İşgünü, gerekli emek ve artı emek zamanına ayrılır.
Gerekli emek zamanı, bir işçinin, kapitalistten aldığı paranın, değerin
karşılığını yeniden ürettiği zamandır. Bu zaman, işçinin gereksinimleri için
harcanan zamandır. Biz bu gerekli emek zamanını, değişmeyen büyüklük olarak
kabul ediyoruz. Şimdi biz, işçinin, gerekli emek zamanının ötesinde 2,3,4,6 saat
daha çalışabileceğini biliyoruz. İşçinin, gerekli emek zamanının ötesinde
çalıştığı zaman, artı emek zamanıdır ve bu zaman değişkendir.
Gerekli emek zamanı, aynı kalırken, artı değer yaratan zaman olan, artı
emek zamanının artması, işgününün mutlak olarak uzatılması demektir. Ayrıca bu
durumda, artı değer oranı da artacaktır. Diyelim bir işgününde, gerekli emek 6
saatken, artı emek zamanı da 6 saat olsun, bu durumda işgünü 12 saattir. Şimdi,
gerekli emek zamanı aynı kalırken, artı emek zamanı 2 saat uzatılsın. Bu
durumda, işgünü 12 saatten, 14 saate çıkacaktır. Aynı zamanda, artı değer oranı
da (sömürü oranı) artırılmış olacaktır. Kapitalist tarafından, daha fazla artı
değere el konulmuş olacaktır. Burada söz konusu olan durum, işgününün mutlak
olarak uzatılmasıyla, artı değerin ya da artı değer oranının artırılmasıdır.
İşgününün uzatılmasının mutlak sınırı olduğunu biliyoruz. Bir işçi, gün 24
saat çalışamaz, ayrıca, işçi sınıfının mücadelesini de düşündüğümüzde,
işgününün mutlak olarak uzatılması imkânsız hale gelebilir. Bugün, kapitalizmin
gelmiş olduğu aşamada durum budur. Zira bugün işgünü, kapitalizmin ilk gelişme
dönemlerinde olduğundan daha kısadır. Ama buna rağmen, artı değer oranının
artabildiğini biliyoruz. Peki, işgünü, mutlak olarak uzatılmadan, artı değer
oranı nasıl artırılabilmektedir?
Kapitalistler, işgününü uzatmadan, artı değer oranını artırabilmektedir.
Bunu, gerekli emek süresini kısaltarak yapabilmektedirler. İşgünü uzunluğu aynı
iken, gerekli emek zamanı kısaltıldığında, doğal olarak artı emek zamanı
uzatılmış oluyor. Dolayısıyla da, artı değer oranı (sömürü oranı) artırılmış
oluyor. Örnekleyelim; Gerekli emek zamanı 6 saat, artı emek zamanı da, 6 saat
olmak üzere, işgünü süremiz 12 saat olsun. Bu durumda işçi, kendi
gereksinimlerini, 6 saatte üretmektedir, diğer 6 saatte ise kapitalist için
artı değer üretmektedir. Şimdi biz, işgünü 12 saat iken, gerekli emek zamanını
2 saat geri çekersek, gerekli emek zamanını, 4 saate düşürmüş
oluruz. Doğal olarak, artı emek zamanını da 8 saate çıkarmış oluruz. Bu yeni
durumda, işgünü halen 12 saattir, lakin, gerekli emek zamanı 4 saat,
artı emek zamanı da 8 saat olarak değişmiştir. Bu durumda görüldüğü gibi, artı
değer oranı artırılmış oldu.
Peki, bu nasıl olanaklı olacak? İşçi kendisi için 6 saat çalışırken, şimdi
kendisi için 4 saate nasıl ikna edilecek? Ya da kendi gereksinimini, 6
saatte üretirken, nasıl olup ta 4 saatte üretebilecek?
Emek gücünün değeri, belli bir dönemde, işçinin geçim nesnelerinin (gereksinimleri) değerine eşittir. Kapitalizmin gelişmesine koşut olarak, üretim araçlarının gelişmesiyle birlikte, işçinin tükettiği geçim araçlarının değeri de düşer. Örneğimizde, işçinin gereksinimlerinin üretildiği gerekli emek zamanı, 6 saatten 4 saate düşürülmüştü. Burada olan şey, keyfi olarak düşürme değildir. Burada olan şey, üretici güçlerin gelişmesiyle birlikte, emek üretkenliğinin artmış olmasıdır. Artık işçi, 6 saatte ürettiği geçim nesneleri değerini, 4 saatte üretiyor olmasıdır. Demek ki işçi artık, aynı geçim nesnelerini, eskiden 6 şiline karşılıyorken, şimdi aynı geçim nesnelerini 4 şiline karşılıyor demektir. Buradaki, 2 saatlik değer, ya da 2 şilinlik değer, artı değere katılmış olacaktır.
Burada emek üretkenliğinin artmış olması söz konusudur. Kuşkusuz emek
üretkenliğinin artışı, yalnızca işçiler için, gereksinim araçları üreten iş
kollarında değil, gereksinim nesneleri üretiminde kullanılan, üretim araçlarını
üreten üretim kollarında da olmalıdır. Zira bir metanın değeri, yalnızca
geçim nesnelerine harcadığı emek niceliği ile değil, üretim araçlarında bulunan
emekle de belirlenir. Eskiden bir ekmek üretilen sürede, şimdi iki
ekmek üretildiğini var sayalım. Bu durumda, emek üretkenliği 2
katına çıkmış demektir. Eskiden bir ekmek için harcanan emek zaman,
şimdi iki ekmek için harcanıyor. Dolayısıyla, bir ekmekte maddileşen emek
miktarı, şimdi iki ekmekte maddileşiyor. Ekmek başına düşen değer
azalıyor. Diğer yandan, ekmek üretirken, sadece emek gücü kullanılmıyor. Onun
buğdayı, küreği, yakıtı, yoğurma makinesi vs de kullanılıyor. Dolayısıyla, ekmeğe
katılan üretim araçlarının üretim alanında da, emek üretkenliği artmış olması
gerekir. Marx’ a göre, üretkenliğin bu biçimde artışı için, “üretim
koşullarının, yani üretim biçimi ile üretim sürecinin bir değişime uğraması
gerekli oluyor.” K-1-329 Yani üretim biçimi, kökten değiştirilmesiyle emek
üretkenliği artıyor. Emek üretkenliğinin artmasıyla birlikte de, gerekli emek
zamanına tekabül eden işgünü düşürülmesi olanaklı oluyor.
Marx devamla, hem işgünü uzatılmasıyla üretilen artı değeri, hem de, emek
zamanının kısaltılmasıyla üretilen artı değeri tanımlıyor. “İşgününün
uzatılmasıyla üretilen artı değere, ben, mutlak artı değer diyorum. Buna
karşılık, gerekli emek zamanının kısaltılması ve bunun sonucu, işgününün iki
kısmının uzunluklarındaki değişiklikten doğan artı değere, nispi artı değer
diyorum.” K-1-329 O halde nispi artı değer, gerekli emek zamanının kısaltılması
sonucunda, hem gerekli emek, hem de artı emek kısmındaki değişiklikten doğan
artı değerdir. Bu durum, ancak, emek üretkenliğinin artışı ile olanaklı oluyor.
Emek üretkenliğinin artışı yoluyla, hemen emek gücü değeri
etkilenmez. Emek gücü değerini düşürmek için, emek üretkenliği, emek gücü
değerini belirleyen metalara yönelmeli, aynı zamanda, tüketim malları üreten
üretim araçlarına yönelmelidir. Zira metaların
ucuzlaması oranında, bir emek gücü değerinde düşmeden söz
edebiliriz. Burada vurgulanması gereken şey, emek üretkenliğinin artmasıyla
birlikte, aynı emek zamanında daha fazla kullanım değeri üretiliyor olmasıdır.
Böylece aynı değer daha fazla ürüne dağılır. Dolayısıyla birim başına düşen
değer azalır. Böylece, metanın değeri düşer, fiyatı ucuzlar.
Bireysel kapitalist, emek gücünün değerini düşüreyim ya da metaları ucuzlatayım diye hareket etmez ve
bu nedenle üretkenliği artırmaz. Üretkenliğin artışı, rekabet ortamında, daha
fazla kar elde edebilmek için zorunluluktan kaynaklıdır. Sermaye, büyümek için,
rekabet etmek ve ayakta kalmak durumundadır. Rekabet ortamında etkin olmanın
yolu diğerlerinden daha fazla kar elde edebilmektir. Bunun için de, emek üretkenliğini
artırıp, artı kar olanağından yararlanmak gerekmektedir. Marx, “Sermayenin
asıl niteliğini kavramadan, rekabetin bilimsel tahlilinin yapılması
olanaksızdır.”K-1-331 diyor. Sermayenin, rekabet ortamında hareketi, kar
çabası, kar oranının düşme eğilimi üçüncü ciltte irdeleniyor.
Bir üretkenlik artışı örneği verelim. Örneğimizde, bir metanın, toplumsal
ortalama üretimi ile aynı metanın, emek üretkenliği artışı sonucu oluşan,
bireysel sermaye üretimi arasındaki farkı ve farkın üretkenliği artıran,
bireysel kapitaliste yarattığı avantajı göreceğiz.
Toplumsal Ortalama
|
Bireysel Sermaye (üretkenlik 2 Kat artmış)
|
* 8 saatlik
işgünü
* saatte 1
çift olmak üzere 8 çift ayakkabı üretiliyor
* 1 çift
ayakkabının fiyatı 20 lira
* 8 çift
ayakkabı x 20 lira = 160 lira
|
* 8
saatlik işgünü
* saatte 2
çift olmak üzere, 16 çift ayakkabı üretiliyor.
* 1 çift
ayakkabının fiyatı 10 lira
* 16 çift
ayakkabı x 10 = 160 lira
|
Aynı miktar emek gücü, daha fazla metada dağılmıştır. Zira bireysel kapitalist, emek üretkenliğini artırarak, toplumsal ortalamanın iki katı fazla kullanım değeri üretmiştir. Üretilen toplam değer (160 lira) değişmemiştir. Ama her bir çift ayakkabıya düşen değer (10 lira ) yarı yarıya azalmıştır. Bu durum, bireysel kapitaliste rekabet avantajı sağlayacaktır. Zira piyasada ayakkabı, toplumsal ortalama değerden yani 20 liradan satılıyor. O halde, “bir metanın gerçek değeri, onun bireysel değeri değil, toplumsal değeridir; yani gerçek değer, bir malın her ayrı durumda üreticiye mal olduğu emek zamanı ile değil, onun için toplumsal olarak gerekli emek zamanı ile ölçülür.” K-1-331
Örneğimizde, bir çift ayakkabının toplumsal ortalama değeri 20 liradır.
Bireysel kapitalist ise, üretim yöntemini değiştirerek, daha üretken bir üretim
yapıyor ve bir çift ayakkabının değerini 10 liraya düşürüyor. Üretkenliği
artıran kapitalist, piyasada bir çift ayakkabısını, 10 lira ile 20 lira
aralığında herhangi bir fiyata satabilir. Böylece metasını, toplumsal değerin
altında, bireysel değerinin üzerinde satmış olur. Bu durum ona, piyasadaki
rekabet ortamında avantaj sağlayacaktır. Ne var ki bu durum bireysel kapitalist
için sonsuzca sürmez. Marx’a kulak verelim: “Ne var ki, öte yandan, bu yeni
üretim yöntemi yaygınlaşıp ta, bu bireysel metanın ucuzlatılmış değeri ile
toplumsal değeri arasındaki fark ortadan kalkar kalkmaz, artı değer fazlası da
yok olup gider.” K-1-333
Kapitalistin üretkenliği artırarak sömürüyü artırıp ek kara ulaşmasını işgünü ve işçinin ücreti, kapitalistin karı üzerinden yineleyelim. Ayakkabı üretiminde işgünü 8 saattir. İşçinin emek gücü değeri(ücreti) günlük 40 liralık değerde olsun. İşçi bu 8 saatte 8 çift ayakkabı üretsin. Bu durumda işçinin 1 saatlik emeği 1 çift ayakkabıda maddeleşir. Ayakkabının bir çifti 10 lira değerinde olduğuna göre işçi, 4 saatlik çalışmasıyla kendi emek gücünün değerinin ifadesi olan 40 lirayı üretir. İşçinin diğer 4 saatlik üretimi olan 4 çift ayakkabının değeri 40 lira da artı değer olarak kapitaliste gidecektir. Burada artı değer oranı (sömürü oranı) yüzde yüzdür. Bu toplumsal ortalamadır. Diyelim bireysel kapitalist üretkenliği artırmanın bir yolunu buldu ve aynı işgününde üretimi 2 katına çıkardı. Bu durumda işçi 8 saatte 16 çift ayakkabı üretecek ve işçinin her bir saatlik emeği 2 çift ayakkabıda billurlaşacaktır. İşçinin emek gücü değeri(ücreti) 40 liraydı. Bu durumda işçi 2 saatlik üretimiyle(4 çift ayakkabı) 40 liralık değeri üretecektir. Geriye kalan 6 saatlik üretilen(12 çift ayakkabı) 120 liralık değer kapitaliste gidecektir. Artı değer oranı şimdi yüzde üç yüzdür. Üretkenliğin artışıyla kapitalist aynı işgününde gerekli emek zamanını kısaltıp, artı emek zamanını uzatarak, daha fazla artı değer üretmiştir. "Olağanüstü üretken emek, yoğunlaştırılmış emek olarak iş görür; eşit sürelerde, aynı türden ortalama toplumsal emekten daha büyük değer yaratır."K-1-333
Her kapitalist, emek üretkenliğini artırarak, metaların fiyatını
ucuzlatma ve bu yolla emek gücünün değerini düşürme eğilimindedir. Bu onların, metaları ucuzlatma isteğiyle ilgili
değildir. Pazardan, ek bir kar elde etmek için çabalarının sonucudur.
saatte 2 çift olmak üzere, 18 çift ayakkabı üretiliyor.
YanıtlaSilmetinde usttekı kısımda yazım hatası olmuş. 16 olacak..
Uyarı ve katkıların için teşekkürler. Yazım hatasını düzelltim.
YanıtlaSilBu mesele kapitalizmin temel açmazıdır. Mutlak Artı değer ile nispi Artı değer arasında gidip gelen kapitalist düşünü. Sabit Ölçekli bir ekonomi büyümeyi içermeyecektir. Ve fakat sermaye yoğunluklu gelişen ( nispi Artı değer esprisi) ekonomi emek verimliliğini artırırken yedek sanayi ordusunun saflarını sıklaştıracaktır. Bu kapitalizm için ucuz ve verimli iş gücü sürecine delalet gibi gözükse de daralan piyasa birikim krizleri ile malul olacaktır. Her yeni kriz daha büyük kapitalistlerin daha küçüklerini ezip içermesiyle tekrar tekrar devam edecektir. Tam da bu noktada değişim nasıl mümkündür? ( meşhur 11. Tez meselesi)
YanıtlaSilBir şekilde yıkarak, yok ederek, belirleyerek değişim ilişkisini sürdürüyor. Ama bu süreç ilişkiyi değiştirmenin bir olanağıdır ve olmaya da devam ediyor.
YanıtlaSil'' Zor ,değişimlere gebe her bir yeni toplumun ebesidir.''
YanıtlaSilKapitalizmin döngüsel krizi kar oranının düşme eğilimi yasası, tam da Artı değer teorileri üzerine konuşurken çok önemli bir yerde durur. Kapitalizmin krizinin Yapısal olduğu gerçeğini tekrar tekrar küresel krizlerler bize hatırlatır. İşte tam da bu noktada kapitalizm bir üretim aşaması olarak sınırına dayanır er ya da geç. Ama tarih tek başına üretim araçlarının gelişmesinin önünde engel olan sınıfın kendiliğinden ortadan kalkmadığını devrimsel atılımlar gerektiğini göstermiştir.
YanıtlaSil