10 Mart 2014 Pazartesi

Konunun Daha Önceki Serimleri

I. Fizyokratlar


İlk kez, fizyokratlardan Quesnay, ekonomik tablosunda (Tableau Economique) ulusal üretimin, yıllık mahsulünün, dolaşım aracılığıyla, aynı ölçekte yeniden üretimi gerçekleştirecek şekilde nasıl dağıtıldığını göstermektedir. Demek ki Quesnay, yıllık üretimin, farklı kesimler arasında dağılımını ve toplumsal yeniden üretim sürecini ortaya koymaya çalışmıştır. Marx, bu tabloyu, yeniden üretim sürecinin basit ortaya koyuluşu olarak görmüş ve kapitalizmin ilk sistematik anlayışı olarak değerlendirmiştir. Bu konuda şöyle diyor Marx, “gerçekte fizyokratların sistemi, kapitalist sistemin ilk sistematik anlayışıdır.”K-2-322 

Quesnay “tarımı, insan emeğinin artı-değer üreten biricik yatırım alanı ve dolayısıyla, kapitalist görüş açısından biricik üretken alan olarak görmektedir.” K-2-321 Fizyokratlar, sadece tarım alanında üretkenlik olduğunu düşünürler. Zira onlar, kullanım değeri ile değer arasındaki farkı kavrayamamışlardır. Onlar için, yatırılanın üzerinde fazla, sadece tarımsal alanda mevcuttur. Bu yanılgının nedeni, ürünün fiziksel artışını görüp, onu değer olarak göremeyişleridir. 

Quesnay, toplam ürünün bir kısmını, eski sermayenin taşıyıcısı olarak görür ve sermaye olarak hizmet için çiftçi sınıfının elinde kalır. Net ürün dedikleri fazla ise, dolaşım aracılığıyla sınıflar arasında dağılır. Quesnay bu süreci, yeniden üretim süreci olarak sistemli bir şekilde açıklamıştır. 

Adam Smith, Quesnay’in ilk yatırılan ve yıllık yatırılanını genelleyerek, sabit ve döner sermaye adlandırmasıyla, Quesnay’in, doğru tahlillerini incelemiştir. Lakin fizyokratların yanılgısının ortasında da yolunu şaşırmıştır. Bu şaşırmışlığını, çiftçilerin, öteki kapitalistlerden daha fazla değer ürettiğini göstermeye çalışırken göstermiştir. Smith’e göre, çiftçiden başka hiçbir sermaye, daha büyük üretken emeği harekete geçiremez. Öyle ki, onun deyimiyle “yalnız çalışan hizmetkârları değil, iş hayvanları da üretken emekçidir” diyebilmiştir. Ayrıca Smith, "tarımda da doğa insanla birlikte çalışır ve doğanın emeği hiç bir gidere mal olmaz, ama ürünü, en pahalı işçinin ürünü kadar değer taşır.” K-2-323 diyerek doğanın sağladığı olanağı değer yaratma olarak görmüştür. Kullanım değeri ile değeri birbirine karıştırmıştır. Tabi ki doğal olanaklar, daha fazla ürün, kullanım değeri elde edilmesini sağlayabilir. Lakin doğa değer yaratmaz.

Smith’in bir yanılgısı da,  döner sermaye sabit sermaye düşüncesindeki yanlışlıktır. Smith, Quesnay’de olduğu gibi, sabit sermaye değerinin yenilenmiş olarak ortaya çıkışını görmez. O, tohumluk buğdayı, satışa çıkmamış olmasından, yani dolaşıma girmemiş olmasından dolayı sabit sermaye olarak değerlendirmiştir. 

Öyleyse “Smith'in "avances primitives" ve "avances annuelles"i "sabit sermaye" ve "döner sermaye" olarak çevirmesindeki ilerleme, "sermaye" sözcüğünü kullanmasındadır, ki bu kavram genelleştirilmekte ve fizyokratların, bunu yalnızca "tarımsal" alana uygulamaları konusundaki özel görüşlerinden bağımsız hale gelmektedir; gerileme ise, "sabit" ve "döner" sözcüklerinin temel ayrım olarak görülmesi ve bu şekilde tutulması olgusundadır “ K-2-324

II. Adam Smith

Smith, yukarıda da belirtildiği gibi, kullanım değeri ile değeri birbirine karıştırmıştır. Dolayısıyla da, doğanın sağlamış olduğu olanakla, daha fazla ürün elde edilmesi durumunu, daha fazla değer yaratması durumu olarak kavramıştır. Böylece, kullanım değeri ile değeri birbirine karıştırmıştır.

Ayrıca Smith, bir kapitalistin sermayesinin sabit sermaye, ücretler ve artı değere (s+d+a) ayrıştığını bilmesine rağmen, tüketilen üretim araçlarının değerini (s), toplam toplumsal ürüne dâhil etmiyor. Böylece tüm ürünün değerini, ücretlere ve kara (d+a)  ayrıştırıyor. Tarımdan bakınca da, doğal olarak, ücretlere, kara ve ranta (d+a) ayrıştırıyor. Smith, tarımda; ücret, kar ve rantın dışında, iş hayvanı, tarım aletlerinin, aşınıp yıpranmasını karşılayan bir değerin olduğu düşüncesine ulaşmıştır. Lakin bu düşüncesine ulaşmasına karşın, meta değerin bu kısmının da; ücret, kar ve ranta, yani d+a ya ayrıştığını söyleyerek, Marx’ın deyimiyle “kaş-göz arasında” değişmeyen sermayeyi yok ediyor. 

Smith, yıllık ürünün değerini de, işçi sınıfı tarafından alınan ücretler ile kapitalist sınıf için sağlanan artı değere ayrıştırır. Yıllık ücretler işçi sınıfı geliri, yıllık artı değerde kapitalist sınıfın geliri olur ve değişmeyen sermaye değeri için yer kalmaz. Böylece yıllık ürünün toplam değeri, o yıl için harcanmış emeğin değeri olarak görünür. “Bu karışıklık, Smith’in temel anlayışındaki bir başka yanılgıya dayanıyor: O, bizzat emeğin iki yönlü niteliğini birbirinden ayırt etmiyor: emek-gücü harcayarak değer yaratan emek ile, kullanım nesneleri (kullanım-değerleri) yaratan somut emeği, yararlı işi birbirinden ayırt etmiyor.”K-2-337 Demek ki Smith, metada maddeleşen emeğin ikili karakterini birbirinden ayırt edemiyor. 

Marx devamla, Adam Smith’in, iç içe geçmiş olan, birbirinden ayırt edemediği, dolaşım ve üretim sürecine değiniyor. Şöyle ki: İşçi kendi emek gücünü kapitaliste satar. Kapitalistin emek gücü için harcadığı para, onun, artı değer elde etmek için yatırdığı para sermayesidir. Kapitalist bu parayı yatırmıştır. İşçi ise emek gücü metasını her hangi bir meta sahibi gibi satıp para elde etmiştir. Satın alınmış emek gücü, üretim sürecinde, kapitalistin sermayesinin bir kısmın oluşturur ve “emekçinin kendisi burada, bu sermayenin, üretim araçlarının maddi biçimi içerisinde var olan öğelerinden farklı olarak, yalnızca sermayenin özel maddi bir biçimi olarak hizmet eder.”k-2-339 Süreç boyunca, işçi, emek gücünü harcayarak, yeni ürüne, emek gücü değerine eşit bir değer ekler. Yani kapitalistin, ücret olarak yatırdığı sermaye değerini metalar biçiminde yeniden üretir. “şu halde, emekçi, kapitalist için, bir kez daha, emek-gücü satın alması için "yatırabileceği" sermayeyi yeniden-üretir.”K-2-339 Daha sonra, metanın satışıyla, kapitalist tarafından yatırılan değişen sermaye yerine konur. Bu durumda bir yanda kapitalist tekrar emek gücü satın alabilecek, işçi ise emek gücü satabilecek hale gelmiştir. 

Emek gücünün, sürekli olarak alınıp satılıyor olması, bir yandan emek gücünü sürekli olarak sermayenin bir ögesi olarak devam ettirir. Diğer yandan ise, işçinin sürekli olarak yaşamını sürdürmesini sağlayan kaynak haline gelir ve emek gücü gelir sağlayan bir yetenek olarak ortaya çıkar.  Bu durumda, gelir, bir metaın (emek-gücünün) durmadan yinelenen satışı ile meydana gelen değerlerin elde edilmesinden ve bu değerlerin ancak satılacak bu metaın sürekli yeniden-üretimine hizmet etmesinden başka bir anlama gelmez.”K-2-340

Marx Smith’in, kapitalistin üretken sermaye için yatırdığının, sermaye işlevi gördükten sonra işçi için gelir oluşturur anlayışının yanlışlığına vurgu yapıyor. Marx’a göre iki kez hizmet gören para değildir. İki kez hizmet gören emek gücüdür. Bu düşüncesini ortaya koyduğu uzunca bir paragraf alıntılayalım. “Şu ayrımı yapmak zorundayız: Emek-gücü, emekçinin elinde, sermaye değil bir metadır, ve emekçi, onun satışını sürekli olarak yineleyebileceği sürece, bu, kendisi için, bir gelir oluşturur; satışından sonra, kapitalistin elinde, üretim süreci sırasında sermaye olarak işlev yapar. Burada iki kez hizmette bulunan şey emek-gücüdür: emekçinin elinde, değeri üzerinden satılan bir meta olarak; kendisini satın alan kapitalistin elinde, değer ve kullanım-değeri üreten bir güç olarak. Ne var ki, emekçi, emek-gücünün kullanımını kapitaliste vermeden önce ve bu emek-gücü, emeğin ürününün değerinde gerçekleşmeden önce kapitalistten para almaz. Kapitalist, bu değere, onun için ödeme yapmazdan önce, sahip olur. Demek oluyor ki, iki kez hizmet gören şey, para değildir: önce, değişen-sermayenin para-biçimi ve sonra ücret olarak.”K-2-339

Özcesi Smith, emeğin iki niteliği olan somut ve soyut emek ayrımını yapamamıştır. Somut emek niteliği ile kullanım değeri yaratılırken, soyut emek niteliği ile üretim araçlarının değerini yeni üründe koruduğunu yani yeni ürüne aktarıldığını görememiştir. Bu nedenle de tüm yıllık ürünü soyut emek tarafından, o yıl yaratılan değer olarak gördüğü halde üretim araçlarındaki önceki yılların değerinin yeni ürüne aktarıldığını görememiştir. Bu durumda o yanlış olarak, toplam toplumsal ürünü emek gücü için harcanan ve artı değer olarak, yani d+a olarak belirtmiştir. 

III. Daha Sonraki İktisatçılar

Daha sonraki iktisatçılarda sorunu çözememişlerdir. Örneğin Marx’a göre Ricardo, Smith’in teorisini, neredeyse sözcüğü sözcüğüne yineler. O da metaların değerini ücretlere ve kara ayırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder