Marx, para sermayenin kıtlığının, yani borç verilebilir
sermayenin kıtlığının, gerçek sermayenin kıtlığını ne ölçüde ifade ettiği
sorununu ortaya atıyor. Yani para sermayenin, bol ya da kıt olması, gerçek
sermayenin (meta sermaye ve üretken sermaye) bol ya da kıt olmasını ne ölçüde
yansıtmaktadır. Marx, burada ilgilenilenin devlet tahvili, hisse senedi vb
değil, bankerlerin bir aracı konumuyla, sanayici ve tüccarlara verdikleri borç
paralarla ilgilenildiğini belirtiyor. Zira devlet tahvili, hisse senedi gibi
şeyler de borç verilebilir sermayenin yatırım alanıdır.
Marx ilkin, yeniden üretim sürecinde iş gören ticari
kredi tahliliyle işe başlıyor. Zira “bu,
kredi sisteminin temelini teşkil eder.”K-3-425 Bu, ertelemeli ödeme belgesiyle
temsil edilir. Herkes birbirine kredi verip birbirinden kredi alır. Bu
poliçeler, tüccarların kendi aralarında ciro edilerek dolaştığı sürece, bir
alacağın transferidir. Borçların ödenmesi bile araya para girmeden yapılabilir.
Ticari kredi
devresinde, iki şeyi dikkate almak gerekir. Birincisi, bu karşılıklı
alacakların tasfiyesi, sermayenin akışına, yani, ertelenmiş olan M-P hareketine
bağlıdır. Eğer iplikçi, pamuklu mal yapımcısından bir poliçe almışsa, yapımcı
ödemeyi ancak, piyasadaki pamuklu malları zamanında satılmışsa yapabilir.
Öyleyse, bu ödemeler, yeniden üretimin, yani üretim tüketim süreçlerinin
akıcılığına bağımlıdır. Bu akışta gecikme halinde, ödemeler, poliçe çekenin
yedeğindeki, yedek sermaye ile yapılabilir. İkincisi, bu kredi sistemi; nakit
ödemeyi ortadan kaldırmaz. Buna ücretlerin ve vergilerin ödenmesini buna örnek
verebiliriz. Yani özcesi burada vurgulanan şey, bazı hallerde, ödemelerin
parayla yapılması zorunluluğudur.
Bu ticari
kredinin sınırları, sanayici ve tüccarın serveti, yani geri dönüşün gecikmesi
halinde, yedek sermaye üzerine komuta gücü ve bu dönüşlerin kendileridir. Geri
dönüşler gecikebilir. Bu arada fiyatlar düşebilir, metalar satılmayabilir. Bu
nedenle, poliçelerin vadeleri ne kadar uzun olursa, yedek sermaye o denli büyük
olmalıdır. Ayrıca bu durumda fiyatlarda düşme, piyasadaki yığılma nedeniyle,
geri dönüşlerde azalma ve gecikme olur. Emek üretkenliğiyle birlikte, geniş
ölçekli üretimin gelişmesiyle, piyasalar genişler, pazar uzak hale gelir,
spekülatif öğe daha fazla ticari işlemlere egemen olur. Üretim süreci gelişmesi
krediyi genişletir, kredide aynı etkiyi üretim sürecine yapar. “Bu krediyi, banker kredisinden
ayrılmış olarak incelediğimiz zaman bunun, sanayi sermayesinin kendi hacmindeki
artış ile birlikte büyüdüğü açıktır. Borç sermayesi ile sanayi sermayesi burada
özdeştir. Borç verilen sermaye, ya nihai bireysel tüketim ya da üretken
sermayenin değişmeyen öğelerinin yerine konulması için ayrılan
meta-sermayedir.”K-3-427 Bu sermaye satışı ile başkasına geçtiği halde, eş
değeri satın alan tarafından ileriki tarihte ödenecek olan sermayedir.
Burada borç
verilen sermaye, atıl sermaye değildir. Bu sermaye sahibinin elinde, meta
biçiminde olan ve biçim değiştirmek zorunda olan sermayedir. Burada kredinin
başlattığı şey, metaların başkalaşımıdır ve “yalnız M-P değil, aynı zamanda P-M
ve fiili üretim sürecidir.” K-3-427 Demek ki kredi burada, sanayi kapitalisti
için, sanayi sermayesinin bir evreden diğerine geçişini, tüccar içinse, para
karşılığında başkasına satışına, başka metalarla değişimine kadar, bir kimseden
bir başkasına taşınması ve geçişini sağlar.
Bu kredi,
yeniden üretim sürecinin sürekli olduğu durumlarda, yani geriye akışın düzenli
olduğu hallerde vardır ve sürekli olarak genişler. Geriye akışın bozulduğu
gecikme olduğunda ve aşırı dolu piyasalar, ya da, fiyatların düşmesi sonucunda,
yeniden üretim sürecinde bir tıkanma olduğu zaman, sanayi sermayesinde aşırı
bolluk görünür. Lakin bu sermaye, işlevini yerine getiremeyecek durumdadır.
“Muazzam miktarda sabit sermaye vardır, ama yeniden-üretim sürecindeki
tıkanıklık nedeniyle çoğu kullanılmaz durumdadır.”K-428 Sermaye boş kaldığı
için, yeniden üretim süreci sürekliliğine güven sarsıldığı için, ticari krediye
olan talep azaldığı için kredi de daralır. Üretimi kısan ve ipliğini satamayan
kapitalist, krediyle pamuk alma gereksinimi duymaz. Demek ki akış bozulunca
kredi kıtlaşıyor ve kredi ile meta elde etmek güçleşiyor.
Yeniden üretim
sürecinin bozulduğu kriz dönemlerinde, herkesin elinde ürünü vardır ve
satamamaktadır. Güven sarsılmıştır ve kredi kıtlığı üst düzeydedir. Satanlar
kredi vermekte gönülsüzdür, alanlar ödeme vaadini yerine getirememektedirler.
Fabrikalar kapanır, Metalar piyasaları kaplar. Marx burada bir vurgu yapıyor:
“İşte bu nedenle” diyor Marx, “bu gibi durumlarda, suçu, üretken sermaye
kıtlığına yüklemek son derece yanlıştır.”K-3-428 Öyle ki, kısmen küçülmüş
ölçekte yeniden üretime ve kısmen de sınırlı tüketime oranla, üretken sermayede
aşırı bolluk asıl bu dönemde mevcuttur. Zira yeniden üretim süreci tıkandığı
için kitleler halinde sermaye atıl duruma gelmiştir.
Bütün toplumun
sanayi kapitalistleri ve ücretli işçilerden oluştuğunu varsaydığımızda,
bunalım, üretim kolları arasında veya üretim ve tüketim arasında bir orantısızlıktan
kaynaklanabilirdi. Ne var ki, “bütün gerçek bunalımların son nedeni, daima
kapitalist üretimin üretici güçleri sanki yalnız toplumun mutlak tüketim gücü
bu güçlerin sınırını teşkil edermişçesine geliştirme çabasına zıt olarak,
kitlelerin yoksulluğu ve sınırlı tüketimidir.”K-3-429 Demek ki, bütün krizlerin
nedeni, kitlelerin yoksulluğu ve sınırlandırılmış tüketimidir.
Ticari kredinin
yanında bugün önümüzde, gerçek para kredi de bulunmaktadır. Bu para bankerlerin
mevduat sahiplerinden oluşturduğu paradır. Bu banka kredisiyle süreç öylesine
karmaşık hale gelir ki, “işler daima, çöküşün tam arifesinde, neredeyse
fazlasıyla sağlıklı bir görünüştedir.”K-3-429 Yani çöküşün arifesinde, yeniden
üretim süreci sanki düzgün işliyormuş gibi görünür. Bunalım bir sürpriz olarak
ortaya çıkar.
Marx para
sermaye birikimine geri dönüyor. “Borç verilebilir sermayedeki her büyüme,
gerçek bir sermaye birikimini ya da yeniden-üretim sürecindeki bir genişlemeyi
göstermez.”K-3-430 Bu borç sermayesinin büyük oranda boş kaldığı, bunalımın
hemen sonrasında, yeniden üretimin daraldığı noktada, açık hale gelir. Bu
dönemde faiz oranı düşüktür, ama talepte yoktur. Burada söz konusu olan, sanayi
sermayesindeki daralma, borç verilebilir sermayedeki artıştır. Canlanmayla
birlikte, gönenç haline ulaşınca, ticari kredi genişler, güven durumu artar,
faiz oranı ise halen düşüktür. “Bu aslında, düşük bir faiz oranı ve dolayısıyla
borç verilebilir sermayede nispi bir bolluğun, sanayi sermayesinde gerçek bir
genişleme ile aynı zamana rastladığının söylenebileceği biricik zamandır.
K-3-433 Zira borç verilebilir sermaye arzı vardır ve bu faiz oranı yükselmesini
engeller. Süreç devam eder. Genişleme sürdükçe sabit sermaye genişler, büyük ve
yeni girişimler sürece katılır. Faiz oranı ise normal düzeyinin üzerine
yükselir. Yeni bunalımla da faiz oranı en yüksek düzeyine ulaşır. Kredi
birdenbire kesilir, ödemeler durur ve böylece, bolca atıl sanayi sermayesi ve
borç verilebilir sermaye yokluğu birlikte görülür.
Yeniden üretim
sürecinin krediye dayandığı bir sistemde, kredinin kesilip, nakit ödemenin
gerekliliği durumunda bunalımın çıkacağı şaşırtıcı değildir. Bu durumda ilk
bakışta, bunalımın nedeni olarak, kredi ve para bunalımı olarak görünür. Sorun
poliçelerin paraya çevrilme sorunudur ve poliçeler fiili alım ve satımı temsil
eder ve “bu poliçelerin çoğunluğu, fiili alım-satımları temsil eder ve bu
alım-satımların genişliğinin toplumun gereksinmelerinin çok üzerinde olması, en
sonunda, bütün bu bunalımın temelidir.”K-3-434 Bu poliçelerin çoğu da,
dolandırıcılığı, spekülasyonu, satılamayan meta sermayeyi ya da hiçbir zaman
gerçekleştirilemeyecek geri dönüşleri temsil eder.
Engels'in, son
büyük genel bunalımdan buyana, on yıllık döngülerin, yerini, daha uzun ve
kronik biçimlere bıraktığını, tekellerin iç piyasadaki rekabeti daralttığını, dış
piyasalar da ise, koruyucu gümrük duvarlarıyla sınırlandırıldığını, eski
bunalımların yinelenmesine karşı işleyen etmenin, kendi içerisinde daha derin bunalımların
tohumlarını taşıdığını belirten düşüncesi, 8. dip not olarak alınmış.
Aşırı üretim ve
aşırı spekülasyon dönemleriyle el ele giden fiyat enflasyonu sırasında, üretken
olmayan sınıflar ile sabit gelirleriyle yaşayanların gelirleri aynı kalır. Dolayısıyla
da, bunların tüketim kapasiteleri daralır ve öyle ki, talepleri aynı kalsa bile
azalır.
Marx bu bölümü
bitirirken, bunalımın uluslararası bir hal almasına değiniyor. “İthalat ve
ihracat ile ilgili olarak şu noktayı dikkate almak gerekir ki, birbiri ardına
bütün ülkeler, bunalıma sürüklenmiş olurlar ve o zaman, birkaçı dışında
hepsinin de, gereğinden fazla ithalat ve ihracat yaptıkları, bu yüzden de hepsinin,
aleyhlerinde bir ödeme dengesine sahip oldukları ortaya çıkar.” K-3-435 “Ne
var ki, aşırı ithal ve aşırı ihraç bütün ülkelerde yapılmıştır (biz burada,
kötü üründen falan değil, genel bir bunalımdan söz ediyoruz); yani kredinin
teşvik ettiği bir aşırı-üretim ve bununla el ele giden genel bir enflasyon.”
“İşte o zaman bütün bu ulusların aynı zamanda aşırı-ihracat yaptıkları (yani
aşırı-üretimde bulundukları) ve aşırı-ithalat yaptıkları (yani, aşırı-ticaret
yaptıkları), hepsinde fiyatların şiştiği ve kredinin gereğinden fazla yayıldığı
ortaya çıkar. Ve hepsinde aynı çöküş olur.”k-3-436
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder