Emek üretkenliğinin, hızla gelişmesiyle birlikte, kâr
oranlarındaki düşüşün, neden daha büyük ve hızlı olmadığı iktisatçıların bir
anlam veremediği bir durumdur. Öyle ya, sermaye muazzam bir şekilde artarken, kâr
oranları sürekli düşerken süreç halen devam etmektedir.
Marx, kâr oranlarının düşmesi gerçeğini ortaya koyduktan
sonra, bu genel yasanın etkisine ters düşen ve bu yasayı, bir eğilim haline
getiren karşıt etkilerin olduğunu belirtiyor. Kâr oranı, sermayenin organik bileşiminin büyümesiyle artar,
lakin bu artış, organik bileşimin büyümesi oranında olmaz. Zira yasaya karşıt
etkiler vardır. Marx’a göre bu karşıt etkiler, yasayı bir
eğilim haline getiriyor. Bunu Marx, şöyle ifade ediyor: “Genel yasanın etkisine ' ters düşen
ve onu yok eden, ona yalnızca kendine özgü bir eğilim niteliği veren ve bu
yüzden, genel kâr oranındaki düşmeden, bir düşme eğilimi olarak söz etmemize
neden olan bazı zıt yönde etkilerin işe karışmaları gerekir.” K-3-206
Marx, zıt yönde etki yapan güçlerin en genel olanlarını veriyor.
I. Emeğin Sömürü Yoğunluğundaki
Artış
Artı emek ve
artı değerin artırılması, emeğin sömürü derecesinin artırılması, işgününün
uzatılması ya da emeğin yoğunlaştırılmasıyla sağlanır.
İşgününün
uzatılması durumunda artı değer doğal olarak büyüyecektir. Bu büyüme birinci
ciltte irdelendiği gibi artı değerde mutlak bir büyümedir. Burada söz konusu
olan emek gücü ile değişmeyen sermaye oranı değiştirilmeden, değişmeyen
sermayenin daha az artmasıyla, daha büyük artı değer kitlesine ve dolayısıyla
kâra ulaşmak mümkündür. Demek ki, işgününü uzatma yoluyla, sömürü derecesi
artırılabilir ve bu yolla kâr oranının düşmesine karşı etkide bulunabilinir.
Emeğin
yoğunlaştırılması da, emeğin sömür derecesinin artırılmasına yol açar. Bu
durum, işyerlerinde iyileştirmelerle ya da işçiyi bir şekilde aynı sürede daha
yoğun çalıştırmayla sağlanabilir. Belirli sayıda işçi daha fazla makine ile
ilişki içerisine sokulur, ya da makinenin hızı artırılabilir. Böylece, emeğin
sömürü yoğunluğunun artırılmasıyla, kâr oranının düşmesine karşı etkide
bulunulur. Ayrıca emek üretkenliğinin artırılması yoluyla nispi artı değerin
artırılması durumunda, gerekli emek zamanının kısaltılarak artı emek kısmının
uzatılması, sömürü derecesinin artırılmasına katkıda bulunur ve bu da kâr
oranının düşmesine karşı etkide bulunur.
II. Ücretlerin Emek-Gücünün
Değerinin Altına Düşmesi
Marx, ücretlerin emek gücünün değeri altına düşürülmesini
de karı artıran etmen olarak görüyor ve dolayısıyla da “kâr oranının düşme
eğilimini durduran en önemli etmenlerden birisidir.” K-3-209 diyor. Ayrıca bunun
sermayenin tahliliyle ilgisinin olmadığını ve rekabetin tahliline ait olduğunu
belirtiyor.
III. Değişmeyen
Sermaye Öğelerinin Ucuzlaması
Marx, artı değer oranından bağımsız olarak, kâr oranını
yükselten etmenler için söylenen her şeyin buraya ait olduğunu belirtiyor.
Emeğin üretkenliğiyle birlikte üretim araçları fiyatları
ucuzlar. Çünkü emek üretkenliği ile birlikte, üretilen ürünün kullanım değeri
daha fazla olur ve her birim metaya daha az emek gücü tekabül eder ve böylece
her birimin değeri daha düşmüş olur. Örneğin, modern fabrikada işlenen pamuk
miktarı, çıkrık ile işlenene göre daha fazla artmıştır. Ama pamuğun değeri,
kitlesiyle orantılı artmamıştır. Tabi ki bunlar makineler için de geçerlidir.
Demek ki, değişmeyen sermaye kitlesini değişene oranla artıran süreç, bunların
öğelerinin değerini, emek üretkenliği yoluyla azaltmaktadır. “bu nedenle,
değişmeyen sermayenin değerini, bu değer sürekli olarak artmakla birlikte,
maddi hacmi, yani aynı miktar emek-gücü tarafından harekete geçirilen üretim
araçlarının maddi hacmi ile aynı oranda artmaktan alıkoymaktadır. Tek tek
durumlarda bazen, değişmeyen sermayeyi oluşturan öğelerin kitlesi, değeri aynı
kaldığı ya da düştüğü halde artabilir de.”K-3-209 Öyleyse, emek üretkenliği ile
birlikte, üretim araçlarında bir ucuzlama söz konusudur. Bu da yine kâr oranlarının
düşmesine karşı etkide bulunur.
IV. Nispi Aşırı
Nüfus
Sermayenin organik bileşiminin gelişmesiyle birlikte, diğer
bir deyişle kapitalizmin gelişmesiyle birlikte bir nispi aşırı nüfus ortaya
çıkar. Öyle ki, “Bir ülkede kapitalist üretim tarzı ne denli gelişmiş ise,
nispi aşırı-nüfus da o denli gözle görülür hale gelir.”K-3-210 Nispi aşırı
nüfusla birlikte ki, bu aynı zamanda işsizlik demektir ve bu işsizlik baskısıyla
emek gücü fiyatı düşer yani ucuzlar. Bu durumda emek gücü kullanmak, makine kullanmaktan
daha avantajlı duruma gelebilir. Ya da, lüks eşya üretimi için, yeni üretim
kolları açılabilir ve bu nispi aşırı nüfus bu kollara kayabilir. Bu üretim
kollarında ilkin makine değil emek ağırlıklı üretim yapılır. Değişen sermaye
oranı yüksektir ve ücretler düşüktür. Dolayısıyla da bu üretim kollarında, hem
artı değer oranı, hem de artı değer kitlesi yüksektir. “Genel kâr oranı,
bireysel üretim kollarındaki kâr oranlarının eşitlenmesiyle oluştuğuna göre,
kâr oranında düşme eğilimini yaratan aynı etmen, tekrar, bu eğilime zıt yönde
güçler oluşturur ve onun etkilerini az çok kırar.”K-3-210
V. Dış Ticaret
Dış ticaret hem değişmeyen sermayenin öğelerini hem de yaşam
gereksinimlerini ucuzlatarak artı değer oranının yükselmesini sağlar.
Değişmeyen sermaye değerini düşürme durumuyla da kâr oranını yükseltme eğilimi
gösterir. Demek ki dış ticaret, daha ucuza ham madde, yardımcı maddeler, yaşam
gereksinimleri sağlar. Kapitalist bu yolla maliyet fiyatını düşürür. Böylece
kâr oranı büyür.
Marx dış ticarete yatırılan sermayenin daha yüksek kâr oranı sağlayabileceğini düşünüyor. Zira gelişmiş ülkeler, mallarını rakip
ülkelerden daha ucuza satsa bile değerinin üzerinde satabilir. Metaı satın alan
gelişmemiş ülke, “ayni olarak aldığından daha fazla maddeleşmiş emek
verebilecek durumdadır ve böylece metaları gene de kendi üretebileceğinden daha
ucuza elde edebilir.”K-3-211 Böylece gelişmiş ülke kapitalistleri, sömürge ya da
kapitalizmin az gelişmiş olduğu ülkelerden ek bir kâr elde etme olanağına
kavuşurlar. Diğer yandan, bu ülkelere (sömürge, geri kalmış) yatırılan sermaye
de, daha fazla kâr sağlar. Çünkü bu ülkelerde organik bileşim düşük, yani emek
yoğun olduğu için, kâr oranı daha yüksektir.
VI. Hisse
Senetli Sermayenin Artışı
Hızlanmış birikile el ele giden kapitalist gelişmeyle
birlikte, sermayenin bir kısmı, faiz getiren olarak hesaplanır, kullanılır. Bunlar
hisse senetli sermayelerdir. Bunlar ortalamanın altında gelir getirirler. Zira
bu sermaye genel kâr oranı üzerinden, değil faiz oranı üzerinden gelir
getirirler. Marx, demiryolları örneğini veriyor ve bunların genel kâr oranına
girmeyeceğini belirtiyor. Zira bu alanlar, ortalamadan daha düşük kâr oranı
sağlarlar. Çünkü “bu girişimlerde değişmeyen sermaye, değişen sermayeye oranla
en yüksek düzeydedir.”K-3-213
Bu bölümü bitirirken toparlayalım. Genel kâr oranında düşme
yaratan nedenler, “bu düşüşü engelleyen, yavaşlatan ve kısmen de felce uğratan
karşı etkileri de meydana” getirirler. “Bunlar, yasayı ortadan kaldırmazlar,
ama etkisini azaltırlar.”K-3-212 Anlaşılan o ki Marx, tüm karşıt etkilere karşın
yasanın işlediğini düşünüyor ve düşüncesini tamamlıyor: “Demek ki, yasa,
yalnızca bir eğilim olarak işlemektedir. Ve ancak, bazı koşullar altında ve
uzun süren dönemlerden sonra etkileri göze çarpar hale gelmektedir.” K-3-212 Bu
süreç, emek üretkenliğinin artışı ile gerçekleşmektedir. Emek üretkenliğiyle
kâr oranı düşerken, belirtilen karşıt etkilerde sürece katılıyor. Dolayısıyla
“Kâr oranında düşme eğilimi, artı-değer oranında bir yükselme eğilimi ve
dolayısıyla emeğin sömürü oranında bir büyüme eğilimi ile iç içedir.”K-3-213
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder