9 Ocak 2018 Salı

Meta, Değer ve Artı Değer

Metalar, bir yararlılığı olan, bireysel ya da toplumsal bir ihtiyacı gideren nesne olarak, değişim için üretilirler. Bunun anlamı şudur ki; bir emek ürünü olarak her meta, satılmak üzere üretilir ve tüketicisinin eline değişimden geçerek ulaşır. Meta üretimi sadece kapitalizme özgü değildir. Kapitalizm öncesi biçimlerde de meta üretimi vardı. Ama meta üretimi, kapitalizm öncesi biçimlerde genelleşmiş değildi ve istisnai bir durumdu. Oysa kapitalist toplumda meta üretimi, önceki biçimlerden farklı olarak istisnai değil, genelleşmiştir. Öyleyse üretiminde, kapitalist sistemin önceki biçimlerden farkı; meta üretiminin genelleşmiş olmasıdır.

21 Aralık 2017 Perşembe

Kapitalizm ve Yoksullaşma

Kapitalist toplumlarda her zaman, ekonominin şu ya da bu kadar büyüdüğünden söz edilir. Ekonomide büyümenin işsizliği ve yoksulluğu giderek azaltacağından dem vurulur. Oysaki ekonomideki büyümenin, işsizliği ve yoksulluğu azaltacağı yönünde doğrusal bir ilişki yoktur. Ekonomi büyüdüğü halde, işsizlik artabilir; yoksulluk ve sefalet büyüyerek genişleyebilir. 

Sözü edilen ekonomik büyüme, aynı zamanda sermayenin büyümesidir de. Sermayeyi büyüten süreç olan sermaye birikimi süreci, işsizliği artırdığı gibi yoksulluğu da artırıp genişletir. Üstelik bu durum, kapitalist sistemde arızi bir durum da değildir. Aksine bu durum, sermaye birikiminin; başka bir deyişle kapitalist gelişmenin normalidir.

5 Aralık 2017 Salı

Mülkiyetin Biçimleri ve Kapitalist Özel Mülkiyetin Sonu

Özel mülkiyetin savunucuları, sistemden beslenenler, özel mülkiyetin öncesiz ve sonrasız olduğunu vaaz ederler. İnsanlığın ilk anından beri özel mülkiyetin varlığından dem vururlar ve özel mülkiyeti, insanın doğasına atfederler. Onların derdi, özel mülkiyeti kutsayarak, sömürüyü olağanlaştırmak aklamak ve sömürü düzeninin değişmezliğini ortaya koymaktır. Sömürü düzeninin savunucuları ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gerçeklik başkadır. Özel mülkiyetten önce, üretim araçlarının gelişmemişliğine, emek üretkenliğinin artmamışlığına denk düşen toplumsal mülkiyet vardı. Özel mülkiyetten sonra da, üretim araçlarının alabildiğine gelişmiş olduğu, emek üretkenliğinin devasa gelişmişliğinin sonucu olarak ortaya çıkacak olan gelişmiş bir toplumsal mülkiyet olacaktır.

22 Kasım 2017 Çarşamba

İşsiz İşçiler

Kapitalist bir toplumda, emek gücünü satışa çıkaran her işçi; her zaman emek gücünü satamayabilir. Başka bir deyişle iş bulamayabilir. Zira kapitalist sistem, işçiye, emek gücünü satışı için bir garanti vermez, veremez. Emek gücü ihtiyacı, sermaye birikim sürecinin ihtiyacına göre düzenlenir. Sermaye birikimi süreci, sürekli olarak bir kısım işçileri üretim sürecinin dışına düşürürken, bir kısım işçileri ise üretim sürecine dâhil eder. Birikim süreci, toplam çalışan işçilerin sayısını artırırken, işsiz kalan işçilerin sayısını da artırır. Böylece süreç, yedek sanayi ordusunun saflarını sıklaştırır. Yedek sanayi ordusu dediğimiz işsizler, hiçbir işi olmayan ya da kısa süreli iş günü çalışabilen işçilerdir. İşsizler kapitalist toplumda, üç biçimde görünür. Bunlar, nüfus fazlasının akıcı biçimi, nüfus fazlasının gizli biçimi ve nüfus fazlasının durgun biçimidir.

13 Kasım 2017 Pazartesi

Kapitalizm ve İşsizlik

Kapitalist toplumda üretim süreci, sermaye birikimi sürecidir. Kâr peşinde koşan kapitalist sınıf, artı değerin bir kısmını sermayeye dönüştürmekle bu birikimi gerçekleştirerek sermayenin büyümesini sağlar. Sermaye büyüdükçe, işçi sınıfının çalışan kesimi, güvencesiz yaşama ve ağır sömürüye maruz kalır. İşçi sınıfının çalışmayan işsiz kesimi ise açlığa mahkûm olur. Bir yanda yoğun sömürü altında çalışan işçiler, diğer yanda sömürü çarkından dışlanarak açlığa mahkûm edilen işsiz işçiler. İşte sermaye birikim sürecinin gerçekliği budur. Bu gerçeklik, işsizliği işçi sınıfının en büyük sorunlarından biri haline getirir. İLO verilerine göre dünya genelinde işsiz sayısı 201 milyonun üzerindedir.


Kapitalist sitemden beslenenler, işsizlik sorununu manipüle etmek gizlemek için bir hayli çaba harcamaktadırlar. Bir yandan işsizlik rakamlarıyla oynarken, diğer yandan da, var olan işsizliğin nedenini bireylerin üzerine yükleme çabası içerisine girmektedirler. Onlara göre, işsizliğin nedeni bireylerin eğitimsizliğidir, vasıfsızlıklarıdır, tembellikleridir veya iş beğenmemeleridir. Oysaki işsizliğin nedenini bireylerin özelliklerinde, tutum ve davranışlarında değil; kapitalist birikim sürecinde aramak gerekir.