21 Ekim 2018 Pazar

Kâr Oranlarının Düşmesi Yasasını, Eğilim Haline Dönüştüren Etmenler

Kapitalist üretimin temel amacı artı değerdir, yani kârdır. Kâra giden yol, acımasız rekabet ortamıdır. Rekabetçi ortamda her kapitalist, rakibinden daha fazla kâra ulaşmak için sömürüyü artırma çabası içerisindedir. Bunun için her yola kapitalist başvurur.

İşçiye düşük ücret dayatılır. İşgününü uzatma yoluna gidilir. Aynı zaman diliminde işçinin daha fazla emek harcaması sağlanır. Üretim süreci, sıkı kontrol ve denetim altında tutulur. İşçinin yemek, mola zamanlarına kadar el atılır. İşçinin insani ihtiyaçlarına da uzanan, bir kontrol ve denetim süreci, sonuçta işçinin insaniliğine çarpar. Böylece kapitalist sınıfa, emek üretkenliğinin artırılmasının daha yetkin haline başvurmak kalır.

Emek üretkenliğini artırmanın daha yetkin hali, üretim sürecine daha yetkin üretme araçları sokulmasıdır. Her kapitalist bunun çabası içerisindedir. Çünkü kârın fazlası için rekabet her bireysel kapitalisti; üretimi genişletmeye, üretimde daha yetkin gelişmiş üretim araçları kullanmaya zorlar. Böylece emek üretken hale gelecek. İşçi, daha yetkin gelişmiş üretim araçlarıyla; aynı birim zamanda daha fazla meta üretecektir. Bu her bireysel kapitaliste,  pazarda diğer kapitalistlerden daha fazla avantaj sağlayacaktır. Daha az işçiyle, düşük maliyetle rakipleri karşısında daha avantajlı duruma geçecektir. Artı kâra ulaşması kolaylaşacaktır.

Ne var ki, üretim araçlarını yetkinleştiren kapitalistin, bu avantajlı durumu uzun sürmez. Diğer kapitalistlerde aynı yolu izleyerek, daha yetkin üretim araçları kullanmaya başladığında bireysel kapitalistin avantajlı durumu yok olur gider. Çünkü emek üretkenliğini artıran bu yol, toplam da kapitalist sınıfın kârının düşmesine yol açar.

Bir yandan sömürünün artırılması için emek üretkenliği artırılırken, diğer yandan emek üretkenliğinin artışı, daha az emeğin harekete geçirilmesiyle birlikte artı değeri yani kârlılığı düşürür. Böylece üretim araçlarının yetkinleşmesine, gelişmesine koşut olarak; kapitalizm geliştikçe kâr oranları düşer. Başka bir deyişle, emek üretkenliği arttıkça kâr oranları düşer.

Kâr oranlarının düşmesi, emek üretkenliğinin artışı hızında gerçekleşmez. Öyleyse, “genel yasanın etkisine 'ters düşen ve onu yok eden, ona yalnızca kendine özgü bir eğilim niteliği veren ve bu yüzden, genel kâr oranındaki düşmeden, bir düşme eğilimi olarak söz etmemize neden olan bazı zıt yönde etkilerin işe karışmaları gerekir.” (1) Karışır da. İş gününün uzatılması, emek yoğun çalışma, emek üretkenliğin artırılması, ücretlerin emek gücü değerinin altına düşürülmesi gibi uygulamalar kâr oranlarının düşmesine karşı etkide bulunur. Böylece kâr oranlarının düşmesi yasası bir eğilim haline dönüşür.

Şimdi kâr oranlarının düşmesi yasasını eğilim haline dönüştüren belli başlı etmenlere değinebiliriz.

İşgününün uzatılması kâr oranının düşmesine engel olan etmenlerdendir. Uzatılan işgünü, artı değer kitlesinin artmasını sağlar. Daha fazla artı değer daha fazla kâr oranında ifadesini bulur. Ne var ki, kapitalist için işgününü uzatmak hiç te kolay değildir. Zira işçi sınıfı işgünü mücadelesiyle yasalarla bağıtlanmış bir işgünü hakkı kazanmayı bilmiştir. Esasen işgünü uzatılarak artı değer yani sömürünün artırılması yolu, henüz gelişmemiş bir kapitalist sistemde belirleyici bir yoldur.

Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte üretim araçları da gelişmiştir. Üretim sürecine gelişmiş makineler girmiştir. Makineli üretimin gelişmesi, emek yoğunluğunun artmasına neden olmuştur. Bir işçinin, aynı zaman biriminde daha fazla emek harcaması olanağını doğurmuştur. Gelişmiş makinelerle birlikte bir işçi, daha fazla makineyi harekete geçirebilir hale gelmiştir. Böylece üretme sürecinde emeğin yoğunluğu artmıştır. Sömürü derecesini yükselten emek yoğunluğu, kâr oranının düşmesine karşı bir etmendir.

Kâr oranlarının düşmesini engelleyici bir başka etmen de emek üretkenliğindeki artıştır. Emek üretkenliğinin artışı, emeğin ve emek araçlarının daha yetkin hale gelmesidir. Bu da kapitalist gelişmede ifadesini bulur. Yani emek üretkenliğinde artış, kapitalist gelişmenin zorunlu sonucudur. Emek üretkenliğinin artışıyla, aynı iş daha az emekle yapılabilir hale gelir. Aynı miktarda üretim, daha az işçiyle yapılabilir. Bu gerçeklik sömürü derecesini artırır. Doğal olarak kârlılık ta artar. Ne var ki, değişmeyen sermayeye göre, değişen sermayedeki azalmayı sağlayan bu durum genelleşmesi kâr oranını düşürür.

Emek üretkenliğinin artışı, değişmeyen sermaye unsurlarını da ucuzlatır. Çünkü işçi, aynı birim zamanda daha fazla üretir hale gelmiştir. İşçinin aynı zamanda harcadığı emek daha fazla metada kristalize olmuştur. Başka bir deyişle, değişmeyen sermayenin maddi unsurları büyürken; birim başına düşen değeri azalır. Değerin ifadesi olan fiyatı ucuzlar. Bu durum kâr oranlarının düşmesini yavaşlatan bir etmendir. Çünkü üretme sürecine girecek ham maddelerin ucuzlaması yoluyla kapitalistin maliyeti düşer.

Emek üretkenliğinin artmasıyla, üretim sürecinde oransal olarak emek azalır, nispi artı nüfus ortaya çıkar. Yedek sanayi ordusu büyür. İşsizlik öyle büyür ki, süreç emek gücünün fiyatını düşürür. Bu durumda kapitalist için makine yerine, emek gücü kullanmak daha avantajlı duruma gelir. Bazı üretim kollarında, emek yoğun çalışıldığı için yaratılan artı değer, diğerlerine oranla daha yüksektir. Bu üretim kolları, genel kâr oranının oluşmasına katıldığı için; bu kolların varlığı, genel kâr oranının düşmesine karşıt bir etmen olarak ortaya çıkar.

Ücretlerin emek gücü değerinin altına düşmesi de kârı artıran etmenlerdendir. Çünkü değerinin altında ücret, artı değerin, kârın yükselmesini sağlar. Dolayısıyla kâr oranlarının düşmesine karşı etkide bulunur.  He fırsatta ve özellikle, işsizliğin arttığı zamanlarda ve bunalım dönemlerinde kapitalistler, ücretleri değerinin altında tutmaya çalışır.

Kâr oranlarının düşmesine karşıt başka bir etmen de dış ticarettir. Daha gelişmiş üretim araçlarıyla (gelişmiş kapitalist ülkeler) üretilmiş metaların değeri, geri üretim araçlarıyla (az gelişmiş ülkeler) üretilene göre daha düşüktür. Dolayısıyla, gelişmiş üretim araçlarıyla üretilen metalar daha ucuzdur. Dış ticaret yoluyla ucuz ham madde ve yardımcı madde ithal edilmesi, kapitalistin maliyet fiyatını düşürür. Böylece hem kar kitlesi hem de kâr oranı büyür. Öte yandan, gelişmiş ülkeler, gelişmemiş ve az gelişmiş ülkeler metalarını daha ucuza satsalar bile, değerinin üzerinde satma olanağına sahiptirler. Böylece gelişmiş ülkelerin kapitalistleri ek kâr elde edebilirler. Ayrıca geri kalmış ülkelere yatırılan sermaye de daha fazla kâr sağlar. Çünkü bu ülkelerde emek yoğun olduğu için, kâr oranı daha yüksektir.

Sözünü ettiğimiz bu etmenler, kâr oranlarının düşmesine karşı etkide bulunurlar. “bu düşüşü engelleyen, yavaşlatan ve kısmen de felce uğratan karşı etkileri de meydana” getirirler. “Bunlar, yasayı ortadan kaldırmazlar, ama etkisini azaltırlar.”(2) Yasayı eğilim haline getirirler. Bütün karşıt etkilere karşın, kâr oranlarının düşme eğilimi yasası işleyişini sürdür. “ Ve ancak, bazı koşullar altında ve uzun süren dönemlerden sonra etkileri göze çarpar hale gelmektedir.” (3) Bu dönemler de, kapitalizmin tökezlediği dönemlerdir. 

Eğer kâr oranlarının düşmesini eğilim haline dönüştüren etmenler olmasaydı, kapitalizm kendi gelişmesiyle çökebilirdi. Ne var ki kapitalizm, tökezleye tökezleye varlığını sürdürüyor sürdürecek. Ta ki işçi sınıfı, son sözü söyleyene, son darbeyi indirene dek…

Kaynaklar
1-     Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 206, 1. Baskı, Sol Yayınları
2-     Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 212, 1. Baskı, Sol Yayınları
3-     Karl Marx, Kapital 3, Sayfa 212, 1. Baskı, Sol Yayınlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder