Marx, basit elbirliğini, aynı türden işi yapan işçilerin, bir ve aynı
işgününde, ya da farklı fakat aralarında ilişki olan iş süreçlerinde, bir araya
getirilmeleri olarak belirtiyor. Yani, elbirliği için, çok sayıda işçi, para
sahibi tarafından aynı zamanda, aynı yerde, çalıştırılmak üzere bir araya
getirilmiş olması gerekir. Başka bir deyişle, aynı işgününde, belirli,
planlanmış bir iş için, birçok emek gücünün, birlikte harekete geçirilmesi
elbirliğidir.
İşçilerin, para sahibi tarafından bir araya getirilebilmeleri için ise,
sermayenin, asgari bir düzeye gelmiş olması gerekir. Zira bu kapitalist üretim
sürecinin gereğidir. Birçok emeğin, tek bir kapitalistçe çalıştırılamadığı
durumda kapitalizm olanaksız hale gelir. Dolayısıyla “tek bir kapitalistin
patronluğu altında aynı türden meta üretmek üzere bir arada çalışmaları, hem
tarih, hem mantık açısından kapitalist üretimin çıkış noktasını meydana
getirir.”K-1-336
Ne var ki, basit elbirliği, yalnızca kapitalist üretim sürecine ait bir
ilişki değildir. Kapitalizm öncesi ilişkilerde de bu ilkel biçimiyle mevcuttu.
Örneğin ortaçağda ve modern sömürgelerde elbirliği, boyunduruk, kulluk ve
kölelik ilişkisine bağlı olarak gerçekleşmiştir. Kitleler halinde emek gücü
aynı anda harekete geçirilmiştir. Yine ilkel topluluklarda, elbirliği vardı ve
ortak mülkiyete dayanıyordu. Kapitalist biçimdeki elbirliği ile önceki
biçimlerdeki elbirliği birbirinden farklıdır. Kapitalist biçimde elbirliği,
emek gücünü sermayeye satan ücretli emekçileri öngörür. Bu ayırıcı özelliktir.
Belli sayıda işçinin, tekil ya da birlikte çalışması, değer üretimi
yönünden fark etmez. Değerde gerçekleşen emek ortalama emek
zamanıdır. Tek işçinin iş günü 12 saat olsun. 12 işçi için bu 144 saattir. Her
bireysel işçinin ortalama emekten az ya da çok sapmalarına karşın, her birinin
işgünü, 144’ün 12’de biridir. Bu nedenle ortalama toplumsal işgünü niteliği
verir.
Çok sayıda işçinin, bir arada çalışıyor olması, çalışma sisteminde bir
değişiklik meydana getirmez. Lakin üretimin, maddi koşullarında bir devrime yol
açar. Dolayısıyla da, kapitaliste birçok avantaj sağlar. Çalışılan
işyeri, depolar, işçilerin kullandıkları araç gereçler, birlikte ve ortak
tüketildiğinden, araç gereçler daha yararlılıkta tüketilir ve tasarruf
sağlanır. Ayrıca elbirliği, bu tek bir kuvvet halinde kaynaşma, bedensel
canlılığa ve rekabet dürtüsüne yol açar. Böylece 144 saat ortaklaşa işgünü,
ayrı ayrı 12 saatlik işgününden fazla üretir. Çalışılan iş daha büyük bir hızla
yürür. İşin niteliği gereği, birçok sanayi kolundaki üretimin kritik
dönemlerine olumlu etki yapar. Zira bu kritik zamanlarda elbirliğinin yokluğu
çeşitli zararlara yol açar. Marx, ABD’nin batı kesiminde buğdayın, Doğu
Hindistan’ın bazı kesimlerinde de pamuğun, elbirliği yokluğundan ziyan oluşunu
örnek veriyor.
Basit elbirliği, yeni bir gücün yaratılmasını sağlamıştır. Bu güç,
”bireylerin üretici gücünde artma değil, yepyeni bir gücün, yani kitlelerin
ortak gücünün yaratılmasıdır.”K-1-340 Bu güç, tek tek bireylerin güçlerinin
toplamı değildir. Bu güç, yepyeni bir güçtür. Zira ”işçi, diğer
işçiler ile sistemli bir elbirliğine girdiği anda, bireyselliğin verdiği
bağları parçalar, türünün yetilerini geliştirir.”K-1-344 Dolayısıyla bu güç,
bireyselliklerin ya da bireysel güçlerin basit bir toplamı değil, bu toplamdan
oluşan yeni nitelikte bir güçtür. Diğer yandan bu güç, birleştirilmiş işgünü
anlamına da gelir. Bu birleştirilmiş toplam işgünü, tek tek işgünleri toplamına
göre, daha fazla miktarda kullanım değeri üretir. Böylece, bir meta üretimi
için gerekli emek zamanı kısaltılmış olur. Birleştirilmiş işgününün, kendine
özgü üretkenlik gücü, toplumsal emeğin üretme gücüdür. Bu güç elbirliğinden
doğar.
Geniş boyutta ortaklaşa emeğin, bir arada uyum içerisinde hareketi için,
bir yönlendirici güce ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla denetleme, yönlendirme,
düzenleme işleri sermayenin bir işlevi olur. Zira elden geldiğince, artı değer
sızdırmak sermayenin eğilimidir ve en geniş emek gücünü, en etkin bir şekilde
sömürmek ister. Ne var ki, elbirliği yapan işçilerin artmasıyla birlikte,
sermayenin, hesapsızca sömürüsüne karşı direnme de artar. Bu direnmeleri kırmak
içinse, sermayenin baskısını artırması zorunluluğu ortaya çıkar. Kuşkusuz bu
baskı, zor sadece kapitalizme özgü değildir. Zira baskı, zor bütün sömürü
ilişkilerinin zorunlu sonucudur. Öyleyse, “kapitalistin uyguladığı denetim,
yalnızca, toplumsal emek sürecinin niteliğinden doğan ve bu sürece özgü özel
bir işlev değil, aynı zamanda, bu toplumsal emek sürecinin sömürülmesi
işlevidir ve kökleri, sömürücü ile onun sömürdüğü canlı ve çalışan hammadde
arasındaki kaçınılmaz uzlaşmaz karşıtlıkta bulur.” K-1-345 Kapitalistin
denetimi ya da baskısı iki yönlüdür. Bir yanda üretim sürecinin gereği olarak
yansır, diğer yandan da sömürü ilişkisinin (proleter burjuva çelişkisi)
kendinde gerekliliktir. “Elbirliği boyutları büyüdükçe, bu
zorbalıkta kendisine özgü biçimlere girer.” K-1-346 sermayenin, gerçek anlamda,
kapitalist üretime başlayabileceği, asgari miktara ulaştığında, kapitalisti
fiilen çalışmadan çekmesi gibi, şimdi de, işçilerin doğrudan denetimi,
yönetici, ustabaşı, posta başı gibi ücretli kişilere bırakılır. Denetim ve
gözetim işi bu kişilerin özel görevleri olur.
Emek pazarında, tek tek işçiler, kendi emek güçlerinin sahipleri olarak,
kapitalistle karşı karşıya gelirler. Tek tek her biri, kapitalistle
sözleşmelerini yaparlar. İşçiler, birbirlerinden bağımızdırlar ve sadece
kapitalistle ilişki içerisindedirler. Kendi aralarında ilişkileri yoktur ve
aralarında elbirliğine dayalı ilişki üretim alanında kurulur. Üretim sürecinde,
elbirliği etmeye başladıkları andan itibaren de, onlar artık kendileri olmaktan
çıkarlar. Sermayeye ait olurlar. Birleşmiş bir organizmanın bir parçası olarak
hareket ederler ve onlar artık “sermayenin varoluş biçimlerinden başka bir şey
değildirler.”K-1-347 Bu ilişkide, işçinin üretici gücü, sermayenin üretici
gücü olarak, sermayenin özünden doğuyor görünür. Dolayısıyla işçilerin elbirliğiyle geliştirdikleri üretici güç, sermayenin üretici gücüdür. Zira işçiler, bu sürece girmekler sermayeyle birleşmiş, ona ait olmuşlardır.
Toparlayalım: Çok sayıda işçinin, bir arada aynı zamanda emek güçlerinin
harekete geçirilmesi durumuna basit elbirliği denilir. Elbirliği, kapitalizm
öncesi sistemlerde de olmasına karşın, kapitalizmde bir kapitalist tarafından, onun denetim ve gözetiminde ücretli işçilerin birlikte çalıştırılmasıdır. Elbirliği sürecine, sermaye
tarafından ne kadar fazla sayıda işçi katılırsa, sermaye sahibi de kapitalist
niteliğe bürünür. Zira ilkin, kapitalist kendisi de çalışmak zorunda kalırken,
daha fazla işçi çalıştırma olanağına kavuştukça, kendisi çalışmaktan çıkıp,
denetleme işine verir. Zamanla da, denetleme işi dahi, başka ücretli
çalışanlara verilir. Böylece sermaye büyümüş, sahibi de gerçek kapitalist
haline dönüşmüş olur.
marx'ın dem vurduğu gibi birlikten kuvvet, eski zamanlardan beri doğmuş... elbirliği ile çalışmanın yarattığı artı değer de kapitalistimize kar olarak dönmüş..
YanıtlaSil