22 Aralık 2013 Pazar

ÜCRETLER - Emek Gücü Değerinin ya da Fiyatının Ücrete Dönüşmesi

Marx bu bölümde, emeğin satılması yanılgısını ve emek gücünün değeri ya da fiyatının ücrete dönüşümünü ortaya koyuyor. Marx burada değerin fiyattan sapmadığı varsayımıyla hareket ediyor. Diğer bir deyişle, fiyatla değerin aynı olduğu varsayımıyla hareket ediyor.

Burjuva Toplumda, bir işçinin ücreti, işçinin emeğinin değeri ya da fiyatı olarak belli bir miktarda para olarak görünür. Bu görüngüden hareket eden herkes, emeğin değerinden ya da fiyatından söz ederler. Burada yanlış bir algı vardır. Bu yanlış algı, işgücünün değeri ya da fiyatının, emeğin değeri ya da fiyatı olarak görünmesinden kaynaklanır. Diyelim işçi, 12 saat çalıştı ve karşılığında 6 şilin aldı. İşçinin aldığı bu 6 şilin emek gücünün değil de emeğinin karşılığı olarak görünür. İşçi emek gücünü değil de, emeğini satıp eş değerini almış olarak görünür. Eğer işçi, göründüğü gibi 12 saat çalışıp, 6 şilinlik bir değer üretip, 6 şilinlik emeği karşılığını almış olsaydı, ne artı değer, ne de kapitalizm olurdu.

Bu yanlış algı, aynı zamanda işgünün, ücret olarak ödenen bölümünün, tüm işgününün değeri ya da fiyatı olarak görünmesinden kaynaklanır.  Böylece, gerekli emek ve artı emek ayrımının tüm izleri silinir gider ve işçinin, tüm çalışma zamanının karşılığı ücret olarak ödenmiş olarak görünür. Böylelikle, sömürü gerçeği, bir sis perdesi altında kalmış, gizlenmiş olur. 

Diğer yandan işçiye ücreti, emek sarf edildikten sonra ödenir. Dolayısıyla da, ücret bizzat emeğin kendisine yapılmış gibi görünür.  Bu nedenle de, emek, satın alınarak karşılığı ödenmiş gibi görünür. Ayrıca, işçinin kapitaliste sağladığı kullanım değeri,  terzi emeği, dokumacı emeği, ayakkabıcı emeği gibi yararlı bir iş olarak ortaya çıkar. Ama emeğin, değer yaratma öğesi alarak bir özelliğe sahip olması olgusu sıradan aklın kavrayışı ötesindedir. Oysa “pazarda, para sahibi ile doğrudan doğruya yüz yüze gelen aslında emek değil, emekçidir. Onun sattığı kendi emek gücüdür. Onun emeği, fiilen (harcanmaya ) başlar başlamaz, artık, ona ait olmaktan çıkmıştır ve bunun için de bu emeğin şimdi onun tarafından satılması söz konusu olamaz. Emek değerin özü ve değerin içkin ölçüsüdür, ama kendisinin bir değeri yoktur.”K-1-549 Bu alıntı her şeyi açıklamaktadır. 

Emek değerin ölçüsüdür. Dolayısıyla, Herhangi bir metanın değeri, kendisine harcanan emek zamanla ölçülür. Bu durumda emeği değeri olan, alınıp satılabilir bir meta olarak kabul edelim. Bu durumda, emeğin değerinin emek zamanla belirlenmesi gerekir ki, buda saçma olurdu. Çünkü ölçen görevinde olan kendisini ölçemez. O halde, meta olan ve bir değeri olan emek gücüdür. Emeğin kendisi bir meta değildir ve bir değeri de yoktur. Dolayısıyla pazarda satılamaz. İşçi, pazarda kapitalistle karşı karşıya geldiğinde ona emek gücünü yani çalışma kapasitesini satar. İşçinin, emeğini satamamasının basit bir nedeni vardır. İşçi pazarda satıştan önce, emeğine bağımsız bir görünüm veremez. Kapitalist kendisini çalıştırmaya başladığı andan itibaren de, emeği artık kendisine ait değildir, kapitaliste aittir ve bu nedenle de satılmaz.  

Bu durumda, ücret, emek gücünün değerinin ya da fiyatının bir görünüş biçimidir. Ne var ki, var olmayan bir metanın yani emeğin değeri ya da fiyatı gibi görünür. Dolayısıyla, emeğin değeri kavramı, düzmece bir kavramdır ve emek gücünün akla uygun olmayan bir ifadesidir. Şunu da belirtmek gerekir ki, bu görüngü, ücretlilik sisteminin kendisinden kaynaklıdır. Ücretlilik biçimi, gerekli emek ile artı emek, karşılığı ödenmiş ve karşılığı ödenmemiş emek ayrımının bütün izlerini siler. Böylece kapitalist sitemde, bütün emek karşılığı ödenmiş emek olarak görünür.  Angaryada, işçinin kendisi için harcadığı emekle efendisi için harcadığı yükümlü emek, yer ve zaman olarak ayrılığı açıkça görünür. Köle emeğinde ise, kölenin bütün emeği karşılığı ödenmemiş olarak görünür. Çünkü mülkiyet ilişkisi kölenin kendisi için harcadığı emeği gözlerden saklar. Zira köle tüm bedeniyle sahibine aittir. Oysa “ücretli işçinin karşılığı ödenmeyen emeğini, para ilişkisi gözlerden gizler.”K-1-553

Demek ki, ücret biçimi, işçinin emeğinin karşılığının ödendiği görüngüsü yaratır. Bu görüngü Marx, tarafından aralanır. Emeğin değeri ya da fiyatı olarak görünenin, aslında emek gücü değeri yada fiyatı olduğunu bilimsel yaklaşımla ortaya koyar. “Klasik ekonomi politik, şeyler arasındaki gerçek ilişkiye neredeyse değinir gibidir, ama onu bilinçli olarak formülleştirmez. Sırtındaki burjuva postuna sarıldıkça da bu işi zaten beceremez.”K-1-555

Zamana Göre Ücret

Zamana göre ücret “emeğin ortalama fiyatı, emek gücünün ortalama günlük değerinin, emek gücündeki ortalama saat sayısına bölünmesiyle bulunur."K-1-557 Diyelim emek gücünün, günlük ortalama değeri 40 lira, işgünü de 8 saat olsun. Bu durumda; 40: 8 =5 lira eder. Bu durumda iş saati fiyatı, 5 liradır. Bu, işin fiyatı için, ölçü birimi hizmeti görür.  

Buradan diyor Marx, emeğin fiyatı sürekli düştüğü halde, günlük, haftalık vb. ücretlerin aynı kalabileceği sonucu çıkar. Şöyle ki; işgünü 9 saatken, 40: 9 = 4,44 lira, işgünü 10 saatken 4 lira olur. Bu 8 saatlik ücret karşılığı 10 saat çalıştırmak anlamına gelir. Başka bir deyişle bu, işgününü uzatarak, saatlik ücretin azaltılması anlamına gelir. Bu durum, kapitaliste sömürüyü artırma olanağı verir.

Ya da 1 saatlik emeğin fiyatı 4 lira iken, işgününü düşürelim. İşgünü 8 saat iken, 8 x 4 = 32 lira, işgünü 6 saatken, 6 x 4 = 24 lira olur. İşçi gerekli olana (40 lira) dahi ulaşamıyor. Buradan da, aşırı çalışma gibi, eksik çalışmanın da sonucunun yıkıcı olduğu kavrayışına varırız. 

Devamla Marx, normal işgününün ötesine uzanan fazla mesaiye değiniyor. Ayrıca bu sürecin işçiden daha fazla artı değer sızdırılması sonucu kapitaliste rekabet olanağı sağlamasına değiniyor. 

Parça Başı Ücret

Parçabaşı ücret, zamana göre ücretin değişikliğe uğramış biçimidir. Bu ücret biçimi, işçinin, ürettiği meta miktarı ya da yürüttüğü işlem sayısına bağlıdır. Parça başına ücret, günlük emek gücü değerinin, normal bir işgününde üretilen parça sayısına bölünerek bulunur.  

Bu biçimle, üretim daha kolay denetlenir. Aslında, emeğin yoğunluğu, niteliği ücret tarafından belirlenir. İş kötü olursa ücret kısılabilir, işçi işten atılabilir.  Eğer parça başına ücret belliyse, işçi ücretini çoğaltmak için, işinin sınırlarını zorlar. Böylece emek yoğunluğunu artırır. Zira işgünü uzatılması işçinin çıkarınadır, çünkü daha çok kazanabilir.

Bu sömürü biçimi, kapitalist ile işçi arasına asalakların girişi kolaylaştırır. Diğer yandan kapitaliste bir işçibaşı ile sözleşme olanağı sağlar. “Emekçinin sermaye tarafından sömürülmesi, burada emekçinin emekçi tarafından sömürülmesiyle uygulanır.”K-1-567

Geniş hareket alanıyla işçinin, kişiliğini geliştirip, ona bağımsızlık duygusu da verir. Rekabet duygusunu geliştirir. İşçinin, hüneri becerisi, dayanıklılığı dolayısıyla, farlı ücretin alınıyor olması, emeğin karşılığının aldığı izlenimi verir. Dolayısıyla, bu özelliğiyle sömürüyü daha fazla gizler. 

Marx, parça başı ücret için, “buraya kadar anlatılanlardan, parça başı ücretin, kapitalist üretim tarzıyla en uyumlu ücret şekli olduğu sonucu çıkıyor.”K-1-571 diyor.

Ücretlerdeki Ulusal Farklılıklar

Çeşitli ülkelerdeki ücretleri karşılaştırırken, emek gücü değer büyüklüğündeki değişimi belirleyen tüm etmenler hesaba katılmalıdır diyor Marx. Yani birincil geçim maddeleri fiyatı ve oylumu, eğitim giderleri, kadın çocuk emeğinin oynadığı rol, emek üretkenliği, yoğunluğu vb. dikkate alınmalıdır. Zira her ulusun tarihsel gelişme düzeyi farklıdır. İşçinin yaşam düzeyi alışkanlıkları, hatta örgütlenme düzeyi ücret farklılıklarında etken olmalıdır.

Bir ülkedeki, herhangi bir metanın değeri, onun üretilmesi için kullanılan emeğin üretkenliği yoğunluğuna bağlıdır. Yoğunluğu ortalamadan düşük emek kullanıldığında metanın üretimi için daha fazla zaman gerekir. Bu nedenle de normal emek sayılmaz. Emeğin ortalama yoğunluğu ülkeden ülkeye değişir. Kiminde büyük kiminde de küçük olur. "Bu ulusal ortalamalar, ölçü birimi, evrensel emeğin ortalama birimi olan bir ıskala meydana getirirler. Bu nedenle daha yoğun bir ulusal emek, daha az yoğun olana göre, aynı sürede, daha çok para ile ifade edilen daha fazla değer üretir.”K-1-574  Ama Marx, uluslararası durumda, değer yasasının bir değişikliğe uğradığından söz ediyor. “Ama” diyor, değer yasasının uluslararası uygulamasında, daha üretken ulusal emek, dünya pazarında rekabet nedeniyle, ürettiği metaların satış fiyatını değerlerinin düzeyine indirmeye zorlamadığı sürece, yoğunluk derecesi daha yüksek emek sayıldığı için, bir değişikliğe uğrar.”K-1-574

Bir ülkede kapitalist üretim ne kadar gelişmişse, emeğin ulusal yoğunluğu ve üretkenliği ortalamanın (uluslararası düzeyin) üzerine çıkar.  Bu nedenle, farklı ülkelerde aynı türden metalar, aynı emek zamanda farklı miktarlarda üretilirler ve farklı fiyatlarla ifade edilen farklı uluslararası değerlere sahip olurlar. Bu nedenle paranın nispi değeri,  gelişmiş ülkede gelişmemiş ülkeye göre daha küçük olur. Şimdi bu durumdan çıkan şey şudur: nominal ücretlerin, yani emek gücünün para ile ifade edilen değerinin de, gelişmiş ulusta gelişmemiş ulusa göre daha yüksek olacaktır. Marx, burada bir uyarı veriyor. Bu yüksekliğin, gerçek ücretlere, yani emekçinin geçim araçlarına tekabul edeceğini tanıtlamaz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder