Kapitalizm öncesinde planlı, sistemli eğitim, dönemin ihtiyacına uygun olarak; dinin etkisinde ve dini kurumların egemenliğindedir. Medreseler, tekkeler, manastırlar, kiliseler eğitim alanı olarak eğitimde etken olmuşlardır. Bu dönemde eğitim, din merkezlidir ve daha çok varlıklı ailelerin, soyluların erkek çocuklarının ulaşabildiği bir durumdadır. Kapitalist biçimle birlikte, dini kurumlardan da ayrılan eğitim, ulusal ölçekte ve bütün bir ulusa yayılan okullarda verilmeye başlanmıştır.
Kapitalist ilişkilerin başat ilişki olmasıyla birlikte; kapitalist sınıf, egemen konuma gelmiştir. Eğitim de, bağımsız toplumsal bir faaliyet olarak; kapitalist sınıfın egemenlik aracı haline dönüşmüştür. Kapitalist sistemde, egemen sınıf olan kapitalistler ve onların siyasal yansıması olan siyasal iktidarlar, eğitimi bütün yönleriyle kontrol ve denetimi altına alarak; kendi sınıfsal ve politik ihtiyaçlarına yönelik olarak biçimlendirmişlerdir. Toplumun bireylerini, kendi ihtiyaçlarına göre yetiştirmek için; eğitimi, siyasal ve sınıfsal düşüncelerini empoze etme aracı olarak kullanmışlardır. Bu minvalde eğitim, bütün yönleriyle sınıfsal karakterlidir.
Ne var ki eğitimin sınıfsal karakteri, eğitimin doğuştan gelen insan hakkı olduğu ve devletin; eğitim hakkını en geniş kitlelere eşit ve parasız olarak ulaştırması ve bu hakkı, koruması gerektiği düşüncesinin gölgesinde kalır. Zira biçimsel olarak bakıldığında kamusal eğitim, bir hak olarak, herkese parasız ve herkese eşit bir eğitim olanağı vaat eder. Bu düşünceye göre eğitimin, aşağıdan yukarıya bütün kademeleri, toplumun, ayrımsız bütün bireylerine açıktır.
Ama öyle mi?
Eğitimin bütün kademeleri, toplumun bütün kesimlerine görünüşte eşit olanaklar vaat etmesine karşın; eğitimin üst kademelerine çıkıldıkça, daha çok egemen sınıfın çocuklarına sonuna kadar açık olduğu görülür. Belirli bir yaşta eğitim yaşamına katılan çocuklar, üst kademelere çıkıldıkça yolda dökülürler. Bu dökülmenin temel nedeni, ailenin sınıfsal konumudur. Ailenin yoksulluğu, okul ihtiyaçlarını karşılayamaması bir yana çocuğun temel gereksinimlerini dahi karşılayamama gerçekliği, eğitim alanındaki bu dökülmeyi körükler. Böylece eğitimin, birincil gündem olmadığı yoksul aileden gelen bir çocuk, eğitimin bütün kademelerini rahatlıkla geçemez ve elenerek eğitim sisteminin dışına düşer. Böylece eğitimin her kademesinde, ailenin sınıfsal konumu, eleme aracına dönüşür. İlkokuldan üniversiteye çocuklar, ailelerin sınıfsal konumları; başka bir deyişle ekonomik yetersizlikleri nedeniyle, eğitimin dikenli yollarında dökülürler. Bu dökülmeye, siyasal iktidarlar tarafından uygulamaya koyulan eğitim politikaları da (4+4+4 sistemi gibi) katkıda bulunur. Dolayısıyla eğitim sitemi, hiçbir zaman kademeler arası dikey geçişi garanti altına almaz. Böylece herkese eşit bir şekilde sunulduğu belirtilen eğitim, herkes için aynı oranda verilmiş olmaz. Her çocuğun, doğuştan sahip olduğu belirtilen eğitim hakkı da biçimsel olarak kalır.
Eğitimin bir hak
olduğu ve herkese eşit bir şekilde sunulduğu belirtilen eğitimin, sermayeyle ilişkilenmesiyle
birlikte eşitsizlik daha da derinleşir. Toplumumuzda da eğitimin alınıp satılan
bir meta haline dönüşmesi, bir siyasal iktidar politikası olarak; kamu
eğitiminin özelleştirmesiyle ve devlet desteğiyle hız kazandı. Sermayenin bu
alana girişini hızlandıran politikalarla; özel okullar kamu okulları yanında
hızla çoğaldı: “ Örgün eğitimde 61 bin 111'i resmî okul, 14 bin 352'si özel
okul ve 4'ü açık öğretim okulu olmak üzere toplam 75 bin 467 okul bulunuyor.”
Öte yandan eğitim, meslek
okulları aracılığıyla, kapitalistlerin nitelikli emek gücü ihtiyacını da
karşılayan bir şekilde yapılandırılır. Meslek liseleri, MESEM ler ve yeni
uygulamaya konulan; Mesleki ve teknik Anadolu liseleri
bünyesinde "mesleki ortaokulları" sermayenin nitelikli emek gücü
ihtiyacını karşılamaya yönelik olan okullardır. Özellikle MESEM ler, eğitimin
sermayeyle açık bir şekilde ilişkilenmiş olduğu eğitim kurumlarıdır. Bu
okullar, bir gün okullarda teorik eğitim, 4 gün de MEB in çıraklık sözleşmesi
yaptığı iş yerlerinde pratik(staj) olarak düşünülmüş okullardır. Çocuklar staj
sürecinde, yetişkinlerin yaptığı her türlü işi yaparak, kapitalistin ucuz emek
gücü ihtiyacını karşılıyorlar. Yetişkin işçilerin yaptığı her işi yaparken, iş
güvenliği önleminin yetersizliği nedeniyle yetişkinlerin maruz kaldığı; iş
kazalarına da maruz kalıyorlar ve yaşamlarını kaybediyorlar. İSİG Meclisi
verilerine göre, 2023-2024 eğitim ve
öğretim döneminde 9 çocuk işçi MESEM kapsamında çalıştırılırken yaşamını
yitirmiştir. Burada, eğitimde çocuk işçiliğin yolunu açan 4+4+4 sisteminin,
sermaye lehine uygulamaya koyulmasını da eklemek gerekir.
Bir bütün olarak
bakıldığında eğitim sistemi, sermayenin ihtiyacına göre yapılandırıldığı gibi
aynı zamanda; egemen sınıflara boyun eğen, biat edebilen bireyler ve her
koşulda sorgusuz sualsiz çalışabilecek emekçiler yetiştirmenin aracı olduğu
görülür. Bu minvalde eğitim sistemi, okullar; kapitalist sınıfın, sınıf
egemenliğini ve sınıf politikalarını yeniden ürettikleri alanlardır. Eğitim
modelinden eğitim müfredatına kadar, sistemi yeniden üretecek, sistemin
istediği bireyleri yetiştirecek araçlar, sistemli ve bilinçli olarak
kullanmaktadır.
Yeni uygulamaya koyulan “Türkiye
Yüzyılı Maarif Modeli” minvalinde, yeni müfredat uygulamaya konuldu. Kuşkusuz müfredattan
iktidarın beklentisi; politik sürecin olduğu kadar üretim sisteminin de
ihtiyacı olan; sorgusuz sualsiz, biat edebilen bireyler yetiştirmektir.
Müfredattaki değişime yönelik olarak, müfredatı sorgusuz kabullenmiş ve
müfredata hayat bulduracak öğretmenlerin de eğitim sistemine katılması
gerekirdi. Bunun için Öğretmenlik Meslek Kanunu gündeme getirildi.
Yasalaştırılan Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla, istenilen kriterlere uymayan
öğretmenlerin yeterliklerini sorgulayabilecek, yetersiz bulunanlar; kurulacak akademilere
gönderilerek, eğitim sisteminin dışına düşürebilecekler. Eğitim sistemi üzerinde
gösterilen bütün bu çabalar, bütün bir toplumun yararı için değil, kapitalist
sınıfın ve siyasal iktidarın çıkarları için gösteriliyor.
Kapitalist sistemde eğitime dair son sözü Engels’e
bırakalım: “Eğer burjuvazi işçilere ancak gerektiği kadar bir yaşantı
bağışlıyorsa, onlara ancak çıkarlarının izin verdiği kadar bir eğitim
vereceğini de kolaylıkla tahmin edebiliriz.”
Kaynaklar
1. https://www.meb.gov.tr/2023-2024-egitim-ogretim-istatistikleri-aciklandi/haber/34977/tr
2. İngiltere’de Emekçi Sınıfların
Durumu, Sayfa 175, Gözlem Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder