Halkın, topraklarından uzaklaştırılması yoluyla yaratılan
proletarya, yeni doğmakta olan manifaktür tarafından aynı hızla emilemiyordu.
Alışılagelen yaşamlarından koparılan bu insanlar, yeni disipline yaşantıya uyum
sağlayamıyordu. Dolayısıyla bunlar, koşulların baskısıyla hırsız, dilenci,
serseri haline geldiler. Bu durum, cezalandırma yöntemiyle önlenmeye çalışıldı.
“Böylece, 15. Yüzyıl sonuyla, 16. Yüzyıl boyunca bütün Batı Avrupa’da
serseriliğe karşı kanlı yasalar çıkarıldı.”K-1-751 Bugünkü işçi sınıfı ataları,
dilenci durumuna düşürüldükleri için cezalandırılıyordu. Önce topraklarından
koparılan, evlerinden atılan, işsiz güçsüz bırakılan insanlar, serseri haline
getirilip, şiddetle cezalandırılıyor, ücretlilik sisteminin gerektirdiği
biçimde disipline ediliyorlardı.
Kapitalist üretim süreci ilerledikçe, toplumun bir yanda sermaye, diğer yanda emek gücünü satanlar olarak ayrılması, ayrıca bunların, emek güçlerini gönüllü bir tarzda satmaları yetmiyordu. İlerlemeyle birlikte, kapitalist üretim biçimini bir doğa yasası gibi görmeye yatkın bir işçi sınıfı da oluşturuyordu. Zira "kapitalist üretim süreci bir kez örgütlenmesini tamamladı mı, bütün direnmeleri kırar.”K-1-754 Nispi artı nufus yaratarak, ücretleri sermayenin istediği düzeyde tutar. Bu apaçık baskı sürecinde, ekonomik ilişkilerin baskısı, emekçilerin kapitalistin boyunduruğu altına girmesini tamamlar. Bu aşamadan sonra artık, ekonomik koşulların dışında, doğrudan baskı, halen kullanılmasına karşın belirleyici değildir. Zira işlerin olağan gittiği bir durumda işçi, üretimin doğal seyrine bırakılabilir. Ama kapitalizmin ilk aşamasında işçi zor yoluyla ehlileştirilmelidir. Dolayısıyla “yükseliş halindeki burjuvazi, ücretleri ‘düzenlemek’, yani bunu artı değer yapımına uygun sınırlar içinde tutmak, işgününü uzatmak ve emekçinin kendisini normal bir bağımlılık durumuna sokmak için, devletin gücünü daima kullanır. Bu, ilkel birikim denilen şeyin esas ögelerinden biridir.”K-1-755
14. yüzyılın son yarısından itibaren, kapitalizmin ilk dönemlerinde, işçi sınıfı küçük bir kitle oluşturuyordu. “Emeğin sermayeye bağımlılığı henüz şekil yönündendi – yani üretim tarzı henüz özgül kapitalist niteliğini kazanmamıştı. Değişen sermaye, değişmeyen sermayeye geniş ölçüde egemendi.”K-1-755 Doğal olarak, ücretli emeğe ihtiyaç fazlaydı. Ücretler daha yüksek, karlar ise düşüktü. Yasalarla ücretlerin belirlenmesi yoluna gidildi. Devlet tarafından ücretler için, üst sınır belirlenmesine karşın, alt sınır çizilmemiştir. İşçilerin, kendi aralarında birleşmeleri suç sayılmış, sendikaları yasaklanmıştır. Sendika karşıtı yasaların 1825 yılında kaldırılmasına kadar durum böyledir.
Burada devletin, sermayenin ihtiyacına göre, tavır belirlediği vurgulanmalıdır. Yasa dışı proletarya yaratmak için, sömürüyü artırma ve hızlandırmada devletin acımasız katkısı vardır. Ücretlere üst sınır koyan yasaların çıkarılması, sendikalara karşı tutum örneklendirilebilir. Öyle ki, “İngiliz parlamentosu, emekçilere karşı, kapitalistlerin sürekli bir sendikası davranışını utanmazca bir bencillik içerisinde, tam 500 yıl sürdürdükten sonra, kitlelerin baskısı altında ve istemediği halde, grevlere ve sendikalara karşı olan yasaları yürürlükten kaldırmıştır.”K-1-758 Yine burada, kazanım için, kitlelerin baskısı, mücadelesi vurgulanmalıdır.
Marx'ın dip notla A.Smith'ten alıntısını da buraya iliştirelim: "Yasa koyucu ne zaman patronlar ile işçileri arasındaki anlaşmazlıkları çözümlemeye kalkışsa, danışmanları daima patronlar oluyor."K-1-755
Kapitalist Çiftçinin Doğuşu
İngiltere de ilk çiftçi örneği, kendisi de serf olan
çiftlik kâhyasıydı. Daha sonra, bunun yerini, tohumu, hayvan ve araçları toprak beyinin sağladığı çiftçi aldı. Bunun durumu köylüden farklı değildi. Yalnızca daha
fazla ücretli emek sömürüyordu. Çok geçmeden bu çiftçiler, yarıcı çiftçi halini aldı. Gerekli
olan yatırımın yarısını o, yarısını bey sağlıyordu. Bu durum da ortadan kalkıp,
sermayeyi kendisi yatıran ve ücretli emek çalıştırarak çoğaltan, ürünün bir
kısmını beye ayni, ya da, para olarak, kira karşılığı ödeyen gerçek çiftçi
aldı. Bunlar artık kapitalist çiftçilerdir.
Tarımsal Devrimin Sanayi Üzerindeki Tepkisi, Sanayi Sermayesi İçin İç
Pazarın Yaratılması
Tarımsal nüfusun sürekli mülksüzleştirilmesiyle,
bağımlılıklarından kurtulmuş proletarya yaratılmıştır. Toplumsal nüfusun bir
kısmının, serbest hale getirilmesiyle birlikte, bunların daha önceki beslenme
araçları da serbest hale gelmiştir. Böylece, değişen sermayenin maddi bir
ögesine dönüştürülmüştür. Artık, “Mülksüzleştirilen ve yerlerinden atılan
köylü, değeri, yeni efendisinden, sanayi kapitalistinden, ücret biçiminde satın
almak zorundaydı.”K-1-764 Kuşkusuz bu durum bir pazarı zorunlu kılar. “Tarımsal
nüfusun bir kısmının mülksüzleştirilmesi ve yerlerinden atılmaları, sanayi
sermayesi için, yalnız, emekçilerle, bunların geçim araçlarını serbest hale
getirmekle kalmaz, bir içi Pazar da yaratmış olur.”K-1-766 Eskiden köylü ailesi
geçim araçları ve hammaddelerini kendisi üretip, çoğunu kendi tüketirken, artık
bunlar meta haline gelip, pazarın konusu olmuşlardır. Kırsal ev sanayin yok
edilmesi, iç pazarın genişlemesine katkı koymuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder