Kapitalist
sistemde teknolojik
gelişmeyle birlikte; üretim sürecinde, gelişmiş üretim araçlarının
kullanılması,
emek üretkenliğini artırır. Emek üretkenliğinin artışıyla işçi, daha
yoğun
çalışarak; aynı zaman diliminde daha fazla üretir. Böylece kapitalist,
daha fazla
artı değere ulaşma olanağı elde eder. Kapitalist elde ettiği artı
değerle sermayesini büyüttüğü gibi; kendisi için giderek büyüyen bir
zenginlikte yaratır. Kapitaliste
zenginlik sunan sermaye birikimi süreci, işçiye hiçte öyle davranmaz. Bu
süreçte işçinin “sermaye
birikimi oranında, aldığı ücret, ister yüksek ister düşük olsun,
emekçinin
yazgısı daha da beter olacaktır.”(1) İşçi, dönemsel olarak fazla ücret
alabilir
ve işçinin, yaşam koşullarında göreli iyileşme olabilir. Ne var ki,
sermaye birikiminin artışıyla birlikte, işçi sınıfının durumu, sınıf
olarak
daha da kötüleşecektir. Bu süreç; kapitalist sınıfın zenginliğini
artıran, işçi
sınıfını yoksullaştıran; çelişik, bir ve aynı süreçtir. Bu çelişik süreç
kapitalist
sistemde, sermaye birikimi sürecinin özgünlüğüdür.
Kapitalist
sistemde sermayeyi
büyüten bu süreç, işsizliği de büyütür. İşçinin yoğun ve üretken
çalıştırılması,
işçilerin bir kısmını sürekli olarak üretim sürecinin dışına iter.
Çalışan nüfusa
oranla giderek işsizlerin sayısı da artar ve ayrıca; emeği yağmalanarak
gününden önce emek gücü tüketilen bazı işçiler, çalışamaz duruma gelir.
“En sonu, işçi sınıfının
düşkünler tabakası ile yedek sanayi ordusu ne kadar yoğun olursa, resmi
yoksulluk da o kadar yaygın olur. Bu, kapitalist birikimin mutlak genel
yasasıdır.”(2) Sermaye birikim süreci, bir yanda kapitalistin
zenginliğini artırırken,
diğer yandan da işçi sınıfı içerisinde yoksulluğu artırır. Yoksulluğun
zemini
olan, işçi sınıfının en alt tabakasını sürekli olarak genişletir. İşçi
sınıfı
ne kadar fazla çalışırsa, emek üretkenliği ne kadar artarsa sermayeyi o
kadar büyütür.
Sermayeyi ne kadar büyütürse, kapitalist sınıfın zenginliğini artırır ve
işçi
sınıfı, kendileri için de, işsizliğin ve yoksulluğun kapısını aralarlar.
Bu
durumdan, işçi sınıfının durumunun kapitalist sistemde hiçbir zaman
düzelmediği,
mutlak bir yoksullaşma düşüncesi çıkarılmamalıdır. Çünkü “diğer bütün
yasalar
gibi bu da işleyişi sırasında çeşitli koşullar ile değişikliğe uğrar”(3)
Zira bir
yasa işleyişini sürdürürken ona ters yönde etki eden güçler de ortaya
çıkar. Bu
güçler işleyen yasayı bir eğilim haline getirir.
Yoksullaşmayı getiren,
kapitalist birikimin mutlak yasası da; karşıt etkilerle bir eğilim haline
dönüşür. Başka bir deyişle işçi sınıfının, sermayenin gelişmesi sürecinde;
giderek artan yoksullaşması karşıt etkiyle eğilim haline gelir. Böylece
işçi sınıfını yoksullaşmaya iten süreç bir eğilim olarak yaşanır. Yoksullaşmayı
eğilim haline getiren karşıt etkilerden birisi işçi sınıfının mücadelesidir.
İşçi sınıfı ücretlerin düşürülmesine, işsizliğe, yaşam koşullarının
kötüleştirilmesine karşı mücadele eder. Sömürün daraltılması için örgütlenerek,
sürece sınıfın çıkarları lehine müdahale eder. İşçi sınıfının verdiği mücadele
işçi sınıfının daha fazla yoksullaşmasının bir engeli olarak ortaya çıkar. Yoksulluk
ve alçaltıcı yaşam koşulları işçiye dayatılırken, süreç bunu zorlarken; işçi
sınıfı bu sürece karşı koyar. Böylece işçi sınıfını yoksulluğa mahkûm eden
gidiş, bir eğilim haline dönüşür.
Kapitalist toplumda bir eğilim
olarak işleyen yoksullaşma, günümüz dünyasında apaçık görülmektedir. Ülkeler ekonomilerini büyütürken; üretim
araçları sahibi kapitalistlerle, emek gücü sahibi işçiler arasındaki eşitsizlik
giderek artıyor. Kapitalist sınıfla, işçi sınıfı arasındaki uçurum giderek büyüyor. Kapitalist
sınıfın zenginliği devasa artarken, işçi sınıfının durumu kötüleşiyor.
Kapitalist sermaye birikimi sürecinden, alabildiğine zenginleşerek çıkarken; kapitalistin
zenginleşmesine oranla işçi sınıfı, sınıf olarak yoksullaşıyor. Yalnızca işçi
sınıfı da değil, diğer ara tabaka ve sınıflar da yoksulluğun batağına itiliyor.
Kaynaklar
1- Karl
Marx, Kapital 1, Sayfa 663, 1. Baskı, Sol Yayınları
2- Karl
Marx, Kapital 1, Sayfa 661, 1. Baskı, Sol Yayınları
3- Karl
Marx, Kapital 1, Sayfa 661, 1. Baskı, Sol Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder