28 Aralık 2013 Cumartesi

Artı Değerin Sermayeye Dönüşmesi

Boyutları Gittikçe Büyüyen Kapitalist Üretim. Meta Üretimine Özgü Mülkiyet Yasalarının Kapitalist El Koyma Yasalarına Geçişi

Marx, artı değerin sermayeden nasıl çıktığını göstermişti. Şimdi de, sermayenin, artı değerden nasıl çıktığını ortaya koymaktadır. Bir kapitalist, üretilen artı değerin tamamını, kendisi için tüketmeyip, bir kısmını, sermayesine ek bir sermaye olarak kullanabilir. Böylece sermayesi, bir öncekine göre genişlemiş, ya da büyümüş olur. Öyleyse, “artı değerin sermaye olarak kullanılmasına ve tekrar sermayeye dönüştürülmesine sermaye birikimi denir.”K-1-595 Bu, sermayenin giderek büyümesi ve genişlemesidir. Diyelim bir kapitalist, 10.000 sterlinlik sermaye yatırsın ve 2.000 sterlin artı değer elde edilsin. Şimdi kapitalistin, kişisel tüketimini göz ardı edelim ve 2.000 sterlin artı değerinde ek sermaye olarak yatırıldığını var sayalım. Bu durumda, yeni yılda yatırılacak sermaye, 12.000 sterlin olacaktır. Yıl sonunda üretilecek artı değer de 2.400 olacaktır. Bu süreç, böyle devam ederek, sürekli olarak, sermayede bir büyüme genişleme olacaktır.  

Yıllık üretim, her şeyden önce, yıl içerisinde tüketilen maddi öğeleri (üretim araçlarını) sağlamalıdır. Diğer yandan, işçinin geçimini sağlayan, geçim araçlarının da sağlanmasından sonra, bir de artı ürün kalır. Bu artı ürün, artı değer dediğimiz şeydir. Kuşkusuz, artı değeri temsil eden ürün de, üretim araçları ya da kapitalistin tüketim nesnelerini kapsar. Kapitalist, artı değerin bir kısmını tekrar sermayeye çevirip, üretim sürecine sokarken, bir kısmını da kendisi tüketir. Kapitalist, bu artı değerin tamamını tüketmiş olsaydı, basit yeniden üretimden söz ederdik. Oysa burada söz konusu olan şey, artı değerin bir kısmının, ek sermaye olarak yatırılmasıdır ve dolayısıyla biz kapitalist yeniden üretimden söz ediyoruz. 

Kapitalist, artı değerin bir kısmını tekrar sermayeye çevirebilmek için, elbette üretimin öğeleri olan, üretim araçları ve ek emeğe ihtiyacı vardır. Üretim araçları, üretilmiş olan artı değerin bir kısmıdır. Ek emeğe gelince; eğer işçilerin sömürüsü, yoğunluğuna ya da genişliğine artırılamıyorsa, o zaman ek emek zorunlu olur.  Ek emeğin bulunma sorunu ise, daha önceden kapitalist üretim mekanizması tarafından önceden çözülmüştür. Zira işçi sınıfı, ücrete bağımlı duruma getirilmiş ve aldığı ücret, yalnızca işçiye değil, sınıfının çoğalmasına yetecek durumda olması sağlanmıştır. 

Marx, kapitalizmde, mülkiyet biçimindeki farklılığa değinmektedir. İlkin, kişilerin kendi bireysel emeklerine dayalı olan mülkiyet hakkı, kapitalizmle birlikte, başkasının ödenmemiş emeğine ya da emek ürününe el koyma hakkına dönüşmüştür. Yani, bireylerin kişisel emeğine dayanan özel mülkiyet, kapitalist özel mülkiyete dönüşmüştür. İlkin pazarda, değişim ilişkisine giren birey, kendi emeğine dayalı metası ile değişim ilişkisine giriyordu. Kendi mülkleriyle, eşit haklara sahip bireyler olarak karşı karşıya geliyorlardı. Bu durumda birey, başkasının emeğine ya da metasına sahip olabilmek için, kendi metasını değişim yoluyla elden çıkarmak durumundaydı. Kapitalizmle birlikte, artık birey, pazara kendi emek ürünü olan meta ile değil, başkasının ödenmemiş emeğinin ürünü olan meta ile gelmektedir. Dolayısıyla, mülkiyet hakkı da, başkasının emeğine el koyma hakkı olarak ortaya çıkar. Bu durumda işçi ise, kendi emek ürününe sahip olamama durumuyla karşı karşıyadır. 

Ancak burada görüngü eşitlikçidir. Pazarda, yani değişim sürecinde,  eşitlikçi bir durum vardır. Zira pazarda, eş değerler değişilir. İşçi, emek gücünü satışa çıkarır ve kapitalistte onun karşılığı olan değeri verip satın alır. Görüngü, eş değerlerin değişimidir ve öyledir de. Hem kapitalist, hem de işçi kendi mülkiyetlerinde olan şeyi özgürce değiştirirler. Özünde olansa farklıdır. Her şeyden önce, kapitalistin emek gücü metasını satın almak için kullandığı değer, karşılığı ödenmemiş emektir. Diğer yandan, işçi, sermayeye bağımlıdır ve emek gücünü satmak zorundadır, aksi halde yaşamını sürdüremez. Biçimsel olan eşitlik, gerçek olanı perdelemektedir. Dolaşım alanının eşitlikçi hali, sömürü gerçeğini gizlemeye hizmet etmektedir. Dolayısıyla, “Emek gücünün durmadan yinelenen alımı ve satımı, şimdi yalnızca bir biçimden ibarettir, ve aslında olan şudur; kapitalist, tekrar ve tekrar, hiçbir eşdeğer vermeksizin, bir başkasının daha önce maddeleşmiş emeğinin bir kısmına el koymakta ve bunu daha büyük miktarda canlı emekle değişmektedir.”K-1-600

Bir özet geçmek gerekirse; artı değerin tamamının kapitalistçe tüketilmeyişi, bir kısmının ek sermaye olarak sermayeye katılması, üretim ölçeğinin sürekli olarak genişletilmesi anlamını taşır. Dolayısıyla üretim artık genişlemiş yeniden üretimdir. Bu yolla, sermaye sürekli olarak genişler, büyür. Basit yeniden üretimde, aynı düzeyde bir yeniden üretim söz konusuyken, genişlemiş yeniden üretimde ise sermayenin, sürekli olarak kendini büyütmesi söz konusudur. Bu da, sürekli olarak, artı değerin bir kısmının sermayeye dönüşmesiyle gerçekleşir.

Gittikçe Artan Ölçüde Yeniden Üretimin Ekonomi Politik Tarafından Yanlış Anlaşılması

Marx burada; Smith, Ricardo ve diğer iktisatçılarca, genişlemiş ölçekte yeniden üretimin yanlış anlaşılmasına değiniyor. İktisatçılara göre, artı ürünün, üretken emekçiler tarafından tüketilmesi, birikim sürecinin karakteristik özelliğidir. Marx bu düşünceye katılır. Ama yanlışın da burada başladığını ifade eder. Zira iktisatçıların, gelirin sermayeye katılan bölümünün üretken işçilerce tüketilir söylemi yanlıştır. Çünkü bu söylem, artı değerin sadece değişen sermayeye dönüştüğünü söylemek anlamına gelir. Başka bir deyişle, artı değerin sadece ücretlere dönüştüğü anlamına gelir. Oysa artı değerin sermayeye dönüşen kısmı, hem üretim aracına (değişmeyen sermaye) hem de emek gücüne(değişen sermaye) bölünür. Dolayısıyla iktisatçılar, üretim araçlarına yatırılan kısmı görmezden gelirler.

Marx burada üretken emeğe de değiniyor. Marx "kapitalistin" kendi gereksinimi için tükettiği metalar, değer yaratılmasına ne kadar az hizmet ediyorsa; "kendi doğal ve toplumsal gereksinmelerini gidermek için satın aldığı emek te o derece az üretken emektir." Kapitalist burada artı değeri sermayeye çevirmek yerine, meta ya da emeği satın alarak bir gelir olarak tüketiyor. Emek artı değer üretimi için kullanılmadığında, üretken bir emek değildir. Kapitalistin gereksinimine bireysel tüketimine hizmet eder.

Artı Değerin Sermaye ve Gelire Ayrılması. Perhiz Teorisi

Artı değerin bir kısmı, kapitalist tarafından gelir olarak tüketilirken, bir kısmı da sermaye olarak kullanılarak biriktirilir. Bunlarda biri, ne kadar büyükse, diğeri o kadar küçüktür. Artı değerin ne kadarının sermaye olarak, ne kadarının gelir olarak bölümleneceğine kapitalist kendisi karar verir. Ne var ki, kişileşmiş sermaye olma dışında kapitalistin tarihsel bir değeri yoktur. “Onun kendi geçici varlığı için duyulan zorunluluk, yalnızca, kapitalist üretim tarzı için duyulan geçici zorunluluk ölçüsündedir.”K-1-608 Kişileşmiş sermaye olarak onu harekete geçiren tek şey, değişim değeri üretmek ve bunu çoğaltmaktır. Kullanım değeriyle de ancak bu ölçüde ilgilenir. Kapitalist bu değeri büyütme ve genişletme işine tutkuyla sarılarak, insanı insafsızca üretmeye ve üretici güçleri ise gelişmeye zorlar. Böylece bireylerin kişiliğini özgürce geliştirdiği, daha gelişmiş bir toplumun maddi temellerini oluşturur. 

Kapitalistin her eylemi, sermaye işlevi olduğundan dolayı, onun özel tüketimi, birikmiş sermayeden yapılan hırsızlık gibidir. Ama kapitalist üretim geliştikçe, kapitalist, salt kişileşmiş sermaye olmaktan çıkmaya başlar ve kapitalist artık biriktirmeye, zevkten perhiz gözüyle bakmaya başlar. Klasik tipte kapitalist ise, bireysel ihtiyaç için, zevk için harcamaya, biriktirmekten perhiz olarak bakıyordu.

Marx’a göre, kapitalist üretimin ilk zamanlarında zenginleşme biriktirme hırsı egemen bir tutkudur. Klasik iktisatçıların tavsiyeleri, söylemleri, biriktirmek üzerinedir. “Biriktirin biriktirin! Musa da böyle der, peygamber de!....Klasik iktisat için nasıl ki proletarya bir artı değer üretme makinesinden başka bir şey değilse, kapitalistte onun gözünde bu artı değeri ek sermayeye çeviren bir makineden başka bir şey değildir.”K-1-612   Kapitalizmin ilerlemesiyle, daha fazla zevkler dünyası yaratılır, lüks, sermayenin göstereni durumuna gelir.  

Birikimin Miktarını, Artı Değerin Sermaye ve Gelire Orantılı Bölüşümünden Bağımsız Olarak Belirleyen Koşullar, Emek Gücünün Sömürülme Derecesi. Emeğin Üretkenliği. Kullanılan Sermaye ile Tüketilen Sermaye Arasındaki Farkın Büyümesi. Yatırılan Sermayenin Büyüklüğü

Artı değerin, sermaye ve gelire bölünme oranı belliyse, birikmiş sermayenin büyüklüğü artı değerin mutlak büyüklüğüne bağlıdır. Artı değerin % 80’i sermayeleştirilsin, %20’side gelir olarak tüketilsin.  Bu durumda artı değer 3000 ise, 2400’ü sermayeleşir. Artı değer 1500 ise, 1200’ü sermayeleşir. Artı değerin kitlesini belirleyen bütün koşullar, birikimin büyüklüğünün belirlenmesinde rol oynuyorlar.”K-1-616 Dolayısıyla, emeğin yoğunlaşması, üretkenliğinin artması, emek gücünün ucuzlaması, ücretlerin düşürülmesi durumlarında artı değer oranı büyür, sermayenin daha fazla birikimi gerçekleşir. 

Emek üretkenliğinin artmasıyla, ürünün değeri düşer, böylece bir kapitalist aynı artı değerle, kullanım değeri olarak, daha fazla metaya ulaşma olanağına kavuşur. İşçi sayısının artışı, artı değer kitlesinin artışını sağlar. Ayrıca üretkenlik artışı, işçinin emek gücünü yenilediği ürünlerin üretiminde gerçekleşirse, emek gücü değeri düşer. Bu durum gerçek ücretlerin yükselmesini sağlayabilir, lakin, “Gerçek ücretler hiçbir zaman, emeğin üretkenliği ila aynı oranda yükselmez.”K-1-621 Marx devamla, emek üretkenliğinin artışı, işçi sayısının artışıyla birlikte üretim ölçeğinin büyümesine değiniyor.

Özcesi, birbirini izleyen birikimle sermaye ne kadar çok artarsa, hem sermayeye, hem de gelire ayrılan bölüm, ikisi birlikte o kadar çok artar. “İşte bunun için kapitalist, hem daha keyifli bir yaşam sürer ve hem de, daha fazla bir perhiz yapmış olur.”K-1-625

Sözde Emek Fonu

Marx burada, emek fonu denilen şeyin, değiştirilemez olduğu masalına değiniyor.  Totoloji şu; ülkenin döner sermayesi, ücret fonudur. Biz her emekçinin aldığı ortalama ücreti hesaplamak istersek, bu sermaye toplamını işçi sayısına bölmemiz yeterlidir. Bu şu anlama gelir: Ödenen bireysel ücretleri bir araya getireceğiz. Sonra bunu emek fonunun toplam değeri olduğunu kanıtlayacağız. Sonra da bu toplamı, emekçi sayısına bölüp, adam başı ücreti bulacağız. Marx, bunu hilekârlık olarak görüyor.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder