6 Temmuz 2014 Pazar

Para Sermaye ve Gerçek Sermaye-I

Marx, para sermayenin kıtlığının, yani borç verilebilir sermayenin kıtlığının, gerçek sermayenin kıtlığını ne ölçüde ifade ettiği sorununu ortaya atıyor. Yani para sermayenin, bol ya da kıt olması, gerçek sermayenin (meta sermaye ve üretken sermaye) bol ya da kıt olmasını ne ölçüde yansıtmaktadır. Marx, burada ilgilenilenin devlet tahvili, hisse senedi vb değil, bankerlerin bir aracı konumuyla, sanayici ve tüccarlara verdikleri borç paralarla ilgilenildiğini belirtiyor. Zira devlet tahvili, hisse senedi gibi şeyler de borç verilebilir sermayenin yatırım alanıdır.

Marx ilkin, yeniden üretim sürecinde iş gören ticari kredi tahliliyle işe başlıyor. Zira “bu, kredi sisteminin temelini teşkil eder.”K-3-425 Bu, ertelemeli ödeme belgesiyle temsil edilir. Herkes birbirine kredi verip birbirinden kredi alır. Bu poliçeler, tüccarların kendi aralarında ciro edilerek dolaştığı sürece, bir alacağın transferidir. Borçların ödenmesi bile araya para girmeden yapılabilir. 

Ticari kredi devresinde, iki şeyi dikkate almak gerekir. Birincisi, bu karşılıklı alacakların tasfiyesi, sermayenin akışına, yani, ertelenmiş olan M-P hareketine bağlıdır. Eğer iplikçi, pamuklu mal yapımcısından bir poliçe almışsa, yapımcı ödemeyi ancak, piyasadaki pamuklu malları zamanında satılmışsa yapabilir. Öyleyse, bu ödemeler, yeniden üretimin, yani üretim tüketim süreçlerinin akıcılığına bağımlıdır. Bu akışta gecikme halinde, ödemeler, poliçe çekenin yedeğindeki, yedek sermaye ile yapılabilir. İkincisi, bu kredi sistemi; nakit ödemeyi ortadan kaldırmaz. Buna ücretlerin ve vergilerin ödenmesini buna örnek verebiliriz. Yani özcesi burada vurgulanan şey, bazı hallerde, ödemelerin parayla yapılması zorunluluğudur. 

Bu ticari kredinin sınırları, sanayici ve tüccarın serveti, yani geri dönüşün gecikmesi halinde, yedek sermaye üzerine komuta gücü ve bu dönüşlerin kendileridir. Geri dönüşler gecikebilir. Bu arada fiyatlar düşebilir, metalar satılmayabilir. Bu nedenle, poliçelerin vadeleri ne kadar uzun olursa, yedek sermaye o denli büyük olmalıdır. Ayrıca bu durumda fiyatlarda düşme, piyasadaki yığılma nedeniyle, geri dönüşlerde azalma ve gecikme olur. Emek üretkenliğiyle birlikte, geniş ölçekli üretimin gelişmesiyle, piyasalar genişler, pazar uzak hale gelir, spekülatif öğe daha fazla ticari işlemlere egemen olur. Üretim süreci gelişmesi krediyi genişletir, kredide aynı etkiyi üretim sürecine yapar. Bu krediyi, banker kredisinden ayrılmış olarak incelediğimiz zaman bunun, sanayi sermayesinin kendi hacmindeki artış ile birlikte büyüdüğü açıktır. Borç sermayesi ile sanayi sermayesi burada özdeştir. Borç verilen sermaye, ya nihai bireysel tüketim ya da üretken sermayenin değişmeyen öğelerinin yerine konulması için ayrılan meta-sermayedir.”K-3-427 Bu sermaye satışı ile başkasına geçtiği halde, eş değeri satın alan tarafından ileriki tarihte ödenecek olan sermayedir. 

Burada borç verilen sermaye, atıl sermaye değildir. Bu sermaye sahibinin elinde, meta biçiminde olan ve biçim değiştirmek zorunda olan sermayedir. Burada kredinin başlattığı şey, metaların başkalaşımıdır ve “yalnız M-P değil, aynı zamanda P-M ve fiili üretim sürecidir.” K-3-427 Demek ki kredi burada, sanayi kapitalisti için, sanayi sermayesinin bir evreden diğerine geçişini, tüccar içinse, para karşılığında başkasına satışına, başka metalarla değişimine kadar, bir kimseden bir başkasına taşınması ve geçişini sağlar.

Bu kredi, yeniden üretim sürecinin sürekli olduğu durumlarda, yani geriye akışın düzenli olduğu hallerde vardır ve sürekli olarak genişler. Geriye akışın bozulduğu gecikme olduğunda ve aşırı dolu piyasalar, ya da, fiyatların düşmesi sonucunda, yeniden üretim sürecinde bir tıkanma olduğu zaman, sanayi sermayesinde aşırı bolluk görünür. Lakin bu sermaye, işlevini yerine getiremeyecek durumdadır. “Muazzam miktarda sabit sermaye vardır, ama yeniden-üretim sürecindeki tıkanıklık nedeniyle çoğu kullanılmaz durumdadır.”K-428 Sermaye boş kaldığı için, yeniden üretim süreci sürekliliğine güven sarsıldığı için, ticari krediye olan talep azaldığı için kredi de daralır. Üretimi kısan ve ipliğini satamayan kapitalist, krediyle pamuk alma gereksinimi duymaz. Demek ki akış bozulunca kredi kıtlaşıyor ve kredi ile meta elde etmek güçleşiyor.

Yeniden üretim sürecinin bozulduğu kriz dönemlerinde, herkesin elinde ürünü vardır ve satamamaktadır. Güven sarsılmıştır ve kredi kıtlığı üst düzeydedir. Satanlar kredi vermekte gönülsüzdür, alanlar ödeme vaadini yerine getirememektedirler. Fabrikalar kapanır, Metalar piyasaları kaplar. Marx burada bir vurgu yapıyor: “İşte bu nedenle” diyor Marx, “bu gibi durumlarda, suçu, üretken sermaye kıtlığına yüklemek son derece yanlıştır.”K-3-428 Öyle ki, kısmen küçülmüş ölçekte yeniden üretime ve kısmen de sınırlı tüketime oranla, üretken sermayede aşırı bolluk asıl bu dönemde mevcuttur. Zira yeniden üretim süreci tıkandığı için kitleler halinde sermaye atıl duruma gelmiştir.

Bütün toplumun sanayi kapitalistleri ve ücretli işçilerden oluştuğunu varsaydığımızda, bunalım, üretim kolları arasında veya üretim ve tüketim arasında bir orantısızlıktan kaynaklanabilirdi. Ne var ki, “bütün gerçek bunalımların son nedeni, daima kapitalist üretimin üretici güçleri sanki yalnız toplumun mutlak tüketim gücü bu güçlerin sınırını teşkil edermişçesine geliştirme çabasına zıt olarak, kitlelerin yoksulluğu ve sınırlı tüketimidir.”K-3-429 Demek ki, bütün krizlerin nedeni, kitlelerin yoksulluğu ve sınırlandırılmış tüketimidir. 

Ticari kredinin yanında bugün önümüzde, gerçek para kredi de bulunmaktadır. Bu para bankerlerin mevduat sahiplerinden oluşturduğu paradır. Bu banka kredisiyle süreç öylesine karmaşık hale gelir ki, “işler daima, çöküşün tam arifesinde, neredeyse fazlasıyla sağlıklı bir görünüştedir.”K-3-429 Yani çöküşün arifesinde, yeniden üretim süreci sanki düzgün işliyormuş gibi görünür. Bunalım bir sürpriz olarak ortaya çıkar.

Marx para sermaye birikimine geri dönüyor. “Borç verilebilir sermayedeki her büyüme, gerçek bir sermaye birikimini ya da yeniden-üretim sürecindeki bir genişlemeyi göstermez.”K-3-430 Bu borç sermayesinin büyük oranda boş kaldığı, bunalımın hemen sonrasında, yeniden üretimin daraldığı noktada, açık hale gelir. Bu dönemde faiz oranı düşüktür, ama talepte yoktur. Burada söz konusu olan, sanayi sermayesindeki daralma, borç verilebilir sermayedeki artıştır. Canlanmayla birlikte, gönenç haline ulaşınca, ticari kredi genişler, güven durumu artar, faiz oranı ise halen düşüktür. “Bu aslında, düşük bir faiz oranı ve dolayısıyla borç verilebilir sermayede nispi bir bolluğun, sanayi sermayesinde gerçek bir genişleme ile aynı zamana rastladığının söylenebileceği biricik zamandır. K-3-433 Zira borç verilebilir sermaye arzı vardır ve bu faiz oranı yükselmesini engeller. Süreç devam eder. Genişleme sürdükçe sabit sermaye genişler, büyük ve yeni girişimler sürece katılır. Faiz oranı ise normal düzeyinin üzerine yükselir. Yeni bunalımla da faiz oranı en yüksek düzeyine ulaşır. Kredi birdenbire kesilir, ödemeler durur ve böylece, bolca atıl sanayi sermayesi ve borç verilebilir sermaye yokluğu birlikte görülür.

Yeniden üretim sürecinin krediye dayandığı bir sistemde, kredinin kesilip, nakit ödemenin gerekliliği durumunda bunalımın çıkacağı şaşırtıcı değildir. Bu durumda ilk bakışta, bunalımın nedeni olarak, kredi ve para bunalımı olarak görünür. Sorun poliçelerin paraya çevrilme sorunudur ve poliçeler fiili alım ve satımı temsil eder ve “bu poliçelerin çoğunluğu, fiili alım-satımları temsil eder ve bu alım-satımların genişliğinin toplumun gereksinmelerinin çok üzerinde olması, en sonunda, bütün bu bunalımın temelidir.”K-3-434 Bu poliçelerin çoğu da, dolandırıcılığı, spekülasyonu, satılamayan meta sermayeyi ya da hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek geri dönüşleri temsil eder.

Engels'in, son büyük genel bunalımdan buyana, on yıllık döngülerin, yerini, daha uzun ve kronik biçimlere bıraktığını, tekellerin iç piyasadaki rekabeti daralttığını, dış piyasalar da ise, koruyucu gümrük duvarlarıyla sınırlandırıldığını, eski bunalımların yinelenmesine karşı işleyen etmenin, kendi içerisinde daha derin bunalımların tohumlarını taşıdığını belirten düşüncesi, 8. dip not olarak alınmış.

Aşırı üretim ve aşırı spekülasyon dönemleriyle el ele giden fiyat enflasyonu sırasında, üretken olmayan sınıflar ile sabit gelirleriyle yaşayanların gelirleri aynı kalır. Dolayısıyla da, bunların tüketim kapasiteleri daralır ve öyle ki, talepleri aynı kalsa bile azalır.

Marx bu bölümü bitirirken, bunalımın uluslararası bir hal almasına değiniyor. “İthalat ve ihracat ile ilgili olarak şu noktayı dikkate almak gerekir ki, birbiri ardına bütün ülkeler, bunalıma sürüklenmiş olurlar ve o zaman, birkaçı dışında hepsinin de, gereğinden fazla ithalat ve ihracat yaptıkları, bu yüzden de hepsinin, aleyhlerinde bir ödeme dengesine sahip oldukları ortaya çıkar.” K-3-435 “Ne var ki, aşırı ithal ve aşırı ihraç bütün ülkelerde yapılmıştır (biz burada, kötü üründen falan değil, genel bir bunalımdan söz ediyoruz); yani kredinin teşvik ettiği bir aşırı-üretim ve bununla el ele giden genel bir enflasyon.” “İşte o zaman bütün bu ulusların aynı zamanda aşırı-ihracat yaptıkları (yani aşırı-üretimde bulundukları) ve aşırı-ithalat yaptıkları (yani, aşırı-ticaret yaptıkları), hepsinde fiyatların şiştiği ve kredinin gereğinden fazla yayıldığı ortaya çıkar. Ve hepsinde aynı çöküş olur.”k-3-436

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder