27 Ağustos 2018 Pazartesi

Kapitalist Birikimin Sorunu; Düşen Kâr Oranları

Kapitalizmin varlığı, sermayenin kendisini yeniden üretebilmesi ve birikimini sürdürebilmesine bağlıdır. Ne var ki, kapitalist üretim biçiminde sermayenin birikimi süreci sorunsuz değildir. Bu süreç derin çelişkilerle doludur. Bu çelişkiler, kâr oranlarının düşmesi eğilimi yasasında açık olarak görünür. Kâr oranlarının düşmesi birikim sürecini sekteye uğratır. Kapitalist üretme biçimin sınırlı karakterini açığa çıkarır.


Üretim sürecinde işçiler üretim araçlarını kullanarak; ham maddeleri, tüketime hazır metalar haline dönüştürürler. Dönüştürme sürecinden geçen yeni üretilmiş metaya, kullanılan üretim araçlarının ve hammaddelerin değeri aktarıldığı gibi, yeni değer de katılır. Üretim araçlarının ve kullanılan ham maddelerin değeri yeni ürüne aynen aktarıldığı için değişmeyen sermaye (s) olarak adlandırılır. Yeniden üretilen değer ise iki kısma ayrılır. Biri emek gücünün değeri olan ve işçilerin tüketim nesnelerinin değeri (d) diğeri ise kapitaliste giden artı değer(a) dir. Yeni üretilen değer; emek gücünün değeri(d) ile artı değer(a) dir. Bu ikisinin birbirine bölünmesi (a: d) artı değer oranını yani sömürü oranını verir. Sömürü oranı, başka bir deyişle artı değer oranı(a:d) işçilerin sömürülme derecesidir.

Yüz birimlik bir sermayeyi ele alalım. Yüz birimlik bir sermayenin elli birimi değişmeyen sermayeyi (50c), elli birimi de değişen sermayeyi (50d) temsil etsin. İşçiler, sekiz saatlik işgününün dört saatinde kendi ücretlerini yeniden üretmek için (gerekli emek-zamanı), geriye kalan dört saatte de kapitalist için (artı-emek zamanı) çalışsınlar. Bu durumda artı-değer oranı (a’) şöyle görünür: 
             
               artı-emek zamanı    (a)                                50
a’ =  ——————————–----------  x  100  =   ——----  x  100  =  %100
            gerekli emek zamanı  (d)                                50

İşçiler, sekiz saat çalışmalarının sonucunda kendileri için olan 50 birim ürettikleri gibi, kapitaliste giden 50 birimi de üretmiştir. Burada artı değerin değişen sermayeye bölünmesiyle artı değer oranı yani sömürü oranı %100 olarak bulunmuştur. Ne var ki kapitalist, artı değerin(a) değişen sermayesi(d) ile olan bağıntısı ve iç ilişkisiyle ilgilenmez. Mümkünse onu görmezden gelir. Çünkü bu ilişkide (a:d) sömürü apaçık görünürdür.

Kapitalistler için önemli olan, yatırdıkları toplam sermayenin ne kadar kâr getirdiğidir. Her bireysel kapitalist, toplam sermayesi üzerinden gelene, yani toplam maliyeti üzerinden gelen kâra bakar. Kapitalistin maliyeti, üretim için yatırdığı değişmeyen(s) sermaye ve emek gücü için yatırdığı değişen(d) sermayedir. Üretim araçları, hammaddelere yatırılan değişmeyen sermaye (s) ve emek gücü metasına yatırdığı değişen sermaye (d) onun toplam sermayesidir. Kapitalist, yatırdığı toplam sermayeyle üretilen metaların, pazarda satılmasıyla artı değer(a) çeker. Kapitalist işte bu, üretilen metanın pazarda satıldıktan sonra eline geçen artı değerin, toplam yatırdığı sermayeyle olan bağıntısıyla ilgilenir. Bu bağıntı kapitalist için anlamlıdır ve o, bu bilinçle, toplam sermayesine oranla ne kadar kâra a:(s+d) ulaştığına bakar. Bu bölünme a:(s+d) kâr oranıdır.

Her kapitalist, artı değeri yani kârı artırmak için sömürüyü artırma çabasındadır. Sömürü genel olarak iki yolla artırabilir. Ya iş günü fiilen uzatılır veya gerekli emek zamanı kısaltılarak dolaylı yoldan uzatılır. Birinci yol olan iş gününü uzatma yolu fiziksel ve sosyal sınırla karşılaşır. Zira işçi gün 24 saat çalıştırılamaz. O da bir insandır ve fiziksel, sosyal ihtiyaçları vardır. Dinlenme, yeme içme gibi ihtiyaçların karşılanması belirli bir zamanı gerektirir. Bu nedenle fiziksel ve sosyal ihtiyaçlar iş gününün uzatılmasına sınır koyar. İşgününün sınırlanmasında diğer bir etken de sınıf mücadelesidir. İşçi sınıfı işgünü mücadelesiyle yasalarla bağıtlanan sınırlanmış bir işgününü kazanmayı başarmıştır.

İşgününü uzatarak sömürüyü artırmanın önündeki bu engeller, kapitalistleri ikinci yolu izleyerek sömürüyü artırmaya itmiştir. İkinci yoldan sömürüyü artırmanın en önemlisi emek üretkenliğini artırmaktır. Bunun için her kapitalist, üretme sürecini daha fazla kontrol ve denetim altında tutar. Daha da önemlisi aynı birim zamanda, daha az işçiyle daha fazla meta üretebileceği daha yetkin üretim araçlarını, makineleri üretim sürecine sokar. Üretim sürecine daha yetkin makinelerin sokulması kapitalisti, daha az işçiyle daha fazla üretim yaparak pazarda daha güçlü kılar. Bu yolla emek üretkenliğini artıran kapitalist, daha az işçiyle, düşürülmüş maliyetle diğer rakipleri karşısında avantajlı duruma geçer. Artı kâra ulaşması kolaylaşır, rakiplerinden daha fazla kâra ulaşır. Ne var ki, emek üretkenliğini artıran bu yol, genel olarak sermayenin kârlılığını azalmasına neden olur. Kâr oranları düşer. Böylece kapitalist üretme sürecinde sorunlar baş göstermeye başlar.

Süreci izleyelim. Ücretler ve işgününün değişmediği 100 lük değişen sermaye belirli sayıda çalışan işçiyi temsil etsin, artı değer oranı a:d = %100 olsun. Bu durumda yeni üretilen değer 200 olacaktır. Bunun 100’ü işçinin emek gücünün karşılığı olan gerekli emek, 100’ü de kapitaliste giden artı emek olacaktır. Yani işçiler, aynı işgününde kendi ücretlerinin yeniden üretimi için çalıştıkları kadar, kapitalistin artı değeri için de çalışmış olacaklardır. Artı değer oranı değişmediğine (%100) göre, değişen sermaye de aynı (100) kalacaktır. Bu durumda, değişmeyen sermayenin büyüklüğüne, dolayısıyla da toplam sermayenin büyüklüğüne bağlı olarak, farklı kâr oranları olacaktır. Farklı organik bileşimli sermayelerin kâr oranlarını tabloda görelim.

s = 50
ve d = 100 ise
k' = 100/150
= %662/3
s = 100
ve d = 100 ise
k' = 100/200
= %50
s = 200
ve d = 100 ise
k'= 100/300
= %331/3
s = 300
ve d = 100 ise
k' = 100/400
= %25
s = 400
ve d = 100 ise
k' = 100/500
= %20 olur.

Tabloda aynı sayıda işçinin, daha yetkin üretim araçları kullanılmasıyla daha fazla değişmeyen sermayeyi harekete geçirdiği görülüyor. Bu artan sermayeye oranla işçi sayısının oransal olarak azaldığını da ifade eder. Burada değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranı sermayenin organik bileşimidir. Sermayenin organik bileşimi artıkça kâr oranları da düşüyor. Çünkü aynı sayıda işçi, daha fazla makine kullanarak, daha fazla ham madde kullanır duruma geliyor. Dolayısıyla oransal olarak emilen emek gücü azalıyor. Böylece yüksek bileşimli sermayeyle üretim yapan kapitalist diğerlerine göre daha kârlı olacaktır. Çünkü aynı sürede daha fazla meta üretecek ve ürettiği meta piyasada diğerleriyle aynı fiyata satılacaktır. Ayrıca rakiplerinden düşük, ama piyasa fiyatının üzerinde satma olanağı yakalayarak, rakiplerine karşı rekabet gücü kazanacaktır. Lakin bu durum geçicidir.

Bu durum geçicidir çünkü bireysel üretim alanıyla sınırlı kalmaz. Diğer kapitalistler de, kârlarını artırma ve rakiplerinden avantajlı duruma gelmek için üretim araçlarını yetkinleştirir. Aynı üretim kolunda, toplumsal ortalama emek miktarının altında üretim yapma avantajı kaybolur. Kâr oranında düşüş üretim kolunda baş gösterir. Bu durumun bütün ya da hiç değilse, toplumun, önemli üretim alanlarında meydana geldiğinde, bu nedenle de toplumun, toplam sermayesinin ortalama organik bileşiminin değiştiğinde ve artı değer oranının değişmediği böyle durumlarda, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye oranla artışı, tedrici olarak kâr oranını düşürecektir. Değişmeyen sermayenin değişene göre artışı, emek üretkenliğinin de artışıdır ve bu kapitalist üretim ilişkisinin gereğidir. Bu durum tabloda görülmektedir. Öyleyse, “kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte, değişen sermayede, değişmeyen sermayeye ve dolayısıyla, harekete geçirilen toplam sermayeye oranla nispi bir azalma olması, kapitalist üretimin bir yasasıdır.”(1) Bu süreç, kapitalistlerin iradelerinden bağımsızdır ve kapitalizme ait bir olgudur. “Bu nedenle, genel kâr oranındaki bu sürekli düşme eğilimi, tam da emeğin toplumsal üretkenliğindeki sürekli gelişmenin, kapitalist üretim tarzına özgü bir ifadesidir.(2) Kapitalist üretimde, emek üretkenliğinin sürekli olarak artışı, kâr oranında düşme eğiliminde kendini gösterir. 

Bireysel kapitalistlerin, daha fazla kâra ulaşmak için emek üretkenliğini artırma çabaları ve artan emek üretkenliğinin sonucu düşen kâr oranları… Bu durum, kapitalist üretme biçiminin ya da sermaye birikimi sürecinin çelişkisidir. Sürecin çelişkili karakteri, kapitalist üretme biçimin sınırlılığıdır.


Not olarak; kâr oranlarının düşmesi yasasının bir eğilim olarak işlediğini vurgulayalım. Bunun nedeni, yasayı eğilim haline getiren faktörlerin devreye girmesidir.  Emeğin sömürülme yoğunluğunun artırılması, değerinin altına düşürülen ücretler, değişmeyen sermaye ögelerini ucuzlaması, dış ticaret vb etkenler kâr oranlarının düşmesine karşıt yönde etkide bulunur. Bu da yasanın bir eğilim olarak işlemesine ve ifade edilmesine neden olur.

Kaynak
1-     Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 189, 1. Baskı, Sol Yayınları
2-     Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 189, 1. Baskı, Sol Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder