Metanın İki Ögesi: Kullanım Değeri ve
Değer
Marks, kapitalist üretimin egemen olduğu toplumlarda; zenginlik birikiminin, meta
birikimi olarak kendisini gösterdiği vurgusu yapıyor ve metanın tahlili ile işe
başlıyor.*
“Meta” diyor Marks: “her şeyden önce, bizim dışımızda bir nesnedir
ve, taşıdığı özellikleriyle, şu ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren
bir şeydir. Bu gereksinmelerin niteliği, örneğin ister mideden, ister hayalden çıkmış
olsun, bir şey değiştirmez.” (K-1-49) Her birey varlığını sürdürebilmek için, ister fiziksel
isterse ruhsal olsun çeşitli gereksinmelere ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçlar, yaşamsal varlığı sürdürmek için
zorunlu ihtiyaçlar (yeme, içme gibi) olduğu gibi; ruhsal doyum
sağlayan ihtiyaçlar da olabilir. Bu ihtiyaçların özünde farklılık olmasına karşın, ihtiyaç
giderme anlamında hiç bir farklılıkları yoktur. Bir tablonun duvarda asılı
durması ve her sabah ya da akşam, ona heyecanla bakan biri için tablo; gereksinme karşılayan bir şeydir ve ruhsal bir doyuma denk düşer. Ama asgari
ücretle çalışan biri için daha yaşamsal olan karnını doyurma ihtiyacı öne
çıkmışken, duvarda asılı bir tablonun onun gereksinmesi olamayacağı açıktır. Ne var
ki, her iki türden durum da gereksinmeyi ifade eder. Gereksinme
gideren şey ise yararlılığı olan bir şeydir. Çünkü, bir ihtiyacı karşılamaktadır.
Yararlılık bir nesneyi, Marks’ın ifade ettiği gibi: “kullanım değeri haline getirir” O halde, bir nesnenin yararlılığından dolayı, yani bir ihtiyacı karşılama özelliğinden dolayı, kullanım değeri vardır diyebiliriz.
Yararlılık bir nesneyi, Marks’ın ifade ettiği gibi: “kullanım değeri haline getirir” O halde, bir nesnenin yararlılığından dolayı, yani bir ihtiyacı karşılama özelliğinden dolayı, kullanım değeri vardır diyebiliriz.
Diğer yandan yararlılık, nesnenin kendi maddi varlığında bulunan bir
özelliktir. Onun maddi varlığının dışında bir şey değildir. İster ceket, ister
buğday, isterse soluduğumuz hava olsun; kendi maddi özellikleri dolayısıyla bir
ihtiyacı karşılayabilirler ve bu yönleriyle yararlılıkları vardır. Bir nesnede bulunan bu yararlı nitelikler, demiri işlemek ya da buğdayı üretmek için, ne kadar
çaba harcandığına bağlı değildir.
Kullanım değeri ele alınırken, onları belli nicelikler ile ifade edebiliriz.
Şu kadar demir, bu kadar buğday gibi… Ama özünde kullanım değeri; nicelik olarak
değil, nitelik olarak öne çıkar. Ayrıca bir demir, nitelik
açısından buğdaydan farklıdır. Nesnelerde bulunan bu farklı nitelikler, farklı bir gereksinmeyi
karşılarlar ve bu nitelikleri ile öne çıkarlar. Bu nitelik henüz ölü bir
niteliktir. Zira Marks: ” Kullanım-değerleri, ancak kullanım ya da
tüketim ile bir gerçek haline gelir” (K-1-50) diyor. Yani bir ürünün, kullanım
değeri ürünün kullanılmadan, tüketime başlanmadan ortaya çıkmaz. Bir ceketin
kullanım değeri, ancak kullanılmaya başladığında açığa çıkar ve bu kullanım
değeri niteliği, bütün toplumlar için geçerlidir. İlkel toplumda balığın durumu
ilkel için neyse, ileriki bir toplumda ceketin durumu gelişmiş birey için
aynıdır. Yani kullanım değeri olan yararlı bir nesnedir.
Kullanım değeri olan şeyler “ değişim-değerinin maddi
taşıyıcılarıdır" “Değişim-değeri, ilk bakışta, bir nicel ilişki
olarak birbirleriyle değişilen, değişik türden kullanım-değerlerindeki oran
olarak zamana ve yere göre durmadan değişen bir ilişki olarak
görünür.” K-1-51) Şöyle ki, henüz işbölümünün fazlaca gelişmemiş
olduğu bir toplumda A kişisi pazara koyunu ile geldi. B kişisi ise buğdayı ile
geldi. A kişisinin bir koyunu ile B kişisinin 100 kilo buğdayı değişildi. İlk
bakışta bir koyuna 100 kilo buğday niceliği, eşitlemesi bir rastlantı gibi görünür.
Biraz daha açalım.
Diyelim ki; A kişisinin bir koyunu, x kadar ipek, y kadar altın, z kadar
ayakkabı vs değişilebiliyor. Bu durumda, A kişisinin elinde bulunan koyunun bir
çok değişim oranında söz edebiliriz. Tüm bu farklı nicelikteki metaların
birbiri ile değişilebilmesi için birbirleriyle eşit bir değerde olmaları gerekir. Örneğimizdeki koyun ile buğdayı ele alalım: 1 koyun = 100 kilo buğdaydır. Bu
eşitlik ve değişilebilirlik, bize bunlarda eşit bir şeyin olduğunu gösterir.
Aksi durumda değiştirilemezlerdi.
Bu değişimde ortak olan bir şey var, ama ne?
Bu ortak özellik, metaların “…kimyasal ya da başka bir doğal özelliği olamaz.” diyor Marx ve devam ediyor: " Bu gibi özellikler, ancak onlara bir yararlılık sağladıkları, onları kullanım-değeri haline getirdikleri zaman, bizim için önemli olurlar. Ama metaların değişimi, kuşkusuz, kullanım-değerinden tamamen soyutlanarak karakterize edilen bir iştir.” (K-1-52) Yani metalardaki fiziksel ve kimyasal farklılıklar, bizim için yararlılık sağladıkları ve kullanım değerini aldıkları oranda önemlidir. Ama bu, onların değişilebilir olduklarını göstermez. Metalarını değişilebilir olmalarına onlarını, kullanım değerlerinden soyutlayarak anlayabiliriz. Öyleyse metaların değişimi, kullanım değerlerinden soyutlanarak elde edilir. Kullanım değerleri olarak nitelik farklarına karşın, değişim değerleri olarak sadece farklı niceliktedirler.
Bu ortak özellik, metaların “…kimyasal ya da başka bir doğal özelliği olamaz.” diyor Marx ve devam ediyor: " Bu gibi özellikler, ancak onlara bir yararlılık sağladıkları, onları kullanım-değeri haline getirdikleri zaman, bizim için önemli olurlar. Ama metaların değişimi, kuşkusuz, kullanım-değerinden tamamen soyutlanarak karakterize edilen bir iştir.” (K-1-52) Yani metalardaki fiziksel ve kimyasal farklılıklar, bizim için yararlılık sağladıkları ve kullanım değerini aldıkları oranda önemlidir. Ama bu, onların değişilebilir olduklarını göstermez. Metalarını değişilebilir olmalarına onlarını, kullanım değerlerinden soyutlayarak anlayabiliriz. Öyleyse metaların değişimi, kullanım değerlerinden soyutlanarak elde edilir. Kullanım değerleri olarak nitelik farklarına karşın, değişim değerleri olarak sadece farklı niceliktedirler.
Şimdi metaların, kullanım değerlerini bir yana bıraktığımızda geriye, onların
üretilmiş olmaları, ya da emek ürünü olmaları özelliği kalır. Yani meta
kullanım değerinden soyutlandığında, onu kullanım değeri yapan şeylerden de
soyutlamış oluruz. O artık bir koyun, ayakkabı, altın, ceket vs değildir. Artık
onlardan arda kalan tek şey: soyut insan emeğidir. O halde ” …bunların üretimleri
sırasında, insan emek-gücü harcanmıştır, ve bunlarda insan emeği
cisimleşmiştir. Hepsinde ortak olan bu toplumsal özün kristalleri olarak
bakıldığında, bunlar - Değerdir.” ( K-1-52) Marks burada, tüm metalarda
olan soyut insan emeğine ulaşıyor. Değeri de burada görüyor. Marks’ın
ulaştığı bu değer, kendisini değişimde ortaya koyan, değişimde görünen bir değerdir ve bütün
metalarda bulunan ortak özdür. İnsana yararlı olan bu maddeler, içerisinde
soyut insan emeğinin cisimleşmiş olmasından dolayı bir değere sahiptir.
Marks soruyor ve yanıtlıyor: “Peki öyleyse bu değerin büyüklüğü nasıl
ölçülecek? Besbelli ki, malın içerdiği, değer yaratıcı özün, yani emeğin
niceliğiyle ölçülür. Emeğin niceliği, onun süresiyle ölçülür, ve emek-zamanının
ölçütü de hafta, gün ve saat olarak ifade edilir. “ (K-1-53) Değerin
büyüklüğü, ona harcanan emeğin niceliği ile, bir başka deyişle ona harcanan
emeğin süresiyle ölçülür. O zaman şu orantı ortaya çıkıyor: Bir metaya harcanan
emek süresi, zamanı ne kadar fazlaysa metanın değeri de o kadar fazladır.
Tersine emek süresi, zamanı ne kadar azsa o kadar değeri düşüktür.
Sorun:
Metanın değeri harcanan emeğin niceliği ile ölçülüyorsa, tembel bir işçi
tüm beceriksizliği ile bir metanın üretimi için daha fazla emek zamanı
harcayacaktır. Bu durumda onun metası daha fazla değer kazanmaz mı? Böyle
sanılabilir diyor Marks, hemen ekliyor: “değerin özünü oluşturan emek,
türdeş insan emeğidir bir biçimli (uniform) emek-gücü harcamasıdır. Bir
toplumun, ürettiği tüm metaların toplam değerinde somutlaşan toplam emek-gücü
birçok tek tek birimlerden meydana gelmekle birlikte, burada, türdeş insan
emek-gücü kitlesi olarak kabul edilir.” (K-1-53) Marks, tek tek insan
emeğini türdeş insan emeğine indirgiyor. Bir toplumun ürettiği, bütün metaların
toplam değerinde cisimleşen emek güçleri, birer kitle halinde türdeş emek
gücüdürler. Öyleyse, ayakkabı üreten A
kişisi pazara gidip, ben tüm tembelliğimle, yavaşlığımla bu ürünü şu kadar emek zamanında
üretim, değeri de çok fazladır deme durumunda değildir. Zira toplumsal olarak
belirlenmiş bir emek zamanı vardır. Bu emek zamanından fazla bir emek zamanı
harcamış olması, onun metasını toplumun belirlediği emek zamanından daha değerli
kılmaz. Diyelim ki bir metanın üretiminin toplumsal gerekli emek zamanı 2 saat olsun; işçi de bu metayı 4 saatte üretmiş olsun. Bu durumda, işçinin ürettiği meta, 2 saatlik emek zamandan daha değerli değildir.
Öyleyse değerin belirlenmesinde; tekil bireylerin ya da tek tek işletmelerin emek zamanları değil, o meta için harcanan tüm toplumsal emek zamanı dikkate alınır.” herhangi bir malın değerinin büyüklüğünü, toplumsal olarak gerekli-emek miktarı ya da onun elde edilmesi için toplumsal bakımdan gerekli emek-zamanı belirler.” (K-1-54)
Sonuç olarak; bir metanın, hem kullanım hem de değişim değeri vardır.
Marx burada bir uyarıda da bulunur. Kullanım değeri olmayan bir şeyin değişim değeri de olmaz. Ama değişim değeri olmayan bir şeyin, kullanım değeri olabilir der. Evinin arka bahçesinde, kendi ihtiyacı için domates üreten bir kişinin ürettiği domatesi, kullanım değeri olduğu halde bir değeri yoktur. Aynı biçimde toprak beyinin tarlasında, toprak beyinin ihtiyacı için üreten kişinin ürünü de, kullanım değerine sahip olduğu halde bir değeri yoktur. Zira değişim amacıyla üretilmemiş ve değişim yoluyla bir başkasına devredilmemiştir. Torununa kazak ören bir ihtiyar da değişim değeri üretmez. O, sadece torununu soğuktan koruyacak bir ürün üretmiştir ve değişimle, değişim değeri olarak kendini açığa vuran bir değer üretmemiştir. Dolayısıyla bir meta da üretmemiştir. Marks’ın belirttiği gibi “Meta üretmek için, o kimsenin yalnızca kullanım değeri değil, başkaları için kullanım değerleri, toplumsal kullanım değerleri üretmesi gerekir.” (K-1-55) O halde değişim olmayan, değişimi için üretilmeyen bir toplumda; metadan ve onların değerinden söz edilemez.
Marx burada bir uyarıda da bulunur. Kullanım değeri olmayan bir şeyin değişim değeri de olmaz. Ama değişim değeri olmayan bir şeyin, kullanım değeri olabilir der. Evinin arka bahçesinde, kendi ihtiyacı için domates üreten bir kişinin ürettiği domatesi, kullanım değeri olduğu halde bir değeri yoktur. Aynı biçimde toprak beyinin tarlasında, toprak beyinin ihtiyacı için üreten kişinin ürünü de, kullanım değerine sahip olduğu halde bir değeri yoktur. Zira değişim amacıyla üretilmemiş ve değişim yoluyla bir başkasına devredilmemiştir. Torununa kazak ören bir ihtiyar da değişim değeri üretmez. O, sadece torununu soğuktan koruyacak bir ürün üretmiştir ve değişimle, değişim değeri olarak kendini açığa vuran bir değer üretmemiştir. Dolayısıyla bir meta da üretmemiştir. Marks’ın belirttiği gibi “Meta üretmek için, o kimsenin yalnızca kullanım değeri değil, başkaları için kullanım değerleri, toplumsal kullanım değerleri üretmesi gerekir.” (K-1-55) O halde değişim olmayan, değişimi için üretilmeyen bir toplumda; metadan ve onların değerinden söz edilemez.
*Marks’a göre toplum biçimi ne olursa olsun kullanım değeri servetin
özüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder