5 Aralık 2025 Cuma

Toplum Yararına Değil, Sermaye için Üretim

“Bir toplum nasıl tüketmekten vazgeçemezse, üretmekten de vazgeçemez.” (1)

Toplumsal üretim, bütün toplumlar için zorunlu olan bir eylemdir. Her toplum, toplumsal biçimi ne olursa olsun; varlığını korumak ve süreğenliğini sağlamak için üretim yapmak zorundadır. Toplumların üretim süreci, bir üretim ilişkisini ifade eder. Sınıfsız toplumlarda toplumsal üretim, sömürüye dayalı olmayan bir üretim ilişkisiyle gerçekleşirken; sınıflı toplumlarda sömürüye dayalı olarak gerçekleşir. Kapitalizm öncesi sınıflı toplumlarda toplumsal üretim, köle - köle sahibi, feodal bey – köylü (serf) arasındaki kölelik ve serflik ilişkisiyle gerçekleşirken, kapitalist toplumda, ücretli işçi ve kapitalist arasındaki sermaye ilişkisiyle gerçekleşir. Sermaye ilişkisiyle toplumsal üretim, bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi toplum yararını değil, egemen sınıfların yararını önceler. Kapitalist toplumda da toplumsal üretim, sermayenin üretimi ve yeniden üretimi yoluyla; sermaye sahiplerinin yararını önceler. Dolayısıyla kapitalist üretim süreci, egemen sınıf olan kapitalist sınıf lehine bir sömürü sürecidir.

Kapitalist üretim süreci, işçinin emek gücünün belirli süreliğine, kapitalist tarafından satın alınmasıyla başlar. İşçinin üretim alanında, üretim araçlarıyla ilişkilenmesiyle de üretim süreci fiilen başlamış olur. Süreç, tamamıyla emek gücünü satın alan kapitalistin kontrol ve denetiminde sürdürülür. Üretim sürecinde, işçinin emek gücü ve üretim araçları tüketilirken, metalar da üretilmiş olarak ortaya çıkar. Süreçte ortaya çıkan bu metalar, sürekli olarak işçiden uzaklaşarak; ona yabancılaşır. İşçiden uzaklaşan metalar, kapitalist için üretim araçlarına, kapitalistin tüketim araçlarına ve işçinin emek gücünü tekrar satın alacak olan geçim araçlarına dönüşür. Bütün bu metalar, kapitalistin elindedir ve işçi kapitaliste üretir.

İşçinin sermaye ilişkisiyle kapitaliste üretmesinin nedeni, işçinin daha üretim sürecine girmeden önce, emek gücünü kapitaliste satmış olmasıdır. Kapitalist, emek gücünü satın almakla, emek gücünün belirli bir süreliğine kullanım hakkını eline geçirmiştir. Emek gücü kapitalistin eline geçmekle, üretim aracı olarak sermayesinin bir kısmına dönüşür. Emek gücü dışında kalan üretim araçları da, zaten kapitaliste aitti. Tam da bu nedenle emek gücü tüketilirken; işçinin emeğinin kristalleştiği bütün metalar, işçiden uzaklaşarak kapitaliste ait olur. Emek gücünü kapitaliste terk eden işçi, üretilen bütün zenginliği, kapitaliste terk etmekle kendi ürettiğine yabancılaşır. Üretilen metaların bir kısmı, sermaye olarak işçinin karşısında birikirken; işçinin kendisine hükmeden, kendisini egemenliği altına alarak sömüren o devasa gücü de yaratmış olur.

İşçi kendisini baskı altına alan, bu devasa gücü üretirken; kendi bedensel varoluşunda bulunan ve üretim sürecinde tükenen; emek gücünü de yeniden üretir. Kendi bedensel varlığında bulunan emek gücünü üretmekle de kendi işçi varlığını üretmiş olur. Emek gücü metasına sahip olan işçinin üretilmesi, kapitalist üretimin yaşamsal sorunudur. Zira işçiden bağımsızlaşamayan, ondan ayrılamayan emek gücü metası bütün zenginliğin kaynağıdır. Çünkü emek gücü metası, üretim alanında tüketildikçe zenginlik, tüketildikçe sermayeyi büyüten yeni değer üretilir. Bu nedenle de emek gücünün yeniden üretilmesi kapitalist üretimin vazgeçilemez zorunluluğudur. Üretim sürecinde tüketilen emek gücünün yeniden üretimi, kapitalistin kontrol ve denetiminde gerçekleşen üretim sürecinde değil; üretim sürecinin dışında işçinin bireysel tüketimiyle gerçekleşir. İşçi bu tüketimi, emek gücünün satışı karşılığında aldığı ücreti geçim araçlarına harcayarak yapar. Bu harcamayla, üretim sürecinde tüketilen emek gücü, ücretle sağlanmış olan metalarla yerine koyularak; işçinin hayati fonksiyonlarının devamı sağlanır. Böylece değer üretme özelliğine olan emek gücü, işçinin kendisi için yaptığı harcamayla yeniden üretilmiş olur.

İşçinin emek gücü karşılığında almış olduğu ücreti, işçinin kendisinin harcaması, kapitalisti ilgilendirmeyen; işçinin kendi keyfi için bir harcama olarak görünür. Çünkü ücretin harcanması, kapitalistin kontrol ve denetiminde değil; işçinin kendi kontrol ve denetiminde, üretim süreci dışında gerçekleşmektedir. İşçinin ücretiyle ne alacağı, ne kadar alacağının kararı tamamıyla işçiye aittir. İşçi ücretini kendi iradesiyle, kendisi için kendi ihtiyacı olan geçim araçlarına harcar. Bireysel kapitalistle bireysel işçi ilişkisinden bakıldığında görünen durum budur.

Bireysel kapitalist ve bireysel işçiden biraz uzaklaşarak, bütün bir kapitalist üretim sürecine baktığımızda işçinin kendisi için harcaması farklı görünür. Zira kapitalist üretimdeki faaliyet, bütünüyle sermayenin değerlenmesi ve yeniden üretilmesi faaliyetidir. Kapitalistler, emek gücüne sermayelerinin bir kısmını ücret olarak yatırdıkları zaman, bunu işçilerin ihtiyacı olduğu için yapmazlar. Sermayelerinin değerlenmesi ve yeniden üretilmesi için yaparlar. Bunun için de sermayelerinin bir kısmını, emek gücünü satın almak için ücret biçiminde yatırırlar. Ücret biçiminde yatırdıkları sermaye, işçilerin elinde gelire dönüşür. Bu gelir işçiler tarafından, üretim sürecinde tüketilmiş olan emek gücünü yerine koyan; işçilerin varlığını üreten geçim araçlarına çevrilir. İşçiler ücretlerini geçim aracına harcamakla, emek güçlerini yeniden üreterek kendilerini tekrar üretim sürecine sokulabilecek duruma getirirler. Böylece kapitalist üretim döngüsü süreğenlik kazanır. Dolayısıyla emek gücünün yeniden üretilmesi, işçilerin varlığının üretimi için görünse de esasen sermayenin üretilmesi içindir, sermayenin değerlenmesi içindir.

İşçilerin ücret biçiminde tüketimi, kapitalist sınıf için vazgeçilmez olan üretim aracının yeniden üretilmesidir. Bu üretim aracı, emek gücü metasıdır. Emek gücü metasının yeniden üretilmesiyse, işçi sınıfının yeniden üretilmesidir. Bu durumda, üretim araçlarının tüketimi gibi işçilerin emek gücünün tüketimi de; sermayenin yeniden üretilmesinin zorunlu bir unsurudur. Bu nedenle kapitalistler, üretim aracı olarak faaliyet gösteren makinelerine nasıl bakım yapmak zorundaysalar, işçilere de ücret dolayımıyla bakım yapmak zorundadır. Sermayelerinin bir kısmını, ücret biçiminde işçilerin yeniden üretilmesine ayırmak zorundalar. İşçilerin ücretlerini, keyiflerine göre kendi yaşamlarını sürdürebilmek için tüketiyor görünmesi, ücretlerin sermayenin yeniden üretimi için tüketiliyor olduğu gerçeğini değiştirmez.

İşçi sınıfının yeniden üretilmesi, işçilerin işçi olarak varlıklarının korunması kapitalist üretimin zorunlu koşuludur. Eğer işçilerin varlığı ücret biçimiyle korunmasaydı, ne işçilerden, ne kapitalistlerden ne de sermaye üretiminden söz edebilirdik. Bütün bir sistemi üretmenin ve yeniden üretmenin aracı olan ücret, bütün bu marifetine rağmen kapitalistler için kendi üzerlerinden atılması gereken bir yüktür. Bu yükten kurtulmak için kapitalistler, ücreti sıfırlamak isterler. Ne var ki, işçilerin ertesi gün de emek gücü yenilenmiş olarak çalışmaya hazır olmaları gerekir. İşçilerin yaşamsal varlığının devam ediyor olması gerekir. Zira tarih, emek gücü gibi tüketildikçe değer üretilen bir meta daha ortaya çıkarmadı, çıkarmayacak. Ne var ki emek gücünün üretimine olan bu zorunluluk, kapitalistleri arzularından döndürmeye yetmez. Ücreti sıfırlayamayan kapitalistler bu kez de, işçilerin bireysel tüketimlerine, yani emek gücünün üretimine ayrılan ücreti, mümkün olan asgariye indirmeye çalışırlar. Marx’ın deyimiyle, “bütün kapitalistler, emekçinin bireysel tüketimini elden geldiğince tamamen zorunlu olan maddelere indirgemeye büyük dikkat gösterirler.”(2) Eğer işçi sınıfının verdiği ücret mücadelesi olmasaydı, ücretin alım gücünü zorunlu olanın altına düşürmekte bir sorun görmezlerdi. Çünkü onlar, zorunlu olanın ötesinde ücreti, karlarını küçülten sermayelerinden bir kayıp olarak görürler.   

İşçilerin üretimdeki faaliyeti, işçi olarak kendilerini, üretim araçları sahibi olan kapitalistleri, kapitalistlerin sermayesini ve bir bütün olarak kapitalist sistemi yeniden üretir. Kapitalist toplumda üretim, toplumun yararı için değil, sermayenin üretimi ve yeniden üretimi içindir. Toplumun yeniden üretimi de, sermayenin yeniden üretimi dolayımıyla gerçekleşir. İki sınıf arasındaki sömürü ilişkisiyle, kapitalistlerin egemenliği altında yürüyen bu sürecin temeli; emekçilerin geçim araçlarından ve üretim araçlarından koparılmasıyla atılır. Bir yanda üretim araçları, geçim araçlarına sahibi kapitalistler, diğer yanda sadece emek gücü sahibi olan işçiler, birbirlerine bağımlı birbirlerine zorunludurlar. Kapitalist sınıf, işçi sınıfının emek gücüne hükmederken; işçi sınıfı, varlığını sürdürmenin aracı olan ücret için emek gücünü satma zorunluluğuyla kapitalist sınıfa bağımlıdır. Marx bu durumu, “Romalı köle prangaya vurulurdu, ücretli emekçi, sahibine görünmeyen bağlarla bağlanır.”(3) sözleriyle ifade etmişti. Bu bağımlılığı görünür kılarak, toplumsal üretimi sermaye ilişkisinden kurtararak; kendisini köle durumuna sokan bu bağları koparıp atmak, işçi sınıfının omzunda atılması gereken bir yük olarak duruyor.

 

 

Kaynaklar

1. Marx K., Kapital 1, Sayfa 581, 1. Baskı, Sol Yayınları.

2. Marx K., Kapital 1, Sayfa 588, 1. Baskı, Sol Yayınları.

3. Marx K., Kapital 1, Sayfa 589, 1. Baskı, Sol Yayınları

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder