Hemen belirtelim ki, Marks’ın gerçek dolaşımdan kastı,
sermaye değerin biçiminde, varlık durumunda bir değişiklik yaratılması, yani
satma ve satın alma olayıdır. Maliyetse, satma ve satın alma sürecindeki harcamalardır.
Sermayenin dolaşımını ifade eden, M-P ve P-M devresi, bir
alış verişi ifade eder. Sermaye değer, bu süreçte başkalaşıma girer ve varlık
biçiminde bir değişme olur. Sermaye değerde, bu değişimi gerçekleştirmek, belli
bir zamana mal olur. Bu zaman, kişileşmiş sermaye olan kapitalistin işlev
yaptığı zamanın bir kısmıdır. Yani, onun iş saatinin bir kısmıdır. Bu satış ve
alış zamanı gerekli bir zamandır. Bu iş için harcanan emekte gerekli emektir. Ne
var ki bu alanda harcanan emek, gerekli emek olmasına karşın, üretken bir emek
değildir ve dolayısıyla ne değer ne de artı değer üretir.
Demek ki kapitalistin, alış veriş eyleminin gerçekleştiği dolaşım sürecinde harcadığı emek üretken değildir. Dolayısıyla, değer ve artı değer yaratmaz. Bu işi kapitalist, ücretini ödediği üçüncü bir kişiye, tüccara yaptırsa da durum değişmez. Bu iş için istihdam edilen emek üretken emek değildir. Ne değer nede artı değer yaratır.
Marks burada henüz tüccar sermayesine girmiyor.
Basitleştirmek için, alım satım işini yapan kişiyi, emek gücünü satan bir işçi olarak
kabul ediyor. Bu kişi, emek gücünü ve iş zamanını, alım satım eyleminde harcar.
Tıpkı, diyelim ki iplik yapan biri gibi çalışır. Onun emeği de, toplumun emek
gücünün bir kısmının, zorunlu olarak, üretken olmayan işe ayrılmasından dolayı
gereklidir. Lakin emeği, ne değer ne de ürün yaratır.
Onun aldığı ücret, üretim sürecinde yaratılan artı
değerden karşılanır. “Aldığı ücret ne olursa olsun, ücretli işçi olarak,
zamanının bir kısmında karşılıksız çalışır. Günde sekiz saatlik ürünün değerini
alabilir, ama gene de, on saat iş yapar. ”K-2-122 diyelim, günlük emek gücü
değeri karşılığı sekiz saattir ve o sekiz saatin karşılığı olan ücreti alır. Fakat
o, iki saatte karşılıksız olarak çalıştırılır. Onun emeği, karşılığını aldığı sekiz
saatte de, karşılığını almadığı iki saatte de değer yaratmaz.
Burada, iki saatlik artı emek harcanmıştır ve bu iki saatin karşılığını toplum ödemez. Eğer bu kişiyi, bir kapitalist çalıştırıyorsa, kapitalistin maliyeti, on saatten sekiz saate düşmüş olur. Böylece, kapitalistin dolaşım maliyeti iki saat azalmış olur. Burada iki saatlik karşılıksız çalışma, başka bir deyişle iki saatlik bir sömürü söz konusudur. Demek ki, değer ve artı değer yaratılmasa da dolaşım alanındaki emekte, sömürüye maruz kalmaktadır. Buna karşın toplum bundan, ek ürün ya da değer elde etmez. Bu kişiyi kapitalist çalıştırıyorsa, bu iki saatin karşılığını ödemeyişi; onun sermaye dolaşımı maliyetini azaltmasıyla gelirinden indirimdir.
Gerçek dolaşım maliyetine, defter tutma da dâhildir. Defter
tutma, fiili alım satımdan ayrı olarak, defter, kalem, büro malzemeleri vb gibi
maddeleşmiş emeği ve bu iş için bir de emek gücünü gerektirir. Bu alandaki
ücretli işçiler de değer ya da artı değer yaratmaz. Marks, defter tutma maliyeti ile satın alma
ve satış harcamalarını birbirinden farklı görür. Satın alma ve satış, meta
üretim süreci olgusundan ileri gelir. Meta üretiminin son bulmasıyla yok olur.
Defter tutma, sürecin denetimi, zihinsel senteziyle ilgilidir. Bu nedenle,
sürecin toplumsal boyutlara ulaşmasıyla daha da gerekli hale gelir. Demek ki,
alım satım ve onun maliyeti, sınıfsız toplumda ortadan kalkarken, defter tutma
varlığını sürdürecektir.
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte, dolaşım, ödeme, yedek fon vb. aracı işlev yapan altın, gümüş miktarı da artar. Para işlevini yerine getiren bu metalar, ne bireysel ne de üretken tüketime girerler. “Bunlar, salt dolaşım mekanizması olarak hizmet ettikleri bir şekil içinde sabitleşen toplumsal emeği temsil ederler.” “Para metalar olarak altın ve gümüş, toplum için bir dolaşım maliyeti demektir ve yalnızca üretimin toplumsal biçiminden ileri gelir.”K-2-126 Bu maliyet, kapitalist üretimin gelişmesiyle birlikte artar ve bu, toplumsal servetin dolaşım sürecine feda edilmesidir.
Depolama
Maliyetleri
Dolaşımda, değerin biçim değiştirmesiyle ilgili maliyetlerin,
metaların değerine girmediğini, yeni bir değer yaratmaya katkı koymadığını,
dolayısıyla bu maliyetlerin kapitalisti ilgilendirdiği kadarıyla üretken
sermayeden bir indirim olduğunu gördük.
Marks’ın şimdi sözünü edeceği dolaşım maliyetleri
(depolama) farklıdır. Zira “bunlar, sadece dolaşımda sürdürülmekte olan üretim
süreçlerinden doğabilirler ve üretken nitelikleri, böylece sırf dolaşım
biçimiyle gizlenmiş olurlar.”K-2-126 Bunlar, toplum için maliyet olabilirler,
aynı nedenle de üretken kapitalist için üretken değer haline gelebilir,
metaların satış fiyatına ek olabilirler. Fiyata eklenmekle, her bireysel
kapitalistin payına bölüştürülür. “Dolayısıyla, metaın kullanım değerine bir
şey katmaksızın fiyatını yükselten ve, bu nedenle de, toplum yönünden, üretken
olmayan harcamalar diye sınıflandırılan maliyetler, bireysel kapitalist için
zenginleşme kaynağı olabilir.”K-2-127
Marks, meta ikmalden söz ediyor. Ürün, çıktığı üretim
süreciyle, girdiği tüketim süreci arasında meta ikmali teşkil eder. Meta ikmal olmak
için metanın, üretim ya da tüketim alanına geçmemiş olması ve pazarda bekliyor
olmaması gerekir. Metaların ikmal olarak kalabilmesi için, depo, ardiye, ambar
vb ile metaların burada yerleştirilmesi, korunması için emek gücüne ihtiyaç
vardır. Bu da bir maliyet demektir. Bu dolaşım maliyetleri, meta satış ve alış
maliyetlerinden, “ bir ölçüde metaların değerlerine girmeleri, yani bunların
fiyatlarını artırmaları olgusuyla ayrılırlar.”K-2-128
İkmal; üretken sermaye, bireysel tüketim fonu ve meta
sermaye olmak üzere, üç biçimde bulunur. Üç biçim mutlak olarak artabilirken,
nispi olarak, biçimlerden biri artarken, diğer biçimler azalır. Kapitalist
üretim devamı için, ikmal zorunludur. Üretim süreci güvensizse ikmal artar.
İkmalin azalışı, ikmale konu olan metanın, üretilme yoğunluğu ve enerjisi ile
açıklanır. Ayrıca ulaşım gelişmesi de ikmalin azalışına etkendir.
Marx, Adam Smith'in ikmal oluşumunun kapitalist üretime özgü olduğu düşüncesinin yanılgı olduğuna değiniyor. Zira üretimin, üreticinin dolaysız gereksinmeleri için üretildiği toplumlarda; meta biçimine bürünen kısmı azdır ama tüketim fonu büyüktür. Burada tüketim fonu olarak ürün, meta ikmal biçimini almaz ama gereksinim için ikmale dönüşür. Çünkü üretici, gelecek gereksinimi için kenara koymak zorundadır. Yani gün bulup, gün yemez; yarını da düşünür. Adama Smith, işte bu üretim biçimine dayalı toplumlarda ikmal bulunmadığını belirterek yanılgıya düşer. İkmalin biçimiyle kendisini karıştır. İkmal ürün olarak her toplum biçiminde vardır ama meta ikmal kapitalist üretimde vardır. Kapitalist üretim biçiminde her meta, üretim alanından çıktığında üretken tüketime ya da bireysel tüketime geçmedikçe; meta ikmalin bir parçasını oluşturur.
Taşıma
Maliyetleri
Marx burada, dolaşım maliyetleri ayrıntısına girmeyi
gereksiz buluyor. Zira Marx’a göre, “genel yasa şudur: Sadece metaların biçim
değişikliğinden ileri gelen dolaşım maliyetlerinin hepsi değerlerine katkıda
bulunmaz.”K-2-136 Marx’ın belirttiği yasa gayet açık. Metaların biçim
değişikliği süreci olan alım satım sürecinde ortaya çıkacak olan maliyetler
metaların değerine girmezler ve bu süreçte çalışan işçinin emeği de üretken
emek değildir. Dolayısıyla bu süreçte çalışan işçinin emeği ne değer ne de artı
değer yaratır. Bu maliyetler, değerin gerçekleşmesi ya da bir biçimden diğerine
geçmesi için, yapılan harcamalardır ve bunlar kapitalist üretimin beklenmeyen
masrafları arasındadır. Bunlar arttı değerden artı üründen indirimdir. Öyleyse dolaşımda kalış, işçinin geçim nesnelerini satın alması için harcamak zorunda olduğu zaman gibi, zorunlu zaman kaybıdır. Süreç değer yaratmaz.
Ulaşım maliyetlerinde durum farklıdır. Zira taşıma sanayine yatırılmış sermaye üretken sermayedir. “Bu sanayiye yatırılmış bulunan üretken sermaye, kısmen ulaştırma araçlarından
değer aktarmak, kısmen de, ulaştırmada harcanan emek sonucu, değer eklemek
yoluyla, taşınan ürünlere değer katmış olur. Bu son sözü edilen değer artışı,
bütün kapitalist üretimde olduğu gibi, ücretler ile artı değerin yerine
konulmasını içerir.”K-2-137 Her üretim sürecinde, pamuğun tarandığı yerden eğrildiği
yere getirilmesi gibi emeğin konusunun yer değiştirmesi, son biçimini almış
ürünlerin uzaktaki diğer bir üretim yerine geçişi ve bir de, son biçimin almış
ürünlerin tüketim alanına geçişi tamamlanmadan, ürün tüketim için hazır
değildir. Demek ki, bir meta tüketim alanına geçinceye kadar tam anlamıyla
hazır değildir.
O halde taşıma sanayi, bağımsız bir üretim koludur ve
üretken sermayenin yatırıldığı bir alandır. Dolaşım süreci içerisinde, üretim
sürecinin devamı olarak görünür. Bu onun ayırıcı özelliğidir. Bu alanda
harcanan emek üretken emektir. Dolayısıyla bu sanayide değer yaratıldığı gibi
artı değerde yaratılır.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil