22 Kasım 2017 Çarşamba

İşsiz İşçiler

 Kapitalist bir toplumda, emek gücünü satışa çıkaran her işçi; her daim emek gücünü satamayabilir. Başka bir deyişle iş bulamayabilir. Zira kapitalist sistem, işçiye, emek gücünü satışı için bir garanti vermez, veremez. Emek gücü ihtiyacı, sermaye birikim sürecinin ihtiyacına göre düzenlenir. Sermaye birikimi süreci, sürekli olarak bir kısım işçileri üretim sürecinin dışına düşürürken, bir kısım işçileri ise üretim sürecine dâhil eder. Birikim süreci, toplam çalışan işçilerin sayısını artırırken, işsiz kalan işçilerin sayısını da artırır. Böylece süreç, yedek sanayi ordusunun saflarını sıklaştırır. Yedek sanayi ordusu dediğimiz işsizler, hiçbir işi olmayan ya da kısa süreli iş günü çalışabilen işçilerdir. İşsizler kapitalist toplumda, üç biçimde görünür. Bunlar, nüfus fazlasının akıcı biçimi, nüfus fazlasının gizli biçimi ve nüfus fazlasının durgun biçimidir.


Akıcı işsizler, geçici bir süreliğine işsiz kalan işçilerdir. Kapitalist üretim biçiminde, sermayenin organik bileşiminin gelişmesiyle birlikte işçiler üretim dışına itilir. Öte yandan üretimin büyümesiyle birlikte, dışarıdaki işçilerden bir kısmı tekrar üretim sürecine çekilir. Bu iki zıt eğilimin bir arada işlemesiyle birlikte; fabrikalarda, madenlerde, atölyelerde yani bütün üretim alanlarında; üretimin durumuna ve boyutlarına göre; kimi zaman kitleler halinde işten çıkarılan ve kimi zamanda işe geri alınan işçilerdir. Burada sermaye birikimiyle işçi sayısı arttığı halde, işçilerin büyük bir bölümü her daim üretim sürecinin dışında kalır. İşsizler kervanına katılır.

“Sermaye daima çok sayıda genç emekçi, az sayıda yetişkin emekçi ister.”(1) Üretim alanlarında her zaman genç işçiler talep eden sermaye; çalışan işçilerin yaşları ilerledikçe onları üretim dışına iter. Sermaye emek gücünü, ağır sömürü koşullarında o kadar hızlı tüketir ki, işçi yaşamının yarısındayken adeta bütün ömrü tükenmiş gibidir. Ağır sömürüyle emek güçleri tüketilen işçiler, erken yaşlarda “işe yaramaz” olarak damgalanırlar ve üretim sürecinden dışlanarak işsiz bırakılırlar.

Gizli işsizler, tarımsal alanda ortaya çıkan işsizlerdir. Tarımsal alanda, kapitalist üretim biçiminin gelişmesiyle birlikte, sermaye birikimi de ilerler. Sermaye birikiminin tarımda ilerleyişi, tarım işçilerine olan ihtiyacı azaltır. Böylece tarımsal alanda; gizli nüfus fazlası, yani üretimden dışlanmış gizli işsizler ortaya çıkar. Bu işsiz işçiler, tarım dışı alanlardaki gibi hemen büyük sayıda işe alınamazlar. Bu işçilerin bir bölümü, kentlerin yolunu tutarak kent işçilerinin arasına katılırlar. Bir bölümü de, tarım dışı alanlarda kent işçilerine dönüşmek için uygun zaman ve koşulları beklerler. Bu bekleyişteki işçiler, yedek sanayi ordusu dediğimiz işsizlerin gizli üyeleridir. İşçi sınıfının bu gizli işsizleri her zaman akış halindedirler.

Durgun işsizler, faal işçi ordusunun bir kısmını meydana getirirler. Lakin bu işçiler, düzensiz işlerde düzensiz olarak çalışırlar. Geçimlerini, geçici ve tesadüfi olan işlerde çalışarak sağlarlar. Ev işçileri, mevsimine göre iş bulan işçiler ve çalışma yeteneğini kaybeden işçiler bunlardandır. Bu işçiler, yoksulluk içerisinde yaşarlar. İşçi sınıfının, iş bulmada en şanssız olan kesimidirler. Kapitalistler, bu işçilerin çaresizliğinden yararlanarak, uzun işgünü olan, kölece çalışma koşullarında emek yağması ücretle çalıştırılırlar. “Azami çalışma süresi ve asgari ücret bunların ayırt edici özelliğidir.”(2) Ayrıca bu işçiler, sermayenin sömürüsü için, her zaman hazır olan emek gücü deposudurlar.  Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, durgun yapı daha da genişler. Esnek, güvencesiz, taşeron çalışma bu alanın kavramlarıdır.

İşsizlik; akıcı, gizli ya da durgun hangi biçimde görünürse görünsün, işçileri işsiz bırakan sermaye birikim sürecinin kendisidir. Sermaye birikimi süreci; çeşitli biçimlerde işsiz yaratmak zorundadır. Çünkü birikiminin sürekliliği buna bağlıdır. Aksi halde birikim süreci sekteye uğrayabilir. Birikiminin sekteye uğraması durması sermayenin kâbusudur ve hatta ölümüdür. Bu nedenle sermaye ihtiyaç duyduğunda sömüreceği emeği, elinin altında hazır bulmalıdır. Sermayenin ihtiyaç duyduğunda sömüreceği emeği, yedek sanayi ordusu dediğimiz işsizler sağlar. İşsizler, her an sömürü çarkına girmeye hazır biçimde beklerler.

İşçi sınıfının işsiz kesimi, sınıfın bütününü derinden etkiler. İşçi sınıfının yaşama ve çalışma koşulları; hem çalışan kesimin hem de işsiz kesimin birbirine olan etkisi üzerinden şekillenir. İşsiz işçilerin baskısı, çalışan işçileri, düşük ücretli çalışmaya ve kölece çalışma koşullarına razı olmaya zorlar. Ayrıca sermayenin baskılarına boyun eğmeye zorlar. İşsiz kesimin baskısı altında, işini kaybetmekten korkan çalışan kesim, daha yoğun ve daha üretken çalışmaya razı olur. Bu çalışma temposu, işçilerden bir kısmını gereksiz kılarak, üretim dışına iter. Üretim dışına itilen işçiler, işsizlerin saflarına katılır. Bir yanda işsizliğin çalışan kesim üzerinde baskısı; kapitaliste sömürüyü artırma olanağı verirken, diğer yandan da aşırı bir şekilde çalışan işçiler, çalışan işçilerin bir kısmını işsizlik saflarına katar. Kapitalist toplumda sermaye birikimi süreci bu şekilde işler.

Bu nesnellik, işçi sınıfının çalışan kesimiyle işsiz kesimini rekabet içerisine sokar. İşçilerin arasındaki bu rekabetten yararlanan kapitalist, sömürüyü daha da artırarak, işçi sınıfını baskı altına alır. İşçi sınıfını bir yanda yoğun sömürü altında tutarken, diğer yandan da işsiz bırakarak sefalete sürükler. İşçi sınıfı bu gerçekliğin farkına vardığında ancak, çalışan kesimle işsiz kesim arasındaki rekabeti kırabilir. Birlikte örgütlenerek, kendilerini ağır sömürü koşullarına mahkûm eden ve işsizliğe, sefalete sürükleyen kapitalist üretme biçimine karşı durabilir. 

Kaynaklar
1-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 659, 1. Baskı, Sol Yayınları
2-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 660, 1. Baskı, Sol Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder