İlk kez, fizyokratlardan Quesnay, ekonomik tablosunda (Tableau
Economique) ulusal üretimin, yıllık mahsulünün, dolaşım aracılığıyla, aynı
ölçekte yeniden üretimi gerçekleştirecek şekilde nasıl dağıtıldığını
göstermektedir. Demek ki Quesnay, yıllık üretimin, farklı kesimler arasında
dağılımını ve toplumsal yeniden üretim sürecini ortaya koymaya çalışmıştır. Marx,
bu tabloyu, yeniden üretim sürecinin basit ortaya koyuluşu olarak görmüş ve
kapitalizmin ilk sistematik anlayışı olarak değerlendirmiştir. Bu konuda şöyle
diyor Marx, “gerçekte fizyokratların sistemi, kapitalist sistemin ilk
sistematik anlayışıdır.”K-2-322
Quesnay “tarımı, insan emeğinin artı-değer üreten biricik
yatırım alanı ve dolayısıyla, kapitalist görüş açısından biricik üretken alan
olarak görmektedir.” K-2-321 Fizyokratlar, sadece tarım alanında üretkenlik
olduğunu düşünürler. Zira onlar, kullanım değeri ile değer arasındaki farkı
kavrayamamışlardır. Onlar için, yatırılanın üzerinde fazla, sadece tarımsal
alanda mevcuttur. Bu yanılgının nedeni, ürünün fiziksel artışını görüp, onu
değer olarak göremeyişleridir.
Quesnay, toplam ürünün bir kısmını, eski sermayenin
taşıyıcısı olarak görür ve sermaye olarak hizmet için çiftçi sınıfının elinde
kalır. Net ürün dedikleri fazla ise, dolaşım aracılığıyla sınıflar arasında
dağılır. Quesnay bu süreci, yeniden üretim süreci olarak sistemli bir şekilde
açıklamıştır.
Adam Smith, Quesnay’in ilk yatırılan ve yıllık
yatırılanını genelleyerek, sabit ve döner sermaye adlandırmasıyla, Quesnay’in,
doğru tahlillerini incelemiştir. Lakin fizyokratların yanılgısının ortasında da
yolunu şaşırmıştır. Bu şaşırmışlığını, çiftçilerin, öteki kapitalistlerden daha
fazla değer ürettiğini göstermeye çalışırken göstermiştir. Smith’e göre,
çiftçiden başka hiçbir sermaye, daha büyük üretken emeği harekete geçiremez.
Öyle ki, onun deyimiyle “yalnız çalışan hizmetkârları değil, iş hayvanları da
üretken emekçidir” diyebilmiştir. Ayrıca Smith, "tarımda da doğa insanla
birlikte çalışır ve doğanın emeği hiç bir gidere mal olmaz, ama
ürünü, en pahalı işçinin ürünü kadar
değer taşır.” K-2-323 diyerek doğanın sağladığı olanağı değer yaratma
olarak görmüştür. Kullanım değeri ile değeri birbirine karıştırmıştır. Tabi ki
doğal olanaklar, daha fazla ürün, kullanım değeri elde edilmesini sağlayabilir.
Lakin doğa değer yaratmaz.
Smith’in bir yanılgısı da, döner sermaye sabit sermaye düşüncesindeki
yanlışlıktır. Smith, Quesnay’de olduğu gibi, sabit sermaye değerinin yenilenmiş
olarak ortaya çıkışını görmez. O, tohumluk buğdayı, satışa çıkmamış olmasından,
yani dolaşıma girmemiş olmasından dolayı sabit sermaye olarak
değerlendirmiştir.
Öyleyse “Smith'in "avances primitives"
ve "avances annuelles"i "sabit sermaye" ve
"döner sermaye" olarak çevirmesindeki ilerleme, "sermaye"
sözcüğünü kullanmasındadır, ki bu kavram genelleştirilmekte ve fizyokratların,
bunu yalnızca "tarımsal" alana uygulamaları konusundaki özel
görüşlerinden bağımsız hale gelmektedir; gerileme ise, "sabit" ve
"döner" sözcüklerinin temel ayrım olarak görülmesi ve bu şekilde
tutulması olgusundadır “ K-2-324
II.
Adam Smith
Smith, yukarıda da belirtildiği gibi, kullanım değeri ile
değeri birbirine karıştırmıştır. Dolayısıyla da, doğanın sağlamış olduğu
olanakla, daha fazla ürün elde edilmesi durumunu, daha fazla değer yaratması
durumu olarak kavramıştır. Böylece, kullanım değeri ile değeri birbirine
karıştırmıştır.
Ayrıca Smith, bir kapitalistin sermayesinin sabit sermaye, ücretler ve artı değere (s+d+a) ayrıştığını bilmesine rağmen, tüketilen üretim araçlarının değerini (s), toplam toplumsal ürüne dâhil etmiyor. Böylece tüm ürünün değerini, ücretlere ve kara (d+a) ayrıştırıyor. Tarımdan bakınca da, doğal olarak, ücretlere, kara ve ranta (d+a) ayrıştırıyor. Smith, tarımda; ücret, kar ve rantın dışında, iş hayvanı, tarım aletlerinin, aşınıp yıpranmasını karşılayan bir değerin olduğu düşüncesine ulaşmıştır. Lakin bu düşüncesine ulaşmasına karşın, meta değerin bu kısmının da; ücret, kar ve ranta, yani d+a ya ayrıştığını söyleyerek, Marx’ın deyimiyle “kaş-göz arasında” değişmeyen sermayeyi yok ediyor.
Smith, yıllık ürünün değerini de, işçi sınıfı tarafından
alınan ücretler ile kapitalist sınıf için sağlanan artı değere ayrıştırır.
Yıllık ücretler işçi sınıfı geliri, yıllık artı değerde kapitalist sınıfın
geliri olur ve değişmeyen sermaye değeri için yer kalmaz. Böylece yıllık ürünün
toplam değeri, o yıl için harcanmış emeğin değeri olarak görünür. “Bu
karışıklık, Smith’in temel anlayışındaki bir başka yanılgıya dayanıyor: O,
bizzat emeğin iki yönlü niteliğini birbirinden ayırt etmiyor: emek-gücü
harcayarak değer yaratan emek ile, kullanım nesneleri (kullanım-değerleri)
yaratan somut emeği, yararlı işi birbirinden ayırt etmiyor.”K-2-337 Demek ki
Smith, metada maddeleşen emeğin ikili karakterini birbirinden ayırt edemiyor.
Marx devamla, Adam Smith’in, iç içe geçmiş olan,
birbirinden ayırt edemediği, dolaşım ve üretim sürecine değiniyor. Şöyle ki: İşçi kendi emek gücünü kapitaliste satar.
Kapitalistin emek gücü için harcadığı para, onun, artı değer elde etmek için
yatırdığı para sermayesidir. Kapitalist bu parayı yatırmıştır. İşçi ise emek
gücü metasını her hangi bir meta sahibi gibi satıp para elde etmiştir. Satın
alınmış emek gücü, üretim sürecinde, kapitalistin sermayesinin bir kısmın
oluşturur ve “emekçinin kendisi burada, bu sermayenin, üretim araçlarının maddi
biçimi içerisinde var olan öğelerinden farklı olarak, yalnızca sermayenin özel
maddi bir biçimi olarak hizmet eder.”k-2-339 Süreç boyunca, işçi, emek gücünü
harcayarak, yeni ürüne, emek gücü değerine eşit bir değer ekler. Yani
kapitalistin, ücret olarak yatırdığı sermaye değerini metalar biçiminde yeniden
üretir. “şu halde, emekçi, kapitalist için, bir kez daha, emek-gücü satın
alması için "yatırabileceği" sermayeyi yeniden-üretir.”K-2-339 Daha
sonra, metanın satışıyla, kapitalist tarafından yatırılan değişen sermaye
yerine konur. Bu durumda bir yanda kapitalist tekrar emek gücü satın
alabilecek, işçi ise emek gücü satabilecek hale gelmiştir.
Emek gücünün, sürekli olarak alınıp satılıyor olması, bir
yandan emek gücünü sürekli olarak sermayenin bir ögesi olarak devam ettirir.
Diğer yandan ise, işçinin sürekli olarak yaşamını sürdürmesini sağlayan kaynak
haline gelir ve emek gücü gelir sağlayan bir yetenek olarak ortaya çıkar. “Bu durumda, gelir, bir metaın
(emek-gücünün) durmadan yinelenen satışı ile meydana gelen değerlerin elde
edilmesinden ve bu değerlerin ancak satılacak bu metaın sürekli
yeniden-üretimine hizmet etmesinden başka bir anlama gelmez.”K-2-340
Marx Smith’in, kapitalistin üretken sermaye için
yatırdığının, sermaye işlevi gördükten sonra işçi için gelir oluşturur
anlayışının yanlışlığına vurgu yapıyor. Marx’a göre iki kez hizmet gören para
değildir. İki kez hizmet gören emek gücüdür. Bu düşüncesini ortaya koyduğu
uzunca bir paragraf alıntılayalım. “Şu ayrımı yapmak zorundayız: Emek-gücü,
emekçinin elinde, sermaye değil bir metadır, ve emekçi, onun satışını
sürekli olarak yineleyebileceği sürece, bu, kendisi için, bir gelir oluşturur;
satışından sonra, kapitalistin elinde, üretim süreci sırasında sermaye
olarak işlev yapar. Burada iki kez hizmette bulunan şey emek-gücüdür: emekçinin
elinde, değeri üzerinden satılan bir meta olarak; kendisini satın alan
kapitalistin elinde, değer ve kullanım-değeri üreten bir güç olarak. Ne var ki,
emekçi, emek-gücünün kullanımını kapitaliste vermeden önce ve bu emek-gücü,
emeğin ürününün değerinde gerçekleşmeden önce kapitalistten para almaz.
Kapitalist, bu değere, onun için ödeme yapmazdan önce, sahip olur. Demek oluyor
ki, iki kez hizmet gören şey, para değildir: önce, değişen-sermayenin
para-biçimi ve sonra ücret olarak.”K-2-339
Özcesi Smith, emeğin iki niteliği olan somut ve soyut
emek ayrımını yapamamıştır. Somut emek niteliği ile kullanım değeri
yaratılırken, soyut emek niteliği ile üretim araçlarının değerini yeni üründe
koruduğunu yani yeni ürüne aktarıldığını görememiştir. Bu nedenle de tüm yıllık
ürünü soyut emek tarafından, o yıl yaratılan değer olarak gördüğü halde üretim
araçlarındaki önceki yılların değerinin yeni ürüne aktarıldığını görememiştir.
Bu durumda o yanlış olarak, toplam toplumsal ürünü emek gücü için harcanan ve
artı değer olarak, yani d+a olarak belirtmiştir.
III.
Daha Sonraki İktisatçılar
Daha sonraki iktisatçılarda sorunu çözememişlerdir.
Örneğin Marx’a göre Ricardo, Smith’in teorisini, neredeyse sözcüğü sözcüğüne
yineler. O da metaların değerini ücretlere ve kara ayırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder