23 Mart 2014 Pazar

Kâr Oranı

Sermayenin genel formülünün, P-M-P' olduğunu biliyoruz. Formülün anlamı, daha fazla değer çekme amacıyla, dolaşıma bir miktar değer sokulmuş olmasıdır. Bu süreci gerçekleştiren, sermaye sürecidir ve daha fazlayı üreten süreç, kapitalist üretimdir. Kapitalist, her hangi bir metayı, ne meta üretmiş olmak için, ne de kullanım değeri yaratmış olmak için üretir. Onun tek bir amacı vardır. O da değer üretmektir. Yalnızca değer üretmek değil, yatırdığından daha fazla değer üretmektir.

Kuşkusuz kapitalist, daha fazla değere ulaşabilmek için, elindeki değişen sermayesini canlı emek karşılığında değişmesi gerekir. Tabi ki bu değişim, onun, emeği hemen sömürmesini sağlamaz. Kapitalist, canlı emeği sömürebilmek için, onu üretim sürecine sokması gerekir. Bunun için de kapitalistin, üretim koşullarına yatırım yapması gerekir. Çünkü kapitalist, canlı emeğin işlev yapması için gerekli olan, emek araçlarına, işleyeceği konuya, makinelere, ham maddelere yatırım yapmaksızın sömüremez.

Bir metanın değeri, üretiminde harcanan emek zamanına eşittir. Bu emek miktarı, karşılığı ödenen ve karşılığı ödenmeyen olarak ayrılır. Ama kapitalist için metanın maliyeti, karşılığı ödenen kısımdan ibarettir. Artı kısım için de, emek harcanmasına karşın, bu kapitaliste hiçbir şeye mal olmaz. Zaten kapitalistin kârı da, karşılığında bir şey ödemediği ve buna karşın, satabileceği bir şeyin olmasından kaynaklanır. Bu durumda artı değer, ya da kâr, maliyet fiyatı üzerindeki değer fazlalığından ileri gelir. Öyleyse, "artı değer, kökeni ne olursa olsun, demek ki, yatırılan toplam sermaye üzerindeki bir fazlalıktır.”K-3-44  Bu fazlalığın toplam sermayeye oranı a : S’dir. Yani artı değerin toplam sermayeye oranıdır. Bu durumda kâr oranı, a : S = a : ( s+ d) sembolü ile ifade edilir. Bu ifade a : d’ den, yani artı değer oranından (sömürü oranı) farklıdır. “Değişen sermaye ile ölçülen artı değer oranına, artı değer oranı denir. Toplam sermaye ile ölçülen artı değer oranına kâr oranı denir.”K-3-45

Demek ki kâr oranı, artı değerin toplam sermayeye oranıymış. Bu kapitalist için anlamlı ve anlaşılırdır. Zira bireysel kapitalist, pazarda metaları sattıktan sonra eline geçen fazlalığın, üretim sürecine yatırdığı toplam sermaye ile olan bağıntısıyla ilgilenir. Bu fazlalığın, sermayenin çeşitli kısımlarıyla olan bağıntısı ve iç ilişkisi onun ilgi alanına girmez. Hatta bu bağıntıyı görmemek, mümkünse üzerine şal çekmek işine gelir. Çünkü bu bağıntı ve iç ilişkilerin görülmesi demek, sömürünün görülmesi demektir.

Marx devamla, artı değerin, dolaşım sürecinde doğduğu görüngüsüne değiniyor. Bir metanın, maliyet fiyatı üzerinde fazlalığı, üretim sürecinde şekillenmiş olduğu halde, dolaşım sürecinde gerçekleşir. 

Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise piyasa koşullarına bağlıdır. Dolayısıyla fazlalığın, dolaşım sürecinde doğduğu izlenimi verir. Metanın değeri altında ya da üzerinde satılması bu izlenimi besler. Öyle ki, artı değer el konulmuş olan bir emek zamanı ürünü değil, satış fiyatlarının, maliyet fiyatını aşan fazlalığı olarak görünür. “Böylece maliyet fiyatı kolayca, bunların gerçek değerleri olarak temsil edilirken, kâr, metaların satış fiyatının kendi içkin değerlerini aşan bir fazla kısım olarak görünür.” K-3-46 Modern iktisatçılar bile, dolaşım sürecinin bu görüngüleri artı değer kaynağı kanıtı olarak görmüşlerdir.

Marx, artı değerin, kâr oranı yoluyla kar biçimine dönüşmesini, özne ve nesnenin yer değiştirmesinin, daha da gelişmesi olarak değerlendiriyor. “Bir yandan, canlı emeğe egemen olan değer ya da geçmiş emek, kapitalistte kişileşmiştir. Öte yandan, emekçi, salt bir maddi emek-gücü, bir meta olarak görülmektedir.”K-3-46 Bu ters yüz olmuş bir ilişkidir ve aynı zamanda ters yüz olmuş bir bilinçlenme yaratır. Sermaye ilişkisi dışında, özne görünümünde olan bir işçi, sermaye ile ilişkilendiğinde, emeğin üretken kuvveti, sermayenin üretken kuvveti olarak görünür. O da kapitalistte kişileşir. Böylece özne ve nesne yer değiştirerek her şey tersyüz görünür.

Marx, Ricardocu okulun, kâr oranı yasaları ile artı değer oranı yasalarını özdeşleme ve tersini yapmanın yanlışlığına değiniyor. Kapitalist, doğal olarak bunları birbirine karıştırır. Zira onun için önemli olan, sermayesinin ayrışması değil, maliyeti ve onun üzerinde eline geçendir. Oysa görüngüden öze bir gidiş gerekir. Bu ise bilimsel irdelemeyi gerektirir. Marx bunu yapar.  Gerçekte yani görüngüler aleminde olan maliyet fiyatı üzerindeki fazlalıktır. Bunun nereden geldiği bir sır olarak kalır. “Aslında kâr, artı-değerin kendisinin gözler önüne serdiği bir biçimdir ve artı-değerin ortaya çıkartılması için, önce tahlil yoluyla bu giysilerden soyulması gerekiyor. Artı-değerde, sermaye ile emek arasındaki ilişki çırılçıplak ortadadır…”K-3-49 Kâr oranında ise bir gizem hakimdir. Demek ki, emek sömürüsünün ortaya koyulması için artı değerin görülmesi için sürecin tahlili gerekir. Bu yolla görünen gerçekten, asıl gerçeğe gidilir ve asıl gerçeklik açıkça görünür kılınır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder