4 Haziran 2025 Çarşamba

Çocuk İşçiliğine Devletin Katkısı

Sınıflı toplum olan kapitalist toplumda eğitim, kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerinde egemenliğini sürdürebilmesinin ve kapitalist sistemin yeniden üretilmesinin bir aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Kapitalist sınıfın egemenliğini tesis etmede ve sistemi yeniden üretmede eğitimin rolü iki yönlüdür. Bunlardan ilki, egemen ideoloji olan kapitalist sınıfın ideolojisini, eğitim aracılığıyla çocuklara ve genç kuşaklara enjekte etmektir. Bir diğeri ise eğitim aracılığıyla sermayenin ihtiyacı olan eğitilmiş nitelikli emek gücünü üretmek ve sermayenin hizmetine sunmaktır. Bu iki yönün birlikte ürettiği sonuç, kapitalist sistemin değişmezliğine inanan, sistemi kabullenmiş, çalışkan, sadık ve sermayenin ihtiyacı olan nitelikli emeğe sahip olan bireylerdir.

Kapitalist sınıf, eğitime devlet aracılığıyla müdahale eder. Devlet iradesiyle ve devletin ortaya koyduğu eğitim politikalarıyla eğitim sürecinin kontrolü, denetimi ve eğitim süreçlerinin yönlendirmesi yapılır. Bu yönlendirmede, siyasal iktidarlar işin öznesidir.

Bu yazıda muradımız, çocuk işçiliğine devletin katkısı olduğu için ortaöğretimde; devletin eğitimden sorumlu kurumu olan MEB eliyle, sermayenin ihtiyacı doğrultusunda atılan ve atılmak istenen adımlara değinilecek.

Meslek okulları, eğitimin sermayeyle ilişkilenmesinin; açık olarak göründüğü eğitim kurumlarıdır ve bu kurumlar, sermaye için çok önemlidir. Büyük sermaye grubu olan Koç Holding’in, “Meslek lisesi memleket meselesi” sloganı, bu önemin bir ifadesidir. Koç Holding, “Meslek lisesi memleket meselesi” sloganı çerçevesinde MEB le, 2006 yılında proje işbirliğine girdiğinde, “Mesleki-Teknik Eğitime Özendirme Programı” kapsamında gerçekleştirilen projenin amacını, “olanakları kısıtlı, başarılı ilköğretim mezunu gençlerin sanayi, bilişim ve hizmet sektörüne eleman yetiştiren meslek liselerine girmelerinin desteklenmesi; staj olanağı sağlayarak, bilgi, beceri ve yeterliklerinin artırılması ve ekonominin ihtiyaç duyduğu nitelikli teknik elemanların yetiştirilmesi”(1) olarak sunmuştur. “Meslek lisesi, memleket meselesi” sloganında sermayenin, kendi çıkarlarını bütün bir toplumun çıkarıymış gibi sunmasının bir örneğini buluruz. Oysa bu mesele “memleket meselesi”inden ziyade, sermayenin çıkarları doğrultusunda kapitalistin kendi meselesidir. Elbette sermayenin eğitimle ilişkilenmesi, sadece Koç Holdingle sınırlı değildir. Zira MEB ile yapılan protokoller çerçevesinde atölye tipi uygulamalarla sermaye bizzat eğitimin içerisindedir. Kuşkusuz kendisini, sömürüye dayalı emek sermaye ilişkisiyle üreten bir toplumda; bu ilişkilenme doğal bir görünümdür. Ne var ki bu ilişkilenmenin sonucu, çocuk işçiliği üzerinden ucuz emek gücüdür ve sermayenin, bu okulları ucuz emek gücü deposu olarak gören pratiği ve yaklaşımıdır.

MESEM ler

2021-2022 eğitim döneminde Mesleki ve Teknik Anadolu Liseli bünyesine katılan MESEM ler, bakanlığın övgüsüne mazhar olmuş uygulamadır. Bakanlık, MESEM uygulamasıyla, “işletmelerin çırak ihtiyacının karşılanması ve çırak öğrencilerin ahilik kültüründen gelen usta çırak ilişkisiyle mesleklerini işbaşında öğrenmelerinin amaçlandığı ”nı belirtiyor. Bakanlık bu amacında, ahilik kültüründen gelen usta çırak ilişkisinden söz ediyor. Ne var ki ahilik gibi birlikler; kapitalizm öncesi toplum biçimine özgüdür. Ekonomik, sosyal, siyasal, ahlaki boyutu olan, dayanışmayı önceleyen ve mesleki teknik eğitim veren; hiyerarşik yapıya sahip kapalı örgütlenmelerdir. Bu örgütlenmeler, kapitalist üretim ilişkileri tarafında çözülmüştür. Dolayısıyla kapitalist sistemde, meslek öğrenmeye yönelik usta çırak ilişkisinin, ahilik anlamıyla uygulanma zemini yoktur. Doğal olarak MESEM ler de, ahilik kültürü üzerinden usta çırak ilişkisiyle değil; kapitalist sisteme özgü, sömürü ilişkileri üzerinden yapılanmıştır.

Pratikte de sınandığı gibi MESEM ler, sermayenin ihtiyacını önceleyen; nitelikli, sermayenin hemen kullanabileceği hazır emek gücü ihtiyacını karşılamayı amaçlayan okullardır. Özellikle emek yoğun işletmelerin ucuz emek gücü deposu olarak, sermayenin gözbebeğidirler. Bu okullarda, haftanın bir günü teorik eğitim verilirken, haftanın 4 günü de MEB in çıraklık sözleşmesi yaptığı iş yerlerinde pratik(staj) yaptırılan okullardır. Çocuklar işyerlerinde yaptıkları pratik sürecinde, yetişkinlerin yaptığı her türlü işi yaparak, kapitalistin ucuz emek gücü ihtiyacını karşılıyorlar. MESEM ler kapsamında çalıştırılan çocukların, ne çalışma koşullarının çocuğa göreliliği, ne çalışma saatinin çocuğa göreliliği dikkate alınıyor. Çocukların güvenceli çalışma hakkı korunmuyor. Denetimin yetersizliği ortamında çalışan çocuklar, asgari ücretin yüzde 30’una denk gelen bir ücretle; sermayenin sömürü aracına dönüştürülüyorlar. Yetişkin işçinin iş yerlerinde yaşadığı her türlü riske açık hale geliyorlar. Sağlıkları, fiziksel ve psikolojik gelişimleri olumsuz etkileniyor. Daha da vahimi iş güvenliği önlemi alınmayan işyerlerinde yaşamlarını kaybediyorlar.

Eğitim sisteminde değişim isteği

2012-2013 eğitim- öğretim yılında 4+4+4 sistemi uygulamaya koyulmuştu. Bu sistem, 8 yıl olan ilköğretimi 12 yıla çıkarıyor ve kademelendiriyordu. Bu sistemle çocuklar, 2 dördü okuduktan sonra 3. dördü okuyamadığında, açık liselere zorunlu kalıp sistemin dışına düşebiliyordu. Bu sistemle, özellikle maddi yetersizlik nedeniyle 3. dördü okuyamayan çocukların; ucuz emek gücü olarak sömürü alanlarına gitmelerinin yolu açılmıştı. 4+4+4 sisteminin tek olumluluğu, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarması olmuştu. Ne var ki, 12 yıl zorunlu eğitimin, bilinçli olarak kademelendirilmesi, zorunlu eğitimi işin başında zorunlu olmaktan çıkarmıştı. Onca yıl sonra, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Ulusal Eğitim İstatistikleri 2024” raporuna göre 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi, 9,5 yıl olduğu belirlendi. Bunun anlamı, 4+4+4 sisteminin getirdiği 12 yıllık zorunlu eğitimin, pek te zorunlu olmadığıdır.

Şimdi ise 4+4+4 nezdinde, zorunlu eğitim süresi tartışmaya açıldı. "Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları" isimli bir çalıştay düzenleyen, Enderun Özgün Eğitimciler Derneği, Maarif Platformu ve Medeniyet Enstitüsü'nün hazırladığı bir rapor paylaşıldı. Bu raporda, liselerin zorunlu olmaktan çıkarılmasına giden yolun; kabul üretme taşlarının döşenmeye çalışıldığı görülüyor. 12 yıllık zorunlu eğitimi bir dayatma olarak değerlendiren raporda;  lise eğitiminin zorunlu olarak, zorunlu üniversite algısı doğurmasından söz ediliyor. Ders başarısızlığının, düzensizliğin, disiplin sorunlarının, suistimallerin ve kalite düşüklüğünün nedeni, zorunlu eğitim olarak sunuluyor. Gençlerin erken yaşta yuva kurmalarının önünde bir engel teşkil ettiği belirtiliyor ve “Zorunlu eğitimin süresinin esnetilmesi hatta ilkokul dışı diğer kademelerde zorunluluğun kaldırılması için gereken adımlar atılmalıdır.” (2) Önerisinde bulunuluyor.

Ne var ki rapordaki, liseleri zorunlu eğitim kapsamından çıkarma ya da süresinin daraltılması ve giderek; “ilkokul dışı diğer kademelerde zorunluluğun kaldırılması”na yönelik tüm gerekçeler; asıl gerekçeyi gözlerden gizlemeye hizmet ediyor. Asıl gerekçeyi ise, Milli Eğitim Bakan ifade etmiştir. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bir gazetecinin "12 yıllık eğitimin bu sistemde bazı sorunları olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna, "Bizim açımızdan sorun yok ancak sahada bu konuda rahatsızlıklarını dile getiren iş dünyası gibi bazı kesimler var. Ara eleman temininde güçlük çektiklerini söylüyorlar. Bakanlık olarak hali hazırda böyle bir çalışmanın içinde değiliz, biz sadece izliyoruz bu çalışmaları" diyor. Bakan, böyle bir hazırlıklarının olmadığını söylese de, çocuk işçiliğine katkı olabilecek bir değişim sürecinin başlamış olduğu görünüyor. Zira sermayenin ara eleman ihtiyacı ve bu yönde, sistemde değişim talepleri; değişimin zorunluluğunu dayatıyor.

Kuşkusuz kapitalist toplumda, kapitalist sınıf çıkarına olarak şekillendirilen bir eğitim pratiğinde şaşılacak bir yan yoktur. Zira kapitalist ideolojiye maruz kalmış, sistemi sorgusuz kabullenen; otoriteye saygılı, dakik, çalışkan, değişen üretim ve üretim koşullarına uyum sağlayan bireyler, ucuz emek gücü olarak bu sistemin ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç, her zaman emekçi çocukları arasından devşirilir ve emekçi çocukları, kapitalist sistemin yeniden üretilmesinde, artı değer üretme makineleri olarak görülür. Emekçi çocuklarına sunulan eğitimin neliği de bu çerçevede belirlenir. Daha fazlası değil.

Daha fazlası mücadelenin konusudur. Kapitalist sınıfın çıkarı değil ama bütün bir toplumun yararı olan, çocuğun çok yönlü gelişimini sağlayan, soran sorgulayan, bilimsel anlayışla donanmış bireyler yetiştirmenin aracı olan eğitim, sınıf mücadelesinin konusudur.

 

 

Kaynaklar

1.https://ansiklopedi.vkv.org.tr/Kategoriler/Projeler/Egitim/Meslek-Lisesi-Memleket-Meselesi-(MLMM)-Projesi

2.https://www.maarifplatformu.com/turk-egitim-sistemi-ve-zorunlu-egitimin-yansimalari-calistay-raporu/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder