14 Eylül 2013 Cumartesi

Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı

Marx, metaların ilk bakışta kolayca anlaşılabilir olduğunu, ama tahlili yapıldığında metafizik inceliklerle, teolojik süslerle dolu olduğunu belirtiyor. Marx’a göre metalar, kullanım değeri olduğu sürece, onda anlaşılmayan mistik bir yön yoktur. Çünkü; her meta, kullanım değeri olarak, bütün toplumlarda olan ve gereksinme gideren  bir şeydir. Zira bir toplum bireyi olarak insanlar, gereksinmelerini gidermek amacıyla toplumsal bir ilişki içerisindedirler.  Bu yolla topluluk ya da toplum olarak, kendilerini sürekli olarak yeniden üretirler, üretmek zorundadırlar. Her üretimde emek, nesnesiyle birleşir ve ona gereksinim gideren bir biçim verir. Onu her hangi bir amaç için kullanılır hale getirir. Çevremizde gördüğümüz, üretilmiş nesnelerin bu özellikleri ve yararlılığı gözle görülür apaçıktır. Dolayısıyla kullanım değeri olarak nesnelerde anlaşılmaz mistik bir yan yoktur. Öyleyse diyor Marks “metaların mistik özelliği onların kullanım değerinden doğmuyor” K-1-86

Marx, metaların mistik özelliğinin, onların meta biçimine girmesiyle ortaya çıktığını, meta biçiminin kendisinden doğduğunu belirtiyor. Meta biçim, ürünün değişim için üretimidir.  Buna değişim ilişkisi de denilebilir ve bu ilişki,  pazarda kurulan bir ilişkidir. Ürünler, bireyin ya da grubun kendi ihtiyacını gidermek için değil, toplumsal işbölümü çerçevesinde başkası için yapılan üretimdir. Pazara gelen her meta, bir başkası için üretilmiştir ve değişim amaçlı olarak orada bulunurlar.

Pazara gelen metalar, A ya da B özel (kunduracı, dokumacı, fırıncı vb.) emeği olarak değil, her birinde ortak olan emek gücü (soyut emek) harcanma niteliği ile karşı karşıyadırlar. Yine metalar, kendilerine harcanan emeğin eşitliği ile karşı karşıya gelirler. Aksi halde değişilmezlerdi. Emek gücü harcama süresi, bu emek ürünlerinin niceliği biçimini alır.  Şu kadar A metası, bu kadar B metası ile değişilir. Farklı oranlarda değişilen metalarda eşit olan şey, emek zamanlarıdır. Bu onların toplumsal niteliğidir. Demek ki ürünler karşı karşıya geldiğinde, bu toplumsal nitelikleriyle bulunur ve ilişkiye geçerler. Birbirleri gözünde, türdeş soyut insan emeğidirler. Birbirlerini şu kadar ya da bu kadar emek zaman olarak görürler.  Bu ilişkide insan, saf dışı edilmiş görünür. İnsanların, kendilerinin yaratmış olduğu ürünler, insanlardan bağımsız olarak kendi aralarında değerler olarak ilişkide görünürler.  “ Demek ki,” diyor Marx, “ metaın gizemli bir şey olmasının basit nedeni, onun içinde insan emeğinin toplumsal niteliği, insana, bu emeğin ürününe nesnel bir nitelik damgalamış olarak görünmesine dayanmaktadır; üreticilerin kendi toplam emek ürünleri ile ilişkileri, onlarla kendi aralarında bir ilişki olarak değil de, emek ürünleri arasında kurulan toplumsal bir ilişki olarak görünmesindedir.”K-1-87 Metalar arasındaki ilişki, onların fiziksel özelliklerinin (bir gereksinmeyi gideren olması) dışında bir ilişkidir.  Bu ilişki, değer ilişkisidir ve toplumsal bir ilişkidir. Maddilikleri ile ilişki içerisinde değillerdir. Eğer öyle olsalardı, değişim amacıyla karşı karşıya gelmeyeceklerdi, meta da olmayacaklardı. İnsanlar arasında kurulan ilişki, meta ilişkisine bürünmeyecekti. Bu görüngüyü veren neden, onların toplumsal biçimleriyle, değer olarak karşı karşıya gelmeleridir. Bu onların toplumsal nitelikleridir. Marx, “Emek ürünlerine, meta olarak üretildikleri anda yapışıveren ve bu nedenle, meta üretiminden ayrılması olanaksız olan şeye, ben, Fetişizm diyorum.” diyerek, fetişizmin kökenini, emeğin toplumsal niteliğinde görür. Yani; üretildikleri zaman, şu ya da bu gereksinmeyi gideren değil, bir meta olarak, şu ya da bu kadar emek zamana mal olmuştur. Şu ya da bu kadar değerdedir damgası…

Her birey ya da birey grubu, meta üretimi toplumunda, birbirinden bağımsız hareket ederler. Bireyler ya da gruplar, üretim sürecinde toplumsal bir ilişki olarak karşı karşıya gelmezler. Aralarında toplumsal bir ilişki kurmazlar. Onların üretim sürecinde yaptığı şey, birbirlerinden bağımsız üretimde bulunmalarıdır.  Üreticiler arasında toplumsal ilişki ancak değişim alanında kurulur. “Üreticiler ürünlerini değişinceye kadar, birbirleri ile toplumsal temasa gelmedikleri için, her üreticinin emeğinin özgül toplumsal niteliği, kendisini ancak değişim işinde ortaya koyar. Başka bir deyişle, bireyin emeği, toplum emeğinin bir parçası olarak, kendisini, ancak, doğrudan doğruya ürünler arasında, ve dolaylı olarak bunlar aracılığıyla üreticiler arasında kurulmuş olan değişim eylemi olan ilişkiler aracılığıyla açığa vurur.”K-1-88 Demek ki üreticiler, ürünlerini pazara götürüp, değişim ilişkisine girmediklerinde, birbirleriyle toplumsal bir ilişkiye giremezler. Farklı üretim kollarındaki üreticilerin, birbirleriyle ilişkileri yoktur. Ancak ürünler, değişim amacıyla karşı karşıya geldiğinde bir toplumsal ilişkiden söz edilir. Ne var ki, bu ilişki, metalar arasındaki bir ilişki olarak görünür. “Bunun için, bir bireyin emeğini öteki üreticilerin emeklerine bağlayan ilişkiler, üreticilere, aslında olduğu gibi, çalışan bireyler arasında doğrudan toplumsal bir ilişki olarak değil, tersine, kişiler arasında maddi ilişkiler ve şeyler arasında toplumsal ilişkiler olarak görünür. Üreticilerin emeklerini, birbirine bağlayan ilişkiler (emeğin toplumsallığı) üreticilere, toplumsal bir ilişki olarak görünmez. Aksine, kişiler arasında maddi ilişkiler, yani; üreticilerin üretim Araçlarıyla, geçim nesneleriyle ilişkisi olarak görünür. Metalar arasında ise, toplumsal ilişkiler olarak görünür. Değişilmeleri sayesinde, toplumsal ilişkiyi kuranlar, metalar olarak görünür. 

Bir ürün üretilirken, değer olması dikkate alınır. Zira değişim eylemiyle, ürün toplumsal bir niteliği olduğunu belirtir. O hem yararlı bir şey olduğunu tanıtlamıştır, hem de bir değer olduğunu ispatlamıştır. Artık üretici açısından o, bir değer olarak üretilmeye başlar. Üretimleri sürecinde değer olarak görülür. “Bu andan itibaren üreticinin kişisel emeği iki yönlü toplumsal niteliğe bürünür.”K-1-88 diyor Marx.  Bir yanda o, artık toplum için yararlı ve gerekli olmalıdır. Toplumsal iş bölümünün bir parçası olarak üretilmelidir. Çünkü; toplum için yararlı olmayan pazarda alıcı bulamaz. Bu durumda ona harcanan emek gereksiz olmuş olur. Diğer taraftan da, her bireyin yararlı emeği, diğerlerinin yararlı emeğiyle eşitlenir. Yani türdeş insan emek gücüne indirgenir. Bu iki yönlü toplumsal nitelik, üreticiye pratikte yansır. Üretici, metasını başkasının ihtiyacı olanı, başkasına yararlı olanı üretmek durumundadır. Ancak o zaman o, değişime girebilir ve değer olarak gerçekleşebilir. 

“ Demek ki” diyor Marx, “emek ürünlerini değer olarak birbirleriyle ilişki içerisine sokmamızın nedeni, bu mallarda türdeş insan emeğinin maddi halde birikmesini görmemiz değildir. Tam tersine: farklı ürünlerimizi değişimle değer olarak eşitlediğimiz zaman, bu davranışımızla, aynı zamanda, biz, bunlara harcanan farklı türden emekleri de, insan emeği olarak eşitlemiş oluyoruz. Bunun farkında olmayız, ama gene de yaparız.”K-1-89 Yani biz emek ürünlerini değer olarak ilişki sokma nedenimiz, mallarda türdeş insan emeği maddi birikmesini görmemiz değildir. Bütün emeklerin eşit olması gereği, bizim onu öyle gördüğümüz anlamına gelmez. Biz emeği değiştirdiğimizde, eşitlediğimizde farklı türde emeği de eşitlemiş oluruz. Biz bunu görmesek te pratikte yaparız.  

Marx devamla, diğer toplum biçimlerinde (meta üretimi olmayan meta üretiminin belirleyici olmadığı) emek ürünlerinin, hayali biçime bürünmediğini anlatıyor. “Metaların bütün gizemi ve emek ürünlerinin metalar biçimini aldığı anda çevresini saran büyü ve sihir, öteki üretim biçimlerine geçer geçmez, bu yüzden yok olur.”K-1-91 Robinson Crusoe örneğiyle düşüncesini destekliyor. Crusoe, kendi yapacağı işi bölümlediğinde, önem sırasına göre, hangi işe ne kadar zaman ayıracağını planlar. Onun için söz konusu olan işin kendisi için yararlılığıdır. Serf - senyör ilişkisinde de ürünler hayali biçime bürünmez. Bu ilişkide kişisel bağımlılık vardır. Serf toprak dolayımıyla senyöre bağımlıdır.  Serf senyör ilişkisinde, serf, senyör hizmetinde harcadığı emek gücünün, belirli niceliği olduğunu bilebilir. Burada bireyler arası ilişkiler, kendi karşılıklı ilişkileri olarak görünür. Emek ürünleri, kendi aralarında bir toplumsal ilişki kılığına bürünmez. Ürünler genellikle metalar değildir. Yine işlerini, ortak üretim araçlarıyla yürüten özgür toplulukta, emek ürünleri hayali anlaşılmaz bir biçime bürünmez. Bu toplulukta, üreticilerin emek güçleri, topluluğun birleşik gücü olarak görünür. Zira değişim amaçlı bir meta üretimi yoktur. Toplum, kendi ihtiyacına göre üretir. Ürünler fetişist bir karaktere bürünmez.

Ama; genelleşmiş meta üretiminin olduğu kapitalist toplumda, meta üretimi olmadan üretim olmaz. Bu sistemde, üretim ürünün yararlılığı amacıyla, toplumun gereksinimin karşılanması amacıyla üretilmez. Ürünün yararlılığı, bir gereksinmeyi gideriyor oluşu kapitalisti ilgilendirmez. Onun ilgilendiği meta üretimidir, amacı da soyut emeğin ortaya koyduğu değere ulaşmaktır. Bunun yolu da değişimden geçmektir. Zira değer, değişim sürecinde açığa çıkar. Değişim süreci ise değer ilişkisidir. Burada metalar birbirleriyle ilişki içerisindedir. “Metaların dili olsaydı şöyle derlerdi: kullanım-değerimiz insanları ilgilendirebilir. Nesne olarak o bizim bir parçamız değildir. Nesne olarak bize ait olan şey değerimizdir. Meta olarak doğal ilişkilerimiz bunu tanıtlar. Birbirimizin gözünde, değişim-değerinden başka bir şey değiliz.”K-1-98 Metalar değer nitelikleriyle bağımsızlaşır, süreci onlar yönetir.  Görüngü budur. Bu görüngünün aralanması ve gerçekliğin görünür hale getirilebilmesi için, bilimsel bir çaba gerekir. Marx’ın yaptığı da budur. 

Marx, meta üretiminin genelleştiği kapitalist üretim biçiminde; bu mistik havanın dağıtılamayacağını belirtiyor. Çünkü; bu gizemli durum, meta üretiminin kendisinden doğuyor. Dolayısıyla, meta üretimi ortadan kaldırılmak durumundadır. Bunun anlamı; değişim ilişkisinin ortadan kaldırılmasıdır. Diğer bir deyişle de değer ilişkisinin kaldırılmasıdır. Marx’ın ilgili paragrafı şöyledir: “Maddi üretim sürecine dayanan toplumun yaşam süreci, kendisini saran mistik tülü, üretimin, serbestçe bir araya gelen insanlar tarafından ve saptanmış bir plana uygun olarak bilinçli bir biçimde düzenlenmesi sağlanmadıkça, soyulup atılamaz. Ne var ki bu da toplum için, belli bir maddi temeli, ya da kendileri de uzun ve zahmetli bir gelişme sürecinin kendiliğinden oluşmuş ürünleri olan bir dizi varoluş koşulunun bulunmasını öngörür.”K-1-95 



1 yorum:

  1. Bu sayfayı hazırlayan arkadaşa ne kadar teşekkür etsek az. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil