22 Ekim 2017 Pazar

Sınıf Kavgasında Yansımasını Bulan; Ücret Kâr Karşıtlığı

 Ücretlilik sistemi olan kapitalist toplumda, işçinin ücretiyle kapitalistin kârı birbiriyle karşıtlık içerisindedir. Yalnızca karşıtlık içerisinde değil, aynı zamanda birbirine sıkı sıkıya bağımlıdır da… Ücret olmadan kâr, kâr olmadan kapitalist, kapitalist olmadan işçi, işçi olmadan da ücret olmaz. Üretim sürecinde görülen ücret ile kâr karşıtlığı, sınıfsal mücadele alanında, kapitalistlerle işçi sınıfı arasındaki uzlaşmaz karşıtlıkta ifadesini bulur. Sınıfsal alanda; kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki gerilimin ana kaynağı, ücretle kâr arasındaki gerilimdir. Ücretlerin yeniden düzenlenme dönemleri olan, TİS görüşmeleri sırasında bu gerilim görünür olur. Kapitalist sınıfın çıkarıyla, işçi sınıfının çıkarı arasındaki karşıtlık bu süreçte açığa çıkar. Sınıflar, karşılıklı güç gösterisinde bulunarak, TİS sürecini kendi lehlerine çevirmeye çalışır.



İşçiyle kapitalist ilkin, emek pazarında karşı karşıya gelir. Kapitalist, üretim araçları ve emek gücü satın alabilecek paranın sahibidir, işçi ise paraya dönüştürebileceği emek gücü metasının sahibidir. Kapitalist, emek gücü metası alıcısı, işçi ise emek gücü metasının satıcısıdır. İşçi, karnını doyurabilmek ve yaşamını sürdürebilmek için ücretin, kapitalist ise sermayesini büyütebilmek için kârın peşindedir. Yani hem kapitalist hem de işçi satıcı ve alıcı olarak, kendi çıkarları için emek pazarındadırlar. Emek pazarında bir alışveriş gerçekleşir. Gerçekleşen alışverişle birlikte, kapitalist ile işçi arasında sınıf ilişkisi de başlamış olur. İşçi, emek gücünü belirli süreliğine ve belirli bir fiyata kapitaliste satar. İşçinin kapitalistle anlaştığı fiyat, emek gücünün değerinin para biçimidir ve bu para işçinin ücretidir. İşçi, emek gücünü belirli fiyata kapitalistle satmış olmakla, ücretini hemen almaz. İşçi ücretini çalıştıktan sonra, yani emek gücü belirli bir süre tüketildikten sonra alır. İşçi kapitaliste bir nevi avans vermiş gibidir.

Bu alışverişten sonra, işçiyle kapitalist arasındaki ilişki üretim sürecinde devam edecektir. Üretim sürecinde işçi artık bir emek gücü metası sahibi değildir. O yalnızca, kapitalistle anlaştığı, ama henüz almadığı ücretin sahibidir. Emek gücü metasının sahibi ise artık bir süreliğine sözleşme gereği kapitalisttir. Kapitalistin elinde geçen emek gücü; artık bir sermayedir ve sermayesinin bir parçasıdır. Yani emek gücü, kapitalistin elinde sermaye biçimine bürünür.

İşçi çalışmaya başladığında emek gücü tüketilmeye başlanır. İşçi çalışma süreci boyunca; yeni metalar üretirken, kendi ücretinin karşılığı olan değeri ürettiği gibi; kapitalistin kârının karşılığı olan artı değeri de üretir. Böylece işçi, üretim sürecinin sonunda hem ücretin karşılığı değeri, hem de kapitaliste giden artı değeri üretmiş olur. Sürecin sonunda; işçi ücretini, kapitalistte metaların satışından sonra kârını almış olur. Böylece üretilmiş olan yeni değer ücret ve kâr olarak sahiplerini bulmuş olur.

Burada bir vurgu yerinde olur. İşçiyle kapitalist arasında, üretilmiş olan yeni değer paylaşılmaz. Yeni değerden işçi kendi payını, kapitalist te kendi payını alır düşüncesi yanlıştır. Zira işçiyle kapitalist arasında paylaşma ilişkisi yoktur. İşçinin alacağı ücret, üretimden önce kapitalistin cebinde olan, olması gereken para değerdir. Bu para değer kapitalistte önceden vardı. Kapitalist işçiye ücretini ödediğinde, daha önceden üretilmiş olan değerden ödeme yapar. Yani işçinin emek gücü için ödenen para, işçinin geçmiş emeğinin para biçimidir.

Üretim süreci sonunda yeniden üretilmiş olan; emek gücü karşılığı olan değer ile kapitalistin artı değeri karşıtlık içerisindedir. Başka bir deyişle, işçinin ücretiyle kapitalistin kârı, birbiriyle çelişkili ve çatışmalı bir ilişki içerisindedir. Varsayalım işçi, emek gücünün kullanımını; 8 saatliğine 100 lira ücret karşılığında kapitaliste satmış olsun. İşçi bu durumda 8 saat çalışacak ve karşılığında 100 lira ücret alacak. Başka bir deyişle kapitalist, emek gücünün 8 saat kullanılması karşılığında işçiye 100 lira ödeyecektir. Anlaşma, 8 saatin karşılığı olarak 100 liradır, lakin işçinin, 8 saatlik çalışmasının sonunda üretilen metada 200 liralık bir değer billurlaşır. Yani işçinin 8 saatlik çalışmasıyla, fiyat ifadesi 200 lira olan bir değer üretilmiştir. Bu değer ücret ve kâr olarak bölünen değerdir ve bu aynı zamanda, işçiyle kapitalist arasındaki ilişkinin bir ifadesidir. Bu ilişkide ücretin sahibi işçi fazla alırsa, kapitalistin kârı azalacaktır. Tersine olarak Kapitalist kârını fazla alırsa işçinin ücreti azalacaktır.

Ücretle kar arasındaki ilişki, birbirine sıkı sıkıya bağımlı ve her daim birbirini dışlayan karşıt bir ilişkidir. Eğer ücretler, artma doğrultusunda değişirse kârlar, azalarak tersine bir doğrultuda değişir. Ücretler yükselirse kârlar düşer, kârlar yükselirse ücretler düşer. Bu karşıtlık, ücretle kâr arasında bir gerilim yaratır. Bu gerilim, ücret ve kârın sahipleri olan işçiyle kapitalist arasında açığa çıkar. İşçiyle kapitalist, karşılıklı çatışma, mücadele halindedir ve bu mücadele sınıfsal bir mücadeledir.

Ücretle kâr arasındaki karşıt ilişkiyi örnekleyelim. Daha önceki var sayımımızda, 8 saatlik çalışmanın sonucu üretilen değerin para ifadesi (fiyatı) 200 liraydı. Şimdi biz kâr oranını, yani sömürü oranını % 100 kabul edelim. Bu durumda işçi, 4 saatte üretilen gerekli emeğin karşılığı değerin para ifadesi 100 lira alacaktır. Aynı zamanda kapitalist te, diğer 4 saatte üretilen artı değerin para ifadesi 100 lira alacaktır. Varsayalım işçi 4 saat değil de, 2 saatlik değerin karşılığı olarak 50 lira almış olsun. Bu durumda kapitalist, 6 saatlik değerin karşılığı olarak 150 lira alır. Sömürü oranı artarak % 150 olur. Ya da işçi, 6 saatlik çalışmanın karşılığı olarak 150 lira ücret alsın. Bu durumda ise kapitalist, 2 saatlik çalışma karşılığı olan 50 lira kâr alır. Sömürü oranı bu kez düşerek % 50 olur. Bu örnek değişkenlerde görüldüğü üzere, ücretle kâr karşıtlık içerisindedir. Birindeki yükselme ya da azalma, diğerinde azalma ya da yük neden olmaktadır. Bu durum, işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında; bir gerilim olarak, bir kavga olarak açığa çıkar.

Bitirirken bir vurgu daha yapalım. Bu değişkenliklerin metanın değeri üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Yani ücretlerde yükselme, kârda düşmeye yol açtığı halde; metanın değeri üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Bazen TİS görüşmeleri sürecinde, ücretin artırılması durumunda metaların fiyatları da artar denir. Başka bir deyişle, ücrete zam verilirse, meta fiyatları da doğrudan zamlanır denir. Bu düşünce, yanlış bir düşüncedir. Örneğimizde 8 saatte üretilen değerin, ücretle kâr ayrımında; ücret ya da kârdaki artma ya da azalma birbirini etkiler. Ama üretilen değerde ve değerin fiyat ifadesinde, doğrudan bir değişim olmaz. Üretilen değer halen 8 saattir. Bu nedenle kapitalistlerin ücretlerin artırılma dönemlerinde kullandıkları bu söylemin gerçekliği yoktur. Bu söylem tehdittir, aldatmadır. Eğer ücretlerin artması, metalara zammı getirseydi bu zam, kapitalistin zerre kadar umurunda olmazdı. Bilakis ücretlerin artırılmasına onay verir ve metalara gelecek zamla daha çok kazanmanın olanağını elde ederdi. Ayrıca sendikalarla bu konuda kavgaya girmesine de gerek olmazdı. Özünde, ücretler artarsa metalarında fiyatı artar(zamlanır) söyleminin altında yatan şey; ücretlerde artmanın kârlarda azalmaya neden olmasıdır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder