14 Ocak 2014 Salı

Kapitalist Birikimin Tarihsel Eğilimi

Marx, sermayenin ilkel birikiminin nasıl oluştuğunu sorarak başlıyor. İlkel birikim eğer, köle ve serfler, direkt olarak ücretli işçiye dönüşmemişlerse, doğrudan üreticilerin(küçük köylü, zanaatçı) mülksüzleşmesi yoluyla gerçekleşmiştir. Bu, sahibinin emeğine dayalı özel mülkiyetin yok oluşu demektir.

Marx özel mülkiyete değiniyor. Özel mülkiyet, toplumsal kolektif mülkiyetin antitezidir. Ancak, emek araçlarıyla, emeğin koşullarının, özel kişiye ait olduğu yerlerde var olabilir. Bu kişilerin, emekçi olup olmamalarına göre, özel mülkiyetin niteliği farklı olur. Demek ki Marx, özel mülkiyete, sahibinin emekçi olup olmaması açısından yaklaşıyor. Diğer bir deyişle sömürü ilişkisi açısından yaklaşıyor. Zira özel mülkiyet sahibi, emekçi değilse, onun mülkiyeti başkasını sömürü aracıdır ancak. Oysa emekçi için, üretim aracı ve emeğin koşulları başkasının emeğinin sömürüsü için kullanılmaz. Eğer bu durmda da, bir sömürüden söz edilecekse, o ancak, kendi emeğini sömürebilir. 

Bir emekçinin, üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti küçük işletmenin temelidir. Küçük işletme, emekçinin özgür kişiliğinin gelişmesinin temel koşuludur.  Bu üretim tarzı, köle ve serflik ilişkisi altında da olmasına karşın, esas gelişmiş halini, klasik şeklini, emekçinin üretim aracı sahibi olmasıyla almıştır. Yani bunun için, işlediği toprağın sahibi köylü, aletlerin sahibi zanaatçı olmak gerekir. Bu üretim tarzında toprak, parçalara bölünmüş, üretim araçları dağılmış durumdadır. Diğer yandan, bu üretim tarzı; işbölümünü, doğal kuvvetlerin denetimini, üretici güçlerin özgürce gelişmesini dıştalar. Bu üretim tarzı ancak, dar sınırlar içerisinde hareket eden bir toplumla bağdaşır. 

Gelişmenin belli aşamasında, bu üretim tarzının çözülüp, dağılmasının ön koşulları oluşur. Bireylerin malı, dağınık üretim araçları toplanır, toplumsallaşır ve yoğunlaşır. Birkaç kişinin dev mülkü haline dönüşür. Halk yığınları, topraktan, üretim ve geçim araçlarından yoksun bırakılır. Bu, mülksüzleştirilme durumudur. Halk yığınlarının bu korkunç ve ıstıraplı mülksüzleştirilmesi işlemi, sermayenin tarihinin başlangıcını oluşturur.”K-1-781 Doğrudan üreticilerin mülksüzleştirilmeleri, acımasız bir vahşet ve çirkin tutkuların dürtüsüyle gerçekleştirilmiştir. "Tecrit edilmiş, bağımsız emekçi bireyin, deyim yerindeyse, kendi emek koşullarıyla kaynaşmasının sonucu olan özel mülkiyetin yerini, öbürlerinin itibari olarak özgür emeğinin, yani ücretli emeğin sömürülmesine dayanan kapitalist özel mülkiyet alır.”K-1-781 Demek ki, emekçinin özel mülkiyetinden, kapitalist özel mülkiyete geçiş söz konusudur. Bu geçişte zor, ilkel birikimin bir yöntemi olarak kullanılmıştır.

Küçük köylünün, zanaatçının mülksüzleştirilmesiyle, onların üretim araçları sermayeye, kendileri ise proletaryaya dönüşmüştür. Artık, emeğin daha toplumsallaşması, toprak ve diğer üretim araçlarının, daha fazla ortak hale dönüştürülmesiyle, mülksüzleştirilmenin yeni biçimi ortaya çıkar. “Şimdi mülksüzleştirilecek olan kimse, artık, kendi hesabına çalışan emekçi değil, birçok emekçiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzleştirme, kapitalist üretimin kendi içinde taşıdığı yasaların işlemesiyle, sermayenin merkezileşmesi ile gerçekleşecektir.”K-1-782 

Artık mülksüzleştirilme sırası kapitalisttedir. Kapitalizmin giderek gelişmesiyle birlikte, emeğin daha fazla toplumsallaşması, rekabeti sürdüremeyen kapitalistlerin süreçten ayrılması, sermayenin büyümesi ve merkezileşmesiyle mülksüzleşme süreci başlamıştır. Bu sürecin avantajını elinde tutan sermaye, sahiplerinin azalmasıyla birlikte ve aynı zamanda sömürünün artmasıyla, “sayıları sürekli artan, kapitalist üretim sürecinin mekanizmasıyla eğitilen, birleştirilen ve örgütlenen işçi sınıfının baş kaldırmaları da genişler, yaygınlaşır. Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim tarzının ayak bağı olur. Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması, en sonunda, bunların kapitalist kabuklarıyla bağdaşamadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirilenler mülksüzleştirilirler.”K-1-782

Kapitalist özel mülkiyet, emekçinin emeğine dayalı özel mülkiyetin yadsınmasıdır. Bu ilk yadsımadır. Sonra, kapitalist üretim, zorunlu olarak kendi yadsınmasını doğurur. Bu da yadsımanın yadsınmasıdır. Bu artık, özel mülkiyetin yeniden kurulması değildir. “ama ona, kapitalist dönemde edinilen elbirliği ve toprak ile üretim araçlarının ortak sahipliği temeline dayanan bireysel mülkiyeti sağlar. K-1-783 Yani artık, söz konusu olan özel mülkiyet değil, toplumsal mülkiyettir. Başka bir deyişle, özel mülkiyetin kaldırılmasıdır.

Marx burada, diyalektik yasanın (yadsımanın yadsınması) ifadesinden dolayı Hegelci olarak itham edilmiştir. Oysa Marx, nesnel süreci ortaya koymaktadır. Marx, diyalektik yasayı topluma dayatmamaktadır. Tam tersine, süreci kendi diyalektik akışı içerinde irdelemektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder