14 Ekim 2017 Cumartesi

Kapitalist Toplumda Ücretin Özü

İşçi her hangi bir işletmede, belirli aralıklarla (gün, hafta, ay) çalışarak, belirli miktarda para alır. Aldığı para, işçinin belirli bir işin yapılması ya da belirli saat çalışmasının karşılığı olarak görünür. Varsayalım işgünü 8 saattir ve işçinin 8 saatlik çalışmasının karşılığı 100 liradır. Bu durumda işçi, 8 saat çalışacak ve çalışmasının sonunda 100 lira alacaktır. İşçinin 8 saatlik çalışmasının sonunda aldığı 100 lira onun ücretidir. Bu ilişkide ücret, işçinin 8 saatlik çalışmasının, yani 8 saatlik emeğin karşılığı olarak görünür. İşçinin emeği, sanki bir metaymış gibi; sanki ücret, emeğe yapılan bir ödemeymiş gibidir. Bu kadar da değil, işçi, 8 saatlik çalışmasının karşılığını, yani sekiz saatlik emeğinin karşılığını almış gibidir. Artı emeğin bir biçimi olan artı değer, yani işçinin ödenmeyen emeği görünmez. Bütün emek karşılığı ödenmiş gibi görünür. Karşılığı ödenen ve ödenmeyen emek ayrımı yok olduğu gibi, karşılığı ödenmeyen emekte, karşılığı ödenmiş olarak görünür. Böylece hem işçi hem kapitalist, emeğin karşılığının ödendiği kanısına varır. Bu yanlış bir algıdır. Yanlış algı bu kadarla da bitmez. İşçi örgütlenmelerine de sirayet ettiği gibi; ücretlilik sistemi kaldırılmadan, emeğin karşılığının alınabileceği kanısını da uyandırır. Emeğin karşılığının ödendiği kanısını yaratan görünüm, ücretlilik biçiminin kendisinden kaynaklanır. Ücretlilik biçimi, emeğin ödenen ve ödenmeyen ayrımını gözden saklayarak sömürü ilişkisini gizler.


Bu görüngüyü yaratan nedenlere bakalım. Bu ilkin, ücretin, 8 saatlik çalışmanın ya da emeğin karşılığıymış gibi görünmesinden kaynaklanır. Varsayımımızda işçi, 8 saat çalışıyor, 100 lira ücret alıyor. Bu durumda 100 lira, emeğin değeri ya da fiyatıymış gibi görünür. İkinci olarak, işçi ücretini, çalıştıktan sonra aldığı için; aldığı para bütün çalışmanın karşılığı gibi görünür. Yani emeğin tamamının karşılığı olan bir ödeme gibi görünür. Varsayımımızda, işçinin çalıştıktan sonra aldığı 100 lira ücret, 8 saat süreyle yapılan işin ve 8 saat süreyle harcanan emeğin tamamının karşılığı olarak görünür. Üçüncü olarak ta, emeğin, diğer metalardan farklı olan değer üretme özelliğini, sıradan aklın kavrayamayışından kaynaklanır. Bütün bu durumlar, gerçeğin tersyüz olmuş görüngüsüdür. Sanki işçinin metası, emek gücü değil de emekmiş ve işçinin ücreti de, emeğin değeri ya da fiyatıymış gibi... Bu görüngü, emeğin değeri gibi bir yanlış algıdan, emek gücünün değerine giden yolda aralanır. Artı ürünün işçiden sızdırılma biçimi olan, artı değerin açıklanmasıyla da, gerçek olan görünür olur.

Gerçek olan şudur ki; işçinin metası emek değil, emek gücüdür. Satılan ya da satın alınan şey ise emek değil, emek gücü metasıdır. İşçi, emek gücü metasını bir gün, bir hafta ya da bir ay gibi belirli süreliğine kapitaliste satar. İşçinin, emek gücü karşılığı olarak kapitalistle anlaştığı para, emek gücü metasının fiyatıdır. O halde ücret, emek gücünün fiyatı olarak belirli miktarda paradır. Başka bir deyişle ücret, işçinin emek gücü metasının karşılığı olarak, kapitalistten aldığı paradır. 

Şimdi var sayımımıza geri dönelim. İşgünü 8 saattir. İşçi 8 saatliğine emek gücü metasını kapitaliste 100 liraya satar. Sekiz saat çalıştıktan sonra 100 lirasını alır. Bu 100 lira, emek gücü metasının fiyatı olarak işçinin ücretidir. İşçi aldığı 100 lira ücretiyle, emek gücünü yeniden üretebilmek için başka metalar satın alır. Başka bir deyişle işçi, yaşamını sürdürebilmek ve ertesi gün aynı enerji ve canlılıkla çalışabilmek için, geçim nesneleri satın alır. Bu şekilde emek gücü metası, 100 lirayla satın alınabilecek olan nesnelerle değiştirilmiş olur. 

Burada değişimin eş değerler arasında olduğunu, yani aynı miktarda değer taşıyan metaların birbirleriyle değişildiğini hatırlayalım. Bu durumda 100 lira, emek gücünün diğer metalarla değiştirilme ilişkisini, yani değerini ifade eder. İşçinin aldığı para, emek gücünün değerini ifade eden fiyatıdır. Ya da fiyatın ifadesi ücretidir. Öyleyse işçinin ücreti, emek gücünün değerini ifade eden fiyat ve fiyatın görünümü olan belirli miktarda paradır. 

Emek gücünün değerinin ve fiyatının bir görünüş biçimi olan ücretlerin düşme eğilimine değinerek bitirelim. 

Kapitalist üretim biçiminde, işçinin ücreti her zaman düşme eğilimindedir. Öyle ki, işçinin ücreti, yani emek gücü metasının fiyatı, değerinin altına düşebilir. Hatta emek gücü değerinin fiziksel asgarisi olan değerinin de altına düşebilir. Emek gücünün fiyatının (ücretin) değerinin altına düşmesi durumunda, işçi normal bir yaşam sürdüremez. Yaşamını adeta, bir “kötürüm” olarak sürdürebilir. İşçi sınıfının yaşadığı yoksulluk, sefalet kapitalist toplumda ücretlerin sürekli olarak, değerinin altına düşme eğiliminde olduğunun gösterenidir. Tabi kapitalist üretim biçiminde, ücretlerin düşme eğilimine karşı duran etkenler de vardır. Bu etkenlerden en önemlisi işçi sınıfının mücadelesidir. İşçi sınıfı mücadeleyle, kapitalist üretim biçiminde ücretlerin düşme eğilimine karşı durabilir. Ücret düzeyini, koruyabilir ya da yükseltebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder