Marx, artı değerin sermayeden nasıl çıktığını
göstermişti. Şimdi de, sermayenin, artı değerden nasıl çıktığını ortaya
koymaktadır. Bir kapitalist, üretilen artı değerin tamamını, kendisi için
tüketmeyip, bir kısmını, sermayesine ek bir sermaye olarak kullanabilir.
Böylece sermayesi, bir öncekine göre genişlemiş, ya da büyümüş olur. Öyleyse,
“artı değerin sermaye olarak kullanılmasına ve tekrar sermayeye
dönüştürülmesine sermaye birikimi denir.”K-1-595 Bu, sermayenin giderek
büyümesi ve genişlemesidir. Diyelim bir kapitalist, 10.000 sterlinlik sermaye
yatırsın ve 2.000 sterlin artı değer elde edilsin. Şimdi kapitalistin, kişisel tüketimini göz
ardı edelim ve 2.000 sterlin artı değerinde ek sermaye olarak yatırıldığını var
sayalım. Bu durumda, yeni yılda yatırılacak sermaye, 12.000 sterlin olacaktır. Yıl
sonunda üretilecek artı değer de 2.400 olacaktır. Bu süreç, böyle devam ederek,
sürekli olarak, sermayede bir büyüme genişleme olacaktır.
Yıllık üretim, her şeyden önce, yıl içerisinde tüketilen
maddi öğeleri (üretim araçlarını) sağlamalıdır. Diğer yandan, işçinin geçimini
sağlayan, geçim araçlarının da sağlanmasından sonra, bir de artı ürün kalır. Bu
artı ürün, artı değer dediğimiz şeydir.
Kuşkusuz, artı değeri temsil eden ürün de, üretim araçları ya da kapitalistin
tüketim nesnelerini kapsar. Kapitalist, artı değerin bir kısmını tekrar
sermayeye çevirip, üretim sürecine sokarken, bir kısmını da kendisi tüketir. Kapitalist,
bu artı değerin tamamını tüketmiş olsaydı, basit yeniden üretimden söz ederdik.
Oysa burada söz konusu olan şey, artı değerin bir kısmının, ek sermaye olarak
yatırılmasıdır ve dolayısıyla biz kapitalist yeniden üretimden söz ediyoruz.
Kapitalist, artı değerin bir kısmını tekrar sermayeye
çevirebilmek için, elbette üretimin öğeleri olan, üretim araçları ve ek emeğe
ihtiyacı vardır. Üretim araçları, üretilmiş olan artı değerin bir kısmıdır. Ek
emeğe gelince; eğer işçilerin sömürüsü, yoğunluğuna ya da genişliğine
artırılamıyorsa, o zaman ek emek zorunlu olur.
Ek emeğin bulunma sorunu ise, daha önceden kapitalist üretim mekanizması
tarafından önceden çözülmüştür. Zira işçi sınıfı, ücrete bağımlı duruma
getirilmiş ve aldığı ücret, yalnızca işçiye değil, sınıfının çoğalmasına
yetecek durumda olması sağlanmıştır.
Marx, kapitalizmde, mülkiyet biçimindeki farklılığa
değinmektedir. İlkin, kişilerin kendi bireysel emeklerine dayalı olan mülkiyet
hakkı, kapitalizmle birlikte, başkasının ödenmemiş emeğine ya da emek ürününe el
koyma hakkına dönüşmüştür. Yani, bireylerin kişisel emeğine dayanan özel
mülkiyet, kapitalist özel mülkiyete dönüşmüştür. İlkin pazarda, değişim ilişkisine
giren birey, kendi emeğine dayalı metası ile değişim ilişkisine giriyordu.
Kendi mülkleriyle, eşit haklara sahip bireyler olarak karşı karşıya
geliyorlardı. Bu durumda birey, başkasının emeğine ya da metasına sahip
olabilmek için, kendi metasını değişim yoluyla elden çıkarmak durumundaydı. Kapitalizmle
birlikte, artık birey, pazara kendi emek ürünü olan meta ile değil, başkasının
ödenmemiş emeğinin ürünü olan meta ile gelmektedir. Dolayısıyla, mülkiyet hakkı da, başkasının
emeğine el koyma hakkı olarak ortaya çıkar. Bu durumda işçi ise, kendi emek
ürününe sahip olamama durumuyla karşı karşıyadır.
Ancak burada görüngü eşitlikçidir. Pazarda, yani değişim
sürecinde, eşitlikçi bir durum vardır. Zira
pazarda, eş değerler değişilir. İşçi, emek gücünü satışa çıkarır ve
kapitalistte onun karşılığı olan değeri verip satın alır. Görüngü, eş
değerlerin değişimidir ve öyledir de. Hem
kapitalist, hem de işçi kendi mülkiyetlerinde olan şeyi özgürce değiştirirler.
Özünde olansa farklıdır. Her şeyden önce, kapitalistin emek gücü metasını satın
almak için kullandığı değer, karşılığı ödenmemiş emektir. Diğer yandan, işçi,
sermayeye bağımlıdır ve emek gücünü satmak zorundadır, aksi halde yaşamını
sürdüremez. Biçimsel olan eşitlik, gerçek olanı perdelemektedir. Dolaşım
alanının eşitlikçi hali, sömürü gerçeğini gizlemeye hizmet etmektedir.
Dolayısıyla, “Emek gücünün durmadan yinelenen alımı ve satımı, şimdi yalnızca
bir biçimden ibarettir, ve aslında olan şudur; kapitalist, tekrar ve tekrar,
hiçbir eşdeğer vermeksizin, bir başkasının daha önce maddeleşmiş emeğinin bir
kısmına el koymakta ve bunu daha büyük miktarda canlı emekle
değişmektedir.”K-1-600
Bir özet geçmek gerekirse; artı değerin tamamının
kapitalistçe tüketilmeyişi, bir kısmının ek sermaye olarak sermayeye katılması,
üretim ölçeğinin sürekli olarak genişletilmesi anlamını taşır. Dolayısıyla
üretim artık genişlemiş yeniden üretimdir. Bu yolla, sermaye sürekli olarak
genişler, büyür. Basit yeniden üretimde, aynı düzeyde bir yeniden üretim söz
konusuyken, genişlemiş yeniden üretimde ise sermayenin, sürekli olarak kendini
büyütmesi söz konusudur. Bu da, sürekli olarak, artı değerin bir kısmının
sermayeye dönüşmesiyle gerçekleşir.
Gittikçe
Artan Ölçüde Yeniden Üretimin Ekonomi Politik Tarafından Yanlış Anlaşılması
Marx burada; Smith, Ricardo ve diğer iktisatçılarca, genişlemiş
ölçekte yeniden üretimin yanlış anlaşılmasına değiniyor. İktisatçılara göre,
artı ürünün, üretken emekçiler tarafından tüketilmesi, birikim sürecinin
karakteristik özelliğidir. Marx bu düşünceye katılır. Ama yanlışın da burada başladığını
ifade eder. Zira iktisatçıların, gelirin sermayeye katılan bölümünün üretken
işçilerce tüketilir söylemi yanlıştır. Çünkü bu söylem, artı değerin sadece
değişen sermayeye dönüştüğünü söylemek anlamına gelir. Başka bir deyişle, artı
değerin sadece ücretlere dönüştüğü anlamına gelir. Oysa artı değerin sermayeye
dönüşen kısmı, hem üretim aracına (değişmeyen sermaye) hem de emek gücüne(değişen
sermaye) bölünür. Dolayısıyla iktisatçılar, üretim araçlarına yatırılan kısmı
görmezden gelirler.
Marx burada üretken emeğe de değiniyor. Marx "kapitalistin" kendi gereksinimi için tükettiği metalar, değer yaratılmasına ne kadar az hizmet ediyorsa; "kendi doğal ve toplumsal gereksinmelerini gidermek için satın aldığı emek te o derece az üretken emektir." Kapitalist burada artı değeri sermayeye çevirmek yerine, meta ya da emeği satın alarak bir gelir olarak tüketiyor. Emek artı değer üretimi için kullanılmadığında, üretken bir emek değildir. Kapitalistin gereksinimine bireysel tüketimine hizmet eder.
Artı
Değerin Sermaye ve Gelire Ayrılması. Perhiz Teorisi
Artı değerin bir kısmı, kapitalist tarafından gelir
olarak tüketilirken, bir kısmı da sermaye olarak kullanılarak biriktirilir. Bunlarda
biri, ne kadar büyükse, diğeri o kadar küçüktür. Artı değerin ne kadarının sermaye olarak, ne
kadarının gelir olarak bölümleneceğine kapitalist kendisi karar verir. Ne var ki, kişileşmiş sermaye olma dışında kapitalistin
tarihsel bir değeri yoktur. “Onun kendi geçici varlığı için duyulan
zorunluluk, yalnızca, kapitalist üretim tarzı için duyulan geçici zorunluluk
ölçüsündedir.”K-1-608 Kişileşmiş sermaye olarak onu harekete geçiren tek
şey, değişim değeri üretmek ve bunu çoğaltmaktır. Kullanım değeriyle de ancak bu
ölçüde ilgilenir. Kapitalist bu değeri büyütme ve genişletme işine tutkuyla sarılarak, insanı insafsızca üretmeye ve üretici güçleri ise gelişmeye zorlar. Böylece bireylerin kişiliğini özgürce geliştirdiği, daha gelişmiş bir toplumun maddi temellerini oluşturur.
Kapitalistin her eylemi, sermaye işlevi olduğundan
dolayı, onun özel tüketimi, birikmiş sermayeden yapılan hırsızlık gibidir. Ama
kapitalist üretim geliştikçe, kapitalist, salt kişileşmiş sermaye olmaktan
çıkmaya başlar ve kapitalist artık biriktirmeye, zevkten perhiz gözüyle bakmaya
başlar. Klasik tipte kapitalist ise, bireysel ihtiyaç için, zevk için harcamaya,
biriktirmekten perhiz olarak bakıyordu.
Marx’a göre, kapitalist üretimin ilk zamanlarında
zenginleşme biriktirme hırsı egemen bir tutkudur. Klasik iktisatçıların
tavsiyeleri, söylemleri, biriktirmek üzerinedir. “Biriktirin biriktirin! Musa
da böyle der, peygamber de!....Klasik iktisat için nasıl ki proletarya bir artı
değer üretme makinesinden başka bir şey değilse, kapitalistte onun gözünde bu
artı değeri ek sermayeye çeviren bir makineden başka bir şey
değildir.”K-1-612 Kapitalizmin
ilerlemesiyle, daha fazla zevkler dünyası yaratılır, lüks, sermayenin göstereni durumuna
gelir.
Birikimin
Miktarını, Artı Değerin Sermaye ve Gelire Orantılı Bölüşümünden Bağımsız Olarak
Belirleyen Koşullar, Emek Gücünün Sömürülme Derecesi. Emeğin Üretkenliği.
Kullanılan Sermaye ile Tüketilen Sermaye Arasındaki Farkın Büyümesi. Yatırılan
Sermayenin Büyüklüğü
Artı değerin, sermaye ve gelire bölünme oranı belliyse,
birikmiş sermayenin büyüklüğü artı değerin mutlak büyüklüğüne bağlıdır. Artı
değerin % 80’i sermayeleştirilsin, %20’side
gelir olarak tüketilsin. Bu durumda artı
değer 3000 ise, 2400’ü sermayeleşir. Artı değer 1500 ise, 1200’ü sermayeleşir. “Artı değerin kitlesini
belirleyen bütün koşullar, birikimin büyüklüğünün belirlenmesinde rol
oynuyorlar.”K-1-616 Dolayısıyla, emeğin yoğunlaşması, üretkenliğinin artması, emek
gücünün ucuzlaması, ücretlerin düşürülmesi durumlarında artı değer oranı büyür,
sermayenin daha fazla birikimi gerçekleşir.
Emek üretkenliğinin artmasıyla,
ürünün değeri düşer, böylece bir kapitalist aynı artı değerle, kullanım değeri
olarak, daha fazla metaya ulaşma olanağına kavuşur. İşçi sayısının artışı, artı
değer kitlesinin artışını sağlar. Ayrıca üretkenlik artışı, işçinin emek gücünü
yenilediği ürünlerin üretiminde gerçekleşirse, emek gücü değeri düşer. Bu durum
gerçek ücretlerin yükselmesini sağlayabilir, lakin, “Gerçek ücretler hiçbir
zaman, emeğin üretkenliği ila aynı oranda yükselmez.”K-1-621 Marx devamla, emek üretkenliğinin artışı, işçi sayısının artışıyla birlikte üretim ölçeğinin büyümesine değiniyor.
Özcesi, birbirini izleyen
birikimle sermaye ne kadar çok artarsa, hem sermayeye, hem de gelire ayrılan
bölüm, ikisi birlikte o kadar çok artar. “İşte bunun için kapitalist, hem daha
keyifli bir yaşam sürer ve hem de, daha fazla bir perhiz yapmış olur.”K-1-625
Sözde Emek Fonu
Marx burada, emek fonu denilen şeyin, değiştirilemez
olduğu masalına değiniyor. Totoloji şu;
ülkenin döner sermayesi, ücret fonudur. Biz her emekçinin aldığı ortalama
ücreti hesaplamak istersek, bu sermaye toplamını işçi sayısına bölmemiz
yeterlidir. Bu şu anlama gelir: Ödenen bireysel ücretleri bir araya
getireceğiz. Sonra bunu emek fonunun toplam değeri olduğunu kanıtlayacağız.
Sonra da bu toplamı, emekçi sayısına bölüp, adam başı ücreti bulacağız. Marx,
bunu hilekârlık olarak görüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder