30 Nisan 2014 Çarşamba

KAR ORANININ DÜŞMESİ EĞİLİMİ YASASI - Yasanın Niteliği

Marx kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, emek üretkenliğinin artması sunucu, kâr oranlarının düşme eğiliminde olduğunu düşünmektedir. Daha sonraki bölümde, ele alınacak olan, zıt yönlü etkilerin olmasına karşın, kâr oranı kapitalist gelişmeyle birlikte düşme eğilimindedir. Bu eğilimi şöyle gösteriyor Marx;

Ücretle işgününün veri kabul edildiği durumda, 100 lük bir değişen sermaye, belirli sayıda çalışan işçiyi temsil etsin ve 100 sterlin 100 işçinin haftalık ücreti olsun. Artı değer 0ranı, a/d = %100 olsun. Böyle bir durumda, yeni üretilen değer 200 sterlin olacaktır. Bunun 100 sterlini gerekli emek, 100 sterlini de artı emek olacaktır. Yani işçiler, kendi ücretlerinin yeniden üretimi için çalıştıkları kadar, kapitalistin artı değeri için de çalışacaklardır. Şimdi artı değer oranı değişmediğine göre, değişen sermaye de aynı kalacaktır. Bu durumda, değişmeyen sermayenin büyüklüğüne, dolayısıyla da toplam sermayenin büyüklüğüne bağlı olarak, farklı kâr oranları olacaktır. Şöyle ki;

s = 50
ve d = 100 ise
k' = 100/150
= %662/3
s = 100
ve d = 100 ise
k' = 100/200
= %50
s = 200
ve d = 100 ise
k'= 100/300
= %331/3
s = 300
ve d = 100 ise
k' = 100/400
= %25
s = 400
ve d = 100 ise
k' = 100/500
= %20 olur.




Tabloda aynı sayıda işçinin, giderek daha fazla değişmeyen sermayeyi harekete geçirdiği görülüyor. Bu durum, sermayenin teknik bileşiminin arttığı biçiminde de ifade edilebilir. Teknik bileşimin artıyor oluşu değer bileşiminin de artmasını sağlayacaktır. Böylece teknik bileşime bağlı bir değer artışı sermayenin organik bileşiminin yükselmesidir.  Bu durumda doğal olarak, kâr oranı azalacaktır. Çünkü aynı sayıda işçi, daha fazla makine kullanarak, daha fazla hammadde kullanır duruma gelecektir. Dolayısıyla oransal olarak emilen emek gücü azalacaktır.  

Bu durum, bireysel üretim alanlarıyla sınırlı kalmayıp ta, bütün ya da hiç değilse, toplumun, önemli üretim alanlarında meydana geldiği düşünülürse, bu nedenle de toplumun, toplam sermayesinin ortalama organik bileşiminin değiştiği var sayılırsa, artı değer oranının değişmediği böyle durumlarda, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye oranla artışı, tedrici olarak kâr oranını düşürecektir. Değişmeyen sermayenin değişene göre artışı, emek üretkenliğinin de artışıdır ve bu kapitalist üretim ilişkisi gereğidir. Bu durum tabloda görülmektedir. Öyleyse, “kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte, değişen sermayede, değişmeyen sermayeye ve dolayısıyla, harekete geçirilen toplam sermayeye oranla nispi bir azalma olması, kapitalist üretimin bir yasasıdır.”K-3-189 Demek ki, kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte, değişen sermayeye oranla değişmeyen sermaye daha hızlı artacaktır.

Değişmeyen sermayenin giderek değişen sermayeye oranla artması durumu, aynı sayıda işçinin daha fazla emek aracı makineyi, hammaddeyi işlettiği anlamı taşır. Değişenin, değişmeyen sermayeye oranının azalması, organik bileşimin artması demektir. Emeğin toplumsal üretkenliğinde bir artma demektir. Sermayenin organik bileşiminde bir artma demektir. “Bunun doğrudan sonucu, aynı ya da hatta artan bir emek sömürü derecesinde, artı-değer oranının sürekli düşme gösteren bir kâr oranı ile temsil edilmesidir.”K-3189 Zira değişmeyen sermayenin değişene oranla artışı, oransal olarak daha az emek gücünün harekete geçirilmesi demektir. Değişmeyen sermayedeki bu değer artışı, ürünlerin ucuzlamasına tekabül eder. Zira daha fazla kullanım değeri üretilir ve birim başına düşen emek miktarı azalır. 

Özcesi kapitalist gelişmeyle birlikte, sermayenin organik bileşimi artar, yani emeğin üretkenliği sürekli olarak artar, toplam artı değer kitlesi, toplam sermaye karşısında, oransal olarak azalır ve dolayısıyla da genel kâr oranı düşer. Çünkü toplam artı değer kitlesinin toplam sermayeye oranı, genel kâr oranını verir. Bu durum, kapitalizme ait bir olgudur. Herhangi bir üretim kolunda, kapitalistler arasındaki rekabet, bireysel kapitalistin ortalama karın üzerinde bir kâr amacıyla yürütülür. Her bireysel kapitalist, bu nedenle bulunduğu üretim kolunda, kendi sermayesini geliştirerek, emek üretkenliğini artırıp, bireysel üretim fiyatını düşürme yoluna gider. Böylece ek bir kâr elde etmeye çalışır. Tüm kapitalistlerin bu yolda, yeni teknikler kullanarak, emek üretkenliğini artırıp, sermayelerinin organik bileşimini yükseltmeye çalışırlar. Böylece, üretim kolunda, toplam toplumsal sermayenin organik bileşimi yükselir ve değişmeyen sermayeye göre daha az değişen sermaye kullanılır. Kâr oranı düşer. Bu kapitalist üretimde, süreklilik arz eden bir durumdur. “Bu nedenle, genel kâr oranındaki bu sürekli düşme eğilimi, tam da emeğin toplumsal üretkenliğindeki sürekli gelişmenin, kapitalist üretim tarzına özgü bir ifadesidir.” K-3-189 Öyleyse kapitalist üretimde, emek üretkenliğinin sürekli olarak artışı, kâr oranında düşme eğiliminde kendini gösterir.

Marx aynı durumun “Bir ülkede, birbirini izleyen farklı gelişme aşamaları için söylenenler, çeşitli ülkelerde, bir arada bulunan farklı gelişme aşamaları için de doğrudur.”K-3-191 diyerek, farklı ülkeler arasındaki durumu da açıklayabileceğini ifade etmektedir. Yukarıdaki durumda gelişmemiş bir ülkede kâr oranı = %662/3 , gelişmiş bir ülkede ise  kâr oranı = %20 olabilir. Bu durumda demek ki, kâr oranları, az gelişmiş ülkelerde gelişmiş olan ülkelere göre daha yüksek olur.

Marx’ın,  kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, emek üretkenliğinin giderek arttığını, sermayenin değişmeyen kısmının değişen kısmına oranla büyüdüğünü, böylece, üretim araçlarını kullanan canlı emek kitlesinin üretim araçları değerine göre azaldığı için, karşılığı ödenmeyen emek kısmını yani artı değerin azaldığını, dolayısıyla da kâr oranının düştüğünü düşündüğünü gördük. Burada şunu belirtmek gerekir ki, sermayenin değişmeyen kısmına göre, değişen kısmının azalması, başka bir deyişle canlı emeğin azalması, oransaldır. Dolayısıyla, değişmeyen sermaye artarken, değişen sermaye de artabilir, ama, bu değişen sermayedeki artış, değişmeyen sermayedeki artıştan daha yavaştır. Demek ki, hem değişen hem de değişmeyen sermaye mutlak olarak artabilir. Kâr oranının giderek düşmesi, ele geçirilen artı emekte nispi azalma, sömürülen emeğin mutlak kitlesinin dolayısıyla da artı emeğin mutlak kitlesinin artmayacağı anlamına gelmez. Öyleyse bu durum,  bireysel kapitalistlerin, giderek büyüyen bir emek kitlesine dolayısıyla da, büyüyen bir artı emek kitlesine el koyma olasılıklarını ortadan kaldırmaz.

Bir örnekle açalım. Diyelim ki, çalışan nüfus iki milyon olsun. Ortalama işgünü uzunluğu, yoğunluğu, ücret düzeyi, gerekli ve artı emek arasındaki oran aynı kalsın. Bu durumda iki milyon hep aynı miktar artı değeri üretir. Buna karşın, bu oran, sermayenin kitlesiyle birlikte değeri yükseldiğinde düşer. Dolayısıyla “Bu oran, canlı emek kitlesi azaldığı için değil, canlı emek tarafından harekete geçirilen maddeleşmiş emek kitlesi arttığı için değişir. Bu, mutlak değil nispi bir artıştır ve gerçekte, harekete geçirilen emeğin ve artı-emeğin mutlak büyüklüğü ile bir ilişkisi yoktur. Kâr oranındaki düşme, toplam sermayenin değişen kısmındaki mutlak azalmadan değil, bundaki nispi azalmadan, bunun değişmeyen sermayeye göre azalmasından ileri gelir.”K-3-193 şimdi, çalışan nüfus iki milyondan üç milyona çıksın, yani değişen sermaye bir milyon artsın. Bu durumda artı değer de yarı yarıya artacaktır. Buna karşın değişmeyen sermaye de dört milyondan on beş milyona çıksın. Bu durumda hem değişen hem de değişmeyen sermaye mutlak olarak artmıştır. Lakin değişmeyen kısım daha fazla arttığı için, kâr oranı düşecektir. Ne var ki, kâr oranının düşmesine rağmen, sermaye tarafından çalıştırılan işçi sayısı, ele geçirdiği emeğin mutlak kitlesi, ürettiği artı değer kitlesi ve dolayısıyla da ürettiği kârın mutlak kitlesi artabilir. “Ve bu, yalnız böyle olabilir değil, kapitalist üretim esasına göre, geçici dalgalanmalar dışında, böyle olmak zorundadır.”K-3-194 Demek ki, kapitalizm geliştikçe, işçi sayısı, emek ve dolayısıyla artı değer kitlesi artacaktır ve aynı zamanda, değişmeyen sermaye değişene oranla daha hızlı arttığı için kar oranı düşecektir. 

Biraz daha açıklayıcı olalım. Marx, “kapitalist üretim süreci, aslında, aynı zamanda bir birikim sürecidir.”K-3-194 diyerek, çalıştırılan emek gücünün aynı kalması halinde bile, emek üretkenliğiyle değerler kitlesinin yeniden üretilmesi ve aynen korunmasının olanaklı olduğunu gördüğümüze vurgu yapıyor. Bununla birlikte, emeğin toplumsal üretkenliğiyle, çalıştırılan emek gücü aynı kalsa da, üretilen ürünün, üretim aracına dahil olan kısmının kullanım değeri de giderek büyür. Bu büyüyen üretim aracı kitlesi kapitaliste, ek emeğe kumanda etme olanağı verir. Burada ek emeğe ihtiyacı doğuran, üretim aracının kullanım değerinin yani kitlesinin artışıdır. Zira ek emek üretim araçlarının değeriyle değil, onların kitlesiyle ilgilidir. “Dolayısıyla, üretim araçlarındaki bu büyüme, çalışan nüfusta bir büyümeyi, artı-sermayeye tekabül eden ya da hatta onun genel gereksinmelerini aşan çalışan bir nüfusun yaratılmasını kapsar ve böylece, aşırı bir işçi nüfusunun oluşmasına yol açar.”K-3-194 Demek ki, üretim aracındaki bir büyüme, tekrar genişlemiş bir üretim için ek emek talep etmekte ve hatta daha fazlasının yaratılmasına neden olmaktadır. Bunu ücretleri yükselterek, işçinin çoluk çocuğunun yaşam koşullarını yumuşatarak, evliliği kolaylaştırarak yapar. Diğer yandan da nispi artı değer sağlayan yöntemlerle (makine kullanımı ve iyileştirme) nispi aşırı nüfus yaratarak yapar. Böylece, sermayeye çevrilecek olan üretim aracı kitlesi karşısında rahatlıkla ek emek bulur ve dolayısıyla, üretim ve birikim süreci geliştikçe, artı emek kitlesi ve dolayısıyla kâr kitlesi büyür. Ne var ki, bu büyümeyle birlikte, birikim yasası, değişmeyen sermayenin değerini değişen sermayeye göre daha hızlı artırır. “Şu halde, aynı yasalar, toplumsal sermaye için, büyüyen mutlak bir kâr kitlesi ve düşen bir kâr oranı yaratmış olur.”K-3-194 

Kapitalist yeniden üretim sürecinde, bir yanda, yeni işçi kitleleri sermayenin egemenliği altına girerken, diğer yandan da sermayenin sabit ve hammadde kısmı, canlı emek gücüne göre büyür. Sermayenin egemenliği altına giren emeğin artıyor oluşu, yani değişen sermayenin de mutlak olarak büyüyor oluşu, sermayenin artı değerini dolayısıyla da kâr kitlesinin büyütür. Aynı süreç değişmeyen sermayenin daha hızla büyümesini sağlar, buda kâr oranının düşmesi anlamına gelir. Öyleyse kâr oranının düşmesiyle kâr kitlesinin artması dolayısıyla değişen sermayenin artması bir ve aynı süreçtir. “Şu halde, kapitalist üretimdeki gelişmeyle birlikte, emeğin toplumsal üretkenliğindeki aynı gelişme, kendisini, bir yandan, kâr oranında gitgide artan bir düşme eğiliminde öte yandan, ele geçirilen artı değer ya da kârın mutlak kitlesinde meydana gelen devamlı bir büyümede ifade etmekte ve bütünüyle ele alındığındadeğişen sermayede ve kârda nispi bir azalma, bunların her ikisinde mutlak bir büyüme ile birlikte yürür.”K-3-198

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder