Kapitalist toplumda üretim süreci, sermaye birikimi sürecidir. Kâr peşinde koşan kapitalist sınıf, artı değerin bir kısmını sermayeye dönüştürmekle bu birikimi gerçekleştirerek sermayenin büyümesini sağlar. Sermaye büyüdükçe, işçi sınıfının çalışan kesimi, güvencesiz yaşama ve ağır sömürüye maruz kalır. İşçi sınıfının çalışmayan işsiz kesimi ise açlığa mahkûm olur. Bir yanda yoğun sömürü altında çalışan işçiler, diğer yanda sömürü çarkından dışlanarak açlığa mahkûm edilen işsiz işçiler. İşte sermaye birikim sürecinin gerçekliği budur. Bu gerçeklik, işsizliği işçi sınıfının en büyük sorunlarından biri haline getirir. İLO verilerine göre dünya genelinde işsiz sayısı 201 milyonun üzerindedir.
Kapitalist sitemden beslenenler,
işsizlik sorununu manipüle etmek gizlemek için bir hayli çaba harcamaktadırlar.
Bir yandan işsizlik rakamlarıyla oynarken, diğer yandan da, var olan işsizliğin
nedenini bireylerin üzerine yükleme çabası içerisine girmektedirler. Onlara
göre, işsizliğin nedeni bireylerin eğitimsizliğidir, vasıfsızlıklarıdır, tembellikleridir
veya iş beğenmemeleridir. Oysaki işsizliğin nedenini bireylerin özelliklerinde,
tutum ve davranışlarında değil; kapitalist birikim sürecinde aramak gerekir.
Kapitalist üretme biçiminde,
üretim sürecine katılan sermaye; değişmeyen sermaye ve değişen sermaye olarak
iki kısma ayrılır. Değişmeyen sermaye kapitalistin üretim araçlarını oluştururken,
değişen sermaye emek gücünü oluşturur. Değişen ve değişmeyen sermayenin değer
bileşiminde bir ilişki vardır ve bu ilişki, sermayenin organik bileşimidir. Sermaye
birikimi sürecinde, sermayenin değişen kısmı oransal olarak azalırken;
değişmeyen kısmı artar. Bu durumda biz, sermayenin organik bileşiminin yükseldiğinden
söz ederiz. Üretim için yatırılan sermayenin 8 bin lira olduğunu varsayalım.
Bunun 4 bini değişmeyen sermaye, diğer dört bini de değişen sermaye olsun. Bu
durumda, sermayenin değişmeyen kısmının değişen kısmına oranı; yani organik
bileşimi 1:1 olur. Bu oran, sermaye birikiminin ilerlemesiyle değişir. Başlangıçta
1:1 olan oran, sonra 2:1, 3:1, 4:1 vb. değişir. Değişmeyen sermaye artarken,
emek gücü, yani emek gücü sahibi işçi sayısı azalır. Bu durumda, sermayenin
organik bileşimi yükselmiş olur.
Sermayenin organik bileşiminin
yükselmesi kapitalist üretme biçiminin karakteristiğidir. Kapitalist üretme sürecinde,
sermayenin organik bileşiminin gelişmesiyle birlikte; sermayenin değişen
kısmının oranı değişmeyen kısmına göre, göreli olarak azalır. Başka bir
deyişle, sermayenin değişmeyen kısmı, sermayenin değişen kısmına oranla daha
fazla artar. Değişmeyen sermayenin artışıyla birlikte; “Emeğe olan talep,
toplam sermayenin büyüklüğü nispetinde ve büyüklüğün artması ölçüsünde artan
bir hızla düşer”(1) Toplam sermayenin büyümesiyle birlikte emekte büyür. Lakin
bu büyüme, küçülen oranda gerçekleşir. Bunun anlamı, değişen sermayenin
değişmeyen sermayeye oranla çok daha yavaş büyüdüğüdür. Toplam sermaye artar,
değişen sermaye artar; bir kısım işçi üretim sürecine katılır. Lakin üretim
araçlarının yetkinleşmesi ve büyümesine göre, işçilerin üretim sürecine
katılışı sürekli olarak küçülen oranda gerçekleşir.
Sermaye birikimi sürecinde, yeni
üretim alanlarının ortaya çıkması, emeğe olan ihtiyacı artırır ve yeni işçi
istihdam edilirken; sermayenin genişlemesi ve organik bileşiminin artışıyla
(yeni bilimsel buluşlar, emek üretkenliğinin, yoğunluğunun artışı vb.) birlikte,
emek gücü üretimin dışına düşürülür. Üretim dışına düşürülen emek gücü sahibi
işçiler işsizlerin safına katılır. Sermaye birikimi süreci, bir yandan yeni iş alanlarıyla
ve sermayenin genişlemesiyle işsizleri üretim sürecine katarken; bir yandan da birçok
işçiyi üretim sürecinin dışına iter. Böylece çalışan işçi sayısı artarken,
işsiz kalan işçi sayısı da artar.
Toplam olarak, çalışan işçi
sayısının artmasına karşın, emek güçlerine alıcı bulamayıp ta, işsiz kalanların
sayısının artıyor oluşu; kapitalist üretim biçiminde, sermayenin birikimi sürecinin
karakteristik özelliğidir. Kapitalist üretim biçiminin, yani sermaye birikim
sürecinin ortaya çıkardığı bu nispi nüfus fazlası yedek sanayi ordusudur. Başka
bir deyişle bu nispi nüfus fazlası, işsizler ordusudur. Kapitalist üretme
biçimine özgü olan ve işsizliği yaratan bu süreci Marx şöyle ifade eder:
“emekçi nüfusu, kendi yarattığı sermaye birikimi ile birlikte, kendisini nispi
ölçüde fazlalık haline getiren, nispi artı-nüfus haline çeviren araçları
üretmiş olur ve o, bunu, daima artan boyutlarda yapar. Bu, kapitalist üretim
biçimine özgü bir nüfus yasasıdır;”(2) İşçiler nispi olarak; kendilerini, fazla
hale getiren üretim araçlarını üreterek üretim yaparlar. Kapitalizme özgü nüfus
yasası budur.
Nispi nüfus fazlası, sermaye
birikiminin ve kapitalizme dayalı zenginlik artışının zorunlu sonucudur.
Bu sonuç, kapitalist birikimin bir kaldıracı ve aynı zamanda kapitalist üretme
biçiminin varlık koşuludur. Varlık koşuludur çünkü yedek sanayi ordusu
dediğimiz işsizler, sermayenin birikim sürecinin zorunlu ihtiyacıdır. Zira
sermaye, genişleme sürecine girdiğinde (yeni üretim kollarının açılışı ve
eskisinin genişlemesi hallerinde) her an elinin altında, her an üretim sürecine
koşulacak biçimde bekleyen bir ordudur. Bu ordu, her an sömürülmeye hazır insan
gurubudur. Sermayenin ani genişleme ihtiyacı ortaya çıktığında bu işçiler hemen
sömürü çarkına sokulur.
Ayrıca işsizlik, çalışan
işçilerin üzerindeki sömürüyü daha fazla artırmaya olanak verdiği gibi,
işçileri kontrol ve denetim altına almanın da bir aracına dönüşür. Yani
işsizlik, kapitalistin elinde kendi çıkarları doğrultusunda, çalışan işçiler
üzerinde her an kullanacağı bir sopaya dönüşür. Şöyle ki; sermayenin organik
bileşiminin yükselmesiyle birlikte, üretim araçları daha da yetkinleşir ve emek
üretkenliği daha da artar. Böylece daha az sayıda işçiyle, daha fazla üretim
aracı harekete geçirilebilir. Bu durum, işsizliği artıran bir etki yarattığı
gibi; işçi sınıfının çalışan kesimini de daha yoğun çalışmaya iterek, daha
fazla sömürü olanağı yaratır. Aynı süreç bir yanda işsizliği artırırken, diğer
yandan sömürü iklimini daha elverişli konuma getirir. Marx’ın söylemiyle; bu
süreç “bir yandan, işçi sınıfının çalışan kesiminin aşırı-çalışması yedek
ordunun saflarını şişirirken, öte yandan da bu yedek ordunun rekabet yoluyla
çalışanlar üzerindeki artan baskısı, bunları, aşırı-çalışmaya boyun eğmek ve
sermayenin diktası altına girmek zorunda bırakır.”(3) Aşırı çalışma, bir yanda
işsizliği artıran bir durum yaratır. Diğer yandan işsizlik, çalışan kesim
üzerinde bir baskı aracına dönüşür. Bu durum kapitalistlere, işçi sınıfını daha
fazla sömürme ve zenginleşme olanağı verirken; işçiyi düşük ücrete, kölece
çalışma koşullarına boyun eğmeye zorlar.
Sonuç olarak; sermayenin
birikimi süreci, sürekli olarak birçok insanı işsiz bırakan bir süreçtir. Yani
sermayenin kendisini genişletmesi ihtiyacından fazla nüfusu üreten kapitalist
üretme biçiminin kendisidir. Dolayısıyla işsizlik kapitalist üretme biçiminin
zorunlu sonucudur.
Kaynaklar
1- Karl
Marx, Kapital 1, Sayfa 647, 1. Baskı, Sol Yayınları
2- Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 648, 1. Baskı,
Sol Yayınları
3- Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 653, 1. Baskı,
Sol Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder