Kapitalizmin varlığı, sermayenin kendisini yeniden üretebilmesi ve birikimini sürdürebilmesine bağlıdır. Ne var ki, kapitalist üretim biçiminde sermayenin birikimi süreci sorunsuz değildir. Bu süreç derin çelişkilerle doludur. Bu çelişkiler, kâr oranlarının düşmesi eğilimi yasasında açık olarak görünür. Kâr oranlarının düşmesi birikim sürecini sekteye uğratır. Kapitalist üretme biçimin sınırlı karakterini açığa çıkarır.
Üretim sürecinde işçiler üretim
araçlarını kullanarak; ham maddeleri, tüketime hazır metalar haline
dönüştürürler. Dönüştürme sürecinden geçen yeni üretilmiş metaya, kullanılan
üretim araçlarının ve hammaddelerin değeri aktarıldığı gibi, yeni değer de
katılır. Üretim araçlarının ve kullanılan ham maddelerin değeri yeni ürüne
aynen aktarıldığı için değişmeyen sermaye (s) olarak adlandırılır. Yeniden
üretilen değer ise iki kısma ayrılır. Biri emek gücünün değeri olan ve
işçilerin tüketim nesnelerinin değeri (d) diğeri ise kapitaliste giden artı
değer(a) dir. Yeni üretilen değer; emek gücünün değeri(d) ile artı değer(a) dir.
Bu ikisinin birbirine bölünmesi (a: d) artı değer oranını yani sömürü oranını
verir. Sömürü oranı, başka bir deyişle artı değer oranı(a:d) işçilerin
sömürülme derecesidir.
Yüz birimlik bir sermayeyi ele
alalım. Yüz birimlik bir sermayenin
elli birimi değişmeyen sermayeyi (50c), elli birimi de değişen sermayeyi (50d)
temsil etsin. İşçiler, sekiz saatlik işgününün dört saatinde kendi ücretlerini
yeniden üretmek için (gerekli emek-zamanı), geriye kalan dört saatte de
kapitalist için (artı-emek zamanı) çalışsınlar. Bu durumda artı-değer oranı (a’)
şöyle görünür:
artı-emek
zamanı (a)
50
a’ = ——————————–---------- x
100 = ——---- x 100 = %100
gerekli emek zamanı (d)
50
İşçiler, sekiz saat
çalışmalarının sonucunda kendileri için olan 50 birim ürettikleri gibi,
kapitaliste giden 50 birimi de üretmiştir. Burada artı değerin değişen
sermayeye bölünmesiyle artı değer oranı yani sömürü oranı %100 olarak bulunmuştur. Ne var ki kapitalist,
artı değerin(a) değişen sermayesi(d) ile olan bağıntısı ve iç ilişkisiyle
ilgilenmez. Mümkünse onu görmezden gelir. Çünkü bu ilişkide (a:d) sömürü apaçık
görünürdür.
Kapitalistler için önemli olan,
yatırdıkları toplam sermayenin ne kadar kâr getirdiğidir. Her bireysel
kapitalist, toplam sermayesi üzerinden gelene, yani toplam maliyeti üzerinden
gelen kâra bakar. Kapitalistin maliyeti, üretim için yatırdığı değişmeyen(s)
sermaye ve emek gücü için yatırdığı değişen(d) sermayedir. Üretim araçları,
hammaddelere yatırılan değişmeyen sermaye (s) ve emek gücü metasına yatırdığı değişen
sermaye (d) onun toplam sermayesidir. Kapitalist, yatırdığı toplam sermayeyle üretilen
metaların, pazarda satılmasıyla artı değer(a) çeker. Kapitalist işte bu, üretilen
metanın pazarda satıldıktan sonra eline geçen artı değerin, toplam yatırdığı sermayeyle
olan bağıntısıyla ilgilenir. Bu bağıntı kapitalist için anlamlıdır ve o, bu
bilinçle, toplam sermayesine oranla ne kadar kâra a:(s+d) ulaştığına bakar. Bu bölünme
a:(s+d) kâr oranıdır.
Her kapitalist, artı değeri yani
kârı artırmak için sömürüyü artırma çabasındadır. Sömürü genel olarak iki yolla
artırabilir. Ya iş günü fiilen uzatılır veya gerekli emek zamanı kısaltılarak
dolaylı yoldan uzatılır. Birinci yol olan iş gününü uzatma yolu fiziksel ve
sosyal sınırla karşılaşır. Zira işçi gün 24 saat çalıştırılamaz. O da bir
insandır ve fiziksel, sosyal ihtiyaçları vardır. Dinlenme, yeme içme gibi
ihtiyaçların karşılanması belirli bir zamanı gerektirir. Bu nedenle fiziksel ve
sosyal ihtiyaçlar iş gününün uzatılmasına sınır koyar. İşgününün
sınırlanmasında diğer bir etken de sınıf mücadelesidir. İşçi sınıfı işgünü
mücadelesiyle yasalarla bağıtlanan sınırlanmış bir işgününü kazanmayı
başarmıştır.
İşgününü
uzatarak sömürüyü
artırmanın önündeki bu engeller, kapitalistleri ikinci yolu izleyerek
sömürüyü
artırmaya itmiştir. İkinci yoldan sömürüyü artırmanın en önemlisi emek
üretkenliğini artırmaktır. Bunun için her kapitalist, üretme sürecini
daha
fazla kontrol ve denetim altında tutar. Daha da önemlisi aynı birim
zamanda,
daha az işçiyle daha fazla meta üretebileceği daha yetkin üretim
araçlarını,
makineleri üretim sürecine sokar. Üretim sürecine daha yetkin
makinelerin
sokulması kapitalisti, daha az işçiyle daha fazla üretim yaparak pazarda
daha
güçlü kılar. Bu yolla emek üretkenliğini artıran kapitalist, daha az
işçiyle, düşürülmüş maliyetle diğer rakipleri karşısında avantajlı
duruma geçer. Artı kâra
ulaşması kolaylaşır, rakiplerinden daha fazla kâra ulaşır. Ne var
ki, emek üretkenliğini artıran bu yol, genel olarak sermayenin
kârlılığını
azalmasına neden olur. Kâr oranları düşer. Böylece kapitalist üretme
sürecinde
sorunlar baş göstermeye başlar.
Süreci izleyelim. Ücretler ve
işgününün değişmediği 100 lük değişen sermaye belirli sayıda çalışan işçiyi
temsil etsin, artı değer oranı a:d = %100 olsun. Bu
durumda yeni üretilen değer 200 olacaktır. Bunun 100’ü işçinin emek gücünün karşılığı
olan gerekli emek, 100’ü de kapitaliste giden artı emek olacaktır. Yani
işçiler, aynı işgününde kendi ücretlerinin yeniden üretimi için çalıştıkları
kadar, kapitalistin artı değeri için de çalışmış olacaklardır. Artı değer oranı
değişmediğine (%100) göre,
değişen sermaye de aynı (100) kalacaktır. Bu durumda, değişmeyen sermayenin
büyüklüğüne, dolayısıyla da toplam sermayenin büyüklüğüne bağlı olarak, farklı kâr
oranları olacaktır. Farklı organik bileşimli sermayelerin kâr oranlarını tabloda
görelim.
s = 50
|
ve d =
100 ise
|
k' = 100/150
|
= %662/3
|
s = 100
|
ve d =
100 ise
|
k' = 100/200
|
= %50
|
s = 200
|
ve d =
100 ise
|
k'= 100/300
|
= %331/3
|
s = 300
|
ve d =
100 ise
|
k' = 100/400
|
= %25
|
s = 400
|
ve d =
100 ise
|
k' = 100/500
|
= %20
olur.
|
Tabloda
aynı sayıda işçinin, daha yetkin üretim araçları
kullanılmasıyla daha fazla değişmeyen sermayeyi harekete geçirdiği
görülüyor. Bu
artan sermayeye oranla işçi sayısının oransal olarak azaldığını da ifade
eder.
Burada değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranı sermayenin organik
bileşimidir. Sermayenin organik bileşimi artıkça kâr oranları da
düşüyor. Çünkü
aynı sayıda işçi, daha fazla makine kullanarak, daha fazla ham madde
kullanır
duruma geliyor. Dolayısıyla oransal olarak emilen emek gücü azalıyor.
Böylece yüksek
bileşimli sermayeyle üretim yapan kapitalist diğerlerine göre daha kârlı
olacaktır. Çünkü aynı sürede daha fazla meta üretecek ve ürettiği meta
piyasada
diğerleriyle aynı fiyata satılacaktır. Ayrıca
rakiplerinden düşük, ama piyasa fiyatının üzerinde satma olanağı
yakalayarak, rakiplerine karşı rekabet gücü kazanacaktır. Lakin bu durum
geçicidir.
Bu
durum geçicidir çünkü bireysel üretim alanıyla sınırlı kalmaz. Diğer
kapitalistler de, kârlarını artırma ve rakiplerinden avantajlı duruma gelmek
için üretim araçlarını yetkinleştirir. Aynı üretim kolunda, toplumsal ortalama
emek miktarının altında üretim yapma avantajı kaybolur. Kâr oranında düşüş
üretim kolunda baş gösterir. Bu durumun bütün ya da hiç değilse, toplumun,
önemli üretim alanlarında meydana geldiğinde, bu nedenle de toplumun, toplam
sermayesinin ortalama organik bileşiminin değiştiğinde ve artı değer oranının
değişmediği böyle durumlarda, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye oranla
artışı, tedrici olarak kâr oranını düşürecektir. Değişmeyen
sermayenin değişene göre artışı, emek üretkenliğinin de artışıdır ve bu
kapitalist üretim ilişkisinin gereğidir. Bu durum tabloda görülmektedir.
Öyleyse, “kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte, değişen sermayede, değişmeyen
sermayeye ve dolayısıyla, harekete geçirilen toplam sermayeye oranla nispi bir
azalma olması, kapitalist üretimin bir yasasıdır.”(1) Bu süreç, kapitalistlerin
iradelerinden bağımsızdır ve kapitalizme ait bir olgudur. “Bu nedenle, genel
kâr oranındaki bu sürekli düşme eğilimi, tam da emeğin toplumsal
üretkenliğindeki sürekli gelişmenin, kapitalist
üretim tarzına özgü bir ifadesidir.”(2) Kapitalist üretimde, emek üretkenliğinin
sürekli olarak artışı, kâr oranında düşme eğiliminde kendini gösterir.
Bireysel kapitalistlerin, daha fazla kâra ulaşmak için emek üretkenliğini
artırma çabaları ve artan emek üretkenliğinin sonucu düşen kâr oranları… Bu durum, kapitalist üretme biçiminin ya da sermaye
birikimi sürecinin çelişkisidir. Sürecin çelişkili karakteri, kapitalist üretme
biçimin sınırlılığıdır.
Not olarak; kâr oranlarının düşmesi yasasının bir eğilim olarak işlediğini vurgulayalım.
Bunun nedeni, yasayı eğilim haline getiren faktörlerin devreye girmesidir. Emeğin sömürülme yoğunluğunun artırılması,
değerinin altına düşürülen ücretler, değişmeyen sermaye ögelerini ucuzlaması,
dış ticaret vb etkenler kâr oranlarının düşmesine karşıt yönde etkide bulunur.
Bu da yasanın bir eğilim olarak işlemesine ve ifade edilmesine neden olur.
Kaynak
1- Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 189, 1. Baskı,
Sol Yayınları
2- Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 189, 1. Baskı,
Sol Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder