5 Aralık 2017 Salı

Mülkiyetin Biçimleri ve Kapitalist Özel Mülkiyetin Sonu

Özel mülkiyetin savunucuları, sistemden beslenenler, özel mülkiyetin öncesiz ve sonrasız olduğunu vaaz ederler. İnsanlığın ilk anından beri özel mülkiyetin varlığından dem vururlar ve özel mülkiyeti, insanın doğasına atfederler. Onların derdi, özel mülkiyeti kutsayarak, sömürüyü olağanlaştırmak aklamak ve sömürü düzeninin değişmezliğini ortaya koymaktır. Sömürü düzeninin savunucuları ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gerçeklik başkadır. Özel mülkiyetten önce, üretim araçlarının gelişmemişliğine, emek üretkenliğinin artmamışlığına denk düşen toplumsal mülkiyet vardı. Özel mülkiyetten sonra da, üretim araçlarının alabildiğine gelişmiş olduğu, emek üretkenliğinin devasa gelişmişliğinin sonucu olarak ortaya çıkacak olan gelişmiş bir toplumsal mülkiyet olacaktır.


Mülkiyet her şeyden önce, insanın doğayla kurduğu üretme ilişkisi üzerinden kavranmalıdır. Doğayla üretme ilişkisine giren ilk insan, doğal olanı kendisinin bir parçası uzantısı olarak kavrar. Çünkü insan doğanın bir parçasıdır ve insanın doğaya olan yaklaşımı kendinden olana yaklaşımı gibidir. Yaşamını sürdürebilmek için gerekli olan geçim nesnelerini doğadan karşılarken; kullandığı alet ve işlediği toprak kendine ait olarak görünür. Kendi dışındaki koşullar kendi vücudunun devamı gibidir. Kendisini kendi dışındaki doğadan ayırt edemez. Kendi dışındakilere kendinden olarak yaklaşır, sahip çıkar. “öyleyse mülkiyet, başlangıçta, insanın kendi üretim koşullarına kendi mülkü olarak kendi varlığının ön koşulları olarak davranmasından, bu koşullara insanın kendisinin doğal koşulları ve kendi bedeninin uzantısı olarak davranmasından başka bir şey değildir.”(1) Toprak bedeninin bir uzantısı, üretim aletleri vücudunun bir parçasıdır. Ve mülkiyet; ilkin insanın kendinden olana sahip çıkmasıdır.

İnsanın kendinden olana sahip çıkması, topluluk dolayımıyla gerçekleşir. Çünkü her  insan ancak, topluluğun bir üyesi olarak var olabilir. Topluluğun üyesi olarak üretebilir, ihtiyaçlarını topluluğun üyesi olarak karşılayabilir. Bir grup olarak hareket ettiklerinde hayatta kalabilir, türlerinin devamını sağlayabilirler. Her insanın varlığı, ortak yaşamalarına, ortak üretmelerine ve paylaşmalarına bağlıdır. Öyleyse insanın sahipliği ancak, grup üyeliği üzerinden gerçekleşir ve her bir insan, toprakta dahil üretim araçlarını kendisinin mülkiyetinde görür. Ama bu kendilik durum, insanın üyesi olduğu grup dolayımıyladır. Yani üretim araçları, topluluğun mülkiyetinde olduğu için insanın mülkiyetindedir. Zira koşullar, üretim araçlarının özel mülkiyetine olanak tanımıyordu.

Emek üretkenliği henüz yeterince gelişmediği bu dönemde; her topluluk, kendine yeter düzeyde ürün üretebiliyordu. Kendi ürettikleriyle yaşamlarını sürdürebiliyorlardı. Üretim, doğrudan tüketim için yapılıyordu. Üretilen ürünün değişimi henüz söz konusu değildi. Üretim araçlarının gelişmesi ve emek üretkenliğinin artışıyla birlikte topluluk artık kendi ihtiyacından fazlasını üretir oldu. Üretilen fazla topluluklar arasında değişilmeye başlandı ve değişim ortaya çıktı. Değişimin ortaya çıkışıyla birlikte, topluluklar değişim için üretir oldu. Emek üretkenliğinin artışıyla birlikte değişim için üretim; zamanla, ortaklaşa çalışma zorunluluğunu gereksiz kıldı. Bireysel üretimin olanakları doğdu. Bu durum, üretim araçlarının ortak mülkiyetini değiştirerek; özel mülkiyetin yolunu açtı.

Üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortaya çıkmasında değişim için üretimin önemi büyüktür. İlkin meta değişimi; gruplar, kabileler arasında gerçekleşirdi. Bu değişimi yapanlar; grubun ileri gelenleri ve kabile şefleriydi. Bunlar giderek, üretilen zenginliği kendilerinin mülkü kılma olanağı yakaladılar. Değişimi yapanların mülkiyet hakkı zamanla toplum tarafından kabul edilir hale geldi. Böylece, üretim araçlarının özel mülkiyeti oluştu. Üretim araçlarının özel mülkiyetiyle, gruplar içerisinde kendi gereksinmesini üretebilen aileler ortaya çıktı. Aileler, üretim araçlarının sahibi olarak ürettiklerinin de sahibi oldular. Bu süreçte, toprağın ortak mülkiyeti bir süre daha kendisini korudu. Zaman özel mülkiyetin gelişmesi doğrultusunda hızla ilerlerken; çeşitli topluluklar, kabile ya da köy komünleri (birbirinden biraz farklı yol izlese de) özel mülkiyetle tanıştı. Bu aynı zamanda, sınıfsız toplumlardan, sınıflı topluma evirilmedir.

Sınıflı toplumla birlikte üretim araçları özel mülkiyeti görünür olmuştur. Köleci toplumda üretim araçları, toprak ve doğrudan üretici olan köle, köle sahibine aittir ve onun mülkiyetindedir. Feodal toplumda, toprak beyleri toprağın sahibidir, toprağın mülkiyeti toprak sahibi olan beye aittir.  Bu toplumlarda kendine yeter küçük üreticiler de vardır. Küçük üretici köylüler, üretim aracı sahibidirler ve toprak dolayımıyla beye bağımlıdırlar. Üretim aracı sahibi olarak, üretim araçlarını kendi emekleriyle harekete geçirir ve kendileri için üretirler. Emekleri henüz üretim araçlarından ayrılmamıştır. Kentlerde yaşayan zanaatçılar da kendi üretim aletlerinin sahibidirler. Doğrudan üreticiler dediğimiz bu kesim, henüz üretim araçlarından ayrılmış değildirler.

Kapitalist üretim biçiminin gelişmesiyle birlikte, üretim araçlarından kopmamış olan doğrudan üreticiler, baskıya ve zora dayalı olarak üretim araçlarından koparılırlar. Kendi mülkleri olan üretim araçlarının ellerinden alınmasıyla mülksüzleştirilirler. Üretim araçlarını kaybeden üreticiler, satabilecekleri tek şey olan emek güçleriyle emek pazarının yolunu tutarlar. Çünkü üretim araçları ellerinden alınmıştır ve artık, kendileri için üretemezler. Emek güçlerinden başka satacak şeyleri olmayan bu kişiler artık işçidir. Tarih sözünü söylemiştir. Bundan böyle, doğrudan üreticilerin özel mülkiyetinin yerini; “ücretli-emeğin sömürülmesine dayanan, kapitalist özel mülkiyet alır.”(2) Doğrudan üreticilerin bu zora dayalı mülksüzleştirilmeleri korkunç ıstırabın, acının hikayesidir, ve “insanlık tarihine, kandan ve ateşten harflerle yazılmıştır.”(3) Doğrudan üreticileri işçi durumuna getiren bu süreç, onların üretim araçlarını da sermaye haline getirmiştir. Ayrıca süreç kapitalist sınıfı yani, yeni mülk sahiplerini de ortaya çıkarmıştır. Bu mülksüzleşme sürecinin, her ülkenin özgün koşullarına göre farklılık gösterdiğini ve sürecin, farklı yer, biçim ve zamanda gerçekleştiğini de belirtelim.

Kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte üretim araçları kapitalistlerin ellerinde toplanarak merkezileşir, teknolojik gelişmeyle emek üretkenliğinin artmasıyla birlikte toplumsallaşması da artar. Emeğin toplumsallaşması* ve üretim araçlarının merkezileşmesi, mülkiyetin kapitalist karakteri çelişkiye düşer. Kapitalist özel mülkiyet, toplumsal gelişmenin engeli durumuna gelir. Aynı süreç, bu engeli aşacak özneyi de yaratır. Bu özne, kapitalist üretim sürecinin eğittiği işçi sınıfıdır. Süreç, işçi sınıfının sayısını, örgütlenme bilincini de geliştirir. İşsizlikten, yoksulluktan, baskıdan bunalmış olan işçi sınıfının memnuniyetsizliği olabildiğince artar. Böylece kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki uzlaşmazlık giderek daha fazla görünür olur. Örgütlü işçi sınıfının başkaldırıları artar, genişler. Emeğin giderek toplumsallaşmasıyla çelişkiye düşen kapitalizme, sön sözü söyleyecek olan işçi sınıfıdır. Süreci marx şöyle ifade eder: “Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması, en sonunda, bunların kapitalist kabuklarıyla bağdaşamadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilirler.” Bir zamanlar, kendi emeğiyle geçinenleri mülksüzleştiren kapitalistlerin şimdi kendileri de mülksüzleştirilirler. "Mülksüzleştirenler, mülksüzleştirilirler."(4) Bu mülksüzleştirme, kapitalist özel mülkiyetin kaldırılmasıdır. Bu mülksüzleştirme, üretim araçlarının bir sömürücü sınıftan diğerine devredilmesi değil; sömürüsüz ve sınıfsız bir topluma devredilmesidir. 

Toparlayalım. Mülkiyet ilkin, toplumsal mülkiyettir ve emeğin dışındaki üretim nesneleri, üretim araçları topluluğa aittir. Her birey topluluğun üyesi olması dolayımıyla toprağın ve diğer üretim araçlarının sahibidir. Sınıflı toplumlarla gelen özel mülkiyet köle sahibi ve toprak beyine aittir. Ayrıca bunların yanında, doğrudan üreticinin emeğine dayalı özel mülkiyet vardır. Bunlar, üretim araçlarının sahibidir ve üretici, bir başkasının emeği üzerinden değil, kendi emeği üzerinden üretir. Kapitalist özel mülkiyet, bu kendi emeğiyle geçinen üreticilerin mülksüzleştirilmeleri üzerine kurulur. Bundan dolayı, özel mülkiyetin kapitalist biçimi, doğrudan üreticinin özel mülkiyetinin mezarı üzerinden boy vermiştir. Ne var ki bu mülkiyet biçimi de kendi mezar kazıcısı olan işçi sınıfını ortaya çıkarmıştır. İşçi sınıfı, mezar kazıcısı olduğu kapitalist özel mülkiyeti ortadan kaldırarak, tarihin tozlu raflarındaki yerine koyacaktır. Bu nedenle kapitalist özel mülkiyet, özel mülkiyetin son görünümüdür.


   *Emeğin toplumsallaşmasında üretilen metada tekil işçinin bireysel emeği görünmez. Çünkü üretilen ürünün son hali bütün işçilerin yani kollektif işçinin emeğinin ürünüdür.

Kaynaklar
1-     Karl Marx, Grundrisse 1, Sayfa 384, 1. Baskı, Sol Yayınları
2-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 781, 1. Baskı, Sol Yayınları
3-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 731, 1. Baskı, Sol Yayınlar
4-     Karl Marx, Kapital 1, Sayfa 782, 1. Baskı, Sol Yayınlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder