılık, toprak beyi ile işletmecinin yani
kiracının, her birinin sermayenin gerekli olan bir kısmını sağladığı ve
aralarında ülkeden ülkeye değişen oranda bölüştüğü bir sistemdir. Burada toprak
beyince elde edilen pay sadece rant biçimi taşımaz. Koyduğu sermayenin faizinin
fazlası rantı içerebilir. Çiftçinin bütün artı emeğini de emebilir. Ne olursa
olsun burada rant, artı değerin normal biçimi olarak ortaya çıkmaz.
Marx, küçük ölçekli toprak mülkiyeti halinde rantın
durumuna değiniyor. Küçük ölçekli üretim ilişkisinde köylüler toprağın
sahibidirler ve kiralama, rant ödeme yükümlülüğünde bulunmazlar. Burada her ne
kadar verimli toprağa sahip olanda; köylüde biriken artı kâr ortaya çıksa da
“artı değerin ayrı bir biçimi olarak ortaya çıkmaz."K-3-706 Farklılık rantına tekabül
eden kısım; genel bir piyasa fiyatının gelişmediği koşullarda da mevcuttur ve
fazla artı ürün olarak ortaya çıkar. Bu kısım, emeği daha elverişli toprakta
gerçekleşen köylünün cebine akar.
Marx, küçük ölçekli toprak mülkiyetinin tarımsal gelişmedeki
önem olduğunu düşünüyor. “Aletlerin sahipliği, nasıl ki, el sanatı üretiminin
gelişmesi için gerekliyse, toprak sahipliği de, bu üretim tarzının tam gelişimi
için gereklidir. Kişisel bağımsızlığın gelişmesinin temeli buradadır. Bu,
bizzat tarımın gelişmesi için zorunlu bir geçiş aşamasıdır.”K-3-708 Ne var ki,
küçük ölçekli toprak mülkiyeti, niteliği gereği, emeğin toplumsal
üretkenliğinin gelişmesini, sermaye yoğunlaşmasını, bilimin geliştirici
uygulamalarını dışlar. Böylece, geniş ölçekli tarımın gelişmesiyle birlikte,
küçük ölçekli toprak mülkiyetinin de sonu görünür.
Büyük ölçekli tarımın gelişmesiyle birlikte, onunla
rekabet edemez, kırsal sanayi yıkılmaya başlar, ortak topraklar gasp edilir,
zorla küçük üreticiler topraklarından sürülür vb. yollarla doğrudan üretici
toprağından koparılarak mülksüzleştirilir. Kuşkusuz doğrudan üreticilerin
topraklarından edilmeleri kapitalist üretim tarzının da temelidir.
Marx son olarak, küçük toprak mülkiyetinin, nüfusun
çoğunun kırsal olmasını, tecrit edilmiş toplumsal olmayan emeği öngördüğünü, bu
koşullarda zenginliğin ve yeniden üretimin gelişemediğini, dolayısıyla “Küçük
toprak mülkiyetinin, yarı yarıya toplumun dışında duran bir barbarlar sınıfı” K-3-713
yarattığını, büyük toprak mülkiyetininse, geniş ölçekli sanayi ve makineli tarımla
birlikte çalıştığını, kırdaki emek gücünü harabeye çevirip yok ettiğini,
toprağın doğal canlılığının tüketilmesine neden olduğunu belirtiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder