30 Ekim 2017 Pazartesi

Emek Yağması

İnsana özgü olan emek süreci, insanın toplumu ve kendisini yeniden ürettiği bir süreçtir. Emek harcamak, yaratmak özünde insana haz veren, doyuma ulaştıran bir faaliyettir. Zira bu yolla insan, kendi becerisini, yetisini üründe somutlarken; kişiliğini ortaya çıkarır. Ne var ki sınıflı toplumlarla birlikte emek süreci, sömürünün konusu haline dönüşmüştür. Böylece insana haz veren emek süreci acı veren bir süreç haline gelmiştir. Kapitalist toplum acıyı daha da büyütüp, derinleştirmiştir. Emek gücünü metalaştırarak ve bireyi kendi emeğine yabancılaştırarak emek sürecini zulüm süreci haline getirmiştir. İnsanın toplumu ve kendisini yeniden ürettiği emek sermayenin egemenliği altında sömürülmektedir. Emeğin sömürüsü üzerinden büyüyen sermaye, rekabetçi ortamda daha fazla kara ulaşabilmek için kuralsızlaşmakta bir sakınca görmemektedir. Emek üzerinde egemenliğini daha da artırarak; emek gücünü bol keseden harcayıp, emek yağmasına neden olmaktadır.


Emek gücü her zaman meta olmamıştır. Belirli tarihsel dönem ve toplumsal koşullarda meta haline dönüşmüştür. Köle emek gücünün sahibi değildi, emek gücü de meta değildi. Köle emek gücüyle birlikte bütün varlığıyla köle sahibine aitti. Alınıp satılabilirdi ve kendisi emek gücünü kullanma hakkına sahip değildi. Aynı biçimde feodal toplumda köylü de emek gücünün sahibi değildi. Toprak dolayımıyla toprak beyine bağımlı olan köylünün emek gücü de henüz meta biçimini almamıştı. Dolayısıyla hem köle, hem de bağımlı köylü emek gücü sahibi olarak emek gücünü istediği gibi tasarruf edemezdi, satamazdı. Emek gücünü satışa çıkarabilmek için, emek gücünün meta halini almış olması ve çalışanın emek gücü metasının sahibi olarak, onu özgürce tasarruf etme hakkına sahip olması gerekir. Ayrıca çalışanın üretim araçlarının ve geçim nesnelerinin sahibi olmaması gerekir. Başka bir deyişle üretim araçlarından ve geçim nesnelerinden mahrum bırakılarak, serbestleşmiş olmalıdır. Yani doğrudan üretici özgür olmalıdır.

Bu nitelikte, özgür olan doğrudan üretici kapitalist toplumla birlikte ortaya çıkmıştır. Doğrudan üretici iki anlamda özgürdür. İlkin emek gücünün sahibidir ve emek gücünü istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. İkincisi, üretim araçlarından ve geçim nesnelerinden ayrılmıştır. Yani ne geçim nesnelerine sahiptir ne de bunları üretebilecek üretim araçlarının sahiptir. Bu durumdaki üretici, işçi kimliğiyle emek pazarının yolunu tutar. Yaşamını sürdürebilmek için de başka bir yolu yoktur. O artık işçidir. Emek gücü metasının sahibidir ve emek gücünü istediği gibi tasarruf etme hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. İşçi, emek pazarında kapitalistle karşı karşıya gelir. İşçiyle kapitalisti karşı karşıya getiren şey, işçinin emek gücü metasına kapitalistin de üretim aracı ve geçim nesnelerine sahip olmasıdır. Ve ayrıca işçinin yaşamını sürdürebilmek için ücrete, kapitalistin de sermayesini büyütebilmek için kâra ihtiyacının olmasıdır. Emek pazarında kurulan bu ilişki, hukuksal olarak eşitler arasında kurulan bir ilişkidir.

Emek pazarında eşitler arasında kurulan ilişki kapitalistin emek gücünü satın almasıyla sona erer. Emek gücünün kullanımı artık belirli süreliğine kapitalistindir. Kapitalist belirli süreliğine satın aldığı emek gücünü istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Ne var ki kapitalistin, emek gücünü tasarruf etmesinin de bir sınırı vardır. Emek gücünün kapitalist tarafından tüketilmesi iş günü tarafından sınırlanır. Bu da sözleşmeyle belirlenmiştir. Ayrıca belirli süre karşılığında verilen emek gücünün tekrar yerine koyulabilmesi için gerekli geçim nesnelerin değeri olan bir ücret için sözleşilmiştir. Bu sözleşme, meta sahipleri arasında özgürler arası sözleşmedir. Bu sözleşme, emek gücünün kapitalist tarafından tasarrufuna sınır koyar. Diyelim sözleşme gereği işçi emek gücünün 8 saatlik kullanımını 100 lira ücret karşılığında kapitaliste satmıştır. Kapitalist emek gücünü 8 saat bir zaman tasarruf edebilir.

Kapitalist toplumda, kapitalistle işçi arasındaki (eşitler arasındaki) ilişki kavga alanıdır. İşçi, insanca yaşayacak bir ücret alabilmek için, bütün gücünü ortaya koyarken; kapitalist, kârını daha fazla artırabilmek için bütün gücünü ortaya koyar. İşçiyle kapitalist arasındaki bu güç ilişkisi sınıfsal alanda yansımasını bulur. Sınıflar karşı karşıya gelir. Her sınıf, gücü oranında süreci lehine çevirmeye çalışır. Bu süreçte her sözleşme ihlal edilme olasılığını bağrında taşır. Kapitalist sözleşmeyi ihlal ederek, ücretleri emek gücü değerinin altına ve hatta fiziksel sınırında altına düşürebilir. Ya da daha yoğun çalıştırmayla iş gününü değiştirmeksizin, sömürüyü artırabilir veya iş gününü fiilen uzatabilir.

Kapitalistin ücretleri, emek gücünün değerinin altına indirme ya da değerinin altında satın almasıyla birlikte işçi, aldığı ücretle emek gücünün yenileyemez duruma gelir. Bu durumda işçi, yaşamını normal olarak sürdüremez. Ayrıca emek yoğunluğunun aşırı biçimde artırılması, emek gücünün aşırı bir biçimde tüketilmesine yol açar. Emek gücünün aşırı tüketilmesi işçiyi kısa zamanda güçsüz düşürür, çalışamaz duruma getirir. İşçi, bir zaman sonra yaşamsal faaliyetini sürdüremez olur. Varsayalım bir işçinin üretme yetisi, enerjisi 25 yıl olsun. Bu işçinin üretme yetisi enerjisi, yoğun çalışmayla 15 yılda tüketilsin. Bu durumda işçinin 10 yıllık emeğine karşılığı ödenmeden el koyulmuş olacaktır. İşçi, 15 yılda çalışamaz duruma gelecektir. Ücreti de fiilen emek gücünü yenileyemeyecek durumdadır. Kapitalistin, bu ve benzer yollarla, ücreti emek gücü değerinin altında tutması ve emek gücünü hoyratça tüketmesi durumu emek yağmasıdır. Emek yağması durumunda, işçinin ücreti emek gücü değerinin gerisinde kalmıştır. İşçi, emek gücünü yenileyemez durumdadır. Kapitalist, çeşitli yollarla emek gücünden daha fazla kar sızdırabilmek için sözleşmeyi pratikte askıya almıştır.

Emek yağması kapitalist sistemde arızi ya da geçici bir durum değildir. Zira emek yağması, sermayeler arası rekabette daha fazla kâra ulaşma çabasının sonucudur. Kapitalist, rekabetçi ortamda sermayesini büyütebilmek için her yola başvurmaktadır. Bu yollardan en tatlısı da kuralsızca ücrete dokunmaktır. Bu yolla kapitalist, daha fazla kâra ulaşabilmek için hoyratça emek gücü tüketebilmektedir. Özellikle işçi sınıfının örgütsüz ve güçsüz olduğu durumlarda, mücadeleden geri çekildiği hallerde emek yağması daha da artmaktadır. Kuralsızlık ortamı daha genişlemektedir. Kuralsızlık ortamında sermaye, emek yağmasıyla adeta işçilerin kanı, canı üzerinden beslenerek büyümesini sürdürmektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder