Emek
gücü her zaman meta olmamıştır. Belirli tarihsel dönem ve toplumsal koşullarda meta haline dönüşmüştür. Köle
emek gücünün sahibi değildi, emek gücü de meta değildi. Köle emek gücüyle
birlikte bütün varlığıyla köle sahibine aitti. Alınıp satılabilirdi ve kendisi
emek gücünü kullanma hakkına sahip değildi. Aynı biçimde feodal toplumda köylü
de emek gücünün sahibi değildi. Toprak dolayımıyla toprak beyine bağımlı olan köylünün
emek gücü de henüz meta biçimini almamıştı. Dolayısıyla hem köle, hem de
bağımlı köylü emek gücü sahibi olarak emek gücünü istediği gibi tasarruf
edemezdi, satamazdı. Emek gücünü satışa çıkarabilmek için, emek gücünün meta halini almış
olması ve çalışanın emek gücü metasının sahibi olarak, onu özgürce tasarruf etme
hakkına sahip olması gerekir. Ayrıca
çalışanın üretim araçlarının ve geçim nesnelerinin sahibi olmaması gerekir. Başka bir deyişle üretim
araçlarından ve geçim nesnelerinden mahrum bırakılarak, serbestleşmiş olmalıdır. Yani doğrudan üretici
özgür olmalıdır.
Bu
nitelikte, özgür olan doğrudan üretici kapitalist toplumla birlikte
ortaya
çıkmıştır. Doğrudan üretici iki anlamda özgürdür. İlkin emek gücünün
sahibidir
ve emek gücünü istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. İkincisi,
üretim
araçlarından ve geçim nesnelerinden ayrılmıştır. Yani ne geçim
nesnelerine
sahiptir ne de bunları üretebilecek üretim araçlarının sahiptir. Bu
durumdaki
üretici, işçi kimliğiyle emek pazarının yolunu tutar. Yaşamını
sürdürebilmek
için de başka bir yolu yoktur. O artık işçidir. Emek gücü metasının
sahibidir
ve emek gücünü istediği gibi tasarruf etme hakkına ve özgürlüğüne
sahiptir. İşçi, emek pazarında kapitalistle karşı karşıya gelir. İşçiyle
kapitalisti karşı karşıya getiren şey, işçinin emek gücü metasına
kapitalistin de üretim aracı ve geçim nesnelerine sahip olmasıdır. Ve
ayrıca işçinin yaşamını sürdürebilmek için ücrete, kapitalistin de
sermayesini büyütebilmek için kâra ihtiyacının olmasıdır. Emek pazarında kurulan bu ilişki, hukuksal olarak eşitler arasında
kurulan bir ilişkidir.
Emek
pazarında eşitler arasında kurulan ilişki kapitalistin emek gücünü satın
almasıyla sona erer. Emek gücünün kullanımı artık belirli süreliğine
kapitalistindir. Kapitalist belirli süreliğine satın aldığı emek gücünü
istediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Ne var ki kapitalistin, emek
gücünü tasarruf etmesinin de bir sınırı vardır. Emek gücünün kapitalist
tarafından tüketilmesi iş günü tarafından sınırlanır. Bu da sözleşmeyle
belirlenmiştir. Ayrıca belirli süre karşılığında verilen emek gücünün tekrar
yerine koyulabilmesi için gerekli geçim nesnelerin değeri olan bir ücret için
sözleşilmiştir. Bu sözleşme, meta sahipleri arasında özgürler arası
sözleşmedir. Bu sözleşme, emek gücünün kapitalist tarafından tasarrufuna sınır
koyar. Diyelim sözleşme gereği işçi emek gücünün 8 saatlik kullanımını 100 lira
ücret karşılığında kapitaliste satmıştır. Kapitalist emek gücünü 8 saat bir
zaman tasarruf edebilir.
Kapitalist
toplumda, kapitalistle işçi arasındaki (eşitler arasındaki) ilişki kavga
alanıdır. İşçi, insanca yaşayacak bir ücret alabilmek için, bütün gücünü ortaya
koyarken; kapitalist, kârını daha fazla artırabilmek için bütün gücünü ortaya
koyar. İşçiyle kapitalist arasındaki bu güç ilişkisi sınıfsal alanda
yansımasını bulur. Sınıflar karşı karşıya gelir. Her sınıf, gücü oranında
süreci lehine çevirmeye çalışır. Bu süreçte her sözleşme ihlal edilme
olasılığını bağrında taşır. Kapitalist sözleşmeyi ihlal ederek, ücretleri emek
gücü değerinin altına ve hatta fiziksel sınırında altına düşürebilir. Ya da daha
yoğun çalıştırmayla iş gününü değiştirmeksizin, sömürüyü artırabilir veya iş gününü
fiilen uzatabilir.
Kapitalistin
ücretleri, emek gücünün değerinin altına indirme ya da değerinin altında
satın
almasıyla birlikte işçi, aldığı ücretle emek gücünün yenileyemez duruma
gelir. Bu
durumda işçi, yaşamını normal olarak sürdüremez. Ayrıca emek
yoğunluğunun aşırı
biçimde artırılması, emek gücünün aşırı bir biçimde tüketilmesine yol
açar.
Emek gücünün aşırı tüketilmesi işçiyi kısa zamanda güçsüz düşürür,
çalışamaz
duruma getirir. İşçi, bir zaman sonra yaşamsal faaliyetini sürdüremez
olur.
Varsayalım bir işçinin üretme yetisi, enerjisi 25 yıl olsun. Bu işçinin
üretme yetisi enerjisi,
yoğun çalışmayla 15 yılda tüketilsin. Bu durumda işçinin 10 yıllık
emeğine
karşılığı ödenmeden el koyulmuş olacaktır. İşçi, 15 yılda çalışamaz
duruma gelecektir. Ücreti de fiilen emek gücünü yenileyemeyecek
durumdadır. Kapitalistin,
bu ve benzer yollarla, ücreti emek gücü değerinin altında tutması ve
emek gücünü hoyratça tüketmesi durumu emek yağmasıdır.
Emek yağması durumunda, işçinin ücreti emek gücü değerinin gerisinde
kalmıştır. İşçi, emek gücünü yenileyemez durumdadır. Kapitalist, çeşitli
yollarla emek gücünden
daha fazla kar sızdırabilmek için sözleşmeyi pratikte askıya almıştır.
Emek
yağması kapitalist sistemde arızi ya da geçici bir durum değildir. Zira emek
yağması, sermayeler arası rekabette daha fazla kâra ulaşma çabasının sonucudur.
Kapitalist, rekabetçi ortamda sermayesini büyütebilmek için her yola başvurmaktadır.
Bu yollardan en tatlısı da kuralsızca ücrete dokunmaktır. Bu yolla kapitalist, daha fazla kâra ulaşabilmek için hoyratça emek gücü tüketebilmektedir. Özellikle
işçi sınıfının örgütsüz ve güçsüz olduğu durumlarda, mücadeleden geri
çekildiği hallerde emek yağması daha da artmaktadır. Kuralsızlık ortamı
daha genişlemektedir. Kuralsızlık
ortamında sermaye, emek yağmasıyla adeta işçilerin kanı, canı üzerinden
beslenerek büyümesini sürdürmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder