Marx, sermayenin ilkel birikiminin nasıl oluştuğunu
sorarak başlıyor. İlkel birikim eğer, köle
ve serfler, direkt olarak ücretli işçiye dönüşmemişlerse, doğrudan üreticilerin(küçük
köylü, zanaatçı) mülksüzleşmesi yoluyla
gerçekleşmiştir. Bu, sahibinin emeğine dayalı özel mülkiyetin yok oluşu
demektir.
Marx özel mülkiyete değiniyor. Özel mülkiyet, toplumsal kolektif mülkiyetin antitezidir. Ancak, emek araçlarıyla, emeğin koşullarının, özel kişiye ait olduğu yerlerde var olabilir. Bu kişilerin, emekçi olup olmamalarına göre, özel mülkiyetin niteliği farklı olur. Demek ki Marx, özel mülkiyete, sahibinin emekçi olup olmaması açısından yaklaşıyor. Diğer bir deyişle sömürü ilişkisi açısından yaklaşıyor. Zira özel mülkiyet sahibi, emekçi değilse, onun mülkiyeti başkasını sömürü aracıdır ancak. Oysa emekçi için, üretim aracı ve emeğin koşulları başkasının emeğinin sömürüsü için kullanılmaz. Eğer bu durmda da, bir sömürüden söz edilecekse, o ancak, kendi emeğini sömürebilir.
Bir emekçinin, üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti
küçük işletmenin temelidir. Küçük işletme, emekçinin özgür kişiliğinin
gelişmesinin temel koşuludur. Bu üretim
tarzı, köle ve serflik ilişkisi altında da olmasına karşın, esas gelişmiş halini,
klasik şeklini, emekçinin üretim aracı sahibi olmasıyla almıştır. Yani bunun
için, işlediği toprağın sahibi köylü, aletlerin sahibi zanaatçı olmak gerekir.
Bu üretim tarzında toprak, parçalara bölünmüş, üretim araçları dağılmış
durumdadır. Diğer yandan, bu üretim tarzı; işbölümünü, doğal kuvvetlerin
denetimini, üretici güçlerin özgürce gelişmesini dıştalar. Bu üretim tarzı
ancak, dar sınırlar içerisinde hareket eden bir toplumla bağdaşır.
Gelişmenin belli aşamasında, bu üretim tarzının çözülüp,
dağılmasının ön koşulları oluşur. Bireylerin malı, dağınık üretim araçları
toplanır, toplumsallaşır ve yoğunlaşır. Birkaç kişinin dev mülkü haline
dönüşür. Halk yığınları, topraktan, üretim ve geçim araçlarından yoksun
bırakılır. Bu, mülksüzleştirilme durumudur. “Halk yığınlarının bu korkunç ve ıstıraplı
mülksüzleştirilmesi işlemi, sermayenin tarihinin başlangıcını
oluşturur.”K-1-781 Doğrudan üreticilerin mülksüzleştirilmeleri, acımasız bir
vahşet ve çirkin tutkuların dürtüsüyle gerçekleştirilmiştir. "Tecrit edilmiş,
bağımsız emekçi bireyin, deyim yerindeyse, kendi emek koşullarıyla
kaynaşmasının sonucu olan özel mülkiyetin yerini, öbürlerinin itibari olarak
özgür emeğinin, yani ücretli emeğin sömürülmesine dayanan kapitalist özel
mülkiyet alır.”K-1-781 Demek ki, emekçinin özel mülkiyetinden, kapitalist özel
mülkiyete geçiş söz konusudur. Bu geçişte zor, ilkel birikimin bir yöntemi olarak kullanılmıştır.
Küçük köylünün, zanaatçının mülksüzleştirilmesiyle, onların
üretim araçları sermayeye, kendileri ise proletaryaya dönüşmüştür. Artık,
emeğin daha toplumsallaşması, toprak ve diğer üretim araçlarının, daha fazla
ortak hale dönüştürülmesiyle, mülksüzleştirilmenin yeni biçimi ortaya çıkar.
“Şimdi mülksüzleştirilecek olan kimse, artık, kendi hesabına çalışan emekçi
değil, birçok emekçiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzleştirme, kapitalist
üretimin kendi içinde taşıdığı yasaların işlemesiyle, sermayenin merkezileşmesi
ile gerçekleşecektir.”K-1-782
Artık mülksüzleştirilme sırası kapitalisttedir.
Kapitalizmin giderek gelişmesiyle birlikte, emeğin daha fazla toplumsallaşması,
rekabeti sürdüremeyen kapitalistlerin süreçten ayrılması, sermayenin büyümesi
ve merkezileşmesiyle mülksüzleşme süreci başlamıştır. Bu sürecin avantajını
elinde tutan sermaye, sahiplerinin azalmasıyla birlikte ve aynı zamanda sömürünün
artmasıyla, “sayıları sürekli artan, kapitalist üretim sürecinin mekanizmasıyla
eğitilen, birleştirilen ve örgütlenen işçi sınıfının baş kaldırmaları da
genişler, yaygınlaşır. Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği
altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayak bağı olur. Üretim araçlarının merkezileşmesi
ve emeğin toplumsallaşması, en sonunda, bunların kapitalist kabuklarıyla
bağdaşamadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel
mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirilenler mülksüzleştirilirler.”K-1-782
Kapitalist özel mülkiyet, emekçinin emeğine dayalı özel
mülkiyetin yadsınmasıdır. Bu ilk yadsımadır. Sonra, kapitalist üretim, zorunlu
olarak kendi yadsınmasını doğurur. Bu da yadsımanın yadsınmasıdır. Bu artık,
özel mülkiyetin yeniden kurulması değildir. “ama ona, kapitalist dönemde
edinilen elbirliği ve toprak ile üretim araçlarının ortak sahipliği temeline
dayanan bireysel mülkiyeti sağlar. K-1-783 Yani artık, söz konusu olan özel
mülkiyet değil, toplumsal mülkiyettir. Başka bir deyişle, özel mülkiyetin
kaldırılmasıdır.
Marx burada, diyalektik yasanın (yadsımanın yadsınması)
ifadesinden dolayı Hegelci olarak itham edilmiştir. Oysa Marx, nesnel süreci
ortaya koymaktadır. Marx, diyalektik yasayı topluma dayatmamaktadır. Tam
tersine, süreci kendi diyalektik akışı içerinde irdelemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder