Kapitalist üretimin temel amacı artı değerdir, yani kârdır. Kâra giden yol, acımasız rekabet ortamıdır. Rekabetçi ortamda her kapitalist, rakibinden daha fazla kâra ulaşmak için sömürüyü artırma çabası içerisindedir. Bunun için her yola kapitalist başvurur.
İşçiye düşük ücret dayatılır.
İşgününü uzatma yoluna gidilir. Aynı zaman diliminde işçinin daha fazla emek
harcaması sağlanır. Üretim süreci, sıkı kontrol ve denetim altında tutulur. İşçinin
yemek, mola zamanlarına kadar el atılır. İşçinin insani ihtiyaçlarına da uzanan,
bir kontrol ve denetim süreci, sonuçta işçinin insaniliğine çarpar. Böylece
kapitalist sınıfa, emek üretkenliğinin artırılmasının daha yetkin haline
başvurmak kalır.
Emek üretkenliğini artırmanın
daha yetkin hali, üretim sürecine daha yetkin üretme araçları sokulmasıdır. Her
kapitalist bunun çabası içerisindedir. Çünkü kârın fazlası için rekabet her
bireysel kapitalisti; üretimi genişletmeye, üretimde daha yetkin gelişmiş üretim
araçları kullanmaya zorlar. Böylece emek üretken hale gelecek. İşçi, daha
yetkin gelişmiş üretim araçlarıyla; aynı birim zamanda daha fazla meta üretecektir.
Bu her bireysel kapitaliste, pazarda
diğer kapitalistlerden daha fazla avantaj sağlayacaktır. Daha az işçiyle, düşük
maliyetle rakipleri karşısında daha avantajlı duruma geçecektir. Artı kâra
ulaşması kolaylaşacaktır.
Ne var ki, üretim araçlarını
yetkinleştiren kapitalistin, bu avantajlı durumu uzun sürmez. Diğer
kapitalistlerde aynı yolu izleyerek, daha yetkin üretim araçları kullanmaya
başladığında bireysel kapitalistin avantajlı durumu yok olur gider. Çünkü emek
üretkenliğini artıran bu yol, toplam da kapitalist sınıfın kârının düşmesine
yol açar.
Bir yandan sömürünün
artırılması için emek üretkenliği artırılırken, diğer yandan emek
üretkenliğinin artışı, daha az emeğin harekete geçirilmesiyle birlikte artı
değeri yani kârlılığı düşürür. Böylece üretim araçlarının yetkinleşmesine,
gelişmesine koşut olarak; kapitalizm geliştikçe kâr oranları düşer. Başka bir
deyişle, emek üretkenliği arttıkça kâr oranları düşer.
Kâr oranlarının düşmesi, emek
üretkenliğinin artışı hızında gerçekleşmez. Öyleyse, “genel yasanın etkisine
'ters düşen ve onu yok eden, ona yalnızca kendine özgü bir eğilim niteliği
veren ve bu yüzden, genel kâr oranındaki düşmeden, bir düşme eğilimi olarak söz
etmemize neden olan bazı zıt yönde etkilerin işe karışmaları gerekir.” (1)
Karışır da. İş gününün uzatılması, emek yoğun çalışma, emek üretkenliğin artırılması,
ücretlerin emek gücü değerinin altına düşürülmesi gibi uygulamalar kâr
oranlarının düşmesine karşı etkide bulunur. Böylece kâr oranlarının düşmesi
yasası bir eğilim haline dönüşür.
Şimdi kâr oranlarının düşmesi
yasasını eğilim haline dönüştüren belli başlı etmenlere değinebiliriz.
İşgününün uzatılması kâr
oranının düşmesine engel olan etmenlerdendir. Uzatılan işgünü, artı değer
kitlesinin artmasını sağlar. Daha fazla artı değer daha fazla kâr oranında
ifadesini bulur. Ne var ki, kapitalist için işgününü uzatmak hiç te kolay
değildir. Zira işçi sınıfı işgünü mücadelesiyle yasalarla bağıtlanmış bir
işgünü hakkı kazanmayı bilmiştir. Esasen işgünü uzatılarak artı değer yani
sömürünün artırılması yolu, henüz gelişmemiş bir kapitalist sistemde
belirleyici bir yoldur.
Kapitalizmin gelişmesiyle
birlikte üretim araçları da gelişmiştir. Üretim sürecine gelişmiş makineler
girmiştir. Makineli üretimin gelişmesi, emek yoğunluğunun artmasına neden
olmuştur. Bir işçinin, aynı zaman biriminde daha fazla emek harcaması olanağını
doğurmuştur. Gelişmiş makinelerle birlikte bir işçi, daha fazla makineyi
harekete geçirebilir hale gelmiştir. Böylece üretme sürecinde emeğin yoğunluğu
artmıştır. Sömürü derecesini yükselten emek yoğunluğu, kâr oranının düşmesine
karşı bir etmendir.
Kâr oranlarının düşmesini
engelleyici bir başka etmen de emek üretkenliğindeki artıştır. Emek
üretkenliğinin artışı, emeğin ve emek araçlarının daha yetkin hale gelmesidir.
Bu da kapitalist gelişmede ifadesini bulur. Yani emek üretkenliğinde artış,
kapitalist gelişmenin zorunlu sonucudur. Emek üretkenliğinin artışıyla, aynı iş
daha az emekle yapılabilir hale gelir. Aynı miktarda üretim, daha az işçiyle
yapılabilir. Bu gerçeklik sömürü derecesini artırır. Doğal olarak kârlılık ta
artar. Ne var ki, değişmeyen sermayeye göre, değişen sermayedeki azalmayı sağlayan
bu durum genelleşmesi kâr oranını düşürür.
Emek üretkenliğinin artışı,
değişmeyen sermaye unsurlarını da ucuzlatır. Çünkü işçi, aynı birim zamanda
daha fazla üretir hale gelmiştir. İşçinin aynı zamanda harcadığı emek daha
fazla metada kristalize olmuştur. Başka bir deyişle, değişmeyen sermayenin
maddi unsurları büyürken; birim başına düşen değeri azalır. Değerin ifadesi
olan fiyatı ucuzlar. Bu durum kâr oranlarının düşmesini yavaşlatan bir etmendir.
Çünkü üretme sürecine girecek ham maddelerin ucuzlaması yoluyla kapitalistin
maliyeti düşer.
Emek üretkenliğinin artmasıyla,
üretim sürecinde oransal olarak emek azalır, nispi artı nüfus ortaya çıkar.
Yedek sanayi ordusu büyür. İşsizlik öyle büyür ki, süreç emek gücünün fiyatını
düşürür. Bu durumda kapitalist için makine yerine, emek gücü kullanmak daha
avantajlı duruma gelir. Bazı üretim kollarında, emek yoğun çalışıldığı için
yaratılan artı değer, diğerlerine oranla daha yüksektir. Bu üretim kolları, genel
kâr oranının oluşmasına katıldığı için; bu kolların varlığı, genel kâr oranının
düşmesine karşıt bir etmen olarak ortaya çıkar.
Ücretlerin emek gücü değerinin
altına düşmesi de kârı artıran etmenlerdendir. Çünkü değerinin altında ücret,
artı değerin, kârın yükselmesini sağlar. Dolayısıyla kâr oranlarının düşmesine
karşı etkide bulunur. He fırsatta ve
özellikle, işsizliğin arttığı zamanlarda ve bunalım dönemlerinde kapitalistler,
ücretleri değerinin altında tutmaya çalışır.
Kâr oranlarının düşmesine
karşıt başka bir etmen de dış ticarettir. Daha gelişmiş üretim araçlarıyla (gelişmiş
kapitalist ülkeler) üretilmiş metaların değeri, geri üretim araçlarıyla (az
gelişmiş ülkeler) üretilene göre daha düşüktür. Dolayısıyla, gelişmiş üretim
araçlarıyla üretilen metalar daha ucuzdur. Dış ticaret yoluyla ucuz ham madde ve
yardımcı madde ithal edilmesi, kapitalistin maliyet fiyatını düşürür. Böylece
hem kar kitlesi hem de kâr oranı büyür. Öte yandan, gelişmiş ülkeler, gelişmemiş
ve az gelişmiş ülkeler metalarını daha ucuza satsalar bile, değerinin üzerinde
satma olanağına sahiptirler. Böylece gelişmiş ülkelerin kapitalistleri ek kâr
elde edebilirler. Ayrıca geri kalmış ülkelere yatırılan sermaye de daha fazla kâr sağlar. Çünkü bu ülkelerde emek yoğun olduğu için, kâr oranı daha
yüksektir.
Sözünü ettiğimiz bu etmenler, kâr
oranlarının düşmesine karşı etkide bulunurlar. “bu düşüşü engelleyen,
yavaşlatan ve kısmen de felce uğratan karşı etkileri de meydana” getirirler.
“Bunlar, yasayı ortadan kaldırmazlar, ama etkisini azaltırlar.”(2) Yasayı
eğilim haline getirirler. Bütün karşıt etkilere karşın, kâr oranlarının düşme
eğilimi yasası işleyişini sürdür. “ Ve ancak, bazı koşullar altında ve uzun
süren dönemlerden sonra etkileri göze çarpar hale gelmektedir.” (3) Bu dönemler
de, kapitalizmin tökezlediği dönemlerdir.
Eğer kâr oranlarının düşmesini eğilim haline dönüştüren etmenler olmasaydı, kapitalizm kendi gelişmesiyle çökebilirdi. Ne var ki kapitalizm, tökezleye tökezleye varlığını sürdürüyor sürdürecek. Ta ki işçi sınıfı, son sözü söyleyene, son darbeyi indirene dek…
Eğer kâr oranlarının düşmesini eğilim haline dönüştüren etmenler olmasaydı, kapitalizm kendi gelişmesiyle çökebilirdi. Ne var ki kapitalizm, tökezleye tökezleye varlığını sürdürüyor sürdürecek. Ta ki işçi sınıfı, son sözü söyleyene, son darbeyi indirene dek…
Kaynaklar
1- Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 206, 1. Baskı,
Sol Yayınları
2- Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 212, 1. Baskı,
Sol Yayınları
3- Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 212, 1. Baskı,
Sol Yayınlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder