Marx kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, emek
üretkenliğinin artması sunucu, kâr oranlarının düşme eğiliminde olduğunu
düşünmektedir. Daha sonraki bölümde, ele alınacak olan, zıt yönlü etkilerin
olmasına karşın, kâr oranı kapitalist gelişmeyle birlikte düşme eğilimindedir.
Bu eğilimi şöyle gösteriyor Marx;
Ücretle işgününün veri kabul edildiği durumda, 100 lük
bir değişen sermaye, belirli sayıda çalışan işçiyi temsil etsin ve 100 sterlin
100 işçinin haftalık ücreti olsun. Artı değer 0ranı, a/d = %100 olsun.
Böyle bir durumda, yeni üretilen değer 200 sterlin olacaktır. Bunun 100
sterlini gerekli emek, 100 sterlini de artı emek olacaktır. Yani işçiler, kendi
ücretlerinin yeniden üretimi için çalıştıkları kadar, kapitalistin artı değeri
için de çalışacaklardır. Şimdi artı değer oranı değişmediğine göre, değişen
sermaye de aynı kalacaktır. Bu durumda, değişmeyen sermayenin büyüklüğüne,
dolayısıyla da toplam sermayenin büyüklüğüne bağlı olarak, farklı kâr oranları
olacaktır. Şöyle ki;
Tabloda aynı sayıda işçinin, giderek daha fazla
değişmeyen sermayeyi harekete geçirdiği görülüyor. Bu durum, sermayenin teknik
bileşiminin arttığı biçiminde de ifade edilebilir. Teknik bileşimin artıyor
oluşu değer bileşiminin de artmasını sağlayacaktır. Böylece teknik bileşime
bağlı bir değer artışı sermayenin organik bileşiminin yükselmesidir. Bu durumda doğal olarak, kâr oranı
azalacaktır. Çünkü aynı sayıda işçi, daha fazla makine kullanarak, daha fazla
hammadde kullanır duruma gelecektir. Dolayısıyla oransal olarak emilen emek
gücü azalacaktır.
s = 50
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/150
|
= %662/3
|
s = 100
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/200
|
= %50
|
s = 200
|
ve d = 100 ise
|
k'= 100/300
|
= %331/3
|
s = 300
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/400
|
= %25
|
s = 400
|
ve d = 100 ise
|
k' = 100/500
|
= %20 olur.
|
Bu durum, bireysel üretim alanlarıyla sınırlı kalmayıp
ta, bütün ya da hiç değilse, toplumun, önemli üretim alanlarında meydana
geldiği düşünülürse, bu nedenle de toplumun, toplam sermayesinin ortalama
organik bileşiminin değiştiği var sayılırsa, artı değer oranının değişmediği
böyle durumlarda, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye oranla artışı,
tedrici olarak kâr oranını düşürecektir. Değişmeyen sermayenin değişene göre
artışı, emek üretkenliğinin de artışıdır ve bu kapitalist üretim ilişkisi
gereğidir. Bu durum tabloda görülmektedir. Öyleyse, “kapitalist üretimin gelişmesiyle
birlikte, değişen sermayede, değişmeyen sermayeye ve dolayısıyla, harekete
geçirilen toplam sermayeye oranla nispi bir azalma olması, kapitalist üretimin
bir yasasıdır.”K-3-189 Demek ki, kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte,
değişen sermayeye oranla değişmeyen sermaye daha hızlı artacaktır.
Değişmeyen
sermayenin giderek değişen sermayeye oranla artması durumu, aynı sayıda işçinin
daha fazla emek aracı makineyi, hammaddeyi işlettiği anlamı taşır. Değişenin,
değişmeyen sermayeye oranının azalması, organik bileşimin artması demektir.
Emeğin toplumsal üretkenliğinde bir artma demektir. Sermayenin organik bileşiminde
bir artma demektir. “Bunun doğrudan sonucu, aynı ya da hatta artan bir emek
sömürü derecesinde, artı-değer oranının sürekli düşme gösteren bir kâr oranı
ile temsil edilmesidir.”K-3189 Zira değişmeyen sermayenin değişene oranla
artışı, oransal olarak daha az emek gücünün harekete geçirilmesi demektir. Değişmeyen
sermayedeki bu değer artışı, ürünlerin ucuzlamasına tekabül eder. Zira daha
fazla kullanım değeri üretilir ve birim başına düşen emek miktarı azalır.
Özcesi
kapitalist gelişmeyle birlikte, sermayenin organik bileşimi artar, yani emeğin
üretkenliği sürekli olarak artar, toplam artı değer kitlesi, toplam sermaye
karşısında, oransal olarak azalır ve dolayısıyla da genel kâr oranı düşer. Çünkü
toplam artı değer kitlesinin toplam sermayeye oranı, genel kâr oranını verir. Bu durum, kapitalizme ait bir
olgudur. Herhangi bir üretim kolunda, kapitalistler arasındaki rekabet,
bireysel kapitalistin ortalama karın üzerinde bir kâr amacıyla yürütülür. Her
bireysel kapitalist, bu nedenle bulunduğu üretim kolunda, kendi sermayesini
geliştirerek, emek üretkenliğini artırıp, bireysel üretim fiyatını düşürme
yoluna gider. Böylece ek bir kâr elde etmeye çalışır. Tüm kapitalistlerin bu
yolda, yeni teknikler kullanarak, emek üretkenliğini artırıp, sermayelerinin
organik bileşimini yükseltmeye çalışırlar. Böylece, üretim kolunda, toplam
toplumsal sermayenin organik bileşimi yükselir ve değişmeyen sermayeye göre
daha az değişen sermaye kullanılır. Kâr oranı düşer. Bu kapitalist üretimde, süreklilik
arz eden bir durumdur. “Bu nedenle, genel kâr oranındaki bu sürekli düşme
eğilimi, tam da emeğin toplumsal üretkenliğindeki sürekli gelişmenin, kapitalist
üretim tarzına özgü bir ifadesidir.” K-3-189 Öyleyse kapitalist üretimde,
emek üretkenliğinin sürekli olarak artışı, kâr oranında düşme eğiliminde
kendini gösterir.
Marx aynı durumun “Bir
ülkede, birbirini izleyen farklı gelişme aşamaları için söylenenler, çeşitli
ülkelerde, bir arada bulunan farklı gelişme aşamaları için de doğrudur.”K-3-191
diyerek, farklı ülkeler arasındaki durumu da açıklayabileceğini
ifade etmektedir. Yukarıdaki durumda gelişmemiş bir ülkede kâr oranı = %662/3 ,
gelişmiş bir ülkede ise kâr oranı = %20 olabilir. Bu durumda
demek ki, kâr oranları, az gelişmiş ülkelerde gelişmiş olan ülkelere göre daha
yüksek olur.
Marx’ın, kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, emek
üretkenliğinin giderek arttığını, sermayenin değişmeyen kısmının değişen
kısmına oranla büyüdüğünü, böylece, üretim araçlarını kullanan canlı emek
kitlesinin üretim araçları değerine göre azaldığı için, karşılığı ödenmeyen
emek kısmını yani artı değerin azaldığını, dolayısıyla da kâr oranının
düştüğünü düşündüğünü gördük. Burada şunu belirtmek gerekir ki, sermayenin
değişmeyen kısmına göre, değişen kısmının azalması, başka bir deyişle canlı
emeğin azalması, oransaldır. Dolayısıyla, değişmeyen sermaye artarken, değişen
sermaye de artabilir, ama, bu değişen sermayedeki artış, değişmeyen sermayedeki
artıştan daha yavaştır. Demek ki, hem değişen hem de değişmeyen sermaye mutlak
olarak artabilir. Kâr oranının giderek düşmesi, ele geçirilen artı emekte nispi
azalma, sömürülen emeğin mutlak kitlesinin dolayısıyla da artı emeğin mutlak
kitlesinin artmayacağı anlamına gelmez. Öyleyse bu durum, bireysel kapitalistlerin, giderek büyüyen bir
emek kitlesine dolayısıyla da, büyüyen bir artı emek kitlesine el koyma
olasılıklarını ortadan kaldırmaz.
Bir örnekle açalım. Diyelim ki, çalışan nüfus iki milyon
olsun. Ortalama işgünü uzunluğu, yoğunluğu, ücret düzeyi, gerekli ve artı emek
arasındaki oran aynı kalsın. Bu durumda iki milyon hep aynı miktar artı değeri
üretir. Buna karşın, bu oran, sermayenin kitlesiyle birlikte değeri
yükseldiğinde düşer. Dolayısıyla “Bu
oran, canlı emek kitlesi azaldığı için değil, canlı emek tarafından harekete
geçirilen maddeleşmiş emek kitlesi arttığı için değişir. Bu, mutlak değil nispi
bir artıştır ve gerçekte, harekete geçirilen emeğin ve artı-emeğin mutlak
büyüklüğü ile bir ilişkisi yoktur. Kâr oranındaki düşme, toplam sermayenin
değişen kısmındaki mutlak azalmadan değil, bundaki nispi azalmadan, bunun
değişmeyen sermayeye göre azalmasından ileri gelir.”K-3-193 şimdi, çalışan
nüfus iki milyondan üç milyona çıksın, yani değişen sermaye bir milyon artsın. Bu
durumda artı değer de yarı yarıya artacaktır. Buna karşın değişmeyen sermaye de
dört milyondan on beş milyona çıksın. Bu durumda hem değişen hem de değişmeyen
sermaye mutlak olarak artmıştır. Lakin değişmeyen kısım daha fazla arttığı
için, kâr oranı düşecektir. Ne var ki, kâr oranının düşmesine rağmen, sermaye
tarafından çalıştırılan işçi sayısı, ele geçirdiği emeğin mutlak kitlesi, ürettiği
artı değer kitlesi ve dolayısıyla da ürettiği kârın mutlak kitlesi artabilir. “Ve bu, yalnız böyle olabilir değil, kapitalist üretim esasına göre,
geçici dalgalanmalar dışında, böyle olmak zorundadır.”K-3-194 Demek ki, kapitalizm geliştikçe,
işçi sayısı, emek ve dolayısıyla artı değer kitlesi artacaktır ve aynı zamanda,
değişmeyen sermaye değişene oranla daha hızlı arttığı için kar oranı
düşecektir.
Biraz daha açıklayıcı olalım. Marx, “kapitalist üretim süreci, aslında,
aynı zamanda bir birikim sürecidir.”K-3-194 diyerek, çalıştırılan emek gücünün
aynı kalması halinde bile, emek üretkenliğiyle değerler kitlesinin yeniden
üretilmesi ve aynen korunmasının olanaklı olduğunu gördüğümüze vurgu yapıyor.
Bununla birlikte, emeğin toplumsal üretkenliğiyle, çalıştırılan
emek gücü aynı kalsa da, üretilen ürünün, üretim aracına dahil olan kısmının
kullanım değeri de giderek büyür. Bu büyüyen üretim aracı kitlesi kapitaliste, ek
emeğe kumanda etme olanağı verir. Burada ek emeğe ihtiyacı doğuran, üretim
aracının kullanım değerinin yani kitlesinin artışıdır. Zira ek emek üretim
araçlarının değeriyle değil, onların kitlesiyle ilgilidir. “Dolayısıyla, üretim araçlarındaki bu
büyüme, çalışan nüfusta bir büyümeyi, artı-sermayeye tekabül eden ya da hatta
onun genel gereksinmelerini aşan çalışan bir nüfusun yaratılmasını kapsar ve
böylece, aşırı bir işçi nüfusunun oluşmasına yol açar.”K-3-194 Demek ki, üretim
aracındaki bir büyüme, tekrar genişlemiş bir üretim için ek emek talep etmekte
ve hatta daha fazlasının yaratılmasına neden olmaktadır. Bunu ücretleri
yükselterek, işçinin çoluk çocuğunun yaşam koşullarını yumuşatarak, evliliği
kolaylaştırarak yapar. Diğer yandan da nispi artı değer sağlayan yöntemlerle
(makine kullanımı ve iyileştirme) nispi aşırı nüfus yaratarak yapar. Böylece,
sermayeye çevrilecek olan üretim aracı kitlesi karşısında rahatlıkla ek emek
bulur ve dolayısıyla, üretim ve birikim süreci geliştikçe, artı emek kitlesi ve
dolayısıyla kâr kitlesi büyür. Ne var ki, bu büyümeyle birlikte, birikim
yasası, değişmeyen sermayenin değerini değişen sermayeye göre daha hızlı artırır.
“Şu halde, aynı yasalar, toplumsal sermaye için, büyüyen mutlak bir kâr kitlesi
ve düşen bir kâr oranı yaratmış olur.”K-3-194
Kapitalist yeniden üretim sürecinde, bir yanda, yeni işçi kitleleri sermayenin egemenliği altına girerken, diğer yandan da sermayenin sabit ve hammadde kısmı, canlı emek gücüne göre büyür. Sermayenin egemenliği altına giren emeğin artıyor oluşu, yani değişen sermayenin de mutlak olarak büyüyor oluşu, sermayenin artı değerini dolayısıyla da kâr kitlesinin büyütür. Aynı süreç değişmeyen sermayenin daha hızla büyümesini sağlar, buda kâr oranının düşmesi anlamına gelir. Öyleyse kâr oranının düşmesiyle kâr kitlesinin artması dolayısıyla değişen sermayenin artması bir ve aynı süreçtir. “Şu halde, kapitalist üretimdeki gelişmeyle birlikte, emeğin toplumsal üretkenliğindeki aynı gelişme, kendisini, bir yandan, kâr oranında gitgide artan bir düşme eğiliminde öte yandan, ele geçirilen artı değer ya da kârın mutlak kitlesinde meydana gelen devamlı bir büyümede ifade etmekte ve bütünüyle ele alındığında, değişen sermayede ve kârda nispi bir azalma, bunların her ikisinde mutlak bir büyüme ile birlikte yürür.”K-3-198
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder