13 Kasım 2017 Pazartesi

Kapitalizm ve İşsizlik

Kapitalist toplumda üretim süreci, sermaye birikimi sürecidir. Kâr peşinde koşan kapitalist sınıf, artı değerin bir kısmını sermayeye dönüştürmekle bu birikimi gerçekleştirerek sermayenin büyümesini sağlar. Sermaye büyüdükçe, işçi sınıfının çalışan kesimi, güvencesiz yaşama ve ağır sömürüye maruz kalır. İşçi sınıfının çalışmayan işsiz kesimi ise açlığa mahkûm olur. Bir yanda yoğun sömürü altında çalışan işçiler, diğer yanda sömürü çarkından dışlanarak açlığa mahkûm edilen işsiz işçiler. İşte sermaye birikim sürecinin gerçekliği budur. Bu gerçeklik, işsizliği işçi sınıfının en büyük sorunlarından biri haline getirir. İLO verilerine göre dünya genelinde işsiz sayısı 201 milyonun üzerindedir.


Kapitalist sitemden beslenenler, işsizlik sorununu manipüle etmek gizlemek için bir hayli çaba harcamaktadırlar. Bir yandan işsizlik rakamlarıyla oynarken, diğer yandan da, var olan işsizliğin nedenini bireylerin üzerine yükleme çabası içerisine girmektedirler. Onlara göre, işsizliğin nedeni bireylerin eğitimsizliğidir, vasıfsızlıklarıdır, tembellikleridir veya iş beğenmemeleridir. Oysaki işsizliğin nedenini bireylerin özelliklerinde, tutum ve davranışlarında değil; kapitalist birikim sürecinde aramak gerekir.

Kapitalist üretme biçiminde, üretim sürecine katılan sermaye; değişmeyen sermaye ve değişen sermaye olarak iki kısma ayrılır. Değişmeyen sermaye kapitalistin üretim araçlarını oluştururken, değişen sermaye emek gücünü oluşturur. Değişen ve değişmeyen sermayenin değer bileşiminde bir ilişki vardır ve bu ilişki, sermayenin organik bileşimidir. Sermaye birikimi sürecinde, sermayenin değişen kısmı oransal olarak azalırken; değişmeyen kısmı artar. Bu durumda biz, sermayenin organik bileşiminin yükseldiğinden söz ederiz. Üretim için yatırılan sermayenin 8 bin lira olduğunu varsayalım. Bunun 4 bini değişmeyen sermaye, diğer dört bini de değişen sermaye olsun. Bu durumda, sermayenin değişmeyen kısmının değişen kısmına oranı; yani organik bileşimi 1:1 olur. Bu oran, sermaye birikiminin ilerlemesiyle değişir. Başlangıçta 1:1 olan oran, sonra 2:1, 3:1, 4:1 vb. değişir. Değişmeyen sermaye artarken, emek gücü, yani emek gücü sahibi işçi sayısı azalır. Bu durumda, sermayenin organik bileşimi yükselmiş olur.

Sermayenin organik bileşiminin yükselmesi kapitalist üretme biçiminin karakteristiğidir. Kapitalist üretme sürecinde, sermayenin organik bileşiminin gelişmesiyle birlikte; sermayenin değişen kısmının oranı değişmeyen kısmına göre, göreli olarak azalır. Başka bir deyişle, sermayenin değişmeyen kısmı, sermayenin değişen kısmına oranla daha fazla artar. Değişmeyen sermayenin artışıyla birlikte; “Emeğe olan talep, toplam sermayenin büyüklüğü nispetinde ve büyüklüğün artması ölçüsünde artan bir hızla düşer”(1) Toplam sermayenin büyümesiyle birlikte emekte büyür. Lakin bu büyüme, küçülen oranda gerçekleşir. Bunun anlamı, değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranla çok daha yavaş büyüdüğüdür. Toplam sermaye artar, değişen sermaye artar; bir kısım işçi üretim sürecine katılır. Lakin üretim araçlarının yetkinleşmesi ve büyümesine göre, işçilerin üretim sürecine katılışı sürekli olarak küçülen oranda gerçekleşir.

Sermaye birikimi sürecinde, yeni üretim alanlarının ortaya çıkması, emeğe olan ihtiyacı artırır ve yeni işçi istihdam edilirken; sermayenin genişlemesi ve organik bileşiminin artışıyla (yeni bilimsel buluşlar, emek üretkenliğinin, yoğunluğunun artışı vb.) birlikte, emek gücü üretimin dışına düşürülür. Üretim dışına düşürülen emek gücü sahibi işçiler işsizlerin safına katılır. Sermaye birikimi süreci, bir yandan yeni iş alanlarıyla ve sermayenin genişlemesiyle işsizleri üretim sürecine katarken; bir yandan da birçok işçiyi üretim sürecinin dışına iter. Böylece çalışan işçi sayısı artarken, işsiz kalan işçi sayısı da artar.

Toplam olarak, çalışan işçi sayısının artmasına karşın, emek güçlerine alıcı bulamayıp ta, işsiz kalanların sayısının artıyor oluşu; kapitalist üretim biçiminde, sermayenin birikimi sürecinin karakteristik özelliğidir. Kapitalist üretim biçiminin, yani sermaye birikim sürecinin ortaya çıkardığı bu nispi nüfus fazlası yedek sanayi ordusudur. Başka bir deyişle bu nispi nüfus fazlası, işsizler ordusudur. Kapitalist üretme biçimine özgü olan ve işsizliği yaratan bu süreci Marx şöyle ifade eder: “emekçi nüfusu, kendi yarattığı sermaye birikimi ile birlikte, kendisini nispi ölçüde fazlalık haline getiren, nispi artı-nüfus haline çeviren araçları üretmiş olur ve o, bunu, daima artan boyutlarda yapar. Bu, kapitalist üretim biçimine özgü bir nüfus yasasıdır;”(2) İşçiler nispi olarak; kendilerini, fazla hale getiren üretim araçlarını üreterek üretim yaparlar. Kapitalizme özgü nüfus yasası budur.

Nispi nüfus fazlası, sermaye birikiminin ve kapitalizme dayalı zenginlik artışının zorunlu sonucudur. Bu sonuç, kapitalist birikimin bir kaldıracı ve aynı zamanda kapitalist üretme biçiminin varlık koşuludur. Varlık koşuludur çünkü yedek sanayi ordusu dediğimiz işsizler, sermayenin birikim sürecinin zorunlu ihtiyacıdır. Zira sermaye, genişleme sürecine girdiğinde (yeni üretim kollarının açılışı ve eskisinin genişlemesi hallerinde) her an elinin altında, her an üretim sürecine koşulacak biçimde bekleyen bir ordudur. Bu ordu, her an sömürülmeye hazır insan gurubudur. Sermayenin ani genişleme ihtiyacı ortaya çıktığında bu işçiler hemen sömürü çarkına sokulur.

Ayrıca işsizlik, çalışan işçilerin üzerindeki sömürüyü daha fazla artırmaya olanak verdiği gibi, işçileri kontrol ve denetim altına almanın da bir aracına dönüşür. Yani işsizlik, kapitalistin elinde kendi çıkarları doğrultusunda, çalışan işçiler üzerinde her an kullanacağı bir sopaya dönüşür. Şöyle ki; sermayenin organik bileşiminin yükselmesiyle birlikte, üretim araçları daha da yetkinleşir ve emek üretkenliği daha da artar. Böylece daha az sayıda işçiyle, daha fazla üretim aracı harekete geçirilebilir. Bu durum, işsizliği artıran bir etki yarattığı gibi; işçi sınıfının çalışan kesimini de daha yoğun çalışmaya iterek, daha fazla sömürü olanağı yaratır. Aynı süreç bir yanda işsizliği artırırken, diğer yandan sömürü iklimini daha elverişli konuma getirir. Marx’ın söylemiyle; bu süreç “bir yandan, işçi sınıfının çalışan kesiminin aşırı-çalışması yedek ordunun saflarını şişirirken, öte yandan da bu yedek ordunun rekabet yoluyla çalışanlar üzerindeki artan baskısı, bunları, aşırı-çalışmaya boyun eğmek ve sermayenin diktası altına girmek zorunda bırakır.”(3) Aşırı çalışma, bir yanda işsizliği artıran bir durum yaratır. Diğer yandan işsizlik, çalışan kesim üzerinde bir baskı aracına dönüşür. Bu durum kapitalistlere, işçi sınıfını daha fazla sömürme ve zenginleşme olanağı verirken; işçiyi düşük ücrete, kölece çalışma koşullarına boyun eğmeye zorlar.

Sonuç olarak; sermayenin birikimi süreci, sürekli olarak birçok insanı işsiz bırakan bir süreçtir. Yani sermayenin kendisini genişletmesi ihtiyacından fazla nüfusu üreten kapitalist üretme biçiminin kendisidir. Dolayısıyla işsizlik kapitalist üretme biçiminin zorunlu sonucudur.

Kaynaklar
1-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 647, 1. Baskı, Sol Yayınları
2-    Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 648, 1. Baskı, Sol Yayınları
3-    Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 653, 1. Baskı, Sol Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder